Mücadeleci bir düşünür: Lenin

Mücadeleci bir düşünür: Lenin

Yazar: Vince Copeland

Çeviren: Ceren Berk

George Plekhanov “Tarihte Bireyin Rolü Üzerine” adlı olağanüstü makalesini yazdığında aklında Lenin yoktu. Ancak aşağıdaki paragraflar Lenin'i düşünebileceğiniz herkesten daha fazla anlatıyor.

“Büyük bir adam, kişisel özellikleri büyük tarihsel olaylara tikel görünümler kazandırdığı için değil, fakat genel ve özel koşulların sonucu ortaya çıkan zamanın toplumsal gereksinimlerini en iyi karşılayacak niteliklere sahip olduğu için büyüktür.

Kahramanlar ve kahramanlıklar üzerine ünlü kitabında Carlyle, büyük adamlara öncüler adını verir. Çok yerinde bir betimlemedir bu. Büyük bir adam, bir öncüdür. Çünkü herkesten daha çok ilerisini görür ve istediklerini herkesten daha güçlü ister.

O, toplumun düşünsel gelişiminin önceki evresinin getirdiği bilimsel sorunları çözer; toplumsal ilişkilerin önceki gelişiminin yarattığı yeni toplumsal gereksinimleri gösterir; bu gereksinimleri karşılamak üzere inisiyatifi ele alır.

Bir kahramandır o. Ama eşyanın doğal akışım durdurabildiği ya da değiştirebildiği anlamında değil, eylemlerinin bu kaçınılmaz ve irade dışı akışın bilinçli ve özgür ifadeleri olması anlamında bir kahramandır. Onun tüm önemi burada yatar; tüm gücü burada yatar. Ama bu önem, dev bir önemdir ve gücü korkunçtur.”

‘İLKLER’    

Erkek cinsiyetine özel vurgunun yanı sıra ve “korkunç” kelimesinin hayli edebi kullanımı bir yana bu, bireyin tarihsel süreçle ilişkisinin neredeyse kusursuz bir açıklamasıdır; sadece “büyük“ bireyin de değil.

Ancak büyük insanların "öncüler" olduğunu söylemek biraz eksik olabilir çünkü temsil ettikleri tarihsel güçler, onlardan önceki liderler ve düşünürler de bu insanları üretirler. Bu anlamda, onlar "devam ettiricilerdir”.

Lenin, kendisinin de, özellikle Karl Marx ve hatta daha erken dönemindeki Plehanov'un bir devamcısı olduğunu kabul edecek, hatta ilan edecek ilk kişi olurdu.

Bununla birlikte, Lenin'de, aynı zamanda bir “devamcı” olmasına rağmen, aslında insanlığın kaçınılmaz sosyalist geleceği için mücadelenin bir değil, birden çok önemli yönünü açıkça başlatan bir kişi örneğine tanık oluyoruz.

Şahsen sorumlu olduğu temel “ilkleri” gözden geçirelim.

Ama öncelikle, yazdıklarından ve hatta bazı biyografik tanımlamalarından her zaman net olarak göremediğimiz karakteri ve kişiliği hakkında birkaç söz edelim.

SEVGİ VE MÜCADELE

Lenin'in gözünde canlandırdığı ve uğruna savaştığı tüm dünyada sosyalizm çağı, dünyadaki herkes için açlığın, yiyeceğe açlık kadar maddi mal açlığının da sonunu getirecek. Bu, kuşkusuz, günümüz çağında zaten kendini gösteren, sürekli gelişen makineler ve teknoloji ile başarılabilir. Bu teknolojinin yalnızca ömrü bitmiş, kâr açlığı çeken, savaş delisi bir sosyal sistemin ölümcül pençesinden sıyrılması gerekiyor.

Yeni bir ekonomi ve yeni bir sistemle sosyalist çağ, sonunda evrensel iş birliği ruhunu ve pratiğini, kişinin komşusu için sevgiyi ve anlayışı getirecek, başka herhangi bir bireyin ayaklar altına alınmasına gerek kalmadan her bir bireyin tam olarak gelişmesini sağlayacaktır.

Ancak bu çağı oluşturmak, sosyalist çağın varoluşuna tüm gücüyle direnen egemen sınıf düşmanına karşı amansız bir mücadeleyi gerektirdiği için, günümüzdeki insanları komşularını sevmeye ikna edecek veya benzeri bir program gerektirmez (böyle bir program ya oldukça ütopik ya da doğrudan yanlış ve iki yüzlü olurdu).

Bu mücadele, buna karşılık, farklı türde bir insanın buna katılmasını gerektirir. Aynı zamanda bir plan, strateji, teori ve liderlik ister.

Lenin tüm bunları sağladı ama bunu etkili bir şekilde yapabilmek için kendini yönetmesi ve hatta kendisini belirli bir şekilde şekillendirmesi gerekiyordu.

GEREKLİ PATLAMALAR

Sosyalist çağın habercisi olan devrimi gerçekleştirme iradesi konusunda tutkuluydu ama göreve kesinlikle o kadar bağlıydı ki düşmanlarına karşı acımasızdı ve gerektiğinde arkadaşlarına karşı eleştireldi. Sadece bu bile belirli bir sertliği ve zaman zaman mesafe koyabilmeyi gerektiriyordu.

Hedefine olan bağlılığı ve kendini savaşa hazırlamak için sürekli ve derin çalışmaları, her zaman diğer insanların Lenin’in büyük siyasi mühimmat deposundan gelen patlamalara hazır olmalarını sağlamazdı. Platformda karşı konulmazdı, ancak bu sözde “karizmadan” ziyade argümanının mantığı ve siyasi gücünden kaynaklıydı.

Elbette bu, onun açısından "korkunç" bir yoğunluk gerektiriyordu.

Elbette mizah, kişisel sevgi, eğlence ve benzeri insani nitelikleri vardı. Ancak bunlar genellikle, çağdaşlarının tanıdığı ve son derece politik kişiliğin bir parçası değildi.

F.I. Dan adında tanınmış bir Menşevik onun hakkında, muhtemelen Lenin ona hak edilmiş bir siyasi darbe vurduktan sonra, "Günün 24 saati nefes almaksızın devrimden başka bir şey konuşmayan, yazmayan, düşünmeyen bir adamla ne yapacaksın?" demişti.

Muhtemelen bu tam olarak iltifat amaçlı değildi.

Ama bize, Dan'in neden devrimin önde gelen muhaliflerinden biri olmayışı ve Lenin'in neden devrimin lideri olduğuna dair bir ipucu veriyor.

1895: RUSYA'DAKİ İLK MARKSİST İŞÇİ ÖRGÜTÜ

25 yaşında Lenin, Rusya'daki ilk Marksist işçi örgütü olan İşçi Sınıfının Kurtuluşu için Mücadele Birliği’ni kurdu.

(Bundan bir süre önce Plehanov Emeğin Kurtuluşu Grubu'nu kurmuştu ancak bu profesyonellerden ve sürgünlerden oluşuyordu.)

Sonuç olarak Lenin, 8 Aralık 1895'te tutuklandı ve önce 14 ay hapse, ardından üç yıl Sibirya'ya gönderildi. Her iki yerde de devrimci yoldaşlarıyla sürekli iletişim halinde kaldı ve ayrıca Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi adlı güçlü bir kitap yazdı.

1900: KIVILCIM YANIYOR

1900'de Lenin, ulusal olarak dağıtılan ilk yasa dışı Rus Marksist gazetesini kurdu. Iskra (Kıvılcım) olarak adlandırıldı ve yurt dışında düzenlenerek basıldı.

Yayın kurulunda Plehanov ile Vera Zasulich ve diğer önde gelen Marksistler yer alıyordu.

Rusya'da binlerce işçiye ulaştı, o binlerce işçi de binlerce kişiye yüksek sesle okudu.

1903: YENİ TÜRDE BİR PARTİ

Lenin, Bolşevik Parti’yi kurdu. Bunu sadece bir pankart dikerek, birkaç güzel slogan atarak ve insanları etrafta toplanmaya çağırarak yapmadı. Bunu, 1890'larda eski anarşist-popülist unsurlara ve sonrasında Marksistler arasında "ekonomizm" denen yeni bir oportünist eğilime karşı uzun mücadelelerden sonra gerçekleştirdi.

Harekette hâlihazırda büyük bir prestije sahip olsa da, o sırada diğer tüm önde gelen Marksistlerin güvenine tam olarak sahip değildi; kendisi de hepsine güvenmiyordu. Bazılarının parti üyeliği ve sorumluluklarla ilgili bazı tutumlarından memnun değildi.

Bu nedenle, sürgünde tutulan yaklaşık 60 liderin katıldığı bir kongrede, her parti üyesinin fiilen profesyonel bir devrimci olmasını önerdi. Yani parti, yaşamdaki asıl ilgi alanı sosyalist devrim olan ve diğer faaliyetlerini partinin ihtiyaçlarına tabi kılacak bir kadrolar partisi olmalıydı.

SİYASİ BİR KURŞUN

Bu teklifi yaptığında, tabiri caizse ilk kurşunu sıkmış oldu. Uzlaşmaz bir bölünmeye yol açtı. Menşevikler (azınlık anlamına gelir) çıkıp gittiler. Daha sonra, bir parti üyesinin ne olması gerektiğini açıklayan basit kelimelerin altında sosyalist devrimi yapma kararlılığının olduğu ortaya çıktı. Ve bu sözlere muhalefetin altında sadece genel olarak bir yumuşaklık değil, aynı zamanda yaklaşan devrime karşı farklı bir bakış açısı vardı.

Parti günümüzde genel olarak bilinen (ancak genel olarak uygulanmayan) bir kavramdır, ancak partiyi kurmanın ve onu Çarlık yönetimi altında bir arada tutmanın zorlukları biraz daha az biliniyor ve hatta daha az anlaşılıyor.

En başından beri zorlu bir yoldu.

Ama Lenin haklı olduğunu biliyordu ve düşündüğünden daha da haklıydı. Lenin bile daha 1903’te 1917 olaylarının silsilesini öngöremezdi ve Menşeviklerin aslında var gücüyle Ekim Devrimi'ne karşı çıkacaklarını bilemezdi.

Nitekim Menşeviklerin kendileri bile 1903'te, 1917'de kendi liderleri ve Sovyetlerin başkanı (Bolşeviklerin Sovyet seçimlerini kazandığı eylül ayına kadar) I.G. Tsereteli’nin devrimden kısa bir süre sonra Gürcistan'a ineceğini ve aslında yeni Sovyet devletine karşı silahlı bir karşı devrim örgütleyeceğini hayal edemezlerdi.

1905: DEVRİM VE AYAKLANMA

Yeni partinin önünde, krizle boğuşan Çarlık rejimi ve işçilerin ona karşı mücadelesinin yansıması ve karşılığı olan pek çok sınav ve kriz vardı.

Örneğin Petersburg Sovyeti üyelerinin hepsinin tutuklandığı 1905 devriminde, Moskova isyanını gizlice sürgünden dönen Lenin önderliğinde Bolşevikler yönetiyordu.

Ayaklanma birkaç gün dayandıktan sonra bastırılmıştı. Bu, Bolşevikler ile “silahlanmamalıydılar” diyen Menşevikler arasındaki uçurumu daha da derinleştirdi.

1907: GERİCİLİK VE BURJUVA PARLAMENTOSU

1905 olayları sırasında, Çar, Duma adında bir temsili parlamento "vermek" zorunda kalmıştı. Çoğunlukla Bolşevikler olmak üzere tüm gerçek devrimciler, devrimi iknayla bastırma girişimi olarak gördükleri bu Duma'yı boykot ettiler.

Ancak devrimden sonraki gericilik dönemi bittikten sonra Lenin, devrimciler arasında dönemin değiştiğini fark eden ilk kişi oldu. Ayaklanmayı ilk savunan kişi olmasına rağmen, şimdi neredeyse düzmece Duma'ya katılmayı önerdi. İlk başta kendi merkez komitesinin çoğunluğu muhalefet etti, ancak daha sonra onları buna ikna etti.

(Lenin, düşmanları tarafından katı ve sert olarak adlandırılıyordu, ancak o gerçekten de parlamenter de dâhil olmak üzere her olası mücadele yönteminden yararlanmaya çalışan mükemmel bir taktikçiydi.)

1908: SOSYALİST CENNET YERYÜZÜNDE KALMALI

Gericilik döneminde, parti içinde kök salmaya ve yeni bir “din” oluşturmaya çalışan bir tür mistisizmin destekçilerinin başını çektiği, Marksist felsefe üzerine bir mücadele vardı.

Lenin bu mücadelede önderlik etti ve felsefi revizyonistlere "Materyalizm ve Ampiryokritisizm" adında güçlü ve eksiksiz bir çürütme yazısı yazdı.

Bu da kolay olmadı. Gerekli olan muazzam teorik çalışmanın yanı sıra, partiye parasal ve başka şekillerde yardım eden kişisel arkadaşı büyük romancı Maxim Gorki'yi azarlamak zorunda kaldı. Ve şimdi bir Menşevik olan, ancak yine de materyalist tarih görüşü için savaşan George Plekhanov ile geçici bir blok halinde önde gelen yoldaşlara saldırmak zorunda kaldı.

Lenin, Marksist teori konusunu ve materyalist yöntemi böyle görüyordu.

Birkaç liderin mistik karalamalarını geçiştirmek ve onlar hakkında birkaç yorum yapmak ne kadar kolay olurdu! Ama bu Lenin olmazdı, bir devrim yapmak için gerekli olan doktrin ve yöntemde partinin keskinliğini koruyamazdı.

1913: KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI                

Diğer yandan gerçek devrimci bir yoldaş olan Rosa Luxemburg ile önemli ve daha sonraki olayların ışığında kendi kaderini tayin hakkı meselesi üzerine tarihi bir anlaşmazlık vardı.

Luxemburg, sosyalist devrimin ulusal baskıyı çözeceğini düşünüyordu ve her halükarda, bu ezilen ulusların bazılarının liderleri de zalimdi, öyleyse bir işçi partisi onları nasıl destekleyebilirdi?

Lenin sadece bu görüşe karşı bir tartışmaya öncülük etmekle kalmadı, aynı zamanda sömürgelerin ve bugün neo-koloniler olarak adlandırılan yarı-sömürgelerin emperyalist zalimlerden ayrılma haklarının savunulması sorununu teorik biçimde ilk ortaya koyan oydu.

Daha sonra, Birinci Dünya Savaşı sırasında, emperyalist ülkelere destek vermeyi reddederken, kendi kurtuluşları için savaşan küçük ülkeleri istisna etmeye dikkat etti. 

O dönemde bunu yapmak oldukça zordu çünkü Birinci Dünya Savaşı'nda savaşan küçük ülkeler (örn. Balkanlardakiler) kendilerini tümüyle büyük emperyalist ülkelere satmışlardı ve Rosa Luxemburg gibi devrimciler küçük ülkelerin asla ilerici bir savaş veremeyeceklerini düşünüyordu.

1914: 'EMPERYALİST SAVAŞI İÇ SAVAŞA ÇEVİRİN'

Lenin’in en büyük, 1917 devrimi kadar büyük olan diğer şahsi sınavı, Birinci Dünya Savaşı'ndaki benzersiz devrimci konumunu almaktı.

Başta, Avrupa sosyalist partilerinin tümü, yaklaşan savaşa karşı çıkma sözü vermişlerdi. Ancak savaş gerçekten geldiğinde, bazı ufak gruplar hariç hepsi kendi ülkesinin emperyalist hükümetine boyun eğip desteklerini sundu.

Örneğin Almanya'da ulusal kongrenin 110 sosyalist üyesi savaş lehine oy verdi. Yalnızca biri, Karl Liebknecht, aleyhte oy kullandı. (Rosa Luxemburg gibi Liebknecht ile hemfikir olan başka büyük Alman liderler de vardı.)

Küçük sosyalist partilerde de durum hemen hemen aynıydı.

Ancak Rusya'da Duma'daki beş Bolşevik temsilcinin tümü, bazı "enternasyonalist" Menşeviklerle birlikte savaşa karşı oy kullandı ve hepsi Sibirya'da ağır işlere gönderildi. (Meclis dokunulmazlığı da buraya kadarmış!)

Ancak Lenin sadece savaşa karşı çıkmakla kalmadı, daha da ileri gitti ve sosyalistlerin savaş durumunu kendi hükümetlerini devirmek için kullanmalarını önerdi.

"Emperyalist savaşı iç savaşa çevirin" dedi.

Ve "devrimci yenilgicilik" doktrinini geliştirdi, yani kendi emperyalist ülkenizin, kendi yönetici sınıfınızın yenilgisinin şovenist zaferine yeğ olduğu önermesi; özellikle de yenilgi, halkın hakları, ilericilik ve sosyalizm mücadelesi tarafından getirilirse.

Doğal olarak tüm ülkelerin emperyalist yöneticileri, savaş muhaliflerine zulmetti. Grevci ve adalet savaşçılarını düşman ajanı olmakla suçladılar. Savaşa karşı edebi bir muhalefet bile ihanetle eşdeğerdi.

'İKİNCİ ENTERNASYONAL ÖLDÜ: YAŞASIN ÜÇÜNCÜ!'

Ayrıca Lenin, savaşı doğrudan ya da dolaylı olarak destekleyen tüm sosyalistleri kınadı. Tüm İkinci Enternasyonal'i kınadı ve Üçüncü (Komünist) Enternasyonal'in kurulması çağrısında bulundu.

Bunu yapan ilk kişi oydu ve bir süredir, tüm ülkelerdeki en kararlı savaş karşıtı savaşçılar arasında bile, yanıt verecek bir yankı bulamadı.

Bütün bunlar savaşın ilk birkaç ayında gerçekleşti. Ve unutulmamalıdır ki, her iki taraftaki şovenizm ve histeri daha önce modern dünyada, hele ki böylesine dünya çapında, hiç görülmemiş düzeylere ulaşmıştı.

Uyum sağlama baskısı çok yoğundu. Sosyal Demokrat partilerin savaş karşıtı kesiminde bile, İkinci Enternasyonal'in orta yolcu lideri Karl Kautsky’yi izleme eğilimi güçlüydü. Ancak Lenin bu gruplaşmayı ve özellikle Kautsky’yi kendi yönetici sınıflarına savaş açmadıkları için şiddetle kınadı.

Elbette kendi ülkesinde de aynı derecede sert bir tavır aldı. "Rus Marksizminin Babası" Plehanov savaşı destekleyerek, yaşamının büyük bir bölümünde savaştığı Çarın ta kendisini de objektif olarak desteklemiş oldu.

Marksist felsefe üzerine Plehanov'la yan yana gelen Lenin, bu kez onu korkunç teslimiyetinden dolayı acımasızca kınadı.

Ancak Lenin’in sert çizgisi Bolşevik Parti’yi daha da sertleştirmeye ve onu 1917’de gelen devrime hazırlamaya yardımcı oldu.

1917: KADINLAR GÜNÜ'NDE BAŞLADI

Devrim, 8 Mart 1917 Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde kadın tekstil işçilerinin gösterisiyle başladı. Savaşın ortasında Çarlık sarayının burnunun dibinde bir patlama gibi geldi.

Beş gün boyunca sürekli artan grevler ve önce silahsız ve sonunda silahlı olarak devam eden sokak gösterilerinin ardından, Çar tahttan çekildi ve kapitalist demokratlar sözde "geçici hükümeti" devraldı.

Başlangıçtan itibaren, işçiler ve çoğu üniformalı köylülerden oluşan askerler, geçici hükümete gerçekten rakip olan, ancak yalnızca yardımcılar gibi görünen devasa konseyler (“sovyetler”) kurdular.

'BÜTÜN İKTİDAR SOVYETLERE!'

Bahar devriminden sonraki bir ay içinde, Lenin sürgünden döndü ve hemen "Bütün iktidar sovyetlere" sloganını yükseltti.

Bu slogan, ona tarihin bakış açısından bakan devrimciler için yeterince basit ve açık görünebilir.

Ancak fikri ortaya attığında, hareketin tamamında büyük bir heyecan yarattı.

Aslında bu, Lenin'in şimdiye kadar üstlendiği tüm zor, yaratıcı devrimci pozisyonlar arasında en gözü pek, en cesur, en kahramanca olanıydı diyebiliriz. Tüm partisini, birlikte çalıştığı ve inşa etmek için yıllarını feda ettiği partinin tamamını, birçok bilge kişiye intihar gibi görünen bir şeye seferber etti.

Ne? İlkinden sadece haftalar veya aylar sonra başka bir devrim mi yapacaksınız? O kadar da değil; tüm gelişmiş ülkelerde gelişen türden, (feodalizmin düşüşünden sonra) bir kapitalist yönetim dönemi olmasına izin vermeden sosyalist bir devrim, bir proletarya devrimi mi yapacaksınız?

Elbette, iktidarı ele geçirme girişimi başarısız olursa Bolşevik Parti'yi tamamen yok edecek, yeni demokratik kapitalist rejimde muhalefet partisi olma şansını tamamen kaybetmeye yol açacaktı.

Öte yandan bugün size Marx’ın devrimin önce Batı Avrupa’dan geleceği konusunda nasıl yanıldığını; az gelişmiş Doğu’daki başarıların Marx’ın tezini tamamen çürüttüğünü söyleyen “bilgeleri” düşünün.

1917 Rusya'sında, hangi hizipten olursa olsun her sosyalist, bugünün en zeki laklakçılarından daha keskin bir şekilde Marx'ın bu önermesinin farkındaydı ve hareketi felç eden (katıksız endişe ve korkuya ek olarak) tam da bu düşünceydi. Lenin'in üstesinden gelmek zorunda kaldığı ve Bolşeviklerin pratiğin içinde tedavi etmesi gereken şey bu zihinsel felçti.

Ayrıca, Lenin, Bolşeviklerin sovyetlerde küçük bir azınlıkta olduğu bir dönemde sovyetlerin iktidarı ele geçirmesi çağrısında bulundu. Bu tek başına derin bir tarihsel anlayış ve net bir tarihsel perspektif gerektiriyordu.

Eğer Lenin ve Bolşevikler, Rusya'daki özel durumu hem teorik hem de pratik olarak göremeseydi, Marksist pratiği ellerindeki tarihsel Rusya koşullarına uygulamada başarısız olsalardı, Rusya'da başarılı bir sosyalist devrim olmayabilirdi. Ve eğer öyle olsaydı, Doğu Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı sonunda, Çin’de büyük ihtimalle savaştan bu kadar kısa bir süre sonra; Güneydoğu Asya, Afrika ve Latin Amerika'da ise hiç olmayacaktı.

Tarihin kaçınılmaz ve bilinçsiz gücünün bir parçası olan "öncü", ilk olarak Karl Marx tarafından tasarlanan dünya sosyalist devriminde bütün bir devrimler zinciri ve yeni bir aşama başlatmıştı.

*İlk olarak 1989'da, Lenin’in ölümünün 65. yıl dönümünde yayınlanmıştır.

Kaynak: Struggle La Lucha

DAHA FAZLA