Mehmet Fırat Özgür yazdı | İki savaş arasında II: ‘Sınıfları aşan’ masallar

Mehmet Fırat Özgür yazdı | İki savaş arasında II: ‘Sınıfları aşan’ masallar

Güneş “enformasyonla” sıvanmaz. Üretim aracını çantaya koyup gidebiliyor olmam, beni yeni bir sınıfa ait yapmıyor. Beni fabrikadakiyle bankadakiyle aynı sınıftan, ama bazen daha çok ve “tolere edilebilir” rahatlıkta sömürülen bir işçi yapıyor.

Mehmet Fırat Özgür

Günümüzün toplumsal sistemini tanımlamak için pek çok farklı adlandırmaya başvurulur. “Uzay çağı”, “bilgi çağı”, “sanayi sonrası toplum”, “gerçek-ötesi çağı” “post-endüstriyel dönem”, “enformasyon toplumu”, “enformatik toplum” diye uzar gider. Yazı, daha çok “enformasyon toplumu” üzerinden ilerleyecek. Enformasyon toplumu, kapitalizmin çıkmaza girdiği 60’lı yılların sonunda, yeni bir çıkış kapısı olarak sunuldu. Daniel Bell tarafından öncülük edilen bu sunuya göre, artık “sonu gelmiş olan ideolojilerin” anlattığı sınıf çatışmaları geride kalacak, 2000’li yıllara gelindiğinde, çatışan sınıfları aşan bir “bilgi/enformasyon sınıfı” ortaya çıkacaktı. Bütün toplumsal ve sınıfsal sorunlar, teknokratik yöneticilerin ve uzmanların engin bilgileri ışığında son bulacaktı…[i]

Alaylı bir biçimde “Tabi canım, aynen öyle” diyeceğimiz bu “enformatik masallar”, neo-liberalizmin baltasını emekçiler üzerinde hunharca savurmaya hazırlandığı, artık devletlerin yoksullara bakmak zorunda olmadığını söylemeye başladığı bir dönemde sahneye çıkıverdi. O zamanlardan beri de yaşamımızı, çalışma hayatımızı, insan ilişkilerimizi etkiliyor, sistemle oydaşmayı ya da sistemin karşıtını yeniden üretebilme imkanını bizlere sunuyor.

Bu yazıda sistem karşıtını yeniden üretebilmek umuduyla, önceki yazımızda hikayesini anlatmaya başladığımız oyun işçilerine değineceğiz. Elbette Daniel Bell’in vaat ettiği yeni cennetle kıyaslayarak…

Hikayesi Soğuk Savaş yıllarına dayanan dijital oyunun işçileri, tıpkı Bell’in “umutla” baktığı gelecekte gördüğü türden bilgili, nitelikli ve uzman insanlar. “Ne kadar da gerçekçi!” diye hayretle izlediğimiz, oynadığımız oyunlarda binalar, binaya çarpan helikopter, onun altından kaçmaya çalışan karakter hep o uzmana, enformasyon sınıfındaki üreticiye ait. Ancak bu iki sınıfı da aşan enformasyon sınıfının üyeleri, sabahtan bir sonraki sabaha kadar bilgisayar başında oyun yetişsin diye uğraşırken, birileri (enformasyon toplumunda olduğumuz için “birileri”) bu uzmanların tazminatlarını, maaşlarını, emeğini umursamıyor.

Walking Dead ve dünyanın en popüler oyunlarından Minecraft’ın geliştiricisi Telltale Games’in işleri yolunda gitmemeye başlayınca, Ekim 2018’de şirketin CEO’su Pete Hawley bir toplantı düzenledi ve  dükkanı kapattığını söyledi. Oysa önceki gece işçiler, saat 3.00’a kadar çalışmış ve oyunun (Minecraft: Story Mode) final bölümünü bitirmişlerdi. Hiçbir çalışana şirketin feshedileceğinden bahsedilmemişti. Derken toplantıda bir haber daha geldi: İşçiler kıdem tazminatını alamayacaktı.[ii]

Eski Telltale Games karakter sanatçısı Brandon Cebenka, şirketin fesih kararının duyurulduğu toplantının ardından sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı: “Uykusuz gecelerim veya hafta sonları bir oyunu zamanında göndermeye çalıştığım uzun çalışma saatlerimin hiçbiri bugün bana kıdem tazminatı vermedi. Parası ödenmedikçe fazla mesai yapmayın. Sağlığınızı koruyun. Şirketler sizi umursamıyor.” Bir başka çalışan ise, “Tek istediğim birkaç gün dinlenmek. Ancak kıdem tazminatımı alamadığım ve sigortam olmadığı için böyle bir lüksüm yok” diyor.

Sınıfların, ideolojilerin birer “nostalji”ye dönüştüğü bir dönemde bu insanlar neler söylüyor böyle?! Güneş “enformasyonla” sıvanmaz. Üretim aracını çantaya koyup gidebiliyor olmam, beni yeni bir sınıfa ait yapmıyor. Beni fabrikadakiyle bankadakiyle aynı sınıftan, bazen daha çok ve “tolere edilebilir”  rahatlıkta sömürülen bir işçi yapıyor.

***

Oyun İşçileri Birliği (OİB); 2018 yılında kurulduğu zaman, yukarıda söylenenlerin çoktan farkında olan işçiler örgütlenmeye başladılar. Oyun sektöründe yaşanan hak gaspları, taciz ve ırkçılığa karşı mücadelesini büyütmeden önce OİB, ilk eylemini Oyun Geliştiricileri Konferansı’nda bildiri dağıtarak gerçekleştirdi. Bildiriler, işçiler ve şirketler arasında yoğun tartışmalar başlattı ve kısa bir süre sonra yüzlerce kişinin katılmış olduğu OİB kuruldu. Geliştirici şirketleri işçilerin çalışma koşullarını iyileştirmek için zorlayarak uluslar arası çapta bir mücadele vermeye çalışan örgüt, akademisyenlerin, farklı iş kollarından sendikaların ve hatta geliştiricilerin desteğine açık olduğunu belirtiyor.

OİB’nin farklı ülkelerde ve ABD’nin farklı bölgelerinde oluşturduğu “Birlik Noktaları” oyun işçilerinin yalnızca kendileri için değil, tümüyle bir sömürü sisteminin karşısında olunması gerektiğini haykırıyor.[iii]

Birleşik bir kolektif cephe oldukları için güçlü olduklarını ve hiçbir siyasi eğilimi aşağılamamakla birlikte gerici, patron yanlısı, baskıcı, sömürü yanlısı veya bağnaz siyaseti sansürleme hakkını sakladığını belirten OİB, internet sitesindeki açıklamasında kendisini şöyle özetliyor:

 “Oyun İşçileri Birliği, işçilerin önderliğinde, işçi öncelikli bir organizasyondur. Bu, kuruluşun öncelikle işçilere ve onların çıkarlarına hizmet ettiği anlamına gelir. Diğer tüm noktalar bundan sonra gelir - herhangi bir eylem, diğer hedefleri veya noktaları yerine getirmesine bakılmaksızın, işçileri ve onların çıkarlarını ilk sıraya koymakla çelişiyorsa, Birlik Noktaları’na aykırıdır.”

Görülüyor ki zamanında “iki nostaljik sınıf” yerine yeni bir sınıfa mensup olması tahayyül edilen “uzmanlar”, ait oldukları sınıfı tahayyülden farklı bir gerçeklikte görüyorlar. Bugün, oyun işçileri, “dijitalleşmenin” fabrikalarından, maden ocaklarından çıkıp gelen işçi yığınlarına dönüşüyor büyük bir hızla…

 

 

[i] Siber Marx / Nick Dyer-Witheford

DAHA FAZLA