Karl Marx, işçiler ve devrim

Karl Marx, işçiler ve devrim

Karl Marx, devrimlerin sosyalizmi inşa etmede önemli rolü olacağını söylemişti. Sadie Robinson da kitlesel eylem yapan işçilerin dünyayı değiştirmek için hâlâ gerekli olduğunu savunuyor.

Yazar: Sadie Robinson

Çeviren: Selin Yegin

Karl Marx, işçilerin dünyayı devrim yoluyla dönüştürebilecek güce sahip olduklarına inanıyordu.

İşçi sınıfının belli bir kesime kazanç sağlamayan, aksine herkesin ihtiyaçlarını karşılamaya dayalı yeni bir sistem yaratabileceğini ileri sürdü.

Marx, bu sistemi komünizm olarak adlandırdı ve daha sonralarda sosyalizm terimini kullandı.

Ortağı Frederick Engels ile birlikte bu yeni dünyanın nasıl olabileceği ve neye benzeyebileceği hakkında yazılar yazdılar.

Marx 19. yüzyılda, kapitalizmin dünyanın birçok yerinde hâlâ yeni oluştuğu bir zamanda yazıyordu.

Kapitalist sınıf burjuvazinin, eski feodal düzeni nasıl bir kenara ittiğini bizzat görmüştü.

Marx için “devrimler tarihin lokomatifleridir.”

Devrimler toplumu ileri götürür. Marx, devrimlerin nasıl ekonomik kalkınmanın toplumu geri tutan örgütlenme şekillerine baskı yaptığında gerçekleştiğini tanımladı.

Örneğin, kapitalizm feodal toplumlar üzerinde büyük bir ilerleme kaydetmişti.

Üretimde devrim yarattı ve gizli potansiyeli açığa çıkardı. Ancak, Marx kapitalizmin dinamikliliğini fark ederken aynı zamanda beraberinde getirdiği felaketleri de görüyordu.

Kapitalizmin “tepeden tırnağa, tüm boşluklarından kan ve kire bulanmış halde geldiğini” yazdı.

Marx ve Engels, kapitalizmi yıkmak için örgütlenmede aktif olarak yer alan devrimci sosyalistlerdi.

Sorun sadece kapitalizmin işçi sınıfındaki insanları ahır gibi evlerde yaşamaya, tehlikeli koşullarda çalışmaya ve yoksulluk çekmeye zorlaması değildi. Marx’a göre kapitalizmin bundan daha derin ve daha zararlı bir etkisi de vardı.

Marx, insanların hayvanlardan birçok açıdan ayırt edilebileceğini yazdı, özellikle de “geçim araçlarını üretmeye başladıkları zaman farkı görmeye başlarlar” dedi.

Yani insanlar kendi etraflarındaki dünya üzerinde bilinçli olarak çalışma konusunda eşsiz bir yeteneğe sahipti.

Ancak, kapitalizm altında bu yetenek, patronlar tarafından kendi çıkarları için kontrol edilir.

Marx bu durumu, işçilerin işlerine, birbirlerine ve kendilerine yabancılaşmalarının sebebi olarak yazmıştı. 

Birçok insanın anlayacağı sözlerle işçinin, “emeğin kendisini hayatının bir parçası olarak varsaymadığını; daha ziyade onlar için hayatlarından feda ettikleri bir şey olduğunu” söyledi.

Bu yabancılaşma, kapitalizmin işleyiş şeklinin içine yerleştirilmiştir ve kolayca da düzeltilemez.

GERİCİLİK

Marx, ayrıca, kapitalizmin oluşturduğu tüm gerici fikirlerden kurtulmanın tek yolunun devrim olduğunu savundu.

Bugün olduğu gibi Marx’ın zamanında da yöneten sınıflar, işçileri bölmek için ırkçılığı kullandılar.

Marx’ın yazdığı dönemde İngiltere’deki ırkçılık ağırlıklı olarak İrlandalı işçilere yönelikti.

Marx, İngiliz ve İrlandalı işçilerin arasındaki “uzlaşmazlığın” “yapay olarak canlı tutulduğunu ve basın, kürsü, gazetelerdeki karikatürler, yani kısaca yönetici sınıfın kontrolünde olan tüm olanaklar vasıtasıyla şiddetlendirildiğini” yazdı.

Marx ve Engels’e göre, herhangi bir toplumda yer edinen belli başlı fikirler “yönetici sınıfın fikirleridir.” Bu, onların var olan tek fikir olduğu anlamına gelmez.

Ancak, toplumda en tepede olanlar, hukukun üstünlüğüne saygı, milliyetçilik gibi belli fikirleri teşvik edecek bir pozisyondalardır. Bu fikirler de topluma hâkimdir.

“Devrim, yalnızca yönetici sınıfın başka bir şekilde devrilememesi nedeniyle değil, aynı zamanda onu deviren sınıfın, sadece bir devrimde kendisini tüm çağların pisliğinden kurtarmayı başarabileceği ve toplumu baştan kurmaya uygun hale gelebileceği için de gereklidir.” şeklinde yazdılar.

Peki, bu devrim nasıl ortaya çıkacak?

Zenginler, sahip oldukları tüm güç ve nüfuzla kendi sistemlerini kolayca koruyabiliyormuş gibi görünebilirler. Ve çoğu zaman, birçok işçi kapitalizmi devirmekle pek ilgilenmiyor gibi görünür.

Ancak Marx, mücadelenin sisteme nasıl yerleştirildiğini tespit etti. Kapitalizm, patronların birbirleriyle rekabet içinde olmalarına dayanıyordu.

Her biri diğerlerinden daha fazla servete sahip olmak için savaşır ve başarılı bir şekilde rekabet edemeyenler iflas etme riskini göze alırlar.

Bu da onları sürekli işçilere saldırmaya iter. Bu yüzden, maliyetleri azaltmak ve kazançlarını artırmak için maaşları kısmayı veya emeklilik ödeneklerini iptal etmeyi deneyebilirler.

Fakat bu saldırılar işçileri kitlesel şekilde direnmeye iter.

İşçiler direnmeye başladıklarında, bu durum dünya ve kendileri hakkındaki fikirlerinin değişmesi için alan açar.

Ve kriz zamanlarında, bu mücadeleler sistem için daha büyük zorluklara dönüşebilir.

Dolayısıyla kapitalizm kendi çöküşünün tohumlarını içerir ve Marx ve Engels’in deyişiyle de kendi “mezar kazıcısını” yaratır. Ancak, başarılı bir devrim kaçınılmaz değildir.

ÇÖKÜŞ

Marx ve Engels, sınıf mücadelesinin “çatışan sınıfların ortak çöküşüne” yol açabileceğini yazdılar.

Ancak işçi sınıfının özgürlüğünün sadece devrimle mümkün olduğu tezinden asla şaşmadılar.

1850 yılında Komünistler Birliğine hitaben şunları söylediler: “Bizim derdimiz sadece özel mülkiyeti değiştirmek değil, onu kaldırmak; sınıf rekabetlerini bastırmak değil, sınıfları ortadan kaldırmak; mevcut toplumu geliştirmek değil, yeni bir toplumun temelini atmaktır.”

Ve burjuvazi hâlâ nispeten yeni bir sınıfken, bazı durumlarda eski feodal bir düzenle savaşırken bile, ona herhangi bir güven duyulmaması konusunda uyardılar.

“Önümüzdeki tüm anlaşmazlıklarda zafere ulaşma sorumluluğu işçilerin omuzlarında olacaktır.” fikrini ileri sürdüler.

“Küçük burjuvazinin tamamı mümkün olduğu sürece tereddüt edecek; korku, çözümsüzlük ve pasifizm içinde kalacaktır.”

Marx, işçilerin kendilerini kurtarmak zorunda olduklarını, kendi adlarına değişimi elde etmek için başka bir gruba bel bağlamamaları gerektiğini savunmuştur.

“İşçi sınıfının kurtuluşu, işçi sınıfının kendi eylemi olmalıdır,” diye yazmıştır.

Sosyalist bir toplum, özel mülkiyeti ortadan kaldırıp, sıradan insanları göreve getirecektir. Marx, zamanla, toplumun “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyaçlarına göre” ilkesiyle yönetileceğini söyler.

Kapitalizm ve komünizm arasındaki geçişte hâlâ sınıflar görülmeye devam edecek.

Yeni toplumu eski yönetici sınıfın karşı devriminden korumak için işçilerin örgütlenmesi gerekecek.

Marx, bu geçişin “proletarya diktatörlüğünü” gerektireceğini yazdı. Ve Engels de devrimin, “halkın bir kısmının kendi isteklerini diğer tarafa dayattığı” bir olgu olduğunu belirtti.

Sağ görüşlüler, Marx ve Engels’i demokrasi karşıtı veya baskı yancısı olarak göstermek için bazen bu tarz alıntıları kullanır.

DAYATMA

Ancak, işçilerin yapacağı bir devrim, büyük çoğunluğun kendi isteklerini küçük bir azınlığa dayattığı bir durum olacaktır

Gücünü elinde tutmaya kararlı bir azınlığa karşı demokrasiyi koruyacak ve genişletecektir.

Engels’in de dediği gibi, “Paris Komünü, silahlı halkın bu otoritesini burjuvaziye karşı kullanmasaydı, bir gün bile dayanabilir miydi?”

Mart 1871’de Komün’ün yaşadığı deneyim, işçilerin gücünü ve devrim niteliğinde değişim olasılığını gözler önüne serdi.

İşçilerin ayaklanması, hükümeti Paris’ten kaçmaya zorladı ve ilk işçi hükümeti olan Komün kuruldu.

Polis ve orduyu ortadan kaldırdı ve onun yerine halkı silahlandırdı.

Marx, “[Fransa’da devrimin patlak verdiği] Şubat 1848 günlerinden beri ilk kez, Paris sokaklarının güvenli olduğunu ve hiçbir polisin olmadığını,” yazdı.

Komün’ün temsilcileri evrensel oy hakkı ile seçildi ve her biri her an görevden alınabilirdi. Hepsi de işçilerle aynı maaşı aldı. Eğitim olanağı herkese sağlandı. 

Marx, “sıradan işçiler ilk kez, ‘doğuştan üstleri olanların’ idari imtiyazını ihlal etmeye cesaret ettiklerinde, eski dünya öfke sarsıntılarıyla kıvrandı,” şeklinde yazdı.

“Komün’ün Paris’te yarattığı değişim gerçekten de muhteşemdi!”

Ancak Marx, Komün’ün merkezi kapitalist devlete nasıl meydan okumadığını ve eski yapıların çoğunu nasıl muhafaza ettiğini fark etti. Komün, iki ay sonra kanlar içinde boğuldu.

Marx’a göre bu, işçilerin “hazır devlet sisteminin” kontrolünü öylece eline alamayacağını doğruladı. Bunun yerine, yeni örgütlenme biçimleri yaratmak zorundalardı.

Yenilgiye rağmen işçiler, toplumu kendi kendilerine yönetebildiklerini göstermişlerdi. Marx, Komün’ün “yeni bir toplumun yüce habercisi olarak sonsuza dek kutlanacağını” söyledi.

Marx’tan bu yana sosyalist bir toplum yaratma olasılığını tekrar tekrar gösteren birçok devrim olmuştur.

Bu değişim uğruna mücadele etmek için birlikte örgütlenmek, hepimizin karşı karşıya olduğu bir görevdir.


Kaynak: Socialist Worker

 

DAHA FAZLA