KHK ile ihraç edilen Akademisyen Hakan Koçak: Ret kararları siyasi iradenin tercihi, OHAL Komisyonu'nu aşar

KHK ile ihraç edilen Akademisyen Hakan Koçak: Ret kararları siyasi iradenin tercihi, OHAL Komisyonu'nu aşar

OHAL Komisyonu, barış bildirisine imza atan ve KHK ile ihraç edilen akademisyenler hakkındaki kararlarını açıklamaya başladı. Art arda gelen ret kararlarını değerlendiren Akademisyen Hakan Koçak da kararların kendisini şaşırtmadığını belirterek, "Ret kararları siyasi iradenin tercihi, OHAL Komisyonu'nu aşar" değerlendirmesinde bulundu. 

Batuhan Batan

Olağanüstü Hal (OHAL) İşlemleri İnceleme Komisyonu, "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisine imza atan ve Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile görevlerinden ihraç edilen Barış Akademisyenleri hakkındaki kararlarını açıklamaya başladı. Şimdiye dek 80'den fazla akademisyen için "ret" kararı verilirken, henüz olumlu bir karar ile karşılaşan akademisyen olmadı. 

KHK ile Kocaeli Üniversitesi'nden ihraç edilen Akademisyen Hakan Koçak da OHAL Komisyonu kararını bekleyen isimlerden biri. Karar henüz eline ulaşmamış olsa da "ret" kararı konusunda şüphesi yok. OHAL Komisyonu'nun kendisini mahkeme yerine koyarak kararlar verdiğini belirten Koçak, kararların siyasi olduğunu belirtti. 

Koçak; dava süreçlerini, OHAL Komisyonu ve Anayasa Mahkemesi arasındaki açı farkını, muhalefetin tutumundan akademinin tavrına kadar birçok konuyu İleri Haber'de değerlendirdi. 

'İDDİANAMEYİ YAZAN SAVCI, GÖREVİNDEN İHRAÇ EDİLDİ'

Akademisyen Hakan Koçak, KHK ile ihraca giden süreci şöyle anlattı:

"Biliyorsunuz biz Ocak 2016'da "Bu Suça Ortak Olmayacağız" metnine imzamızı attık. Daha sonra bu konuyla ilgili üniversitelerde soruşturmalar oldu, gözaltılar oldu. Başta Cumhurbaşkanı tarafından teröre destek olmakla suçlandık. Soruşturmalar sürüyordu, o sırada 15 Temmuz oldu. 15 Temmuz sonrasında KHK'ler yayımlanmaya başladığında bir şekilde bizi de bu KHK'lere dahil ettiler, yani barış imzacılarını. Ben 1 Eylül 2016'da 672 sayılı ilk KHK listesi içindeydim. Sonra da devamı geldi kısım kısım. Yanlış bilmiyorsam 400 civarında bu metne imza atan arkadaşlarımızdan KHK ile ihraç edilenler var. Özel ve vakıf üniversitelerinden de KHK olmaksızın işten çıkarılanlar var. Ama imzacı olup çıkarılmayanlar da var. Orada rektörlüklerin, üniversitelerin farklı tutumları söz konusu. Velhasıl sonrasında hepimize; ister ihraç edilelim ister edilmeyelim imzacılara kısım kısım davalar açıldı. Bu davalarda yine teröre destekle suçlandık. Saçma sapan bir savcılık iddianamesi. İddianameyi yazan savcı daha sonrasında FETÖ borsası kurmaktan, oluşturmaktan işinden atıldı ve görevinden ihraç edildi. Sonra Anayasa Mahkemesi bir karar verdi, bu metni ifade özgürlüğü ve akademik özgürlük kapsamında değerlendirdi. Verilen kararla da davalarımız beraatle sonuçlandı. Yani AYM'nin kararına uymak durumunda kalarak ağır ceza mahkemeleri davaları bitirdiler."

'MAHKEMELERDE DEVAM EDEN İŞE İADE DAVALARI OHAL KOMİSYONU'NA DEVREDİLDİ'

İhraç edilmelerinin ardından açtıkları işe iade davalarının da OHAL Komisyonu'na devredilmesi ile hukuki süreçlerin dondurulduğunu belirten Koçak, uzun bir süreç sonrası açıklanmaya başlayan kararlarda AİHM etkisinin de olduğunu belirtti ve şunları söyledi:

"Biz ihraç edildikten sonra işe geri dönüş için idari mahkemelerde davalar açmıştık. OHAL Komisyonu kuruldu ve denildi ki bütün bu mahkemelerdeki süren davalar artık OHAL Komisyonu'na devredildi, dolayısıyla bizim oradaki hukuki sürecimiz donmuş oldu. AYM kararından sonra doğal olarak hızla OHAL Komisyonu'nun bunu esas alıp göreve iade kararı vermesini bekledik. Fakat öyle olmadı, hiç ses çıkmadı. Ve bizim bu dosyalarımızın komisyona havale edilmesinden 3-4 yıl sonra da, bugünlerde kararlar başladı. Niye başladı? Çünkü AİHM gerçekten sıkıştırdı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden bu konuda yanıt istedi. Niçin bu kadar uzadı bu kişilerin davaları, işlemleri diye OHAL Komisyonu'nda diye. Hatta biraz ek süre de verdi. Ocak 2022 de son tarihti. Hepimizin ortak yorumu, AİHM'e karşı, "Madem öyle sonuçlandırdık" diyerek sonuçlandırıldı. Fakat şimdi gerekçeler tek tek geliyor. Bana henüz gelmedi ama yakında gelir. Gelen arkadaşlarımıza, hepsinde aynı gerekçenin yazıldığını ve standart olduğunu görüyoruz. Orada tabi bir sorun var."

'OHAL KOMİSYONU KENDİSİNİ MAHKEME YERİNE KOYARAK HÜKÜM VERİYOR'

OHAL Komisyonu'nun kendisini mahkeme yerine koyduğunu belirten Koçak, gerekçeye ilişkin şöyle devam etti:

"Gerekçede imza metni konu edilmiş büyük ölçüde. Aslında beraat ettiğimiz o davadaki savcının iddianamesinden kes-yapıştır yapmış. Yani geçerliliğini yitirmiş iddianamedeki şeyleri hala tekrarlıyorlar. Bir örgüt yöneticisi öyle demiş, biz de imza atmışız gibi saçmalıkları da içeren. AYM kararından hiç bahis yok gerekçede. Hiç olmamış gibi. Ve o 
iddianame üzerinden de OHAL Komisyonu da kendisini bir mahkeme yerine koyarak hüküm veriyor. Özetle diyor ki; ne olursa olsun biz bunların teröre destek olduğuna kaniyiz. Bir konu daha ekliyor, diyor ki "Devlet memuru devlete sadakat borcuyla" yükümlüdür. Bazı mahkeme kararlarına, bazı yasalara referanslarla bizlerin bu sadakati göstermediğini, yani devlet karşısında teröre destek verildiğini, sadakati göstermediğini söylüyor. Bir de böyle gerekçelendiriyor. Böyle bir kılıf bulunmaya çalışılıyor."

'ANAYASA MAHKEMESİ KARARI DETAYLI VE ANLAMLI BİR KARAR'

OHAL Komistonu tarafından dikkate alınmayan AYM kararının kapsamlı tek hukuki karar olduğunu belirten Koçak, "Bu süreçte  en ilginci; Cumhurbaşkanı terörist ilan etti, mafya lideri "Kanınızda duş alırım" dedi, rektörlükler soruşturmaları bile sonuçlandırmadan senato kararı ile "Teröre destektir bu" dedi. AYM beraatle sonuçlandrdı. Tek gerçek, sahici kapsamlı hukuki değerlendirme var, Anayasa Mahkemesi kararı ki uzun, detaylı ve çok anlamlı bir karar. Fakat onu da dinleyen yok. OHAL Komisyonu kim peki bu arada, bir grup bürokrat ve yargıç. Cumhurbaşkanı Denetleme Kurulu üyesi var, Enerji Bakanlığı müsteşarı var, Yargıtay'dan bir hakim var. Üst düzey birkaç yargıç ve birkaç bürokrattan oluşan bir kurul" ifadelerini kullandı.

'KARARLAR OHAL KOMİSYONU'NU AŞAN BİR KONU, SİYASİ İRADENİN TERCİHİ'

OHAL Komisyonu tarafından alınan kararları beklediğini ve kendisini şaşırtmadığını belirten Hakan Koçak, "Çünkü ben bütün bu davanın konjonktürel ve siyasi olduğunu düşünüyorum daha ilk günden beri" derken, şunları kaydetti:

"OHAL Komisyonu'nun da zaten şöyle bir özelliği var. Aslında  tamamıyla Cemaat'e dair davalarla ilgili, KHK'lerle ilgili işlemler için kendini konumlandırmış. Raporlarına baktığımız zaman ilan ettikleri birtakım kriterler var. Diyorlar ki biz bunlara göre işlem yapıyoruz. Bu kriterlerin tamamı Cemaatl'e ilgili kriterler. Yani şu dershaneye çocuğunu gönderdi,
bu bankaya para yatırdı, şuraya üye oldu gibi örnekler. Zaten bunların hiçbiriyle bizim vakanın değerlendirilme olasılığı yok. Dolayısıyla geriye bir tek şey kalıyor, politik
değerlendirme. Onu da OHAL Komisyonu kendi yapamaz, onu aşan bir konu. Dolayısıyla siyasi iradenin bir tercihi. Bu kadar bekletmeleri de bu yüzden muhtemelen, siyasi irade bu konuda net bir karar almamıştı. AİHM sürecinin de sonuna gelinmesiyle bir şekilde en kolayı yapıldı. Bol hamaset olan hemen hemen hiçbir şey söylemeyen, mantık hatalarıyla dolu iddianameyi esas alıp; " AYM ne derse desin biz yine de buna kanaat getirdik" diyerek ret kararı verilmiş durumda."

'SİYASİ İRADEYİ AŞACAK TEK ORGAN AYM İDİ, O DA O KARARI VERDİ ZATEN'

"Teknik olarak bu işin devamı yine mahkemelerde, OHAL süreci için dondurulmuş olan sürecin tekrar başlaması. Yani mahkemelerde işe iadeler için davaların açılması. Ama bu işin hukuki, teknik kısmı" diyen Koçak, "Bu iş siyasi" yorumunda bulunarak şunları söyledi:

Çünkü Erdoğan Ergenekon için demişti ya "O davanın savcısı benim" diye. Bizim için de aynı yani, en üst düzeyde söylenmiş bir söz; "Bunlar teröre destek olan aydınlar, karanlık bunlar aydınlık değil" gibi sözleri var. Böyle bir siyasi irade var, bize yönelik bir tutum var. Bu kadar üst düzey bir iradeyi aşacak, sorgulayacak, ona rağmen karar verebilecek tek bir organ vardı, o da AYM idi. O da o kararı verdi zaten. Onun dışındaki mahkemelerin ben zaten böyle bir şey yapabileceğini düşünmüyorum. Yerel mahkemelerin, idari mahkemelerin... Bir gözleriyle yukarı bakacaklardır, ne yapalım bu davaları diye. O noktada da yine iş siyasidir ancak teknik olarak bile baksak, bu tür davalar 2-3 ayda çözülen şeyler değil. Aylara, yıllara yayılan davalar. Tabi yani onu sürdüreceğiz, ayrı. Hukuki olanı sonuna kadar sonuna kadar sürdüreceğiz. Her durumda yapabileceğimiz kadar. Sağ olsun birçok değerli avukat arkadaşımız yapıyorlar yapacaklarını. Devam da edecekler ama işin siyasi boyutunu unutmamak lazım tabi." 

'AİHM DE BU İŞTEN SORUMLU'

Bundan sonraki süreçte AİHM kararlarının nasıl bir etkisi olabileceğine yönelik de değerlendirmelerde bulunan Koçak, şunları kaydetti:

"Hukukçu değilim, o kadar vakıf değilim ama AİHM ve genel olarak Avrupa'da bu işten sorumlu tabi. Yani OHAL Komisyonu gibi bir şeyin yaratılmasına katkı verenler onlardı; çok sayıda dava dosyası bize gelmesin diye. Aslında buradaki oyalama sürecinden memnunlar genel olarak. İç hukuk yolları tüketildi mi tüketilmedi mi tartışmasını yapıyorlar her seferinde. Bizde de yaptılar nitekim. Daha işin en başında AİHM'e başvuruldu, reddedildi. İç hukuk yolları tükenmedi gerekçesiyle. Şimdi bu OHAL Komisyonu kararını iç hukuk yolları tükendi diye mi yorumlarlar, yoksa yeniden yerel mahkemeleri de bekleyip o zaman mı iç hukuk yolu tükenmiş olacak, bilmiyorum. O konuda hukukçuların da farklı yaklaşımları var. Örneğin Kerem Altıparmak daha en başta "Türkiye'deki mevcut durumda, böyle bir iç hukuku bekleyelim mantığı olamaz" demişti. Bana da sorarsanız böyle ama AİHM de sonuçta siyasi arka planı olan bir mahkeme. Dolayısıyla AİHM çok etkileyici bir basınç oluşturur mu emin değilim."

'HÜKÜMET KİRLİ PAZARLIKLAR YÜRÜTÜYOR'

Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarına ilişkin süreçlere dair AİHM tavrını da hatırlattığımız Hakan Koçak, "Tabi bunlar masada da olan davalar bir yanıyla. Biliyorsunuz hükümet bir anlamıyla kirli pazarlıklar da yürütüyor bu konularda. Tabi böyle bir şeyin iç konusu olmak can sıkıcı. İstemem de ama genel olarak Avrupa demokratik kamuoyunun diyeyim Kavala, Demirtaş davalarının yanı sıra bizimle ilgili olanı da sorduğunu, bu konuda yanıt istediğini, bunu sorun ettiğini biliyorum ama bu tür şeyler ne kadar etkili olur emin değilim" dedi.

'DÖNÜŞ DEĞİL SÜRGÜN'

"Tabi başka dirençler de olduğunu tahmin ediyorum. Düşünün ki biz oralardan tasfiye edildik. Yani buna sebep olan, dahli olan rektörler, yardımcıları, dekanlar, birtakım milliyetçi muhafazakar ve aleyhimize kampanyalar yapan akademisyenler... Yani dönüşümüzle ilgili onların da tabiki bir direnci, isteksizliği var" diyen Koçak, olumlu karar çıksa dahi "tam bir dönüş"ün mümkün olmadığını hatırlatarak, "Bu arada döüş demem de okullarımıza dönüş değil. KHK'de öngörülen, olumlu karar çıksa dahi; kendi okulunuz dışında, üç büyük il dışında Anadolu'da üç şehir, üç bölüm seçin diyorlar. Onlardan birine bir tür sürgün gibi gidiliyor, dönüş de o anlamıyla tam dönüş değil" dedi.

'İMZA METNİNİ GEREKÇE YAPTILAR'

OHAL Komisyonu'ndan şimdiye dek çıkan kararlarının tamamının olumsuz sonuçlanmasının nedeni olarak imza metnini gösteren Koçak, "Çünkü o imza metnini gerekçe yaptılar. Şimdi birinde bu metni imzaladı reddettik, diğerinde o imzaladı ama biz onu kabul ediyoruz deme şansı artık yok" derken, artık ret kararı dışında bir seçenek olmadığını belirtti. Barış imzacılarının, iade başvurusu yapılanların bir araya geldiğini belirten Koçak, "Bir arada ortak birtakım şeyler tartışılyor, konuşuluyor. Hukuki süreç tartışıyor. Eğitim-Sen'in burada bir inisiyatif alma durumu var Sanırım bir ortak tutum alma iradesi de çıkacak ortaya" ifadelerini kullandı.

KHK'ler konusunda "Bizi de aşan bir şey var" diyen Koçak, "KHK mekanizması dehşet verici bir şey, müthiş bir keyfiliğin kapısını açıyor. Burada en kilit kavram kurum kanaati. Mesela şimdi bizimle ilgili Kocaeli Üniversitesi yönetim kurulunun bir metni var. YÖK'e yazmışlar. İmza nedeniyle, görevden ihraç istemiyle bizim isim listemizi göndermişler. Mesela bizim mekanizma böyle başıyor. Üniversitenin dekanları, yüksekokul müdürleri nasıl bu kanaate erişti? Biri söyledi eriştiler. O kanaat ondan sonraki bütün sürecin devamında tekrarlanıyor" yorumunda bulundu.

'KARARLAR KAMUOYUNA HİTAP EDİYOR'

Ankara Üniversitesi'nden ihraç edilen Nail Dertli'nin ret kararının gerekçesinde, Ankara Üniversitesi'nin soruşturmaya ya da davaya gerek duyulmamış birtakım suçlamalarının da yer aldığını belirten Koçak, "OHAL Komisyonu kısaca diyor ki hukuken ortada beraat de olsa, kanaat oluşturma diye bir mekanizma var" diyerek, kararlarda etkili olduğunu belirtti. "Aslında kamuoyuna hitap eden bir şey bu" diyen Koçak, "Bakmayın AYM kararına,bunlarda bir şey var" demiş oluyorlar. Mekanizma korkunç, bunu da teşhir etmek lazım" şeklinde konuştu.

'ZIRVALIK AMA KOMİK DEĞİL'

"Örgüt yöneticisinin bir gazete yazısından talimat alındığı" şeklindeki suçlamaları da hatırlatan Koçak, "Gerekçelerde hala bu var. Akla zarar, Türkiye'de aklı başında hiç kimsenin iddia edemeyeceği bir şey. Bilmiyorum artık kimin aklına geldiyse, çok parlak bir fikir diye koymuşlar herhalde onu. Böyle zırvalıklarla uğraşıyoruz. Zırvalık ama komik değil. Çünkü benim 5 yılımı elimden aldı" sözleriyle tepki gösterdi.

Hukukçu ve siyaetçilerin de ret kararları için "AYM'ye bir meydan okuma" yorumunda bulunduğunu belirten Koçak, "OHAL bitmiş ama hala OHAL kurulu olarak görev yapan bir kurul, en üst düzey mahkeme olan AYM'nin kararını "Ben takmıyorum" diyor. Böyle de bir savaş var, bir meydan okuma var bence" ifadelerini kullanırken, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "AYM'nin kapatılmasına yönelik talebine" atıfla şöyle "Bahçeli'in fantezisiydi, OHAL Komisyonu fiiliyata geçirdi" dedi. 

'İÇİNDE KÜRT GEÇİNCE, BARIŞ GEÇİNCE 'DOKUNNMAYALIM' DİYENLER VAR'

Akademisyen Hakan Koçak, muhalefetin ve akademinin sürece yönelik tavrına ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu: 

"Muhalefetin yeterince gündeme getirdiğini düşünmüyorum. Bir kısmı zaten konu itibarıyla uzak duruyor. İçinde Kürt geçen, barış geçen konulara her ne olursa olsun dokunmayalım diyenler var. Açıkçası onlara diyeceğim yok. İhraç edilenlerle dayanışma gösterildi, teşekkür ederiz ama ortada bir hukuk katliamı var. Müthiş bir keyfiyete sebebiyet veren, çok daha güçlü bir sesi hak eden bir dava bu.

'BOĞAZİÇİ'Nİ BİR KENARA BIRAKIRSANIZ AKADEMİDE ÇOK DERİN BİR SUSKUNLUK VAR'

Tabi bir de çuvaldızı meslektaşlara da batırıyorum özellikle. Yani akademinin bu kadar sessiz oluşu... Sonuçta üniversitelerde ilerici, solcu, marksist, demokrat hocalar tasfiye olmuş değil ki tümüyle. Yüzlerce binlerce var hala. Bizimle ilgili  "O metin doğru muydu, imza haklı mıydı?" gibi şeyler söylendi. İlkesel bir tutum alınamadı. Şunu anlatamadık biz, biz size illa bu metni imzalayın ya da bu haklıdır deyin demiyoruz. Esasen bir duruş gösterin. AYM'nin hizasında durun hiç değilse dedik. Çok olamadı. Bizden de öte akademide yozlaşma, çürüme var. Üniversitede cinayetler işlendi, hocalar öldürüldü. İntihal vakaları neredeyse sıradan hale geldi. Akademisyenler tarafından tacizler. Kampüslerin hapishane haline gelişi, blimsel niteliğin yerlerde sürünmesi... Bu konularda güçlü bir ses olmadı. Boğaziçi'ni bir kenara bırakırsanız uzunca bir süredir öğrencilerin çok ağır baskılara karşı yürütttüğü mücadelelerin ötesinde akademisyenlerde çok derin bir suskunluk var."

'HAVA DEĞİŞTİĞİNDE DÖNÜŞÜMLER DE OLUR ELBETTE'

Sözlerinin sonunda, ortaya koyduğu tabloya rağmen umutsuz olmadığını vurgulayan Koçak, "Üniversiteler niteliğini kaybediyor. Olası direnç bu kadar değil, potansiyel daha yüksekti. Biz dönsek de buralara, onu belli bir niteliğe getirmek çok zor olacak. Çünkü liyakata uygun olmadan yerleştirilen çok sayıda kadro oldu. Yine de bu işler her zaman atmosfer meselesidir. Hava değiştiğinde çok hızlı biçimde dönüşümler de olur elbette."