İçişleri Bakanlığı'na 10 Ekim tazminatı: 'Devlet görevlilerinin ihmalini kabul etmiş oldular'

İçişleri Bakanlığı'na 10 Ekim tazminatı: 'Devlet görevlilerinin ihmalini kabul etmiş oldular'

İçişleri Bakanlığı, 10 Ekim Ankara katliamında yaralanan Uğur Erman Karakoç'a 416 bin lira maddi, 20 bin lira da manevi tazminat ödeyecek. Karakoç, hiçbir tazminatın katliamın izlerini silemeyeceğinin altını çizerken, kararın emsal niteliği taşıması açısından önemli olduğunu söyledi.

Nazlı Eda Piyade - @nazliieda_

İdare Mahkemesi, 10 Ekim Ankara Katliamı'nda yaralanan Uğur Erman Karakoç'un İçişleri Bakanlığı'na açtığı davada Bakanlık'ın tazminat ödemesine hükmetti.

Türkiye tarihinin en büyük kitle katliamlarından biri olan 10 Ekim Ankara katliamının üzerinden 3 yılı aşkın süre geçti. 10 Ekim 2015 tarihinde sendikaların çağrısıyla bir araya gelen binlerce kişinin arasında yaşanan canlı bomba saldırısında 103 kişi hayatını kaybederken, 390 kişi de yaralandı. 

Katliamın ana davasında yalnızca 9 IŞİD sanığı yargılanırken devlet görevlilerin ihmaline ve göz yumduklarına dair kanıtlar sümen altı edildi. 

AKP'li yöneticiler katliam sonrası “oylarımız arttı” açıklamaları yaparken, katliama giden süreçteki ihmaller dava dosyasına dahi eklenmedi.

EMSAL NİTELİĞİNDE KARAR: BAKANLIĞA TAZMİNAT

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, katliamda ağır yaralanan ve çok sayıda ameliyat geçirerek 1 yılı aşkın süre tedavi gören Uğur Erman Karakoç'un İdare Mahkemesi'ne açtığı davadan emsal niteliğinde bir karar çıktı.

Karakoç'un, İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliği aleyhine açtığı tazminat davasında mahkeme İçişleri Bakanlığı’nı 416 bin 877 lira maddi, 20 bin lira da manevi tazminat cezasına çarptırdı.

Karakoç ve avukatı Yıldız İmrek ile dava sürecini ve sonuçlarını konuştuk. İmrek, müvekkilinin katliam sonrası yaşadığı fiziksel ve psikolojik sürecin söz konusu tazminatla telafi edilemez olsa da mahkeme kararının, İmrek, dünden bugüne neler yaşandığını şöyle anlattı:

"10 Ekim Katliamı sonrası açılan davada, ailelerin ve avukatların yoğun çabalarıyla devletin sorumluluğu deşifre edildi. Gelen belgelerden görüldü ki, aslında katliam failleri uzun zamandır takipte, telefonları izlemede, bir çoğu hakkında soruşturma var; ama ilgili adli ve kolluk makamlarının hoşgörüsü ile serbestçe faaliyetlerine, katliam planlarına devam ediyorlar. Canlı bomba saldırısına dair 62 istihbarat raporu var, mitingden 10 gün önce gelen istihbarat da sadece adını koymamış ama her haliyle Ankara mitingini tarif ediyor.

Ancak bu istihbarat Ankara TEM C Büro amiri tarafından gizlenmiş, ilgili birimlere ve tertip komitesine iletilmemiş. Gar çevresinde görevlendirilen az sayıda polisin de olabildiğince uzak bir yerde konumlanması istenmiş. Polislere de "canlı bomba saldırısı olabilir, kendinizi koruyun" uyarı yazısı iletilmiş. 

'KORUNMAYA DEĞER GÖRÜLMEYEN YANIZCA YURTTAŞLAR OLDU'

Korunmaya değer görülmeyen ise yalnızca mitinge katılan yurttaşlar olmuş. Bombalar patladıktan sonra da polis, yaralıları hastanelere ulaştırmak yerine gaz sıkmış, müdahaleyi engellemiş ve geciktirmiş. Ailelerin ve ceza yargılamasını yapan mahkemenin suç duyurusuna, hatta mülkiye müfettişlerinin hazırladığı raporla kusurlu bulunmalarına rağmen, hiç bir kamu görevlisi hakkında soruşturma açılmadı.

BAKANLIK REDDETTİ

Öte yandan katliamda yakınlarını kaybedenler ve yaralılar tazminat talepleriyle İçişleri Bakanlığı'na veya Ankara Valiliği'ne başvuru yaptı. Olumlu cevap alınamadığı için İdare Mahkemesi'nde davalar açıldı. Uğur Erman, İstanbul Üniversitesi öğrencisiydi, katliamda ağır şekilde yaralandı. Ameliyatlar oldu, fizik tedavi ve psikolojik tedavi gördü, kas kayıpları nedeniyle plastik cerrahi dahil aylarca tedavisi devam etti. Sonuçta %43 iş gücü kaybı olduğu tespit edildi. 

İDARE MAHKEMESİ TAZMİNATA HÜKMETTİ

İdare Mahkemesi tarafından bilirkişi incelemesi de yaptırıldı, sonuçta 416.000-TL civarında maddi tazminat, 20.000-TL manevi tazminata hükmedildi. Mahkeme tarafından hükmedilen manevi tazminatın yetersiz olduğunu düşünüyoruz, zira bu kadar ağır bir yaralanmada manevi tazminatın gerçek manevi zararı karşılamaktan çok uzak olduğu ortada.

Ağır yaşam hakkı ihlali söz konusu ve aynı zamanda IŞİD katliamı, hiç bir çatışmanın tarafı olmayan, silahsız ve üstelik herkes için barış isteyen insanlara karşı işlendiği için insanlığa karşı suç niteliğinde. 

'TAZMİNATIN CAYDIRICI BİR NİTELİĞİ DE OLMALI'

Bu katliamın büyüklüğü, yaralanan kişinin kendi hayatıyla ilgili oluşan risk, onlarca insanın vahşice öldürülmesine tanıklık etmesi, işgücü kaybı oranı ve bu hatıranın psikolojik olarak bütün ömrünü etkileyeceği göz önünde tutularak manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. 

Manevi tazminatın aynı zamanda, katliamı önlemek için gereğini yapmayan kamu otoriteleri açısından caydırıcı nitelikte olması gerekir. Manevi tazminat yönünden istinaf başvurusunda bulunacağız."

'DEVLET GÖREVLİLERİN İHMALİNİ KABUL ETMİŞ OLDULAR'

Katliamda ikinci bombanın hedefi olan Karakoç, bacağına saplanan şarapnel parçası nedeniyle 8 ameliyat geçirdi, yaklaşık 6 ay hastanede yattı. Katliam öncesi, İstanbul Üniversitesi öğrencisiyken uzun süren tedavisi nedeniyle okulu bırakmak zorunda kalan Karakoç, tedavisinden bir süre sonra da İzmir'e yerleşti. 

Katliam sonrası hayatı tamamen değişen Karakoç, hiçbir tazminatın yaşadıklarını telafi edemeyeceğini yine de devletin ihmal ve sorumluluğunu kabul etmesi açısından önemli bir gelişme olduğunu söyledi.

'HİÇ BİR TAZMİNAT YAŞADIKLARIMI ÖDEYEMEZ'

Karakoç şunları kaydetti:

3 yıldır süren hukuk mücadelemizde parça parça yol kaydettik. Verilen maddi- manevi tazminat yaşanılan acıları dindirmese de dönemin devlet görevlilerinin kendi yurttaşlarını korumaktan aciz ve ihmalkar olduğunu gösterdi.

3 yıldır benim ve ailemin yaşadıklarınu herhangi bir tazminat karşılayamaz da unutturamaz da. Keza milyonlarca lira da verseler fiziksel ve psikolojik olarak yaşadıklarımı karşılayamaz. Her ikisi açısından da hasar kalıcı ve benimle ömür boyu sürecek boyutta.

'DEVLETİN KENDİSİNİ MAHKUM ETMESİ ÖNEMLİ BİR GELİŞME'

Ama tabi ki bu davanın kazanılmış olması dahi, katliamda ihmali olan tüm devlet görevlilerin yargılanabileceğine olan inancımı tazeledi. Ayrıca, Diyarbakır ve Suruç'la başlayan katliamlar döneminde hayatını kaybedenlerin aileleri ve yaralılar için emsal teşkil edeceğini bilmek beni sevindiren yegane durum. 

Devletin kendi organlarında kendini mahkum etmesi bizler açısından çok önemli bir gelişme.

Öte yandan idari süreçteki bu kazanımı yeterli görmemiz de mümkün değil, Ceza Mahkemesi'nde de davanın takipçisi olacağız. Karanlıkta bıraktıkları her detayı açığa çıkarmak için mücadele etmeye devam edeceğiz.