İki kelimenin an’lar sarmalı: Günaydın Bendi

İki kelimenin an’lar sarmalı: Günaydın Bendi

Doğaya ve mucizelere sığınırken bizlere en çok çocuklar sarılıyor. Sevginin ve bir şeyleri alt etmenin peşinden en hızlı çocuklar koşuyor ve kelimeleri, koşullar her ne kadar karmaşık olursa olsun en güzel onlar yan yana getiriyor. “Günaydın Bendi” cesaretin, sevginin ve direncin çocuklarının sıcacık öyküsüyle kendisi sayfalarda sarmalanıp dururken en çok bizi kucaklıyor. 

Umut Dağlar

Gün geçtikçe karmaşıklaşan ve çoğunlukla dile getirildiği gibi “kirlenen” dünyamızda bir şeyleri aramak, yolculuklara çıkmak, sarılmak veya inanmak bizleri oldukça zorluyor. Elbette bu zorlanışın tek aktörleri biz yetişkinler değiliz. Hatta yetişkinlerden çok daha fazla zorlanan, yaşamı kavraması ve anlaması gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alan çocuklarımız var. Onların dünyası, biz yetişkinlerin kaygılarından daha bağımsız olmakla birlikte bambaşka biçimlerde karşımıza çıkıyor. Elbette ki değişen bir dünyayla birlikte onlar da değişiyor, gelişiyor; bazen anlamlandıramıyor, kayboluyor ve yeniden yola koyuluyorlar. En çok da baştan yola koyuluyorlar.  Yaşam ne kadar değişirse değişsin, dünya ne kadar kirlenirse kirlensin; onların içlerinde olan merak ve araştırma duygusu ise belki de bu yaşamın en güzel tarafı. Üstelik merakları ve bir yolculuğa ait inançları sevgi rüzgarına kapılan bir uçurtmaysa… İşte tam da burada Müge İplikçi’nin kaleminden çıkan “Günaydın Bendi” bizlere merhaba diyor! Değişen ve kirlenen bir dünyanın içinden sıyrılan çocuklarla ve muhteşem bir yolculukla, yan yana gelen iki kelimenin yolunun sıcak bir dokunuştan geçtiğini bize hatırlatan bir mucizevi öyküyle…

“Günaydın Bendi” birkaç öyküyü barındırırken sayfalarında, bu sarmalın en güzel karakterleri elbette ki çocuklar olarak karşımıza çıkıyor. Merak eden, değişseler de içlerindeki sevgiyi bir dokunuşla taçlandırmadan pes etmeyen; azmin, cesaretin ve umudun çocuklarıyla buluşturuyor bizleri. Hayatın gerçeklerinden kaçmadan üstelik! Korkuya rağmen iyiliğin direnciyle dikiliyor çocuklar karşısına canavarların, zorbalığın ve kötülüğün. 

Tüm kötülüklerin, kirlenmelerin-hatta MaysCanavarı’nın bile!- karşısındaki direnç öylesine farklı ki “başka bir dünyaya ait” olanları bir hikayenin baş kahramanlarından biri yapıyor çünkü bahsedilen direnç,  yaşamın devamlılığı için belki de şart olan tüm zıtlıkların karşısına çocuklarla birlikte çıkıyor. Karşısına dikildiğinde ise birçok şeyi sorgulatarak, zamanların içinden geçirerek,  geri döndürerek ve hatta tekrar aynı yollardan geçirerek müthiş bir çaba ile yaşamın çarklarını yeniden yeniden döndürüyor. Hatta çoğu zaman o çarklar tam da tersine dönüyor, şayet çocukların elindeyse!

Neşe’nin hikayesi, kirlenen bir orman yüzünden çok da umutsuz bir anda başlıyor. Fakat bu başlangıç bizlere öyle bir anıyı beraberinde getiriyor ki içimizde bir parıltı doğuveriyor. Neşe’nin hikayesiyle başlarken kendimizi annesinin ormanında, düşlerinde, otizmli arkadaşının “başka dünyası”nda ve elbette umut ve sevgi dolu bir hikayenin içinde buluyoruz. 

“Günaydın Bendi”, sıcacık bir sohbette anlatılan bir  “anı”nın nasıl “başka dünyaya ait” çocukların hiç unutulmayan “an”larında izler bırakabileceğini anlatırken yan yana gelen herhangi iki kelimenin böylesine mucizevi olabileceğini de bizlere gösteriyor. Saç bandının ucuna takılmış bir kozalağa madalya rolü verilirken içinde çocukların olduğu bir hatıranın nasıl bizleri uçsuz bucaksız bir sevgiyle sarmalayabileceğini anlatıyor.

“Günaydın Bendi”, sadece otizmli bir çocuğun ağzından çıkan ve öylesine arka arkaya sıralanmış kelimeler değil; mucizelere inanırken mücadeleye sırtımızı dayandığımız azmin, sevginin, direnmenin ve arayışın hikayesi…

KÜNYE: Günaydın Bendi, Müge İplikçi, Res. Huban Korman, Günışığı Kitaplığı, 2020, 120 Sayfa.

DAHA FAZLA