Nuriye Gülmen: Biz kazandık, iktidar kaybetti

Nuriye Gülmen: Biz kazandık, iktidar kaybetti

324 günlük açlık grevinden sonra sağlığı kritik eşiği aşan ve hastanede tedavi gören akademisyen Nuriye Gülmen, “Biz kazandık. Bizi hapishanesinde tutsak eden bu iktidar zarar gördü, itibar kaybetti” diye konuştu.

KHK ile ihraç edildiği görevine dönebilmek için Ankara Yüksel Caddesi'nde direnişe geçen, daha sonra eylemini açlık grevine dönüştüren, bu süreçte defalarca gözaltına alıp sonra da tutuklanan ve ardından tahliye edilen akademisyen Nuriye Gülmen, şu an hastanede tedavi ediliyor.

Semih Özakça ile birlikte görevlerine iade edilmek için başlattıkları açlık grevlerini 324. gününde sona erdiren Gülmen, Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin’e konuştu.

Engin’in Gülmen ile yaptığı röportajı aktarıyoruz:

“Koridorun kapısı açıldı ve genç bir kadın Ankara Dışkapı Hastanesi’nin Genel Bakım bölümünün bekleme odasına benzer küçücük salonuna girdi. İncecik sözcüğü yetersiz, dokunsanız kırılacak gibi bir genç kadın. Onu tanıyoruz. Onu 9 Kasım 2016’dan beri, Ankara Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nın önündeki fotoğraflardan tanıyoruz. O zaman da incecikti. Ama dokunsan kırılacak gibi değil. O zaman da hep gülümsüyordu. Şimdi de gülümsüyor. Onu tanıyorsunuz. Adı Nuriye Gülmen.

324 günlük açlık

Hani KHK ile işinden atılınca kader arkadaşı edindiği Semih Özakça ile birlikte ve “İşimi geri istiyorum” gibi korkunç, kabul edilemez, kabul edilirse son Türk devletinin yıkılmasına yol açabilecek bir taleple direnişe geçen, ölüme değil ama “açlığa yatan” o genç kadın.

Son hukuk yolu da sımsıkı kapatılınca 324 günlük açlık grevine son veren ve şimdi bir hastane odasında 324 günün bedensel hasarlarını sağaltmaya çalışan o genç kadın.

İyileşiyor

Ağır ağır yürüyerek geldi. Sağlığı kritik eşiği olumlu yönde aşmış. Artık ağzını olası bir enfeksiyona karşı kapatan maskeyi taşımıyor ve el sıkmasında bir sakınca yok.  Selamlaşma kısa sürdü. Doğrudan konuya girdim: “Açlık grevini talepleriniz karşılanmadan bitirdiniz. Yenildiniz mi siz?”

Yine gülümsedi ve yanıtladı: “Niye? Kazandık biz. Bundan hiç kuşkum yok. Biz kazandık. Bunca ay hakkımızı tanımayan, bununla yetinmeyip bizi hapishanesinde tutsak eden bu iktidar zarar gördü, itibar kaybetti. Niye yenilmiş olalım? Elbette biz kazandık.”

Ne denir? Haklı. KHK’ler açlığa mahkum edilmiş, çoğu genç onca kadın ve erkek akademisyenin, öğretmenin, emekçinin sesi, simgesi oldular. Niye yenilmiş olsunlar ki?

Benim soru yanlıştı. Başka bir soruya geçtim: “Burada, bu hastane odasında ne yapıyorlar size?” Özel bir beslenme düzeni uygulanıyormuş. Bir de tehlikeli sınırlara ulaşmış kan değerlerinin düzelmesi için tedavi sürüyormuş. Umutla gülümsedi: “Yakında çıkacağımı sanıyorum. Birkaç gün de evde kalırım. Sonra...”

Boyun eğecek değilim

Sonra ne? “Sonra demokrasi, özgürlük ve hak mücadelesine devam edeceğim elbet. Boyun eğecek değilim.”

Oysa doktorları farklı düşünüyor. Bir yıldan önce bir eyleme katılmaması, hele hele yeniden gözaltına alınacağı etkinliklerde bulunmaması zorunluymuş. Ağır hasar gören bedeni için bu zorunluymuş.

Bedeni izin verecek mi? Ankara Yüksel Caddesi’nde şimdilerde polisin tutsak ettiği İnsan Hakları Anıtı önüne dönecek mi? Yoksa doktorların uyarısına uyacak mı? Bilmiyorum. Ama sanmıyorum... Geleceğe ilişkin yaşam planı da henüz belirsizlikler içeriyor. Örneğin doktorasını tamamlamayı düşünmüyor. Oysa karşılaştırmalı edebiyat eğitimi görmüş ve akademik yaşama da bu alanda başlamış. İngilizce ve Almanca biliyor. “Belki” diyor, “Belki Hitler dönemi üstüne, mesela Hermann Hesse ile Thomas Mann’ın eserlerini konu alan bir karşılaştırmalı edebiyat çalışması yaparım. Bilmiyorum. Henüz bilmiyorum.”

Yemek yediniz mi?

Bizim meslek ister istemez “şeytanın avukatı” olmayı da zorunlu kılar. Zorunlu sordum: “Siz açlık grevindeyken başta AKP’nin sosyal medya trolleri, ama salt onlar değil, kuşku yaydılar. Sizin aslında gizli gizli yemek yediğinizi söylediler, yazdılar. Bu kadar süre ile açlık grevinin yapılamayacağına kanıtlar getirdiler. Yine gülümsedi. Bu genç kadın hep gülümsüyor ve gülümseme ona yakışıyor. “Direniş inancı olanı anlayamayanların safsataları bunlar. Eğer direniş kararınız varsa, bu bilinçteyseniz beden de sanki o bilinçle donanıyor, o da direniyor. Bizim bedenlerimiz de direndi. O kadar. B1 vitamini, şekerli su ve bitki çayları. Hepsi bu.

Peki, sizin için bir de örgüt talimatıyla bu direnişe başladığınız ve sürdürdüğünüz söylendi. Hem de çok söylendi. Gerçek payı var mı bunda? Tahmin edebileceğiniz gibi, yine gülümsedi: “Buna cevabı biz değil savcı verdi. İddianamesinde ‘Suç teşkil eden herhangi bir eylemi ve örgütsel faaliyeti görülmemekle birlikte...’ diye yazdı. Bu yetmez mi?”

Örgüt talimatıyla olmaz

Aslında yeter ama dedim ya bizim şu berbat meslek, şeytanın avukatlığına zorlar sizi: “Yani örgüt talimatı filan yok diyorsunuz?” Bu kez daha geniş gülümsedi ve gülümsemesine bu kez bir küçümseme de kattı: “Bakın siz istemeseniz ve örgüt talimatıyla açlık grevi yapmaya zorlanırsanız bir gün, bilemediniz iki gün yaparsınız. Üçüncü gün... Hayır talimatla direniş olmaz, açlık grevi hele 324 günlük açlık grevi hiç olmaz... Bu sizin bilinç düzeyinize ve kararlılığınıza bağlıdır ve sadece ona bağlıdır...”

Ah, daha onlarca soru sorulabilirdi. Ama 324 günlük bir açlık grevinin bedensel izlerini elle tutulur, gözle görülürcesine taşıyan bu kırılacak gibi incecik kalmış genç kadını daha fazla tutmak ona ve direnişine de saygısızlık olacak. İzin istedik. Vedalaştık. Bizi gülümseyerek uğurladı...”