Murat Ka’nın Çoğul Tarihi

Murat Ka’nın Çoğul Tarihi

Yazar Erinç Büyükaşık ile ilk romanı “Murat Ka’nın Çoğul Tarihi”, öyküleri ve gelecek projelerine dair konuştuk.

Ersan Kınık - @ErsanKinik

Erinç Büyükaşık ile Liman Yayınları tarafından yayımlanan ‘Murat Ka’nın Çoğul Tarihi’ni konuştuk. Daha önce yayımlanan “Hep Uzak”, “Sınırlar Kapalı” ve “Dehlizler” adlı öykülerinde, ötekileştirilen kimliklerin mücadelelerini ele alan Büyükaşık, eserlerinde “göçmenlik” olgusu üzerine de yoğunlaşıyor. 

Büyükaşık, ilk romanı olan Murat Ka’nın Çoğul Tarihi’nde, Kafka’nın anti kahraman karakteri Josef Ka’nın; aile, toplum ve vicdan üzerine yaşadığı travmanın bir benzerini, taşralı bir beyaz yakalı olan Murat Ka’nın gözünden anlatmayı amaçladığını ifade ediyor.

Okurlara “Murat Ka'nın Çoğul Tarihi” isimli romanınızdan bahseder misiniz? Okurları bu romanda ne bekliyor?

Roman ilk bakışta kahramanın kişisel tarihinden yola çıkıp yaşadığımız coğrafyanın çoğul öykülerine ses vermeye çalışıyor. Kafka’nın Josef K’sına bir gönderme yaparak çağın bireye yüklediği bir nice çaresizliği, yoksunluğu, metropolün içindeki canavarlık tarihimizi (ki bunu bir beyaz yakalı trajedisi olarak okumak da mümkün.) taşra-kent gerilimi içinde aktarmaya çalışıyor roman. Benim öyküden başlayan yazı yolculuğumda ilk roman olması açısından da iç içe ve birbirini besleyen öyküler bütünü olarak okumak da mümkün metni. Taşra-gelenek, kent-yüzleşme ve beyaz yakalılık temel çatışma alanı olarak da okunabilir okur tarafından roman boyunca.
 
“Murat Ka'nın Çoğul Tarihi”nde de bir kişinin yaşadığı psikolojik sorunları okuyor olsak da aynı zamanda romanın güncel olaylara ışık tuttuğunu ifade etmemiz mümkün. Güncel olaylar, roman kahramanının hayatında ne öneme sahip?

Güncellik elbette romanın belirleyenlerinden biri. Ama yine de tek bir zamanı izlek olarak benimsemiyorum. Burada kastım aslında tüm bu ruhsal gerilimlerin ve bilhassa çatışmaların hayli hayli toplumsal arka planını ortaya koyuyor. Bu coğrafyanın çok daha geçmişe dair yaşanmışlıklar ve tanıklıklarının bugüne zaten taşındığını söylemek mümkün. Marquez’in “Kırmızı Pazartesi”sindeki taşranın sır haline getirdiği ama herkesin bildiği bir cinayete nasıl üç maymunu oynadığını çağrıştıran bir susma halini görebiliriz roman kahramanlarında. Kadınların mücadele tarihine denk düşen birçok sahneyle de karşılaşabiliyor okur bir yandan da.

“Murat Ka'nın Çoğul Tarihi”... Eserin ismini nasıl belirlediniz?

Tam da Kafka’nın “Dönüşüm”üne bir selam denemesi oldu bu aslında. Kafka’nın dehlizlerindeki anti-kahraman Josef Ka’nın aile, toplum ve vicdan üzerine yaşadığı travmanın bir benzerini taşralı bir beyaz yakalının gözünden aktarmayı romanın yazım sürecinde daha değerli buldum. Sanırım kendimi biraz da Kafka’nın paltosundan çıkmış bir yazar görme niyetimden kaynaklanıyor bu da.

Öykülerinizde çoğunlukla, insanların bireysel ve toplumsal trajedilerinin yansımasını anlatıyorsunuz...

Yaratıcı süreç elbette kurmacanın doğal işleyişi içinde yazara bir atmosfer inşa etme zorunluluğu yüklüyor. Bu atmosferi insan ve toplum açısından çatışmalı bir alanın içinde anlatmak mümkün bir yazar için üstelik. Yazar yaşadığı çağın tanıklığını yaparken kahramanın da sesi oluveriyor çoğunlukla. Bu kahraman “akıl tutulması”nın yaşandığı bir çağda gelenek, dinsel kodlar arasında sıkışmış bireylerin ortak temsili olarak da görülebilir. İbni Haldun’un belki de klişeleşmiş “Coğrafya kaderdir” ifadesinin kabulünden doğan sıkışmışlık cemaat-toplum gerilimiyle süregiderken sahiden ortak bir trajedi de yaşanıyor hepimiz adına.

“Sınırlar Kapalı”da göçmenler, “Dehlizler ve Rüyalarda” ise kadınlık ve ötekileştirilen kavramlar üzerine eğiliyorsunuz. Dezavantajlı gruplara öykülerinizde sıklıkla yer verdiğinizi söylememiz mümkün. Bugün göçmenler ve kadınların yaşadığı sorunlara bir edebiyatçı olarak bakışınız nedir? Eserleriniz ile okurlara aktarmak istediğiniz düşünceler nelerdir?

Göçmenlik olgusu başlı başına “öteki”nin öykülerine bizi taşıyor. Özellikle Suriye’deki savaş sonrası yaşanan sığınmacılar ve göçmenler tartışmaları tam da kendi ötekilerimizle adeta bir hesaplaşmayı da gündeme getirdi. Bu açıdan kadınlar, kadınlık, erkek şiddeti, eşcinselliğe toplumun bakışı, tacizin kültürel kodlarla ilişkisi öykülerimin de çatısını oluşturuyor. Açıkçası “öteki”den kaçamıyorum öykülerimde. Belki de kendi öteki’mle yüzleşme çabamdan kaynaklanıyor bu da. Özellikle “Sınırlar Kapalı” göçmenlik olgusunu irdelemeye çalışırken “Dehlizler ve Rüyalar”da kadınlar, çocuklar toplumun eril diliyle yeterince hesaplaşıyor bir şekilde.

Yeni projeleriniz olacak mı?

Çocuk edebiyatına giriş anlamında bir kedinin düşlerindeki ormanı anlatan ve bizim dışımızdaki canlıların yaşam hakkına dair sözü olan çocuk romanın “Kuduruk’un Orman Düşleri” bugünlerde baskıya giriyor. Bunun dışında yeni öykü kitap dosyamı da kasım ayıyla birlikte yayınevine ulaştıracağım. Özetle yazmaya devam ediyorum. 


Künye: Murat Ka’nın Çoğul Tarihi, Erinç Büyükaşık, Liman Yayınları, 2022

DAHA FAZLA