Kirazlı’daki maden işletme ruhsatının süresi 13 Ekim’de doluyor
Kirazlı’daki maden işletme ruhsatının süresi 13 Ekim’de dolarken, yaşam savunucuları sürenin uzatılmaması çağrısı yaptı.
16-08-2019 12:03

Çanakkale Kirazlı'da mevkiinde 200 bin ağacın katledildiği doğa katliamı devam ediyor. Maden için verilen ruhsatın son tarihi ise 13 Ekim 2009.
İleri Hatırlatıyor
Birgün'den Kardelen Tatar'ın haberine göre, 10 yıllığına verilen ruhsatın süresi önümüzdeki Eylül ayında sona eriyor. Bu tarih, ruhsat sahibi Alamos Gold ve onun Türkiye’deki yüzü Doğu Biga Madencilik’in bölgede acımasızca ve aceleyle yaptığı talanın sebebine dair de büyük bir gösterge.
Bölgede madenle ilgili 1987’den 2019’a dek yürütülen süreç de oldukça şaibeli. Alamos Gold’un ilk üretim iznini altın olarak değil “halloysit” (alüminosilikat bir kil minerali) isimli madeni ıkarmak üzere 2011’de aldığını söyleyen Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, konuyla ilgili bir de basın açıklaması yaptı. Açıklamada, Doğu Biga Madencilik’in Kirazlı’da önce Yeni Anadolu Madencilik aracılığıyla halloysit çıkartacağını beyan ettiği, bunun proje tanıtım dosyasında sunulduğu söylendi. Söz konusu projeye 2011 yılında altın madeni olduğu biline biline, Çanakkale Valiliği tarafından “ÇED Gerekli Değildir” kararı verildiğini hatırlatan dernek, ruhsatın bu olaydan sonra Doğu Biga’ya devredildiğini de kaydetti. 2013’te de madenin kapasite artışı için ÇED olumlu kararı verildi.
Derneğin açıklamasında üzerinde durduğu başka bir konu ise maden işletme süresi ruhsatının 13 Ekim 2019’da dolacağı oldu. Bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’na seslenen Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği “Ruhsatı uzatmayın” dedi.
Son olarak Alamos Gold’un Kirazlı dışında Ağı Dağı ve Çamyurtta da projeleri bulunduğunu hatırlatan yaşam savunucuları, Ağı Dağı projesinin Kirazlı’nın en az üç katı büyüklüğünde olduğunu söyledi.
İLGİLİ HABERLER
Atikhisar Barajı tehdit altında
Çanakkale Atikhisar'da Kirazlı Altın İşletmesi'ne tepkiler sürerken; başka bir şirket aynı bölgeye maden ocağı başvurusu yaptı. Başvuruda bulunan Orta Truva Madencilik ‘yeni canavar’ diye nitelendirilen bir altın tekelinin alt kuruluşu olarak biliniyor.
23-06-2019 16:29

Çanakkale'nin içme suyu kaynağı olan siyanürlü Kirazlı Altın İşletmesi tehdidi altındaki Atikhisar Barajı şimdi de Orta Truva Madencilik şirketinin tehdidiyle karşı karşıya.
Proje başvurusunda bulunan Orta Truva Madencilik, Kanadalı birer altın madeni şirketi olan TECK Madencilik ve Pilot Investment Inc.’nin ortak kuruluşu. Pilot Investment ise “Newmont” isimli maden şirketinin alt kuruluşu. Burada dikkati çeken şey Newmont’un dünya kamuoyunda “New monster” yani ‘Yeni canavar’ olarak bilinen bir altın tekeli olması.
BARAJDAKİ SU TEHDİT ALTINDA
Yaşam savunucuları ise faaliyetin “kuvars” araması olarak ve 25 hektarın altında gösterilmesinin ‘ÇED gerekli değildir’ kararının alınması için ve sürecin hızlı başlaması için bir hile olduğu kanaatinde.
Son zamanlarda maden firmalarının arama aşamasında tepki çekmemek için altın olduğunu belirtmeden kuvars madeni başvurusu yaptıklarını dile getiren Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan, bu duruma dair somut örnekler de verdi. Balıkesir’in Havran ilçesinde bulunan Demirtepe Altın Madeni’nin ÇED sürecinde kuvars işlemleri yaptırdığını ancak altın araması yaptırdığını söyleyen Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Atikhisar zaten büyük bir tehlike altında. Alamos Gold’un yerli ortağı Doğu Biga Madencilik orada binlerce ağacı yok etti. Barajdaki su da ayrı bir tehlikede. Çünkü siyanürlü madene çok yakın. Ama bu yeni sözde kuvars madeni baraja diğerinden bile daha yakın. Sadece 4 buçuk kilometre.”
KUVARS ÇIKARACAĞIZ SÖZÜ KANDIRMACADIR
Birgün'de yayınlanan habere göre konuyla ilgili bir basın açıklaması da yapan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği “Atikhisar Barajı koruma havzasında yeni bir altın madeni projesi daha. Biz biliyoruz ki, “kuvars çıkaracağız” söz koca bir yalan ve kandırmacadır. Bölgeye sessiz sedası, ÇED’siz girmenin bir yoludur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sesleniyoruz: Projenin konumu, bölgenin doğal yapısı ve mevcut altın madenciliği projeleri ile birlikte bölgenin toprak ve su varlıkları üzerindeki kümülatif etkilerinin değerlendirilebilmesi açısından söz konusu proje için “ÇED Gerekli Değildir” kararı vermeyin. Bizi kandırmayın. Enerji Bakanlığı’na sesleniyoruz: Bu proje derhal iptal edilmelidir. Sürecin takipçisi olacağız.”
Dernek konuyla ilgili, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ve Çanakkale Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne de dilekçe yazarak “ÇED gerekli değildir kararı vermeyin” çağrısında bulundu.
'Kanal İstanbul, İstanbul ve Trakya'nın yok oluş projesidir'
İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe, Kanal İstanbul Projesi için kritik uyarılarda bulunarak, "Bu, İstanbul'un kuzeyini imara açacak rant projesidir" dedi.
12-12-2019 11:27

İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe, tartışmaların odağındaki Kanal İstanbul Projesi için kritik uyarılarda bulundu. "Bu bir ulaşım projesi değil" diyen Gökçe, "Bu, İstanbul'un kuzeyini imara açacak rant projesidir. Kentin nüfusu 25 milyon olacak. İstanbul Havalimanı, 3. Boğaz Köprüsü ve Çanakkale Köprüsü'yle birlikte Trakya'da bölge nüfusu 40 milyona ulaşacaktır" dedi.
AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2011'de 'çılgın proje' olarak duyurduğu Kanal İstanbul Projesi ile ilgili tartışmalar sürüyor. 23 Haziran'da tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı seçimiyle koltuğa oturan CHP'li Ekrem İmamoğlu'nun"'cinayet projesi' diyerek karşı çıktığı Kanal İstanbul'la ilgili hükümetten ise sürekli açıklamalar geliyor.
Uzmanlar söz konusu projenin İstanbul'un içme suyunu tehlikeye attığını, olası bir deprem veya tanker kazasında yaşanabilecek felaketlere karşı uyarılarda bulunurken, bir yeni değerlendirme de İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe'den geldi.
'İSTANBUL'UN NÜFUSU 25 MİLYON OLACAK'
Sözcü'den Özlem Güvemli ve Başak Kaya'ya konuşan Gökçe, proje ile kanal çevresinde ve kıyılarda yapılacak inşaatlarla yeni bir kent yaratılacağını ve böylelikle İstanbul'un nüfusunun 25 milyon olacağı öngörüsünde bulundu. Trakya ile birlikte bölge nüfusunun 40 milyona ulaşmasını beklediklerini aktaran Gökçe, "Bu proje Trakya havzası ile birlikte İstanbul'un bitmesine neden olacak bir projedir" dedi.
'KANAL PROJESİ TARIM ALANLARINI PARÇALAYACAK'
“45 kilometre uzunluğunda yapılacak olan bu kanal projesi tarım alanlarını parçalayacak, kanal üzerinde 7 ile 9 köprünün yapılması gerekecektir" ifadelerini kullanan Gökçe, "Kanal ile Boğaz arasındaki bölge bir ada haline dönüşeceği için tüm ulaşım sistemleri değişecek ve yeni sorunlar yaşanacaktır" değerlendirmesinde bulundu.
'KÜÇÜKÇEKMECE GÖLÜ, SAZLIDERE VE TERKOS BARAJI ÖZELLİĞİNİ YİTİREREK TUZLANACAK'
Deniz suyu ile tatlı suyun birbirine karışacağını söyleyerek uyarıda bulunan Gökçe şunları kaydetti:
"Deniz ekosistemi ile kara ekosistemi iç içe geçecektir. Ayrıca, Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere ve Terkos Barajı özelliğini yitirerek tuzlanacaktır. Trakya Bölgesinde bulunan tarlalar sulanamayacak bölge çoraklaşacaktır. Ayrıca kanal kazısı yapılırken iş makinaları ve patlayıcı maddeler kullanılacağı için çevrenin ekosistemi ile birlikte fauna ve florası bozulacaktır."
'MARMARA DENİZİ'NİN ALT TARAFINDA BULUNAN SUYUN KİMYASAL YAPISI BOZULACAK'
Gökçe'nin diğer öngörüleri şöyle:
“Kanal Projesi yapılırsa, organik maddeler bakımından oldukça fazla olan Marmara Denizi’nin suyu, 25 metre derinlikte olan Kanal suyu üst akıntısıyla Marmara Denizine girerek, Marmara'nın oksijen bakımından oldukça yetersiz olan alt suyunu daha fazla baskı altına alarak tümüyle oksijensiz bırakacaktır. Bu durum Marmara Denizi'nin alt tarafında bulunan suyun kimyasal yapısını daha da bozacaktır. İstanbul ve Trakya'nın yok oluş projesidir. Ülkemizin bir kenarında duran milyarlarca dolar parası olsa bile bu proje yine yapılmamalıdır.”
Artan sıcaklıklar nedeniyle okyanuslardaki oksijen tükeniyor
İklim değişikliği ve gıda kirliliği nedeniyle okyanuslardaki oksijen seviyeleri düşüyor ve bu çok sayıda balık türünün tehdit altına girmesine yol açıyor.
11-12-2019 15:02

Uluslararası Doğayı Koruma Birliği IUCN'in yürüttüğü ve son dönemde bu alanda yapılan en kapsamlı çalışmalardan birinin vardığı sonuç bu şekilde.
Aslında gıda kirliliğinin etkileri uzun yıllardır bilinen bir konuydu. Buna karşın araştırmacılar iklim değişikliği nedeniyle oksijen yetersizliğinin çok daha vahim duruma geldiğini belirtiyor.
1960'lı yıllarda 45 okyanus sahasında düşük oksijen tespit edilirken, bugün bu sayı 700 civarında.
Araştırmacılar, bu durumun ton balığı, kılıçbalığı ve köpekbalığı gibi birçok türü tehdit ettiğini söylüyor.
Nitrojen ve fosfor gibi çiftliklerden ya da sanayi tesislerinden sızan kimyasalların denizlerdeki oksijen seviyelerine etkisi uzun süredir biliniyor. Özellikle kıyı bölgelerinde bu durum daha da net bir şekilde tespit edilebiliyor.
Ancak son yıllarda iklim değişikliğinin yarattığı tehdit de giderek artıyor.
Daha fazla miktarda karbondioksit salımıyla sera etkisi yükseldikçe, bu ısının büyük bölümü okyanuslar tarafından emiliyor. Bunun sonucunda ısınan sular da daha az miktarda oksijen tutabiliyor.
Bilim insanları 1960 ile 2010 yılları arasında okyanuslarda eriyen gaz miktarının yüzde 2 oranında düştüğü tahmininde bulunuyor.
Bu küresel bazda ortalama bir figür olduğundan ilk bakışta çok görünmeyebilir, ancak bazı tropik bölgelerde bu düşüşün yüzde 40 dolaylarına kadar çıktığı da sanılıyor.
Çok küçük değişiklikler bile deniz altındaki hayatın dramatik bir şekilde etkilenmesine yol açabiliyor.
Dolayısıyla oksijen seviyesi düşük sular deniz anası gibi türler için elverişli olurken ton balığı gibi hızlı yüzen, daha büyük türler için çok ideal koşullar sunmuyor.
IUCN'den Minna Epps, "Oksijensizleşme konusunda bir süredir bilgi sahibiydik, ancak bunun iklim değişikliğiyle bağlantılı olduğunu bilmiyorduk ve bu durum gerçekten çok kaygı verici," diyor.
"Son 50 yılda oksijen seviyeleri dört kat daha fazla düşüş göstermekle kalmadı, salımların en ideal oranlarda gerçekleştiği durumlarda dahi oksijen seviyeleri azalmayı sürdürecek," diye ekliyor.
Ton balığı, kılıçbalığı ve bazı köpekbalığı türleri için oksijen seviyelerindeki yetersizlik çok hassas bir konu.
Zira bu tür büyük balıkların enerji gereksinimleri de fazla oluyor.
Araştırmayı yürüten bilim insanlarına göre, bu balıklar daha fazla gazın eridiği sığ su yüzeylerine doğru hareket etmeye başlıyor. Ancak bu durum da onları kaçak balık avcılarının tehdidine açık hale getiriyor.
Eğer dünya genelinde ülkeler sera gazı salımları konusundaki yaklaşımlarını hiçbir şey olmamış gibi sürdürürse 2100 yılına gelindiğinde okyanuslardaki oksijenin yüzde 3-4'ünün tükenmiş olması bekleniyor.
Bu oranların tropik bölgelerde çok daha yüksek seyretmesi muhtemel.
Oksijenin düşük seviyelerde olması Dünya üzerindeki hayat için elzem olan nitrojen ve fosfor gibi elementlerin dönüşümü gibi temel süreçleri de olumsuz etkiliyor.
Minna Epps, "Eğer oksijen biterse, bu habitatların ve biyoçeşitliliğin de kaybolması anlamına gelecek. Bu da daha çok balçık ve deniz anasına doğru bir gidişat demek," diye konuşuyor.
"Bu, okyanuslardaki enerji ve biyokimyasal döngüyü de değiştirecek ve okyanuslardaki bu gibi biyolojik ve kimyasal değişimlerin neye yol açacağını kestiremiyoruz," diyor.
Okyanusların akıbetini değiştirmek dünya liderlerinin elinde. Zaten bu rapor tam da bu nedenle Madrid'deki BM İklim Değişikliği Konferansı COP25'te açıklandı.
Raporun yazarlarından Dan Laffoley, "Okyanuslardaki oksijen seviyelerinin azalması halihazırda okyanuslardaki ısınma ve asitleşme nedeniyle stres altındaki deniz ekosistemleri için bir tehdit oluşturuyor," diye konuşuyor.
Laffoley, "Oksijenin yetersiz olduğu alanların kaygı veren genişlemesini durdurmak için sera gazları salımlarını kararlı bir şekilde azaltmamız ve tarım ile diğer nedenlerle yaşanan gıda kirliliğinin önüne geçmemiz şart" diyor. (BBC Türkçe)
Kanal İstanbul İtirazları: Nüfus artar, su kirlenir, ekosistem zarar görür
İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe, Kanal İstanbul projesinin ekolojik yıkıma neden olacağını belirterek “İstanbul ve Trakya’nın yok oluş projesidir” dedi.
11-12-2019 13:22

Kanal İstanbul projesinin yeniden gündeme gelmesi üzerine TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, yazılı bir açıklama yaparak projenin olumsuz etkilerine dikkat çekti.
Açıklamada “Yıllardır ilgi alanımız içine sokulan fakat uzun bir süredir uykuda tutulduğu anlaşılan İstanbul Kanal Projesi uykudan uyandırıldı. Bir kez daha ülkemizin gündemine oturdu” denildi.
‘Kanal İstanbul projesi neden yapılmamalıdır’ başlıklı açıklamada dikkat çeken noktalar şu şekilde:
‘SUYUN KİMYASAL YAPISI BOZULACAK
“Kanal Projesi yapılırsa, Marmara Denizi’nin suyunu, 25 metre derinlikteki kanal suyu üst akıntısının Marmara Denizi’ne girmesiyle, oksijensiz bırakacaktır. Denizin alt tarafında bulunan suyun kimyasal yapısı daha da bozulacak.
‘PROJE BÖLGEYİ, İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN ARAZİSİ HALİNE GETİRME PROJESİDİR’
Doğru bir kentleşmeyi ortaya koymak için öncelikle bilimsel ölçüler içinde bir planlamanın yapılması gerekir. Oysa bu proje ilgililer tarafından sadece Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birleştiren bir suyolu projesi olarak sunuluyor. Bölgenin ekosistemi ile birlikte Trakya ve İstanbul’un geleceği açısından konuya bakılmıyor. Sulak alanların içi ve dışı düşünülmemektedir.
Bu proje; 3. Köprü, 3. Havalimanı ve Çanakkale Köprüsü ile birlikte bölgeyi inşaat sektörünün bir arazisi haline getirme projesidir. Bir suyolu projesi değildir? Bölgede oluşturulacak yeni bir kent, İstanbul’un altyapı sorununu daha da büyütecektir.
‘YERALTI SULARINI TAHRİP EDECEK’
Su kanalı deniz seviyesine kadar kazılacağı için bu kanal bir drenaj sistemi gibi çalışacaktır. Kanal çevresinde doğal olarak bulunan yer altı su rezervuarlarını tahrip ederek, çevrenin tuzlanmasına neden olacaktır.
Deniz suyu ile tatlı su birbirine karışacaktır. Deniz ekosistemi ile kara ekosistemi iç içe geçecektir.
‘TARLALAR SULANAMAZ’
Küçükçekmece Gölü, Sazlı Dere ve Terkos Barajı özelliğini yitirerek tuzlanacaktır.
Trakya Bölgesi’nde bulunan tarlalar sulanamayacak bölge çoraklaşacaktır. Ayrıca kanal kazısı yapılırken iş makinaları ve patlayıcı maddeler kullanılacağı için çevrenin ekosistemi ile birlikte fauna ve florası bozulacaktır.
‘PROJE İSTANBULU BİTİRME PROJESİDİR’
Kanal çevresine ve kıyılara yapılacak inşaatlarla yeni bir kent yaratılmış olacaktır.
İstanbul’un nüfusu 25 milyon olacak, Trakya ile birlikte bölgenin nüfusu 40 milyona ulaşacaktır. Bu proje Trakya Havzası ile birlikte İstanbul`un bitmesine neden olacak bir projedir.
Kanalın yer altı su dengesini bozarak tuzlanması, barajların bir kısmının servis dışı kalması nedeniyle var olan su kaynaklarının bugünkü nüfusa bile yetmeyeceği açıkken, 40-45 milyon nüfusa çıkacak olan İstanbul ve Trakya’nın su ihtiyacı nasıl karşılanacaktır?
45 kilometre uzunluğunda yapılacak olan bu kanal projesi tarım alanlarını parçalayacak, kanal üzerinde 7 ile 9 köprünün yapılması gerekecektir. Kanal ile Boğaz arasındaki bölge bir ada haline dönüşeceği için tüm ulaşım sistemleri değişecek ve yeni sorunlar yaşanacaktır.
‘DEPREM RİSKİ’
Kanal kazısından çıkan toprakla Marmara Denizi’nde adalar yapılarak yerleşime açılacağı ifade edilmektedir. Marmara Denizi’nin içinden geçen fay hattının üreteceği 7 ve üzeri büyüklükteki bir deprem, bu adaların denizle buluşmasına ve batmasına neden olacaktır.
Kanal Projesi bir ulaşım projesi değildir. İstanbul Havalimanı, 3. Boğaz Köprüsü ve Çanakkale Köprüsü ile birlikte, İstanbul’un kuzeyinde ve Trakya bölgesinde yapılaşmamış alanları imara açacak olan yeni bir rant ve emlak projesidir. İstanbul ve Trakya’nın yok oluş projesidir."
Kaz Dağları'nı katleden şirket, küçülmeye gidiyor: 200 işçi işten çıkarılıyor
Kaz Dağları'nda on binlerce ağacın katledilmesine sebep olan Doğu Biga Madencilik, çalışmaların durmasıyla işgücü ihtiyacının azaldığını ve 200 işçiyi işten çıkartacaklarını açıkladı.
10-12-2019 16:54

Kaz Dağları'nda on binlerce ağacın katledilmesine sebep olan Kanada firması Alamos Gold’un yerli ortağı Doğu Biga Madencilik şirketinin sözcüsü Çağın Şen, 13 Ekim’de süresi biten ve şu ana kadar yenilenmeyen ruhsat ve şirketin faaliyetleri hakkında yazılı bir açıklama yaptı. Türkiye'deki iştiraki olan Doğu Biga Madencilik A.Ş. tarafından yapılan açıklamada, ruhsat yenileme sürecinin etkisi olarak istihdam ettikleri 200 kişiyi işten çıkaracağı açıklandı.
Şirket Sözcüsü Çağın Şen'in yaptığı yazılı açıklamada; “Gecikme nedeniyle Kirazlı altın projesinde istihdam edilen 200'den fazla kişi, yapılacak işgücü azaltımı duyurusundan etkilenecektir” ifadeleri kullanıldı.
FAALİYETLER ERTELENMİŞTİ
Şirketin daha önceki yaptığı açıklamada, 13 Ekim'de dolan inşaat ruhsatı için uzatma başvurusunda bulunulduğu belirtilmişti. Ancak Maden ve Petrol İşler Genel Müdürlüğü'nün yayınladığı uzatma talebi kabul edilen şirketler listesinde Alamos Gold ve iştiraki Doğu Biga şirketi kendilerine yer bulamamıştı. Bunun üzerine şirket madencilik faaliyetlerini ertelediklerini açıklamıştı. Çevre ve Şehircilik Başkanı Murat Kurum da maden şirketi hakkında yaptığı açıklamada ruhsat sürecini durduklarını söylemişti.
İşte 200 işçinin işte çıkaralacağını duyuran açıklama:
Salda Gölü referandumu sonuçlandı: CHP’li belediye yetkilerini korudu
Salda Gölü kıyısında bulunan Kayadibi Mahallesi’nde yapılacak ve CHP’li belediyenin göl çevresindeki tüm yetkilerini kaybedeceği referandum sonuçlandı.
10-12-2019 11:48

CHP’li Burdur Yeşilova Belediyesi, Salda Gölü kıyısındaki yerleşim yerindeki yetkilerini korudu. Pazar günü gerçekleştirilen referandumun sonucunda Kayadibi’nin Yeşilova Belediyesi’ne bağlı kalmaya devam etmesine ve köy statüsüne geçilmemesine karar verildi.
BirGün’den İsmail Sarı’nın haberine göre, referandum sonucunda Kayadibi Mahallesi’nin CHP’li Yeşilova Belediyesi bağlı kalmaya devam etmesinin isteyenlerin sayısı 238 oldu, mahallenin köy statüsüne geçmesini isteyenlerin sayısı ise 145’te kaldı. Referandum sonucuna göre Kayadibi Mahallesi CHP’li Yeşilova Belediyesi’ne bağlı kalmaya devam edecek.
'ÇOK UĞRAŞTILAR, BAŞARAMADILAR'
Kayadibi Mahallesi’nin köy statüsüne dönüştürülerek belediyenin göl kıyısında yetkilerinin Burdur İl Özel İdaresi’ne devredilmek istendiğini belirten CHP’li Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel, “Kayadibi Mahallesi CHP’li belediyenin göl kıyısında tek söz ve yetki sahibi olduğu bir alan. Mahallenin köy statüsüne dönüşmesi halinde bizim Salda Gölü ile ilgili hiçbir söz hakkımız kalmayacaktı. Referandum yaptılar, çok uğraştılar ama Kayadibi Mahallesi’ni ilçemizden koparamadılar” diye konuştu.
330 İMZA TOPLAMIŞLAR
Referandum için toplanan imzaların yarısı kadar bile mahallenin köye dönüşmesi yönünde oy verilmediğinin altını çizen Şenel, “Mahallenin köy statüsüne dönüşmesini isteyen kişi sayısı referandum sonucuna göre 145 ama 330 kişilik imza toplayarak referandumu yaptırdılar. Bunların sahte imzalar olduğunu düşünüyorum. Referandum sonucu bizi çok mutlu etti. Küçük ve şirin ilçemizde Salda Gölü’nü de sahiplenerek çalışmalarımıza devam edeceğiz”
'HÜKÜMETE GEÇMESİ DEMEKTİ'
CHP Burdur Milletvekili Mehmet Göker de BirGün’e yaptığı açıklamada, “Mahallenin köy statüsüne dönüştürülmek istenmesi örgütlü bir işti. Referandum yapılan Kayadibi Mahallesi Salda Gölü kıyısının büyük kısmını bünyesinde barındırıyor. Buranın köy statüsüne geçmesi, hükümete geçmesi demekti. Bunu vatandaşa ve mahalle sakinlerine anlattık. Belediyenin, tek başına direnç gösterebileceği yerlerde muhtarın bu direnci gösteremeyeceğinden bahsettik. Referandum sonucu iyi bir sonuç olarak değerlendiriyorum. Çok mutluyuz ve güzel bir sonuç oldu. Yöre halkına anlattık ve karar değiştirdiler” diye konuştu.
Kazdağları'nda 136. gün nöbeti: 'Alamos Kazdağları'nı terk et!'
Kazdağları'nda çadırlı nöbetin 136. gününde bir araya gelen yaşam savunucuları sloganlarla yürüyerek Kazdağları’nı terk etmeyeceklerini söylediler.
09-12-2019 20:11

İleri Haber
Kazdağları’ndaki çadırlı nöbetin 136. gününde Kirazlı/Balaban mevkiindeki maden alanında ve Çanakkale merkezde eylem gerçekleştiren Heryerkazdağları, madenci şirketlerin Kazdağları’nı terk etmelerini istedi. Kirazlı/ Balaban mevkiinde altın madeni projesi olan ve ağaç kesimleri ile gündeme gelen Alamos Gold ve yerli iştiraki Doğu Biga Madencilik’in 13 Aralık’ta yenilenmeyen işletme ruhsatının iptalini isteyen yaşam savunucuları, altıncı şirketler gidene kadar Kazdağları’nı terk etmeyeceklerini ilan ettiler.
İlk olarak nöbet alanında toplanarak madenin kapısı önüne günlük yürüyüşlerini yapan yaşam savunucularına Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Kazdağları Sanatçı Dayanışması, Kazdağları İstanbul Dayanışması ve İstanbul Şişli’den gelen doğa severler destek verdiler. Maden kapısının önünde “Onlar ormandan gidene kadar biz burayı terk etmiyoruz” diyen yaşam savunucuları, herkesi çadırlı nöbete katılmaya çağırdılar.
'EKOLOJİK MÜCADELE BİRLEŞEREK KAZANILIR'
Maden kapısından sonra Çanakkale merkezde Golf Çay Bahçesi’nden İskeleye kadar yürüyüş boyunca “Ormanlar, nehirler sermaye değiller”, “Her yer Kazdağı, her yer direniş”, “Kazdağları sincabı yalnız değildir” sloganlarını atan yaşam savunucularına “İnsan Ağaç İda” kuklası da eşlik etti. Türkiye’nin tüm bölgelerindeki doğa katliamlarının da karşısında olduklarını, talan edilen yerlerin isimlerini yürüyüş boyunca duyurmaya çalışarak ifade eden yaşam savunucuları, ekoloji mücadelesinin birleşerek kazanılacağını kaydetti.
Yürüyüşün ardından İskele Meydanı’nda yapılan basın açıklaması öncesinde Kirazlı/Balaban’dan zincirlerinden kurtulmuş olan “İnsan Ağaç İda” da doğa severlerle birlikte yürüyerek İskele Meydanı’na geldi. Meydanda Kazdağları’nın çığlığını haykıran İda tüm Çanakkalelilere şöyle seslendi:
“Dostlar, Alamos canavarının elinden zor kurtuldum. Sesimizi duymanız lazım. Bizlere yardımcı olmanız için yanınıza koştum.
Önce hepimizi zincirlediler, ellerimizi bağladılar. Sonra sırayla haykırışlarımıza, yakarışlarımıza aldırmadan.. Hayır, hayır, ağlamayacağım. Zincirlerimi kırarken nasıl kararlıysam bugün size yaşadıklarımızı anlatırken de ağlamayacağım. Çığlıklar bağırışlar arasında yüzlerce kardeşimi hiç acımadan öldürdüler. Öyle büyük bir acıydı ki gördüklerim, tarif etmem imkansız. En acısıysa neydi biliyor musunuz? Yüzyıllar boyu yaşam verdiklerimizin yanı başında öldürülmemiz ve sesimizin yeterince duyulmaması…
'SESSİZ KALMAYIN'
Hepinize oksijen verdik, hiç karşılık beklemedik. On binlerce canlıya yuva olduk, hiç yüksünmedik. Peki Şimdi? Karşılığı bu mu olmalıydı? Zincirlerimi kırmasaydım şimdi ben de ölmüş olacaktım. Neyse ki güç bela zincirlerimi kırdım ve yanınıza gelebildim. Sizler Alamos gibi değilsiniz biliyorum. Sizlerin dostumuz olduğunuzu biliyorum. İşte bu yüzden yanınızdayım. Sizden yardım istemeye geldim. Uzun yoldan geldim, biraz yorgunum ve üzgünüm. Yüzbinlerce kardeşimi öldürdü Alamos. Eğer durduramazsak yüzbinlerce hatta milyonlarca kardeşimi daha öldürecek. Size yaşam veren bizlerin öldürülmesine daha fazla sessiz kalmayın.
Başarabiliriz, kalanları kurtarabiliriz. Ben de zincirlerimi kıramayacağımı düşünüyordum. Ama karar verdim, harekete geçtim ve işte zincirlerimi kırdım ve yanınıza geldim.
'YA HEP BİRLİKTE YAŞAYACAĞIZ...'
Bakın! Aylardır hatta 5 aydır gece gündüz demeden bizleri Balaban tepesi yanı başında yalnız bırakmayan bir avuç insan var. Bizi hiç terk etmediler. Her gün yanımıza gelip kalanlara bir şey yapılıp yapılmadığını kontrol ediyorlar. Bu insanlarla birlikte bize yardım edin. Bakın bizler, zincirlerimizi kırdık ve birbirimize sarıldık. Siz de ellerinizdeki zincirleri kırabilirsiniz. Aylardır yanımızda nöbet tutan bu insanlarla bir olabilirsiniz. İşte o zaman Alamos canavarını durdurabiliriz. Gelin hep birlikte Alamos canavarını durduralım. Bunu hep birlikte yapabilir ve
kalan kardeşlerimizi kurtarabiliriz.
Ya hep birlikte yaşayacağız, ya hep birlikte yok olacağız. Kardeşlerim sizi bekliyor.”
Heryerkazdağları adına okunan basın açıklamasında ise şu ifadelere yer verildi:
“Kanadalı Alamos Gold ve yerli iştirakçisi Doğu Biga Madencilik AŞ’nin, 13 Ekim’de işletme ruhsatı süresi dolmuş ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yenilenmemiştir. Buna
rağmen çevresel etki değerlendirme raporunun geçerli olduğu alan sınırları içinde ağaç kesimi devam etmiştir.
'AĞAÇ KESİMİ İKİ KEZ BELGELENDİ'
Kirazlı’da 136 gündür, gece gündüz nöbet tutan Kazdağları direnişçileri ağaç kesimini iki kez belgelemiş ve suç duyurusunda bulunmuştur. Bayramiç’te yapılan basın açıklamasından sonra
Bayramiç Orman İşletme Müdürlüğünce ihale edildiği öğrenilen ağaç kesimlerinin durdurulması konusundaki talep yetkili makama iletilmiş ve ağaç kesimleri şimdilik durdurulmuş görünmektedir.
İşletme ruhsatı olmaksızın işleri el altından yürütmek isteyen Alamos Gold şirketi Kazdağları’ndaki tüm maden çalışmalarına son verip katlettiği bölgeden ayırdığı toprak örtüsünü yerine koymalı ve bir an önce rehabilitasyon çalışmalarının başlayabilmesi için Kazdağları’nı terk etmelidir. Ruhsatı olmayan şirket neden hala Kirazlı’yı işgal etmektedir?
Doğa katliamının yapıldığı bölgenin rehabilitasyonu için acil olarak bir bilim ve uzmanlar kurulu oluşturulup nasıl bir strateji izleneceği belirlenmelidir. Kazdağları’mız, ormanlarımız, derelerimiz yerli-yabancı altıncı şirketlerin kuşatması altındadır.
'KAZDAĞLARI'NI TERK ETMEYECEĞİZ'
Bir diğer tehlike, Koza Altın İşletmeciliği, Serçiler köyünde altın madeni arama çalışmalarına başlamış ve maden sahası içinde ağaç kesimi yapıldığı görülmüştür. Burası da yine
Çanakkale’nin tek içme ve kullanma suyu olan Atikhisar Barajına 3.8 km mesafededir. Ne Koza ne de Alamos Gold’un Kazdağları’nda yeri yoktur. Kazdağları yöresinde içme suyumuzu zehirleyecek, ormanlarımızı katledecek onlarca benzer proje sırada beklemektedir. Para hırsıyla gözü dönmüş bu ve benzeri şirketlerin, çevre sağlığı için geç kalınmadan ruhsatlarının iptal edilmesi, Çanakkale halkı ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak talebimizdir.
Anayasanın 56. maddesi gereğince, sağlıklı bir çevrede yaşamak, hakkımız ve doğamızı korumak, ödevimizdir.
Ormanlarımız, sadece altın madeni ya da kereste değildir. Orman, insanların, kaybettiğimizde geri getiremeyeceğimiz bitkilerin, kuşların, sincapların, karacaların yaşam alanıdır. Yerli ya da yabancı, doğamızı katletmek isteyen bu şirketler gidene kadar Kazdağları’nı terk etmeyecek, her ağacı, havamızı, suyumuzu, toprağımızı savunmaya devam edeceğiz.”