Nasıl Yapmalı?

Nasıl Yapmalı?

Neydi aşk; sevdiğinin sevincinden sevinç duymak, acısından acı duymak değil mi?

Ufuk Akkuş

Rus edebiyatında ve düşünce hayatında önemli bir yeri olan Nikolay Çernişevski, 1860’lı yıllardaki Toprak ve Özgürlük Hareketi'nin ve diğer devrimci hareketlerin ideolojik esinlendiricisi ve öncüsü olmuştur. 1862 yılında zindanda dört ayda tamamladığı “Nasıl Yapmalı” romanı o dönemde Rus toplum hayatı üzerinde önemli etkiler oluşturmuş ve Dostoyevski ve Tolstoy’dan Kropotkin ve Lenin’e kadar pek çok yazar ve devrimcinin ilgi odağı olmuştur. İlerici demokrat hareketin öncüsü konumunda olan Çernişevski, Çarlık'ın korkunç sansürüne karşın demokrasi ve sosyalizm düşüncesini yığınlarla buluşturabilmiştir. Çarlık tarafından bir bahaneyle Petropavloks zindanına atılan Çernişevski’nin hayatının büyük bölümü zindanlarda ve sürgünde geçmiştir.

“Nasıl Yapmalı”da artık çözülmeye başlayan feodal Rusya’da eski ve yeni insanların çatışmaları çerçevesinde geleceğin habercisi olan yeni insanların ilişkileri, idealleri ve eylemleri bir aşk üçgeni etrafında ortaya konulur. Mazlum Beyhan’ın ön sözde belirttiği gibi Çernişsevski’nin yeni insanları; Vera Pavlovna, Lopuhov, Kirsanov ve Rahmetov iyi yürekli tertemiz insanlardır. Canlı, atılgan ve mücadelecidirler. Ahlaki üstünlükleri, sarsılmaz iradeleri ve yüce ülküleriyle örnek insanlardır. Yalnız kendileri değil; herkes güzel yaşasın; mutlu olsun; yoksullar, mutsuzlar, sömürücüler olmasın isterler. Çernişevski, Rus edebiyatında bütünüyle devrimci kadın tipini yaratan ilk yazardır. Çernişevski, Vera Pavlovna tipiyle kendini toplumun devrimci dönüşümüne adayan kadının destanını yazmıştır.

Vera, Lopuhov ve Kirsanov arasındaki ilişkiler birbirlerinin özgürlük alanlarına saygılı, bağımsız ve özveri dolu bir çerçevede gelişyor roman boyunca. Vera ile Lopuhov evliliğinde yatak odalarının ayrılması ve konuşulacak konuların, yapılacak söyleşilerin ortak bir odada yapılması, konuşma gereksinimi olduğunda seslenme veya diğerinin oda kapısı çalınmak suretiyle ortak odaya davet gibi ritüellerde kendini gösteren özel hayata saygı ve birliktelik içinde bireyselliğin gelişimi sadece mekana ilişkin olmayıp birbirlerinin duygu ve bilinç dünyalarını da kapsayan bir bütünselliğe sahip bir alanda gerçekleşiyor. Evlenmeyi boyunduruk, kör inançların boyunduruğu olarak gören Vera, evlilik içinde bu boyunduruktan azade olmayı ve özgür yaşama isteğini sık sık vurguluyor:

“Bildiğim tek şey: özgür yaşamak istediğim! Kimseye bağımlı olmadan yaşamak! Benim için şunları şunları yapmalısın diyememeli hiç kimse bana! Kimseye borçlu olmamalıyım yani. Başkalarının bana karşı tavırları için de aynı şekilde düşünüyorum, yani ben de kimseden bir şey istemem, kimsenin özgürlüğünü bir milim olsun daraltabilecek bir istekte bulunmam. Hem kendim özgür olayım isterim. Hem de başkaları özgür olsun.” Vera’ya göre; aşkta huzursuzluk, kavga aşkın kendisi değildir. Eğer huzursuzsan, kaygılıysan, tedirginsen birşeyler olması gerektiği gibi değildir demektir, yanlış yapılmış demektir. Yoksa aşkın kendisi neşe, sevinç doludur, kaygılardan, tedirginliklerden uzaktır.

Gerek ikili ilişkilerde gerekese toplumsal hayata bakışta ve pratik yaşamda “tutku”, roman tipleri için başat kavramı oluşturur. Vera’nın düşüncesinde basit duygu ile tutkuyu ayıran şey ise güç meselesidir.

“Tutkuya göre çok zayıf olan basit duygu size; “Onun acı çekmesine neden olmaktansa ölürüm daha iyi” dedirtiyorsa, bundan bin kez daha güçlü olan tutku size neler dedirtecektir. Tutku size şunları dedirtecektir: Ondan kesinlikle öyle bir şey istemeyeceğim gibi onun benim için ancak kendiliğinden seve seve yapacağı ve kendisi için hoş sonuçlar doğuracak bir şeyler dışında girişimde bulunmasına bile izin veremem, böyle bir şeye izin vermektense, onun benim için bir şeyler yapmaya kendini zorlamasındansa öleyim daha iyi. Eğer bir tutku, gönül akışı insanda doğa vergisi olarak yoksa ya da insanın niyet etmesinin ötesinde yaşamın kendisi tarafından gelişmemişse, insan salt irade gücüyle tutku denilen şeyi yaratamaz; öte yandan eğer tutku, gönül akışı, heves yoksa hiçbir şey olması gerektiği gibi olmaz. Eğer karı ve koca birbirlerini memnun etmek için kendi üzerlerinde hiçbir baskı uygulamıyorlarsa, birbirlerinin arzularını herhangi bir sıkıntıya gerek duymadan yerine getirebiliyorlarsa ve bunu hiç düşünmeden yapıyorlarsa, o zaman bu karı koca arasındaki ilişki, birbirlerine yakınlıkları ölçüsünde kolay ve rahat bir ilişki demektir.”

Sevgiyi, tutkuyu ve özgürlüğü yeniden üreten ve geliştiren tutum Vera’nın açtığı dikiş atölyesinde de izlerini hissettirir. Vera, dönemin ütopik sosyalistlerinden ve kooperatifçiliğin babası sayılan Charles Fourier ile toplumsal atölyeler fikrini geliştiren Louis Blanc’ın düşüncelerini adeta pratiğe geçirecek bir tarzda atölye kurar ve orayı işçiler ile birlikte demokratik bir biçimde yönetir. Elde edilen kar’ın işçilerle belli oranlarda paylaşıldığı bu yapı daha sonra özyönetimi esas alan Yugoslavya ve reel sosyalizmi uygulayan diğer ülkelerde hayata geçirilmiştir. Fourier’in Çernişevski üzerindeki etkisi sadece komünal yaşam üzerine tezler geliştirmesiyle sınırlı kalmaz. Fourier’in aile, cinsellik, aşk ve ilişkiler konusundaki düşünceleri de romanda önemli bir yer bulur. Fourier, çekirdek aile yapısının insanı içine sokacağı sınırlılıkları ve sosyal zorluğu çok iyi görmüştür. Ona göre kapitalist uygarlık aşkla bağdaşmaz ve tutkuların bastırılması yerine acilen tutkuların geliştirildiği bir düzen gereklidir. “Nasıl Yapmalı”da aşkın, ilişkilerin ve sosyal hayatın ancak yeni bir sistemde özgürce yeşereceği vurgulanmakla birlikte mevcut düzen içinde de yeni ilişki tarzlarının denenebileceği ve bunun geleceğin yeni insanı hakkında ipuçları verdiği ve örnek oluşturduğu işlenir. Romanın sonlarında ortaya çıkan Rahmetov karakteri de geleceğin güzel dünyasındaki yeni insanın en yetkin temcilcisi olarak tanıtılır.

Çernişevski, “Nasıl Yapmalı” romanında 1860’ların Rusya’sındaki aile, aşk, dostluk gibi sosyal ilişkileri ve toplumsal yapıyı ele alarak günümüze dair son derece çarpıcı ve güzel şeyler söylüyor. Geleceğin yeni düzeni ve yeni insanı üzerine umut ve sevinç dolu bir çağrı yapıyor. Bunu da akıcı, sürükleyici ve haz verici bir biçimde gerçekleştiriyor.

KÜNYE: Nasıl Yapmalı?, Nikolay Çernişevski, Çev. Mazlum Beyhan, Kor Yayınları, 2017, 580 sayfa.

DAHA FAZLA