İnsanca yaşamak

İnsanca yaşamak

İçinde yaşadığımız dünyanın zor bir alan olduğundan yakınarak zamanı tüketmek yerine onu ve gerçeklerini kabul ederek savaşmak zorundayız.

Ufuk Akkuş

İnsan davranışının ardındaki mekanizmayı anlamak için iki yaklaşımın varlığından söz edilebilir. Birincisi insanın genetik ve kültürel kodlar tarafından belirlendiği ve çevresel faktörlerin ikinci planda kaldığı, ikincisi de çevre faktörüne öncelik vererek insanı birey-toplum ilişkisi içinde değerlendiren yaklaşımdır. Kuşkusuz iki yaklaşımın da insan davranışlarını belirlemede etkisinden söz edilebilir ancak burada kritik konu hangi yaklaşımın daha ağırlık taşıdığıdır. İnsanı tanıma çabasının da iki yaklaşımdan hangisinin daha fazla benimsendiğine bağlı olarak gelişeceği aşikardır.

Engin Geçtan, İnsan Olmak adlı kitabında insanın evreni ve kendini tanıma mücadelesinde davranışlarımızın ardında yatan mekanizmaları ortaya çıkarmak için mesleki deneyiminden de yararlanarak yoğun bir çabaya girişiyor. 30 yıl sürdürdüğü psikoterapi alanındaki klinik deneyimlerinin yanı sıra Adler, Jung, Horney, Fromm, Rank, Bos, Biswanger ve Rado gibi kuramcılardan esinlenen Engin Geçtan (1932-2018) insan davranışının temelindeki dinamiği meslek dışı okuyucuya son derece yalın bir dille aktarıyor.

Kitapta insan ilişkilerinde hakim olan öfke, düşmanlık, kaygı, yalnızlık, değersizlik, sorumluluktan kaçış, yabancılaşma, yaşam ve ölüm, nevrotik kısır döngü gibi duygu, düşünce ve kavramlar çerçevesinde analizler sunuluyor ve bizim yaşantımıza daha farklı bir şekilde bakmamızın ipuçları veriliyor. Bütün bu duygu ve düşünce durumlarını anne-baba-çocuk, karı-koca ve dostluk ilişkileri bağlamında sorgulayarak kendini yaşamak diye adlandırdığı insanın kendi yazgısını denetleyebileceği daha doğrusu kendini gerçekleştirebileceği bir bakış açısı ortaya konuluyor.

Geçtan’ın değişik ilişki biçimlerindeki ortaya çıkabilecek sorunların çözümü için önerdiği kavramlar birey olmak ve hem kendine hem de karşı tarafa değer vermektir. Geçtan’a göre günümüz evliliklerinde temel sorunlardan biri de eşlerin çift olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır. İki tarafın bu duyguyla hareket etmeleri ve iki tarafın birbirini beraberlikleri içine kapatmaları evliliğin giderek daralan bir tünele dönüşmesine yol açabilir. Evliliğin, eşlerin kişisel gelişim haklarını engellememesi gerekir. Fakat toplum, evlilik içinde bireyleşme çabalarının sürdürülmesini evliliğe tehdit olarak algılamakta olduğundan bu tür çabalar sınırlı kalmaktadır. Değer meselesinde de  insanın kendine değer verebildiği oranda başkalarına da değer vereceğine vurgu yapılıyor. İnsan aynı zamanda diğer insanlara değer verdiğini hissettikçe de kendini değerli bulur. Değer vermede ne karşıdaki insanı yüceltmek ne de küçümsemek vardır. Başkalarını küçümseyen insan kendisini de küçümseyen, dolayısıyla küçümsenmekten korkan insandır.

Flört, sevgili, evlilik bağlamında karşı cinsle ilişkiler eğer insan ilişkilerindeki başarısızlıkların yerine ödünlenmeye çalışılırsa bu ilişki bu yükü kaldıramayacağı için çökmeye mahkumdur. Başka bir deyimle insan ilişkilerinde uyumsuzluk yaşayan insanların bu uyumsuzluğu her türlü ilişki biçimine de yansır. Ortak yaşam ilişkilerine eşlik eden önemli bir duygu olarak Geçtan, kıskançlığa da dikkat çekiyor: kıskançlık daha çok kökenini çocukluk yıllarına ilişkin çözümlenmemiş kaygılardan (kız çocuğunun babayı anneden, erkek çocuğunun anneyi babadan kıskanması) almakla birlikte bu olgu olgunlaşamış ve cinsel kimliğin yeterince geliştirilememiş olmanın belirtisi olarak ortaya çıkar. Erkek, kendisinden daha güçlü olduğunu varsaydığı diğer erkeğin, kadın kendisini gölgede bıraktığını sandığı bir diğer kadının varlığından tedirgin olur. Çünkü kendisinde eksik olduğu şeylere bu insanın sahip olduğu sanısındadır. Ancak bunu bilince çıkaramaz. Kendi dışında bir ilişkinin başlamakta olduğuna ilişkin ipuçları arar ve bunları üretir. Geçtan’ın önerisi, kadın ile erkeğin ilişkisinin süreç olarak yaşanmasıdır. Bu durumda ilişki giderek zenginleşir. Çünkü beraberlik korkusuzca yaşanır. Ancak güvenlik sağlamak amacıyla ilişkiye geçen insanlar için süreç belirsizliklerle dolu ve ürkütücüdür.

İnsana dair bütün duygu durumlarını hem kendi klinik deneyimleri hem de önemsediği psikoloji ve psikiyatr alanındaki yazarların görüşleri ışığında harmanlayarak özgün bir anlatı sunan Geçtan, insan olmanın boyutlarını ve koşullarını ortaya koyarak insanca yaşama uğraşına bir ışık tutuyor.

KÜNYE: İnsan Olmak, Engin Geçtan, Metis Yayınları, 2021, 183 sayfa.

DAHA FAZLA