Kayyum rektör Melih Bulu Kadın Araştırmaları ve LGBTİ+ kulüplerinin kapısının kilidini değiştirip anahtarı saklamış!
Boğaziçi'nin özgürlükçü yapısını çok iyi bildiğini, metal müziği sevdiğini, öğrencilerle yakın temasta olan bir yönetim anlayışını benimsediğini iddia eden kayyum rektör Melih Bulu, Kadın Araştırmaları ve LGBTİ+ kulüplerinin ortak kullandığı odanın kilidini değiştirip anahtarını saklamış.
02-02-2021 15:26

Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlileri Olcay Akyıldız, Cemre Baytok, Can Candan, Feyzi Erçin, kadın araştırmaları ve LGBTİ+ kulüplerinin ortak olarak kullandığı odanın 29 Ocak gecesi polisler tarafından arandığını ve arama sonrasında AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından atanan kayyum rektör Melih Bulu'nun isteğiyle kilidin değiştirildiğini açıkladı.
Gazete Duvar'da yer alan habere göre, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun'un Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Aday Kulübü'nün kaldırıldığını ve yapılan eylemlerin "bundan ibaret" olduğunu ileri sürmesinin ardından, Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlileri Olcay Akyıldız, Cemre Baytok, Can Candan, Feyzi Erçin şu bilgilendirmeyi yaptı:
"1 Şubat 2021 Pazartesi sabahı 11.35’de Can Candan, Olcay Akyıldız, Feyzi Erçin, Cemre Baytok ve kulüplerden üç öğrenci ile birlikte BÜKAK ve Boğaziçi LGBTİ+ kulüplerinin ortak odasına girmek ve odanın durumunu hem video ile hem yazılı olarak tespit etmek istedik. Odaya girmek mümkün olmadı, kapı kırılmamış olduğu halde kilit değiştirilmişti. Anahtara ulaşmak için Güvenlik Birimimizi ziyaret ettik, muhtelif güvenlik çalışanlarıyla ve ilgili bina amiri ile görüştük. Bu görüşmelerde, biraz çelişik olsa da şu hususlar ortaya çıktı.
29 Ocak Cuma günü gece yarısı sonrası, bize gösterilmeyen bir savcılık emriyle polisler söz konusu odada arama yapmak istediler. Bu aramaya üniversitenin güvenlik ve bina amiri kısmen dışarıda kısmen içeride eşlik etti, ancak başından sonuna düzenli olarak içeride değildiler.
Arama neticesinde bir tutanak tutuldu ama 'soruşturma gizli' denerek bize gösterilmiyor, içeriği muğlak, 'bir hasar vermedik' tutanağı olduğu söyleniyor.
Arama sonrasında Rektör’ün isteğiyle odanın anahtarının değiştirildiği söyleniyor. Bu anahtarın kulüp temsilcileri ve danışman hocasına verilemeyeceği söylendi.
Bunun gerekçesi olarak Melih Bulu’nun isteği hariç bir karar belirtilmiyor. Her ne kadar 'savcılık soruşturması' denmişse de güvenlik tarafından, kapı mühürlenmemiş ve okulun sorumluluğundaki bir mekanda böyle bir ihtimal hukuken ciddiye alınamaz.
Özetle, BÜKAK ve BÜLGBTİ+ kulüplerinin ortak kullandığı odanın anahtarı değiştirilmiş, yeni anahtar ortada yok ve kulüp kapısı kilitli. Dün gece yarısından sonra ise Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı, Twitter üzerinden kulübün kapatıldığına dair altında Melih Bulu’nun ismi olan bir yazı paylaştı. Bizlere gelen herhangi bir resmi yazı yok.
Bunu kabul edilemez bulduğumuzu tüm Boğaziçi kamuoyuna duyuruyor ve bu konuyu acil gündeme almaya sizleri davet ediyoruz."
İLGİLİ HABERLER
Tutuklu Boğaziçi eylemcisi Anıl Akyüz'den mektup var...
Kayyum rektör Melih Bulu'nun Boğaziçi Üniversitesi'ne atanmasını protesto eden öğrencilere destek eyleminde tutuklanan TİP üyesi öğrenci Anıl Akyüz, tutukluğu bulunduğu Maltepe 2 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden bir mektup gönderdi.
27-02-2021 14:35

İleri Haber
Tutuklu Boğaziçi eylemcisi Anıl Akyüz, cezaevinden bir mektup gönderdi. Akyüz mektubunda, sağlığı ve moralinin yerinde olduğunu söylerken, “Biz ‘içeride’ mücadele etmeye devam edeceğiz. ‘Dışarı’ daki mücadelenin daim olması ve kazanımla sonuçlanması dileğiyle” ifadelerini kullandı.
Kayyum rektör Melih Bulu'nun Boğaziçi Üniversitesi'ne atanmasını protesto eden öğrencilere destek eyleminde tutuklanan Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi öğrenci Anıl Akyüz, tutukluğu bulunduğu Maltepe 2 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden bir mektup gönderdi.
Akyüz’ün mektubu şöyle:
Herkese merhabalar,
Bu satırları Maltepe 2 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi F Koğuşu’ndan yazıyorum. Tutuklanmamın üzerinden 20 gün geçti. Şu an tek kişilik bir hücrede kalıyorum. 15 günlük müşahade süresi boyunca 10 metrekarelik bu hücrede kalacağım.
Öncelikle sağlığım, sıhhatim ve moralim gayet yerinde. Tutuklandığım günden itibaren cezaevindeki bütün gözler bizim (Muratcan, Koral, Akın, Necmettin ve ben) üzerimizdeydi. Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör Melih Bulu’nun atanma meselesi üzerinden mücadelemizin ne kadar meşru ve haklı olduğunu bir kez daha anladım. Burada kaldığım süre boyunca kendi kendime verdiğim sözü tutmaya çalışacağım. Tutuklandığım akşam “Mücadele hem içeride hem dışarıda sürecek” demiştim. Burada elimizde olan kısıtlı imkanlarla, Boğaziçi özelinde ve diğer tüm haksız hukuksuz uygulamalar genelinde kiminle konuştuysam haklı mücadelemizi anlatmaya önem verdim. Cezaevine geldiğim ilk gün adli tutukluların olduğu koğuşta iki gün kaldım. 11 kişilik koğuşta teker teker herkese bu meselenin ne kadar haklı ve meşru olduğunu dilim döndüğünce anlattım. Emin olun ki hükümlü/tutuklusundan yemek dağıtan taşeron işçisine, hatta ve hatta buradaki infaz koruma memurlarından bazılarına kadar, kayyum rektör Melih Bulu’nun gasp ettiği o makama layık biri olmadığının bilincindeler. Özellikle mahkum ve tutuklular ülke siyaseti ve Boğaziçi eylemliliklerini an be an takip ediyorlar. “Boğaziçi Dayanışması” ismini duymayan neredeyse kalmamış. Meselenin sadece bir kayyum rektör atanma meselesi olmadığının herkes farkında. Burada kaldığımız müddetçe, ne kadar çok insana haklı mücadelemizi anlatmaya ve onları ikna etmeye, iktidarın Boğaziçi eylemlilikleri üzerinden yapmaya çalıştığı kara propagandayı tersine çevirmeye gayret göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Biz “içeride” mücadele etmeye devam edeceğiz. “Dışarı”daki mücadelenin daim olması ve kazanımla sonuçlanması dileğiyle. Sevgilerle…
Anıl Akyüz
F-3 Koğuşu
Azerbaycan Milli Piyangosu da artık Demirören'in
Demirören, Türkiye'nin ardından şimdi de Azerbaycan'da devlete ait piyango şirketinin yönetimini aldı.
27-02-2021 13:46

"Azerlotereya" adlı Azerbaycan'ın milli piyango şirketi Demirören grubuna devredildi.
Söz konusu anlaşma bugün Bakü’de imzalandı.
Sözcü'nün haberine göre törene, Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım Demirören, Azerbaycan Ekonomi Bakanlı Mikayil Jabbarov, Türkiye’nin Azerbaycan Büyükelçisi Erkan Özoral katıldı.
Demirören Grubu’nun, Azerbaycan’da milli piyango, spor müsabakaları bahis oyunları ile loto oyunlarının işletmesini 5 ay içinde teslim alacak ve 10 yıl boyunca işletecek.
MİLLİ PİYANGOYU DA SATIN ALMIŞTI
2017 yılının temmuz ayında çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname sonrası Varlık Fonu'na devredilen Milli Piyango, 2019 yılında 10 yıllığına 28 milyar liraya Demirören-Şisal ortaklğına devredilmişti.
Anlaşmanın içeriği ve gizlenen maddeler tepki konusu olmuştu.
İktidarın da teşvik etmesiyle Ziraat Bankası'ndan aldığı yüklü krediyle Doğan Medya'yı satın alan Demirören'in verilen tüm iktidar desteğine rağmen bu işten zarar ettiği belirtiliyordu. İddiaya göre, tam da bu nedenle, Demirören'e bir tür "hediye" olarak Milli Piyango ihalesi verilmişti.
Varlık Fonu'nun ihale bilgilerini açıklamaması, ihaleye Demirören-Şisal ortaklığı dışında katılan olup olmadığının bilinmemesi ve ihale şartlarının dahi gizlenmesi bu iddiaları sürekli hale getirdi.
Cumartesi Anneleri’nden 831. hafta açıklaması: ‘Cüneyt Aydınlar için adalet istiyoruz’
Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle sosyal medyadan yayınladıkları 831. hafta açıklamasında, gözaltına alınan ve ağır işkenceye maruz bırakıldıktan sonra kaybedilen Cüneyt Aydınlar için adalet istedi.
27-02-2021 12:55

İleri Haber
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yurttaşların akıbetini sormak amacıyla her cumartesi günü yaptıkları açıklamayı, 831. haftada yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını tedbirleri kapsamında internetten yayınladı. Cumartesi Anneleri, yaptığı 831. hafta açıklamasında 20 Şubat 1994 tarihinde Bakırköy’de polis tarafından gözaltına alınan, gözaltına alındığı önce inkar sonra kabul edilen ve uygulanan işkence sonrasında kaybedilen Cüneyt Aydınlar için adalet istedi.
Yetkilileri, 27 yıldır kendisinden haber alınamayan Cüneyt Aydınlar dosyasındaki cezasızlığa son vererek etkin soruşturma ve kovuşturma yapma yükümlülüğünü yerine getirmeye çağıran Cumartesi Anneleri’nin açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
CÜNEYT AYDINLAR İÇİN ADALET İSTEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ!
Türkiye, kamu gücünü kullanan görevlilerin hesap verebilirliği noktasında ağır sorunlar yaşayan bir ülke. Bu durum kamu gücünü kullanırken yasal yetkilerini aşıp yurttaşa karşı suç teşkil eden eylemlerde bulunan kamu görevlilerini hesap sorulamaz konuma getiriyor.
831. haftadır, hesap verebilirliğin demokrasinin ve hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olduğuna dikkat çekiyor, devleti yönetenleri zorla kaybetmelerle ilgili kayıp yakınlarına ve topluma hesap vermeye çağırıyoruz.
831 haftadır ısrarla soruyor ve cevap istiyoruz: Gözaltında kaybedilen insanlarımıza ne oldu? Onları kaybedenler neden korunuyor? Devleti yönetenler neden anayasa ve uluslararası sözleşmelerdeki yükümlülüklerini yerine getirmiyor?
831. haftamızda bu soruları 27 yıl önce gözaltında kaybedilen Cüneyt Aydınlar için soruyoruz.
7 GÜN BOYUNCA GÖZALTINDA OLMADIĞI SÖYLENDİ, SONRA KABUL EDİLDİ
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi Cüneyt Aydınlar, 20 Şubat 1994 tarihinde Bakırköy/İncirli’de polis tarafından gözaltına alındı. Aynı operasyon kapsamında gözaltına alınan 14 kişi gibi Cüneyt de Gayrettepe’deki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Ancak onu soran ailesine ve avukatlarına yedi gün boyunca gözaltında olmadığı söylendi. Yapılan ısrarlı başvurular sonucu 27 Şubat 1994 tarihinde gözaltında olduğu kayda geçirildi.
Cüneyt’le birlikte gözaltında tutulan 14 kişi savcılığa çıkarıldığında aralarında Cüneyt yoktu. Bu kişiler, 17 Mart 1994 tarihinde avukatları aracılığıyla kamuoyuna bir açıklama yaptılar. Açıklamada Cüneyt Aydınlar’ın 20 Şubat 1994 tarihinde gözaltına alındığını ve 2 Mart 1994 tarihine kadar birlikte gözaltında tutulduklarını söylediler. Ağır işkence gören Cüneyt’in 2 Mart 1994 tarihinde, “Ölmeye hazır mısın? Ölmeye gidiyorsun!” diyen altı polis tarafından sürüklenerek bulunduğu hücreden götürüldüğünü ve kendisini bir daha görmediklerini anlattılar.
TEM’İN KAYBETTİĞİ KAMUOYUNA DUYURULDU
Cüneyt’e ağır işkence yapıldığına, yürüyemez ve hareket edemez halde olduğuna dair çok sayıda tanık vardı. Ancak İstanbul Emniyet Müdürlüğü onu soran ailesine oğullarının, 28 Şubat 1994 tarihinde yer göstermek için götürdükleri Beyoğlu Çukurcuma’da “Dur” ihtarına uymayarak kaçtığını söyledi.
Ailenin başvurusu üzerine İnsan Hakları Derneği avukatları olayı araştırdı. Araştırma sonrası İHD İstanbul Şubesi, 25 Mart 1994 tarihinde bir basın açıklaması yaptı ve Terörle Mücadele Şubesi’nin gözaltına aldığını kabul ettiği Cüneyt Aydınlar’ı kaybettiğini kamuoyuna duyurdu.
Cüneyt’in akıbetini öğrenmek isteyen ailesinin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. Etkin bir araştırma, soruşturma süreci işletilmedi. Tüm yetkili merciler, polisin firar senaryosunu esas aldı. Elleri kelepçeli, ayakkabıları bağcıksız, görgü tanıklarının beyanına göre desteksiz ayakta duramayan birinin 30 kadar polisin elinden nasıl kaçabildiği sorgulanmadı. Dosya zaman aşımı gerekçe gösterilerek kapatıldı.
‘YETKİLİLERİ YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRMEYE ÇAĞIRIYORUZ’
Oysa AİHM içtihatlarına göre, güvenlik güçlerinin gözaltında bulunan bir kişinin “yer gösterme” sırasında kaçtığı iddiası dosyanın kapanması için yeterli değildir. Aradan geçen süreye rağmen firar ettiği iddia edilen kişiden haber alınamaması durumunda onun yaşamından hükümet sorumludur.
Cüneyt Aydınlar’dan tam 27 yıldır haber alınamamaktadır ve devletin, onun akıbetinin açığa çıkartılması için etkin soruşturma yürütme yükümlülüğü devam etmektedir. Ayrıca gözaltında kaybetme insanlığa karşı işlenen suç kapsamındadır ve zaman aşımına tabi değildir.
Devletin yetkili makamlarını Cüneyt Aydınlar dosyasındaki 27 yıllık cezasızlığa son vererek etkin soruşturma ve kovuşturma yapma yükümlülüğünü yerine getirmeye çağırıyoruz.
Kaç yıl geçerse geçsin Cüneyt Aydınlar için tüm kayıplarımız için adalet istemekten, 132 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz
AKP Türkiyesi: Cezaevlerinin kapasitesi, öğrenci yurtlarını 10'a katladı
Cezaevlerindeki yatak sayısı 2018’den 2019 yılına kadar yüzde 10 artarken aynı dönemde öğrenci yurtlarının kapasitesi yalnızca yüzde 1,24 oranında yükseldi.
27-02-2021 12:06

AKP'nin yargı reformu ile ''normalleşme'' ve ''yumuşama'' iddiaları devam ederken, cezaevlerinin kapasitesinde bir yıl içinde yaşanan değişimin, öğrenci yurtlarının kapasitesindeki değişimi ona katladığı ortaya çıktı. Ceza infaz kurumlarının 2019 yılındaki yatak sayısı, 2018 yılına göre yüzde 10 arttı. Aynı dönemde öğrenci yurtlarının yatak sayısındaki artış ise yüzde 1,24’te kaldı.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın verilerine göre 2018 yılında 669 bin 64 olan öğrenci yurtlarındaki yatak sayısı, 2019 yılında 677 bin 413’e çıktı. 2015 yılında toplam kapasitesi 454 bin 631 olan öğrenci yurtları, dört yılda açılan yeni yurtlar ile birlikte 677 bin 413’e yükseldi. Yükseköğrenim öğrencilerine barınma hizmeti sunan öğrenci yurtlarındaki 2015-2019 dönemindeki kapasite değişimi yüzde 49 oldu.
KAPASİTE 4 YILDA YÜZDE 64 ARTTI
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre de 2015 yılında 177 bin 262 olan ceza infaz kurumlarının yatak kapasitesi 2019 yılında 291 bin 546 olarak kayıtlara geçirildi. Ceza infaz kurumlarının yatak kapasitesindeki 2015-2019 döneminde yaşanan değişim ise yüzde 64 olarak kaydedildi.
Birgün'den Mustafa M. Bildircin'in haberine göre, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı nisanda çıkarılan afla 100 bin kişi tahliye edildiği halde 291 bin 546’e yükseldi. Cezaevlerine girenlerin en çok işlediği suç ise hırsızlık olarak kayıtlara geçti.
TUTUKLU VE HÜKÜMLÜ SAYISI HIZLA ARTIYOR
AKP’nin iktidara geldiği 2002’den 2019’a kadar cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 5 kat arttı. 2002’de 59 bin 429 olan tutuklu ve hükümlü sayısı 2019’da 291 bin 546 oldu.
2020’de Türkiye, cezaevlerindeki mahkûm sayısın 47 ülke arasında ikinci sırada yer aldı. Rusya’dan sonra cezaevlerinde en fazla mahkûm bulunduran Türkiye aşırı kalabalık koğuşlar konusunda başı çekiyor.
39 YENİ CEZAEVİ AÇILACAK
AKP 2014’te 14, 2015’te 18, 2016’da 38, 2017’de 12, 2018’de 15, 2019’da 26 ve 2020’de 18 cezaevi yaptı. Toplam 178 yeni cezaevi yapıldı. Bu yıl ise 39 yeni cezaevi daha açılacak. Toplam cezaevi sayısı 375.
Diyarbakır'da ev baskınları: Çok sayıda gözaltı
Aralarında HDP, DBP ve MEBYA-DER yöneticilerinin olduğu çok sayıda kişi sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarıyla gözaltına alındı.
27-02-2021 10:04

Diyarbakır’ın kent merkezi ve ilçelerinde sabah saatlerinde birçok adrese polis baskını yapıldı. Yapılan baskınlarda çok sayıda kişi gözaltına alınırken, polis gözaltı gerekçelerine dair bilgi vermedi.
Alınan ilk bilgilere göre baskınlarda, Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MEBYA-DER) Eş Başkanları Yüksel Almas ve Şehmus Karadağ, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Diyarbakır İl Yöneticisi Hatice Güneş, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kayapınar İlçe Eş Başkanı Hanım Altındağ, HDP Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ’ın babası Zeki Dağ ile birlikte MEBYA-DER üyesi Ayşe Çelikbilek, Hatun Aslan ve Fetullah Işıktaş isimli kişiler gözaltına alındı.
MA'nın haberine göre, gözaltına alınanlar Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Gözaltı gerekçelerine dair bilgi verilmezken, gözaltı sayısının artabileceği öğrenildi.
'Biden, Prens Selman'ı cezalandırmayacak'
New York Times gazetesi, ABD Başkanı Joe Biden'ın Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesi talimatını verdiği öne sürülen Suudi Prens Selman'ı direkt olarak cezalandırmayacağını söyledi.
26-02-2021 23:57

ABD Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’nün (ODNI), gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğu’nda öldürülmesine ilişkin raporda, Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ’emri olduğu’ ifade edilmesine rağmen, ABD Başkanı Joe Biden’ın Prens Selman’ı ‘direkt olarak’ cezalandırmayacağı belirtildi. ABD’nin ünlü New York Times gazetesindeki haberde, Biden’ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı cezalandırmayı düşünmediği, Beyaz Saray ile Krallık arasındaki ‘iş birliğinin’ bozulmasını istemediği ifade edildi. Biden’ın söz konusu kararının, insan hakları topluluklarını ve kendi parti üyelerini de derin hayal kırıklığına uğratacağı aktarıldı.
KAŞIKÇI'NIN ÖLÜMÜNDE SELMAN'IN İZNİ
ABD’de Ulusal İstihbarat Direktörlüğü (ODNI), Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda öldürülmesine ilişkin hazırlanan raporu yayınladı. Raporda, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın izni olmadan cinayetin gerçekleştirilme olasılığının oldukça düşük olduğuna dikkat çekildi. Raporda, “2017’den beri Veliaht Prens’in (Muhammed bin Selman) Krallığın güvenlik ve istihbarat örgütleri üzerinde mutlak kontrole sahip olduğu düşünülürse, Suudi yetkililerin Veliaht Prens’in izni olmadan bu nitelikte bir operasyonu gerçekleştirme ihtimalleri oldukça düşüktür” denildi.
'KRALLIĞA TEHDİT OLARAK GÖRÜYORDU'
Raporda, Muhammed bin Selman’ın, Cemal Kaşıkçı’yı Krallığa karşı bir tehdit olarak gördüğü ve gerektiği takdirde Kaşıkçı’yı ‘susturmak’ için şiddet önlemlerini kullanmayı desteklediği öne sürüldü. Raporu hazırlayan kişilerin, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Kaşıkçı’nın öldürülmesinde rolü olduğu konusunda hemfikir oldukları aktarıldı.