Komintern ve dönemin ruhu…
Her devrim, onu gerçekleştirenlerin tekil hayat hikâyelerinin toplamından daha fazlasıdır, doğru; ancak yine her devrim, onu gerçekleştirenlerin derin ve etkisi yadsınamaz izlerini taşır...
Berat Çelikoğlu
Bugünden geriye, dünyayı sarsan günleri bir tarihçinin ya da sosyoloğun penceresinden okuduğunuzda adeta yüzyıllar önce işlenmiş bir demirin burnunuzla kokusunu, ellerinizle soğukluğunu duyumsayabilirsiniz. Tarihçilik, belki de doğası gereği, olguları merkezine alarak geçmişe dönük izlenimlerin peşine düşerken bazı canlılıkları öldürür, bazı renkleri soldurur.
Brigitte Studer’in eseri, bu renklerin belki de en fazla solmaya, canlılığın ölmeye giriştiği bir tarihsel pencereye hayat öpücüğü vermeyi amaçlıyor. İletişim Yayınları’ndan çıkan Dünya Devriminin Gezginleri (DDG), alt başlığında da ipuçları verildiği üzere Komünist Enternasyonal’e bu defa yapıların değil, onu kanıyla ve canıyla meydana getirenlerin macerasına çeviriyor dürbünümüzü.
KOMİNTERN’İN ALTERNATİF BİR ANLATISI
Brigitte Studer, özel olarak İsviçre, Sovyetler Birliği ve çağdaş tarih alanlarında uzmanlaşan, 1955 doğumlu bir akademisyen. DDG ise, yazarın 2020 yılında Reisende der Weltrevolution, Eine Globalgeschichte der Kommunistischen Internationale adıyla okurlarıyla buluşturduğu bir çalışması. Bu çalışmada Studer, bazen yaptıkları bazense yapamadıklarıyla tarihte pek çok önemli dönüşüme zemin hazırlayan Komintern’in alternatif bir tarihsel anlatısını yapmaya girişiyor. Bunu yaparken ise, az önce de sözünü ettiğim gibi, bu yapının ıslak imzalı kararlarıyla ya da tüm dünya emekçilerine ilan edilen bildirgeleriyle değil, bizzat Komintern’i var eden devrimcilerin ulus aşırı ve canlı biyografilerine, “kelle koltukta ve bavulu her an hazır” yaşamlarına odaklanıyor.
Konuyu ele alış biçimi bu kadar öznel olunca, DDG’yi bir nevi Avrupa ve Asya’nın birbirinden farklı köşelerinde gezinen bir macera olarak adlandırmak işten (bile) değil. Çünkü kitabın bölümleri, Komintern’in de müdahil olduğu çeşitli tarihsel dönemeçlere ev sahipliği yapan kentlere ve o kentlerde bizzat faaliyetin içinde bulunanlara göre tasniflenmiş durumda. Bakü’den Moskova’ya, Berlin’den Paris’e ve hatta oradan Şangay’a, Komintern’in adına ve işlevine yakışır bir zenginlik karşılıyor bizi.
HILDE KRAMER’DEN RADİKAL BİR ANEKDOT
Tanıl Bora’nın çevirisini ve editörlüğünü titizlikle yaptığı ve berrak bir anlatımı üzerine yakıştırdığı bu çalışmada, Komintern ajanlarının -ajan kelimesini kimi zaman konspiratif çalışmalara, kimi zamansa doğrudan siyasi propaganda çalışmalarına atfen kullanıyorum- en gündelik tabirle yaşamlarına konuk ediyor bizi Studer. Dünyayı tüm emekçilerin sınırsız ve sınıfsız yurdu yapma uğraşındaki insanlar, kendi yaşamlarında bu amaçları ne denli ve nasıl içselleştirebildiler? Örneğin aşka, eğlenceye, kedere ya da onları öfkelendirebilecek sakarlıklara bakışları nasıldı? Kendilerini burjuvazinin benimsediği hayat tarzından ve alışkanlıklardan nasıl azade tutmayı başarabiliyorlardı? Kitapta Hilde Kramer’e ait bir alıntıya rastladığımda, bunu ilginç bir anekdot olarak görüp bir köşeye not düşmüştüm: 1919 yılında genç bir kadın olan Kramer, evlilik konusunda öğretmenine göndermek üzere kaleme aldığı mektupta kişisel hayatını tanzim etmek için nüfus idaresinin vuracağı damgaya ihtiyacı olmadığını dile getiriyor. Eğer hayatındaki kişi ile anlaşmazlığa düşerse, işin içine herhangi bir resmî makamı karıştırmadan ayrılabilme hakkını savunuyor.
O yıllar için ne denli radikal! İşte şimdi, Paylaşım Savaşı’nın ardından yaşanan devrimci dalganın zemin oluşturduğunu kitaplardan okuduğumuz kadının özgürleşme sürecine, oldukça samimi ve gerçekçi bir anekdot ile tanıklık ediyoruz. Studer’in çalışmasında, birer olgu olarak bildiğimiz/öğrendiğimiz pek çok şeyin olumlu ya da olumsuz sağlamasını yapma şansına erişiyoruz.
KOMİNTER’İN TOPYEKÛN TARİHİ
Kitap, aynı dönemde bambaşka coğrafyaları bambaşka yönleriyle ele alıyor olsa da Komintern’in topyekûn tarihi hakkında çok şey söylüyor bize. Studer’in kendi yorumlarını katarak olgunlaştırdığı bazı tartışmalarda, bu kitabın konuyu ele alış biçiminin barındırdığı bir riskin de sonucu olarak, tartışmayı daha genel bir düzleme taşıyamadığını ve bu nedenle eksikli değerlendirmelerde bulunduğunu düşünüyorum. Ancak bu, bana kalırsa Studer’in değerlendirmelerinin tartışmayı zenginleştirmek açısından yaptığı katkıyı zedelemiyor. Bu konuda okurlara kitabın “Toplanmış Bavullarla Yaşamak” başlıklı son bölümünü, önyargısız ve iki taraftan birini savunmak üzere argüman üretmeye programlanmadan okumalarını öneriyorum.
Tarihin tozlu sayfalarında bugünü bugün yapan olguların peşinden giderken, o olguları mümkün ve gerçek kılanlara -hatta engellemeye çalışanlara da- yaklaşabildiğimiz her fırsatta yaklaşmalıyız. DDG benim için, Komintern’in tarihinde daha önceden baktığımda dev bir bulut gibi gördüğüm kimi şeyleri berraklaştırdı ve “isimsiz kahramanların” kalp atışlarını hissetmemi sağladı. Dönemi gerçekten ruhuyla anlamak isteyenler bu çalışmayı edinmeli, gerektiğinde başvurmalı, bir kez de böyle anlamalı...
KÜNYE: Dünya Devriminin Gezginleri: Komünist Enternasyonal’in Bir Global Tarihi, Brigitte Studer, çeviren ve editör Tanıl Bora, İletişim Yayınları, 2022, 448 sayfa.