M. Nergis Tekin yazdı | Yaşı küçük, yüreği büyük, fedakâr bir kız çocuğu!

M. Nergis Tekin yazdı | Yaşı küçük, yüreği büyük, fedakâr bir kız çocuğu!

"Egemen ideolojinin elindeki medya tüm gücüne ve anlatmak zorunda kaldığı masallarına rağmen, ister kız ister erkek olsun çalışmak zorunda bırakıldıkları için hayatlarını kaybeden çocuk işçilerin büyüyemeyeceği gerçeğini de değiştiremez! Ve buna neden olanın, yönetenlerin aşırı kar hırsının olduğu gerçeğini de… 'Yüce gönüllü, fedakâr'  kız çocuk işçinin Dünya Kız Çocukları Günü’nde su satmasının nedeninin birilerinin daha çok zenginleşmesi olduğu gerçeğini de…"

Bir kutupta zenginlik üretebilmenin koşulu, karşı kutupta yoksulluk ve sefalet üretmek ve bu yoksulluğun devamını sağlamaktır. Birilerinin iktidarının devam edebilmesi ve dolayısıyla o iktidarı ellerinde tutanların zenginleşebilmesi için başkalarının daha çok yoksullaşması gerekmekte. Kapitalizmin hiyerarşik yapısı bunu gerektiriyor. Kapitalizm kendi varlığının devamı için yoksulluk üretmek zorunda. Kimi kapitalist ülkelerce liberalizmin fırsatlar eşitliğinden yararlanamayan yoksul, aklını kullanamadığı için yoksul kalmıştır! Kimi kapitalist ülkelerde ise liberalizmin yerini din alır. Yoksul sınanıyordur. Yüce gönüllüdür yoksul. Sabrederse cennet beklemektedir yoksulu beri dünyada!

12 Ekim tarihinde AKP medyasında bir haber yayımlandı. Yaşı küçük, yüreği büyük kız çocuğu diye sunulan bir çocuk işçiydi haberin öznesi. Yer daha önce de sosyal medya deneyi yapıldığı iddiası ile çocuk hakları ihlalinin yaşandığı Diyarbakır’dı. Yol kenarında su satan bir çocuk işçi paralarının olmadığını ve susadıklarını söyleyen kişilere su veriyordu haberde. AKP medyasının haberine göre çocuk işçinin bu hareketi fedakârlıktı! AKP medyasına göre suyu veren “yaşı küçük, yüreği büyük kız”dı. Oysa haberdeki en büyük hakikat “yaşı küçük, kızın yüreğinin büyüklüğü” değil çocuk işçiliğiydi.

Habere göre Diyarbakır'da sosyal medya üzerinden toplanan ve kendilerine “Çocuklar Üşümesin Platformu” gönüllüleri ismini veren grup, Dünya Kız Çocukları Günü'nde sokakta satış yapan kız çocuklarını yani söylemekten imtina ettikleri çocuk işçi kız çocuklarını unutmamıştı.  BM (Birleşmiş Milletler) tarafından ilan edilen bugün ve BM’nin kendisi hakkında da söylenecek çok şey olmasına rağmen bu bir başka yazının konusudur.  Habere geri dönecek olursak haberin devamında trafik ışıklarında ailesine destek olmak için su satan kız çocuğunun yanında duran platform üyelerinin, kız çocuğu ile diyaloga girebilmek için susadıklarını fakat üzerlerinde para olmadığını söylediğini öğreniyoruz. Platform üyeleri yüreği büyük kız çocuğunun suyu ücretsiz ikram ettiğini görünce duygulanıyor ve bunun üzerine kız çocuğuna okul okuyup okumadığını soruyor ve çocuğa tablet hediye ediyor. Haber ise şöyle bitiyor. Hediyesini alan çocuğun mutluluğu gözlerine yansıdı ve platform üyelerine teşekkür ederek sarıldı, tableti EBA için kullanacağını aktaran kız çocuğu hediyesini alarak evin yolunu tuttu.”

Habere göre yol kenarında su satan çocuk işçisinin sorunu tableti alınca çözülmüş olmalı. Yoksa haber “tableti alınca evinin yolunu tuttu” gibi bir masal cümlesi ile sonlanmazdı.

Adının haberde geçmediği ancak görüntüsünün paylaşıldığı çocuk işçinin niçin yol kenarında su satmak zorunda kaldığı yerine onun yoksulluğu “fedakâr kız çocuğu”, “yüreği büyük kız” gibi tanımlamalarla yüceltilmeliydi. Çünkü bu ülkede çocuk işçi sayısı, çocuk işçi ölümü her geçen gün artmakta…

Medyada çocuk işçi ölümlerine ve yoksulluğa yer yok.

1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Hak İhlalleri Raporu'na göre 2020 yılında Türkiye'de 5-17 yaşları arasında 720 bin çocuk işçi çalışıyor. Bunların arasında beş yaşında bir çocuk da var. Raporda yer alan bilgilere göre 2019 yılında 14 yaşın altında 29 çocuk işçi, 15-17 yaş aralığında 38 çocuk işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

2013 yılında 59 çocuk, 2014 yılında 54 çocuk, 2015 yılında 63 çocuk, 2016 yılında 56 çocuk, 2017 yılında 60 çocuk, 2018 yılında 67 çocuk ve 2019 yılında 67 çocuk çalışırken yaşamını iş cinayetlerinde yitirdi. Araştırmalara göre iş cinayetlerinde hayatını kaybeden kız çocuklarının oranı ise genel ölen kadın işçi oranın üç katı.  Hayatını iş cinayetlerinde kaybeden bu çocuklar AKP medyasında görünmedi.

23 Eylül’de Urfa’da 15 yaşındaki tarım işçisi Ayşe Dağ’ın iş cinayetiyle yaşamını yitirdiği de AKP medyasında yer almadı. Aynı gün Maraş’ta yalıtım yapan 2 çocuk işçinin kullandıkları malzemelerden zehirlenmesi de haber olmadı.

Haziran ayında Giresun'da 16 yaşındaki Ramazan Şimşek’in çapa makinesinin altında kalarak hayatını kaybetmesi de AKP medyası için haber değildi.

Temmuz ayında bir fabrikanın havalandırma sistemini tamir etmek için çıktığı çatıdan düşerek hayatını kaybeden 17 yaşındaki çocuk işçi Kemal Budak da AKP medyası için haber değeri taşımıyordu.

Onlar 20 yaş altı işçi çocuklardı. Korona Virüse karşı alınan 20 yaş altı sokağa çıkma yasağından muaf tutulan genç ve çocuk işçilerdi onlar. 20 yaş altı için dışarı çıkmanın tehlikeli olduğu günlerde, çalışan çocuk ve gençler için tehlikenin olmayışı da yoktu AKP medyasında.

“Eğitim hani bedavaydı, herkese eşitti.  Eğitim sistemimizi sıfırladılar. Ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Ciğerimiz yandı. Ne diyelim!” diye isyan eden, internet bağlantıları olmadığından komşudan internet hattı çekmeye çalışırken sekiz yaşındaki oğlu Çınar’ı 4. kattan düşmesi sonucu kaybeden Baba Ömer Mert de oğlu Çınar Mert de yoktu AKP medyasında.

Ama onun yerine AKP’nin yoksullara cennet vaadi vardı medyada.

“İmtihan dünyasında kul, varlıkla beraber yoklukla, nimetlerle beraber külfetle de sınanır”.

Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre yokluk bir sınanma hali. İşte bu nedenle de egemen ideolojinin yeniden üretim aracı olan medya için su satan çocuğun, niçin o yaşta su sattığı değil, çocuğa hediye edilen tablet, çocuğun parası olmadığını söyleyen kişilere su vermesidir haber.

Aç çocuklar, işsiz ve bir gelirden yoksun olduğu için bunalıma giren anne babalar, çocuğu eğitimine devam edebilsin diye komşudan internet hattı çekerken oğlunu kaybeden babalar, işten çıkıp bir ulaşım aracına binecek parası olmayan ve yorgunlukla evine yürürken ölen işçiler, okulda olması gerekirken tarlada çalışan, yol kenarında su satan, inşaatta çalışmak zorunda kalan çocuk işçiler medyada gerçeklikleri ile yer alamaz. Onlar ancak sınandıkları yoksulluklarının “yüce gönüllükleri” ve “fedakârlıkları” ile bir haberin öznesi olabilir. Fikret Başkaya’ya göre elbette bu durum şaşırtıcı değildir, “zira medya denilen çoktan medya olmaktan çıkmıştır ve yeryüzünün efendilerinin, küresel oligarşinin ve küresel plütokrasinin, piyasa oyuncularının(borsa-döviz-faiz üçlüsü) elinde bir kar ve ideolojik manipülasyon makinesine, ‘zihin uyuşturma’ ve soysuzlaştırma aracına” dönüşmüştür.

Kura bakmayan büyük sermayenin egemenliğindeki medyada yoksulluk ekonomi–politik bir sorun olarak değil, kişisel fedakârlık hikâyeleri olarak aktarılıyor. Yoksulluk yüceltilerek, yoksulluğun kaynağı görünmez kılınsın isteniyor. Yoksulluk söylemi gerçekliğinden koparılarak masallaştırılıyor. Çocuk işçilerin eğitim, sağlık vb. gibi temel haklara ulaşamaması değil onlara bahşedilen armağanlar ve o armağanları “hak edişleri” romantikleştiriliyor.

Ancak ne yaparsa yapsın kapitalizm ülkemizde ve tüm dünyada çürüyor. Devamı için sürekli yeni krizlere ihtiyaç duyuyor. Elbette kapitalizm Lenin’in de söylediği gibi krizler sonunda çökmeyecek fakat çürüyecek. Çürüyüş kapitalizmin kendi yasalarının kaçınılmaz sonucu. Tarihte kapitalizmin yaşadığı büyük bunalımlar bu çürümenin birer parçası değil miydi? Kapitalist iktidarlar tarih boyunca ölüm kalım dönemlerinde, sermayedarları ile birlikte içeride işçi sınıfına yüklenir, uluslararası ölçekte ise bir paylaşım mücadelesine girişmeye çalışır.Aşırı kar hırsı böyle bir şeydir. Aşırı kar hırsı ile yoksulluğu derinleştirenlerin medyası ise küçük yaşta su satmak zorunda kalan çocuğu su satmak zorunda bırakan koşulları gösteremez. Onun yerine yoksulluğa yüklediği “erdemi, yüce gönüllüğü, fedakârlığı” anlatır. Yoksul ve çalışmak zorunda olan çocuk işçinin yüce gönüllüğünden dolayı hak ettiği tableti göstere göstere haberleştirir. 

Ancak medya bir şeyi yapamaz. Ne kadar çabalasa da hakikati değiştiremez.

Mesela kura bakmayan Ekonomi Bakanına rağmen kura bakmak zorunda kalan Ticaret Bakanı gerçeğini değiştiremez. Ticaret Bakanının bebek mama fiyatlarındaki artış ile ilgili verilen soru önergesine “ürün fiyatının temel olarak döviz kurlarındaki değişiklikler nedeniyle arttığı anlaşılmıştır” sözlerini tarihten silemez medya. Doların bu yazının yazıldığı an itibari ile 7,92 TL olduğu gerçeğini yok edemez. Resmi işsizlik rakamlarına göre bile işsizliğin rekor seviyede olduğu gerçeğini masallar ile örtemez. Şaha kalkmış ve tüm dünyanın bizi kıskandığı bir dönemde, Aydın’a 40 km uzaklıktaki Kulalar Mahallesi’nde internet ve cep telefonu çekmediği için öğrencilerin her gün internetin çektiği 600 metre yükseklikteki dağa tırmandığı gerçeğini saklayamaz. Antep'in İslahiye ilçesine bağlı  Koçcağız Mahallesi'nde internet bağlantısı sağlanamadığından, mahallede yaşayan çocukların sağlıklı internet erişimi için caminin damına çıkmak zorunda kaldığı gerçeğini de değiştiremez.

Her ne kadar medya masal anlatma işine soyunup tablet hediye edilen kız çocuğunun, sevinç içinde evinin yolunu tuttuğunu anlatsa bile bizim gördüğümüz çocuk işçidir, gerçek budur! Egemen ideolojinin elindeki medya tüm gücüne ve anlatmak zorunda kaldığı masallarına rağmen, ister kız ister erkek olsun çalışmak zorunda bırakıldıkları için hayatlarını kaybeden çocuk işçilerin büyüyemeyeceği gerçeğini de değiştiremez! Ve buna neden olanın, yönetenlerin aşırı kar hırsının olduğu gerçeğini de… “Yüce gönüllü, fedakâr”  kız çocuk işçinin Dünya Kız Çocukları Günü’nde su satmasının nedeninin birilerinin daha çok zenginleşmesi olduğu gerçeğini de…