Mark Twain’in, Turist Çağı’nın başlangıcını belgeleyişi

Mark Twain’in, Turist Çağı’nın başlangıcını belgeleyişi

“Turistler karikatür arar; yurt içindeki seyahat acenteleri ve yurt dışındaki ulusal turizm büroları buna uyum sağlamak zorundadır. Turist, yabancı kültürün otantik (genellikle anlaşılmayan) ürününü nadiren sever; kendi taşra beklentilerini tercih eder. Fransız aksanıyla İngilizce şarkı söyleyen şantöz, sadece Fransızca şarkı söyleyen birinden daha çekici görünür.”

Yazar: Marco d’Eramo

Çeviren: Ece Yaren Arslan

“Mark Twain” olan mahlasıyla daha çok tanınan yazar Samuel Clemens, seyahat öğretisi ile ilgilenen herkese hitap eden özgün eseri, Yurt Dışındaki Masumlar romanını 1869 yılında kaleme almıştır. Mark Twain’in yayımlanmış tüm eserleri içerisinde yaşamı boyunca en çok ün kazanmış olanı Yurt Dışındaki Masumlar romanıydı: 100.000 kopyası satılan romanın yalnızca 70.000’i ilk yılında satılmıştır. Günümüzde Twain’i çoğunlukla romanları ile tanısak da akranları daha çok seyahat kitapları ile ilgileniyordu. Örneğin, Tom Sawyer’ın Maceraları romanı henüz ilk yılında 24.000 adet ve Prens ve Dilenci ise 18.000 adet kopya sattı.

Yurt Dışındaki Masumlar, Twain'in 1867’de Avrupa kıtasının dört bir yanında, ABD’den gelen turistleri ağırlayan ilk organize yolculuk gemisi olan Quaker City’deki yolculuğunu anlatıyor. Gemi; yolcuların Paris’e ve Lyon’a, sonra Cenova’ya, buradan da Milano, Como Gölü, Padova, Verona ve Venedik’e seyahat edebilmelerine olanak sağlayarak Marsilya’da mola vermişti. Daha sonra gemi, yolculara Pisa ile Floransa’yı ve sonrasında Roma’yı görebilsinler diye Civitavecchia’yı ziyaret etme şansı vererek Livorno’ya doğru hareket etmişti. Ayrıca gemi, nihayet ABD’ye dönmeden önce Atina, İstanbul, İzmir, Kutsal Topraklar, Piramitleri görmek için gidilen Mısır gibi pek çok durağa da varmıştı.

Quaker City gemisine bindiğinde, Mark Twain 32 yaşındaydı ve tecrübeli bir gezgindi. San Francisco’ya dönmeden bir yıl önce, Sandviç (Havai) Adaları’na gitmişti ve 1866 yılının ağustos ayında orada iyice gezmişti. Virginia City, Carson City ve San Francisco'ya giderken konferans kürsüsüne çıkmıştı; kolerayla çalkalanan bir gemide üzücü bir yolculuktan sonra kıstak üzerinden New York'a yelken açmış, New York’tan Saint Louis, Hannibal ve Keokuk'a iki ay süren bir yolculuk yapmıştı.

Mark Twain, “Turist Çağı” olarak adlandırılabilecek bir dönemin başında geliyordu. Mark Twain’in Yurt Dışındaki Masumlar adlı kitabı sadece geçmişi değil, aynı zamanda geleceği de anlatır. Bu kitabın sayfalarında, bir turisti nelerin motive ettiği sorusuna farazi bir cevap bulabilirsiniz. Turistleri bu şekilde kendilerini yormaya, böylesine yıpratarak boş vakitlerini harcamaya zorlayan şey nedir? Ellerinin altındaki kısıtlı boş zamanlarında kendilerini bu şekilde yıpratmak için midir? Amaç nedir ki? Turist olmak için gerekli olan yatırımı garantilemek, gerçeği hayal gücü ile karşılaştırma ihtiyacı yeterli midir?

Mark Twain’in cevapladığı üstü kapalı soruların yanıtlarından bazıları şöyle: “Kısa bir süre sonra Paris sokaklarında hız yapıyorduk ve uzun zaman öncenin kitaplarından bize tanıdık gelen bazı isimleri ve yerleri keyifli bir şekilde hatırlıyorduk. Sokak köşesinde Rivoli Caddesi’ni gözlemlediğimizde eski bir arkadaşla karşılaşmak gibiydi; resminde olduğu gibi Louvre’un özgün ve çok büyük sarayını biliyorduk.” Aynı dizeler şöyle devam ediyor: “Notre Dame Katedrali’ni görmeye gittik. Önceden duymuştuk adını. Bazen ne kadar akıllı olduğumuzu ve ne kadar çok şey bildiğimizi düşünmek beni şaşırtıyor. Eski kahverengi gotik binayı anında tanıdık, aynı resimlerdeki gibiydi.”

Paris’te bir turist olan Mark Twain, okuduğu şeyleri onaylamayı; gazetelerdeki resimlerin ve kitaplardaki çizimlerin gerçek olduğunu kanıtlamak istiyordu. Dr. Johnson’ın da 1773 yılındaki bir mektubunda belirttiği gibi “Seyahat etmenin yararı hayal gücünü gerçeğe uydurmaktır ve bir şeylerin nasıl olabileceğini düşünmek yerine onları olduğu gibi görmektir.” Seyahat etmenin yararı, bir kişinin gördüğü şeyi, daha önce hayal ettiği şeyle karşılaştırabilmesi ve böylece ayarlaması, düzeltmesi ve değiştirmesidir.

Bu şekilde söylersek, cevap basit görünüyor. Yine de hâlâ bir şeyler eksik. Twain’in Paris’ten gelen seyahatnamelerinde ve Milano ile Filistin’den olanlarda da gördüğümüz gibi, tahta kurdu gibi sıkıcı olan başka bir soru: Gerçekliği hayal gücüyle kıyaslama ihtiyacı, turist olmak için gerekli yatırımı garanti etmek adına yeterli bir gerekçe midir?

“Masumların” seferinden sonraki yıllarda turist sayısı arttıkça bu soru daha da zorlayıcı bir hâle geldi. Başlangıç anında bir savurganlık (ya da aristokrasi için bayağılık) gibi görünen şey, kitlesel bir sosyal olguya dönüştü ve içerdiği insan sayısı arttıkça anlaşılması daha da zorlaştı. 

İlk olarak; turist sorunu, gördüğümüz gibi, herhangi bir soruyu gereksiz kılan bir küçümseme ile bir kenara itildi. Turistler sadece bir sürüden oluşuyorsa, bu iki ayaklı büyükbaş hayvanların neden göç ettiğini açıklamak için hiçbir neden yoktur. Ne de olsa bu, sürü psikolojisi teorilerinin altın çağıydı.

1950’lerde ve 60’larda, turist, yani insan akını o kadar devasa boyutlara ulaştı ki, sorunu görmezden gelmek imkânsız hâle geldi. Böylece şu soru soruldu: Turistleri gerçekten çeken şey nedir? Ya da küçük ama önemli bir anlamsal düzenleme yaparak tekrar soralım, turistik cazibe nelerden oluşur? Olivier Burgelin, Roland Barthes ve Edgar Morin tarafından kurulan Communications dergisi için 1967’de biraz gösterişli bir ‘gezi teorisi’ araştırmasında bu soruya yanıt vermeye çalıştı. Neolojizm terimi, Thomas Cook tarafından düzenlenen ilk seyahatten sadece iki yıl sonra, 1847’de ortaya çıktı. Terim, Webster sözlüğünde “ilgi çekici yerleri ve nesneleri ziyaret etme ve görme eylemi” olarak tanımlanır.

Daha az iki yüzlü olan formülasyonlarında, sözde seyahat teorisi pek de bir teori sayılmazdı. Bundan ziyade, artık kitle kültürünün özgün olmadığına dair bir söylem olarak, zayıf bir şekilde gizlenmiş olan sonradan görme; avam kitlelere yönelik o asırlık küçümsemenin yeniden öne sürülmesiydi. Chicago Üniversitesi Sosyal Tarihçisi Daniel Boorstin, “Turistleri ne cezbeder?” sorusuna şu şekilde yanıt verdi: “Turistler karikatür arar; yurt içindeki seyahat acenteleri ve yurt dışındaki ulusal turizm büroları buna uyum sağlamak zorundadır. Turist, yabancı kültürün otantik (genellikle anlaşılmayan) ürününü nadiren sever; kendi taşra beklentilerini tercih eder. Fransız aksanıyla İngilizce şarkı söyleyen şantöz, sadece Fransızca şarkı söyleyen birinden daha çekici görünür.”

Turistlerin “taşra beklentileri” konusundaki tercihlerinde, Samuel Johnson’ın “hayal gücünü gerçeklikle düzenlediğinin” yankılarını ancak şimdilerde alaycı bir tonla duyuyoruz. Tahmin edilebileceği gibi Boorstin, gezgin ve turist arasındaki basmakalıp ayrımı “gezi” terimine aktarır: “Gezgin aktifken, turist pasiftir. Turist, başına ilginç şeyler gelmesini oturup bekler. Yalnızca “görmeye” gider.

Kaynak: Literary Hub

DAHA FAZLA