Nâzım Hikmet'siz 58 yıl...

Nâzım Hikmet'siz 58 yıl...

Büyük usta Nâzım Hikmet Ran'ı hayatını kaybedişinin 58. yılında saygıyla anıyoruz.

"Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani..."

İleri Haber

Bugün 3 Haziran 2021.

Komünist şair Nâzım Hikmet Ran, bundan tam 58 sene önce hayata gözlerini yumdu.

Nâzım, Moskova'da sürgünde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Memleket hasretiyle...

62 yıllık ömrüne, her biri hâlâ en taze haliyle hafızamıza kazılı sayısız şiir sığdırdı. 

Nâzım Hikmet 1933'te 'gizli örgüt kurmak' suçundan daha sonra ise 'orduyu ve donanmayı isyana teşvik' suçundan tutuklandı. 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edildi.

Genel Af Yasası'ndan yararlanan şair, 1950'de serbest kaldı. Ustaya aynı yıl, Dünya Barış Konseyi tarafından Picasso, Paui Rubeson, Wanda Jakubuurska ve Pablo Neruda'yla birlikte "Uluslararası Barış Ödülü" verildi.

Nâzım Hikmet, 25 Temmuz 1951'de Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye vatandaşlığından çıkarıldı.

Ona, 'vatan haini' dediler. O ise "vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan/ben vatan hainiyim/Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla/ Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ" dedi.

Kavganın şairi Nâzım Hikmet'i hayatını kaybedişinin 58. yılında saygı, sevgi ve özlemle anıyor, kendi hayatını anlattığı "Otobiyografi" adlı şiirini siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz:

1902'de doğdum 
doğduğum şehre dönmedim bir daha 
geriye dönmeyi sevmem 
üç yaşımda halep'te paşa torunluğu ettim 
on dokuzumda moskova'da komünist üniversite öğrenciliği 
kırk dokuzumda yine moskova'da tseka-parti konukluğu 
ve on dördümden beri şairlik ederim

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir 
ben ayrılıkların 
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını 
ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de 
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler 
kırk sekizimde barış madalyasının bana verilmesini 
verdiler de 
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu 
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum pırağ'dan havana'ya

lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de 
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni 
sökmedi 
yıkılan putların altında da ezilmedim

951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün 
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım 
şu kadarcık haset etmedim şarlo'ya bile 
aldattım kadınlarımı 
konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım 
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim 
yalan söyledim başkasını üzmemek için 
ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçağa otomobile 
çoğunluk binemiyor 
operaya gittim 
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın 
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri 
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye 
ama kahve falıma baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır 
türkiye'mde türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha 
yakalanmam da şart değil 
başbakan filân olacağım yok 
meraklısı da değilim bu işin 
bir de harbe girmedim 
sığınaklara da inmedim gece yarıları 
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında 
ama sevdalandım altmışıma yakın 
sözün kısası yoldaşlar 
bugün berlin'de kederden gebermekte olsam da 
insanca yaşadım diyebilirim 
ve daha ne kadar yaşarım 
başımdan neler geçer daha 
kim bilir...