Madunun sesi
Öğretme işi icra edilmezse, madun madun olarak, kendini temsil edemeden ve dolayısyla temsil edilmeye muhtaç olarak kalır.
Ufuk Akkuş
Gayatri Chakravorty Spivak; 1980’li yıllarda Ranajit Guha öncülüğnde başlayan ve sömürgeci bilgi üretme tekniklerini sessiz, ezilen ve mağdurların sesine görünürlük kazandırmayı amaçlayan “Madun Çalışmaları” grubu içinde yer alan postkolonyal teori olarak bilinen eleştirel ekolü de derinden etkilemiş olup, Edward Said, Jacques Derida, Kant, Hegel ve Marx gibi düşünürler üzerine üretken tartışmalar açmıştır. Spivak, üniversite öğretim üyeliğinin yanı sıra 1980’lerden bu yana başta Batı Bengal olmak üzere dünyanın değişik bölgelerindeki okuma yazma bilmeyen topraksız ve yoksul köylülere yönelik çocuk ve yetişkin eğitimi üzerine çalışmakta ve ayrıca ekolojist ve feminist etkinlikler içinde yer almaktadır.
Spivak, kaleme aldığı iki makaleden oluşan “Madun Konuşabilir mi?” adlı kitabında özneyi sorunsallaştırmaya yönelik Batılı çabaların eleştirisinden, üçüncü dünyalı öznenin Batılı söylem içinde nasıl temsil edildiği sorusuna doğru ilerliyor. Bunu yaparken Marx ve Derida’dan yararlanan Spivak, Batı’daki entelektüel üretimin Batı’nın uluslararası çıkarlarıyla bir çok bakımdan suç ortaklığı içinde olduğu iddiasını dile getirir. Ve sonra da Batı’nın söylemleri ile madun kadın arasındaki ilişkilere dair alternatif çözüm önerisi geliştirir. Spivak, 1983 yazında “Marksist Kültür Yorumları: Uç Noktalar, Sınırlar ve Sınır Çizgileri” konferansında “İktidar ve Arzu” başlığıyla sunduğu “Madun Konuşabilir mi? makalesine ilaveten elimizdeki kitapta, “Yanıt Olarak: Geriye Bakmak, İleriye Bakmak” makalesine de yer veriliyor.
Spivak, anneannesinin iki kız kardeşinden küçüğü Bhubaneswari’nin 17 yaşındaki intiharından yola çıkarak oluşturduğu makalesinde genç kızın intiharı ile Hindistan’ın Sati geleneği arasında koşutluklar kurar. Bhubaneswari, Hindistan’nın bağımsızlığı için silahlı mücadele yürüten bir örgütün içindeydi. Ona siyasi suikast görevi verilmişti. Göreve karşı çıkamayan ve kendisine duyulan güvenin sarsılacağının da farkında olan genç kız Kalküta’daki babasının apartman dairesinde kendini asmıştı. Bhubaneswari, ölümünün gayrımeşru bir tutkunun sonucu olarak görüleceğini biliyordu. Bu yüzden adet kanamasının başlamasını beklemişti. Spivak, Sati geleneğinde kocası ölen ve adet gören kadının kocasıyla birlikte yakılması yasağından yola çıkarak genç kızın sati intiharının toplumsal metnini müdahaleci tarzda yeniden yazdığını söyler. Sati geleneğinde kocası ölen kadının kendini kurban etme hakkını ileri sürebilmesi için adet kanamasının sona erdiği dördüncü gündeki temizlenme banyosuna kadar beklemesi gerekiyordu.
Spivak’ın madun kesimlerden kadını öne çıkarması kadınların yüzyıllardan bu yana erkek egemenliği altında yaşamaları ve çoklu sömürüye maruz kalmalarının yanı sıra yukarda bahsedilen karşılaşmanın da etkisi olsa gerek. Madun konuşabilir mi? ve kadın olarak madun konuşabilir mi? sorularıyla karşı karşıya kaldığımızda Spivak Freud’un “Bir çocuk dövülüyor” cümlesindeki incelemelerinde karşılaşılacak bir ruhla şu cümleyi kurduğunu söyler: “Beyaz adamlar, esmer kadınları esmer kadınlardan kurtarıyorlar”. Nasıl ki, Freud’un “Bir çocuk dövülüyor” cümlesinde ve başka yerlerde kadını günah keçisi olarak görmekte ısrar etmesi onun politik dünyasını az çok açığa vuruyorsa, Spivak da kendi cümlesine vesile olan emperyalist-özne üretimi üzerindeki ısrarının kendi politikasını açığa vurduğunu söyler. Sati geleneğinin Britanyalılar tarafından kaldırılması Spivak’a bu cümleyi söyletmiştir. Ancak, Spivak’ın kayıp kökenler nostaljisinin bir parodisi olarak gördüğü Hint yerlici iddiası ise kadınların gerçekten ölmek istediği vurgusuydu.
Dünyanın iyileştirilmesine yönelik projelerde emperyalizmi büyük engel olarak gören Spivak, David Harvey’den şu alıntıya dikkat çeker: “Hegemonik kurumlara ve politik ekonomik pratiklere içerden meydan okuyan bir sınıf hareketi olmadığı sürece, ABD emperyalizmi karşısında dünyanın iki seçeneği vardır. Ya ABD emperyalizmine direnecekler ya da ABD gücü şemsiyesi altında alt-emperyalizmler oluşturmak suretiyle onunla uzlaşmanın yollarını arayacaklardır. Spivak’a göre; Harvey, kurtuluşçu sömürge öznesinin emperyalizm tarafından özgürleştirilmiş olduğunu savunmaktadır. Spivak’ın önerisi; küreselleşmiş postkolonyal durumda ulusal kurtuluş milliyetçiliğinin müzelere kaldırılması gerektiğidir.
Madunun konuşabilmesi için eğitime büyük önem veren ve madun mekanlarında epey zaman geçiren Spivak’a göre; bütün öğretmeler değiştirmeye çabalar, ancak bütün öğretmeler aynı zamanda paylaşılan ortamı varsayar. Her neslin eğitilmesi gerektiğini söyleyen Spivak ailedeki kadınların Bhubaneswar’yi nasıl okuyacaklarını iki nesil içinde unuttuklarından bahseder ve bunu eğitimdeki başarısızlığa dair bir anlatı olarak görür. Daha genel bir madun normalliğinin alanına doğru ilerledikçe de bunu kamusal anlatı olarak görür. Öğretme işi icra edilemezse madun madun olarak kendini temsil edemeden ve dolayısıyla temsil edimeye muhtaç olarak kalır. Birinin kendini kolektif olarak temsil etmesi de kamusal alanda olması demektir. Bu durumda Spivak, Marx’ın “Louis Bonapart’ın On Sekiz Brumaire’nde”, “kendilerini temsil edemezler” sözünün geçtiği yerdeki sınıf terimine gönderme yapar. Marx işçi sınıfının temsili üzerine; ister bir parlamento, ister bir anlaşma yoluyla sınıf çıkarlarını kendi adlarına ileri sürme kabiliyeti olmadığından söz eder. Spivak, Bhubaneswari üzerine düşünürken tamamen “On Sekiz Brumaire” ile dolu olduğunu ve kadın atasının tekil intiharını teorinin akla yatkınlığı ile devrimci anın acilliği arasındaki boşluğa yerleştirdiğini söyler. Görevi ise onu Marx’taki bütün anlamlarıyla temsil etmektir. Ancak bu görev henüz kolektiflik ve kamusal alan düşünceleri çerçevesinde yüzeye çıkmamıştır. Spivak’a göre yazısının başladığı yer burasıdır. Madunun bir fark durumu olarak anlaşılması değil Madunun onun çalışmaları içindeki güzergahını, madunun madunluğunu normal olarak kabul etmemesini sağlayacak mümkün olan her yerde yaratma ihtimalinden başlatmıştır. Devrimci bir özne olarak Bhubaneswari’nın adeta sati’nin ön kabullerini sorguladığın ancak bunun farkına varılamadığını düşündüğünü vurgular.
Spivak, “Madun Konuşabilir mi” adlı kısa ama oldukça derin metninde kendi deneyimlerinden de yola çıkarak madunun yeri, madunun konuşma ve madunluktan kurtulma koşullarını ağırlıklı olarak kadın sorunsalı çerçevesinde inceliyor.
Gayatri Chakravorty Spivak, Madun Konuşabilir mi?, İngilizceden çeviren: Emre Koyuncu, Dipnot Yayınları, Ankara 2020, 132 Sayfa.