Sözcü gazetesi yazarı Çiğdem Toker, bugünkü "Daele: Bireylere kefil olmam şirketim adına garanti veririm" başlıklı köşe yazısında Mersin Uluslararası Limanı'nın işletme hakkını elinde bulunduran Akfen ile PSA'nın (Singapur) kurduğu MPI şirketinin Genel Müdürü Johan Van Daele'la yaptığı görüşmenin ayrıntılarına yer verdi.

Türkiye'nin en büyük konteyner limanı olan Mersin Limanı, 2007 yılında özelleştirilmiş, işletmesi de 36 yıl boyunca MPI şirketine verilmişti.

Çiğdem Toker, son günlerde sık sık uyuşturucu operasyonlarıyla gündeme gelen MPI şirketinin Genel Müdürü Johan Van Daele'la görüştü.

Toker, yazısında "27 Ağustos Cuma günü, MPI Genel Müdürü Johan Van Daele başta olmak üzere,  ticaret, güvenlik, proje, operasyon, kurumsal iletişim yöneticileriyle Mersin Limanı İdari Binası'nda bir araya geldim. Operasyon Merkezi ve liman alanının tamamını 7/24 kayıt altına alan CCTV Merkezi tanıtımına katıldım" dedi.

Çiğdem Toker ile Johan Van Daele arasındaki görüşmenin ayrıntıları şu şekilde:

Toker: Türkiye'de birçok liman varken neden uyuşturucu yakalamaları en çok Mersin Limanı'nda?

Daele: Maalesef uyuşturucu ticareti küresel bir sorun. Sadece Mersin Limanı'yla ilgili değil. Batı Avrupa limanlarına bakarsanız sorunun daha büyük olduğu görülür. Mersin'deki limanı uğrak yapan, hatların geldiği bölgeyle ilgili. Yanı sıra, hangi tip yükün sizin limanınıza geldiğiyle ilgili. Muz yükü, ağırlıklı buraya geliyor. Bu bölgelerle konteyner trafiğiniz yüksekse, risk de daha yüksek oluyor. Öte yandan konteynerlerde kokain yakalanması, kontrollerin etkili olduğunu gösterir. Eğer kontroller zayıf olsaydı, böyle bir sorunun varlığını duyamazdınız. Dolayısıyla Mersin Limanı'nda daha sık yakalanmasının nedeni, kontrollerin daha çok olması. Tabii tüm bu denetimleri, gümrükler, kaçakçılık, polis yapıyor. CCTV (kamera sistem) sadece bizde. Kapıların denetimi gümrük muhafazada. Bizim operatör olarak yaptığımız, gemileri yüklemek ve tahliye etmek. Bir yükün nereden nerelere gideceğinin kontrolü bizde değil.

Toker: İki milletvekilinin çalışması tartışılırken denildi ki; “Eğer içeriden bir destek alınmasa bu sonuç olmazdı”. Siz çalışanların yasadışı işlemlere katılım ihtimalini nasıl değerlendirirsiniz?

Daele: Bu konulara Antwerp görevimden bu yana (17 yıldır) vakıfım. “Teknikler”, hikayeler birbirine benzer. Gerçekçi olmak gerekiyor. Yasadışı ticaret ve kaçakçılıkla uğraşanlar, kimlerle temasa geçeceklerini, kimlerin bir fiyatı olduğunu, parayla kolay ikna edilecek insanların kimler olduğunu bilir. Dolayısıyla ben size “Hiç kimse bunu yapamaz” diye garanti veremem. Kimse veremez. İnsanların ne tür kararlar alabileceklerini önceden bilemezsiniz. Bireylere kefil olamam ama şirketim adına garanti verebilirim.

Toker: Şirket olarak son operasyonlar süreçlerinde denetim yaptınız mı?

Daele: Düzenli çalışan bağımsız bir iç denetim mekanizmamız zaten var. Kendi içimizde araştırmaları yaparız. Sonuçlar yönetim kuruluna iletir. Çalışanların sorumluluğuyla ilgili karar gereğini ortaklar düzeyinde tartışırız. Hissedarlara da raporlanır. Daima kolluk kuvvetleriyle ortak bir çalışma içindeyiz. Yapılması gereken ne varsa şirket olarak yapıyoruz.

Toker: Somut olayda bir bulgu oldu mu?

Daele: Güvenlik ekibiyle birlikte elbette süreci analiz ediyoruz. Çalışanlarla ilgili bir kanıt veya şüphe var mı diye. Kanıt yoksa soruşturma yapamazsınız. Son olaylarda çalışanlarımızla ilgili bir bulguya rastlamadık.