HDP'den kayyum raporu: 'Kayyumlar bir 'darbe' olarak tarihteki yerini aldı'
HDP tarafından “Türkiye'de Kayyum Rejimi & Seçme ve Seçilme Hakkının Gaspı” başlıklı bir rapor hazırlandı. Raporda, çarpıcı ifadeler yer aldı.
20-11-2019 20:20

HDP’nin hazırladığı kayyum raporunda, “11 Eylül 2016’da başlayan kayyum atamaları, Kürtlerin yerel yönetim deneyimlerine, kazanımlarına ve pratiklerine büyük bir darbe olarak tarihteki yerini almıştır” denildi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP), “Türkiye'de Kayyum Rejimi & Seçme ve Seçilme Hakkının Gaspı” başlıklı bir kayyum raporu hazırladı. Rapor, HDP Yerel Yönetimler Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Salim Kaplan tarafından, HDP’nin Hilton Otel’de yaptığı toplantıda açıklandı.
Raporda, 2016 yılında başlayan ilk kayyum dönemi, daha sonra 31 Mart sonrasında yaşanan ve hukuksal sürece yer verildi.
Kaplan'ın açıkladığı rapordan öne çıkan başlıklar şöyle:
31 MART ÖNCESİ VE SONRASI
31 Mart yerel seçimlerine çok gergin bir politik atmosferde gidilmiştir. Bir yanda tüm cezaevlerinde yüzlerce kişi ile devam eden açlık grevleri, diğer yanda etkisi her tarafa sirayet eden ekonomik kriz ve savaş tamtamları elbette zorlu bir seçim atmosferi yaratmıştır.
Kayyumların atandığı yerlerdeki seçimlere büyük bir kararlılıkla, ancak çok büyük eşitsiz şartlar altında gidilmiş, halk bunu bir seçim değil, ‘kayyum oylaması’ olarak görmüş ve bu motivasyonu sandığa taşımıştır. İktidar ise sahip olduğu tüm ideolojik aygıtları sahaya sürmüş, özel savaş eksenli çalışmalar ile halk iradesini kırmaya çabalamış, olmayan mekanlara binlerce usulsüz seçmen kaydı yapılmış, sandıklar birleştirilmiş ve taşınmış, umutsuzluk aşılanarak, halkın umudunu kırmak için her yol denenmiştir. 31 Mart seçimleri yüksek bir katılımla gerçekleşmiş, gözler özellikle kayyum atanan belediyelere çevrilmiştir. Seçimler sonucunda tüm hile, baskı ve engellemelere rağmen HDP; 3 Büyükşehir, 5 İl, 45 İlçe ve 12 belde belediyesi olmak üzere toplamda 65 belediye kazanmıştır. Bin 230 Belediye Meclis Üyesi ve 101 İl Genel Meclis Üyesi HDP listelerinden seçilmiştir. Sınır hattında Şırnak ve Hakkâri’ye bağlı bazı ilçelerin, kaydırılan binlerce polis ve asker oylarıyla AKP tarafından alınması yargıya taşınsa da bir sonuç alınamamıştır.
6 MİLYAR TL BORÇ HESAPLANABİLDİ
Yaklaşık 30 ay kadar sonra kayyumlar elinden alınan belediyelerde meydana gelen tahribatın bilançosu hesaplanmaya başlanmıştır. Ortaya çıkan gerçekler tahayyül sınırlarını zorlayan cinstendi. Lüks, israf ve yolsuzluğa dair yüzlerce örnek kamuoyu ile paylaşıldı. Özel banyolardan, at çiftliklerine; fincan takımlarından binlerce kilometre öteden getirilen simitlere, şatafatlı gecelerden özel yeme içmelere ve pahalı hediyelere kadar geniş bir tüketim skalası belirdi. ‘Sıfır borç’ kampanyası yürütenlerin resmi olarak bıraktığı 6 milyar TL kadar borç, sadece hesaplanabilendir. Gerçek borcun bunun en az iki katı olduğu unutulmamalıdır.
YÜKSEKOVA BORÇ ÖRNEĞİ
Bu borç tablosuna göre, Türkiye geneli nüfus oranına göre en borçlu belediye şu an Kurtalan’dır. Küçücük yere bırakılan borç 215 milyon TL. Diyarbakır Hazro ilçesinin yıllık bütçesi, şu an bırakılan borçtan azdır; diğer ilçeler de benzer kaderi yaşamaktadır. Yüksekova ise borç üzerinden cezalandırma siyasetinin en bariz örneğidir. 36 bin haneli, aylık geliri 4 milyon TL olan bu ilçeye bırakılan borç 680 milyon TL’dir. Sadece İller Bankası’ndan çekilen kredi 608 milyondur. Fakat Yüksekova’da kanalizasyon sistemi hâlâ yoktur ve insanlar fosseptik çukurları kazmaktadır. Yani o parayla bir sistem kurulmamıştır. Daha da önemlisi, kayyum İller Bankası’na açıkça yalan söylemiştir. Çünkü belediyenin öz geliri sadece 9 bin su aboneliğinden gelen aylık maksimum 200 bin lira iken, İller Bankası’na ilçenin 500 bin nüfuslu olduğu ve belediyenin aylık su gelirinin 5 milyon lira olduğu söylenmiştir.
KHK KUMPASI
Birincisi, tarihe 'KHK Kumpası’ olarak geçen durumdur. 31 Mart seçimlerinden bir hafta sonra, bağımsız bir yargı kurumu olması gereken, ama siyasi iktidarın ortağı gibi çalışan Yüksek Seçim Kurulu, bir sandık darbesiyle altı HDP’li belediyenin eş başkanları ve belediye meclis üyelerine KHK’li oldukları gerekçesiyle mazbata verilmemesini kararlaştırdı. Bağlar, Tuşba, Edremit, Çaldıran, Tekman ve Dağpınar Belediyesi eş başkanlarına KHK’li oldukları gerekçesiyle mazbata verilmedi. YSK, mazbataların en çok oy alan ikinci adaya verilmesine hükmedince, bu altı yerin belediyeleri HDP’den AKP’ye geçti. Eş başkanlar dahil olmak üzere toplam 68 belediye meclis üyesi ilk olarak bu karardan etkilendi.
X-RAY POLİS DAYATMASI
Bu da ilk olarak Cizre ve Silopi’de denenen, HDP yönetimindeki belediyelerin girişlerine aynen kayyum döneminde olduğu gibi zorla X-Ray cihazı ve polis kulübesi konmasıdır. HDP’nin kazandığı Diyarbakır ve Mardin Büyükşehir belediyeleri dahil 26 belediyenin girişine, İçişleri Bakanlığı’nın talimatıyla polis kontrol noktası yerleştirileceği bildirildi. Gönderilen gizli genelgede sebep olarak 'KHK’lilerin belediyeye girdiği’, 'güvenlik amacıyla’ giriş-çıkışların denetlenmesi talimatı denmiştir.
MECLİS ÜYELİKLERİNİN DÜŞÜRÜLMESİ
Üçüncüsü, HDP’li belediye meclis üyeliklerinin sırayla düşürülmesidir. İlk olarak Tatvan’da belediye meclis çoğunluğunu elinde bulunduran HDP’nin 14 belediye meclis üyesinden dokuzu, Valiliğin talebi üzerine İçişleri Bakanlığı tarafından görevden uzaklaştırıldı. Aynı yöntem yine meclis üyeliğinin çoğunlukta olduğu Çaldıran’da da yapıldı. Ve HDP’li meclis üyelerinin yerine AKP’liler geçti.
Öte yandan Van’ın Çaldıran ilçesinde, 31 Mart seçimlerini yüzde 53 oyla partimiz HDP kazanmış, 25 üyeden oluşan belediye meclisinde de çoğunluğu elde etmiştir. Son olarak da 21 Mayıs 2019’da seçilmiş Belediye Eş Başkanı Leyla Atsak ve Büyükşehir Belediyesi meclis üyesi Hülya Darak'ın da aralarında olduğu çok sayıda partilimiz gözaltına alınmıştır.
KURUMLARIN BASILMASI
Dördüncüsü, kurumların basılmasıdır. Diyarbakır Kayapınar Belediyesi çocuk kreşi buna iyi bir örnektir. Kayapınar Belediyesi tarafından yaptırılan ve kreş olarak kullanılan ‹Kayapınar Çocuk Kreşi’, yerel seçimler yapılmadan hemen önce, 19 Mart 2019 tarihinde kayyum tarafından 25 yıllığına bedelsiz bir şekilde protokol ile müftülüğe, Haziran 2019’da verilmek üzere tahsis edilmiştir. Halen kreş olarak hizmet veren bu yer için Kayapınar Belediyesi Mayıs ayı meclis toplantısı ile tahsis işleminin iptali kararını aldı ve bunu ilgili kuruma bildirdi.
Bilindiği üzere, belediye meclis kararı hukuken bağlayıcıdır. Fakat buna rağmen müftülük, 29 Mayıs 2019 tarihinde, bu kreşin basılarak boşaltılmasını, ailelerin çocuklarını almasını, mekânın demirbaş ve donatılar ile beraber kendilerine tahsis edildiğini beyan etti.
FİZİKSEL ŞİDDET
Belediyeler ve seçilmişlerine yönelik fiziksel şiddetteki artıştır. Ağrı Diyadin ilçesinde HDP’li belediyeye yaptırılanların benzeri azdır. Önce ajanslara 25 polisin Diyadin Belediyesi girişinde durma kararı aldıkları ve buradan çıkmayacakları haberi düştü. Belediye girişleri tutularak burada GBT, arama ve KHK’lilerin tespiti gibi sebepler sunuldu. Ağrı’nın Diyadin Belediyesi’nin girişine konulan polis kontrol noktasında belediyenin makam şoförü Mehmet Hayri Oruç’un polisler tarafından taciz edilmesi sonrasında olaya müdahale etmeye çalışan Belediye Eş Başkanları Evren Demir ve Betül Yaşar, polisler tarafından ters kelepçe ile yüzüstü yere yatırılarak kendilerine ağır hakaretlerde bulunulmuştur. Olayda kafasına copla vurulduğu için yaralanan Eş Başkan Evren Demir hastaneye kaldırılmıştır. Polis, Eş Başkan Betül Yaşar’ın da eline copla vurmuştur. Olay sonrası belediyenin kamera görüntülerine savcılık talimatı olmaksızın el konuldu denmiştir. Eş Başkanların yara bere içindeki hastane fotoları daha sonra kamuoyu ile paylaşıldı.
GÖZALTI, TUTUKLAMA
HDP’li eş başkanlar ve meclis üyelerine dönük gözaltı ve tutuklama furyasıdır. Bu durum halen en yoğun biçimde devam etmektedir. Özel savaş yöntemleri de yoğunca sergilenmektedir. HDP, belediyeleri devraldığından beri iktidara yakın gazeteler manşetlerden savaş açmış durumdadır.
YENİDEN KAYYUM ATAMALARI
Hızlandırılmış modern bir şiddet ve rejim pratiği olarak yaşamı askıya alan kayyum uygulamaları, dehşetengiz bir kötülüğün inşası olarak 19 Ağustos’ta çok daha keyfi olarak geri döndü. 31 Mart seçimleri gecesi binlerce oy farkla kazanan CHP’li Ekrem İmamoğlu’na mazbatası 17 gün sonra verilmiş, görevde üç hafta kadar kaldıktan sonra ise yerine kayyum atanmıştı. AKP yoğun itirazlarda bulunarak, medya ve yargı yolu ile YSK’ye baskı kurup seçimi iptal ettirmişti. YSK, 6 Mayıs'ta verdiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal etti. 23 Haziran 2019’da yenilenen seçimde ikinci kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu, büyük bir oy farkı ile kazandı. Bu farkın sebebi ise HDP’li seçmenin ‹stratejik oyu’ idi. Bu fark, aynı zamanda alenen atanan kayyum uygulamasına bir tepkiydi. İstanbul seçimlerinde yaşanan ihlaller bütünü, HDP seçmeni tarafından tersyüz edilerek, hiçbir yerde kayyuma geçit verilmeyeceği mesajı net olarak verilmiştir.
DARBE MEKANİĞİ DEVREDE
Ülkede yaşanan ekonomik kriz, sermayenin yaşadığı derin tıkanma, yönetimsel anlamda iç çelişkilerdeki önlenemez artış bu iktidarı, kendi yarattığı nedenlerle ve hiçbir uluslararası hukuk kuralı tanımadan savaş başlatma mantığına yöneltti ve Rojava’ya yönelik savaş tehditleri hızlandırıldı. 19 Ağustos sivil darbe süreci de buna paralel yürütüldü.
AKP-MHP savaş iktidarı, başlattığı yeni konsepti 'şok dalgası’, 19 Ağustos şafağında 500’e yakın gözaltı kararı ve yüzlerce baskın ile start vermişti. İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasında 'Diyarbakır, Mardin ve Van illeri başta olmak üzere toplam 29 ilde PKK/KCK Terör Örgütü’ne yönelik 418 şahıs yakalanarak gözaltına alındı. Yakalamaya dönük operasyonlar devam etmektedir’ denildi.
Sabahın erken saatlerinde belediye binalarının kapıları kırıldı ve 31 Mart seçimlerinin ardından belediyelerin etrafından kaldırılan polis bariyerleri ve beton duvarlar yeniden yerleştirildi.
Bu ilk icraat olması açısından önemlidir. Daha sonra üç ilde eş zamanlı olarak internet kesildi, sosyal medya uygulamalarına kısıtlama getirildi. Van Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanan Van Valisi Mehmet Emin Bilmez’in belediyeye girer girmez ilk yaptığı iş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafını asmak oldu.
Üç büyükşehirden sonra ilk olarak Diyarbakır’ın Kulp ilçesi Ağaçkorur Köyü mevkiinde 12 Eylül'de meydana gelen patlama sonrası, HDP’li Belediye Eş Başkanları Mehmet Fatih Taş ve Fatma Ay ile birlikte 5 kişi gözaltına alınarak tutuklandı. Eş Başkanların tutuklanması ardından belediyeye 17 Eylül’de İlçe Kaymakamı Mustafa Gözlet kayyum olarak atandı. Erzurum'un HDP’li Karayazı Belediyesi Eş Başkanı Melike Göksu’nun, hakkında kesinleşmiş cezası olduğu gerekçesiyle tutuklanmasının ardından, 18 Eylül’de İlçe Kaymakamı Mesut Tabakcıoğlu belediyeye kayyum olarak atandı.
Kulp ve Karayazı’dan sonra kayyum atamaları düzenli hale gelerek, sırasıyla Hakkâri iline, Yüksekova, Erciş, Nusaybin, Kayapınar, Kocaköy, Bismil, Saray, Cizre, Kızıltepe, İpekyolu, İdil, Yenişehir, Hazro ilçeleri ile Dersim Akpazar beldesine, Savur, Derik, Mazıdağı ve Suruç ilçelerine kayyum atandı.
Kayyum atamaları ile yetinilmeyip, ilgili belediyelerin eş başkanları da önce gözaltına alınmış daha sonra tutuklanmışlardır. Buna göre 31 Mart’tan sonra ortaya çıkan genel tablo şöyledir: 19 Ağustos – 16 Kasım arasında 3 Büyükşehir, 1 İl, 19 İlçe ve 1 belde belediyesi olmak üzere toplam 24 belediyemizin belediye eş başkanları, aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan Erdoğan hükümetinin İçişleri Bakanlığı talimatıyla görevden uzaklaştırıldı. Söz konusu belediyelerimize, il ve ilçelerde hükümetin atamasıyla mülki idare amiri sıfatıyla görev yapan il valileri ve ilçe kaymakamları kayyum (belediye başkan vekili) olarak atandılar. 14 belediye eş başkanımız tutuklandı.
YSK eliyle gasp edilip mazbatası verilmeyen resmi belediye eş başkanlarımız: Diyarbakır-Bağlar Belediye Eş Başkanımız Zeyyat Ceylan, Van-Çaldıran Belediye Eş Başkanımız Leyla Atsak, Van-Edremit Belediye Eş Başkanımız Gülcan Kaçmaz Sağyiğit, Van-Tuşba Belediye Eş Başkanımız Yılmaz Berki, Erzurum-Tekman Belediye Eş Başkanımız Müzahit Karakuş, Kars-Digor-Dağpınar Beldesi Belediye Eş Başkanımız Abubekir Erkmen
YSK eliyle gasp edilen ve mazbatası verilmeyen diğer belediye eş başkanlarımız: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanımız Hülya Alökmen Uyanık, Diyarbakır-Yenişehir Belediyesi Eş Başkanımız İbrahim Çiçek, Diyarbakır-Kayapınar Belediyesi Eş Başkanımız Necati Pirinççioğlu, Hakkari Belediyesi Eş Başkanımız Seher Kadiroğlu Ataş, Mardin-Kızıltepe Belediyesi Eş Başkanımız Salih Kuday, Mardin-Savur Belediyesi Eş Başkanımız Mehmet Yasin Kalkan, Siirt Belediyesi Eş Başkanımız Resul Kaçar, Van-Erciş Belediyesi Eş Başkanımız Mahmut Pala
YSK’nın aynı hukuksuz kararıyla, seçilmiş 44 belediye meclis üyemiz ve 3 il genel meclisi üyemiz olmak üzere toplam 47 meclis üyemizin mazbataları gasp edildi. 31 Mart – 12 Kasım arasında çeşitli tarihlerde olmak üzere toplam 5 belediye meclis üyemiz ve 2 il genel meclis üyemiz tutuklandı. 31 Mart seçimleriyle göreve gelen 7 il genel meclis üyemiz, 9 Eylül 2019 günü eş zamanlı olarak görevden uzaklaştırıldılar.
BELEDİYE MECLİS ÜYELERİNİN İŞLEVSİZLEŞTİRİLMESİ
Kayyum atamaları sonucunda 31 Mart seçimlerinde ‹seçilen’ toplam 433, HDP’li 319 belediye meclis üyesinin iradeleri, belediye meclisleri fiilen feshedildiği için gasp edilmiştir. Kayyum atamalarıyla birlikte belediye meclislerinde sadece HDP’li üyelerin iradeleri değil, diğer partilerden seçilen belediye meclis üyelerinin iradeleri de gasp edilmiştir.
Bu kapsamda; Diyarbakır Büyükşehir Belediye Meclisi’ne seçilen 91, Mardin Büyükşehir Belediye Meclisi’ne seçilen 52 ve Van Büyükşehir Belediye Meclisi’ne seçilen 70 belediye meclisi üyesi olmak üzere toplam 213 büyükşehir belediye meclis üyesi fiilen görevden uzaklaştırılmış durumdadır.
Belediye meclis üyelerine olan sistematik yıldırma pratiklerinde kadınlar özellikle hedef alınmıştır. Ev baskınlarında hoyratça muamele bir tarafa, gözaltında da kötü şartlara maruz bırakılmışlardır.
Aynı şekilde tutuklu 13 belediye eş başkanımızdan 7’si kadındır. Hatırlanacağı üzere, 31 Mart seçimlerinde 1389 belediye başkanının belirlendiği seçimin sonucuna göre, seçilen kadın başkan sayısı 45 idi. 45 kadın başkandan 24’ü HDP’li başkanlarından oluşuyordu. Yani HDP şu anda Türkiye’de yüzde 53.5 kadın başkanı oranı ile siyasette kadın temsiliyeti açısından çok önemli bir noktadadır.
HUKUKİ SÜREÇ
Belirtmek isteriz ki; kayyum atanan yerellerde seçme ve seçilme hakları elinden alınan Kürtler, adeta vatandaşlıktan çıkarılmış durumdadırlar. Görevden uzaklaştırılıp, yerine kayyum atanan belediye eş başkanlarının hukuksal durumu, eş başkanların tamamına atılı olan suçlamalar, belediye görevlerinin dışındadır. Yani yurttaşa hizmet sunma, haklarını koruma, katılımını etkinleştirme gibi belediyecilik çalışmalarını içermemektedir. Daha çok ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında olan ve parti kimliği ile yapılan değerlendirmeler söz konusudur.
Örneğin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı ve Kayapınar Belediyesi Eş Başkanı Keziban Yılmaz üzerine ifade veren Hicran Berna Ayverdi adındaki tanıktır. Berna Ayverdi, Mayıs 2016’da Nusaybin’de teslim olmuştur. Eş başkanlarla ilgili verdiği ifade 20.03.2019 tarihli, yani seçimden 11 gün öncedir. Alındıktan 3 yıl sonra verilmiş bir ifadedir. Üç yıl boyunca tutuklu olmasına rağmen, pişmanlık yasasından faydalanmak için 20 Mart 2019’da 'itiraf'ta bulunarak, Mızraklı’nın çalıştığı hastanede bir 'örgüt üyesi'ni gece nöbetinde ameliyat ettiğini, bağırsaklarını kestiğini ve sabah taburcu ettiğini söylemektedir. Daha da vahimi, bu olayı görmediğini, sadece bir arkadaşından duyduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla ortada ne yaşanmış bir olay ne de bir tanık vardır.
HDP kadın eş başkanlar, aday tanıtım toplantısına katılmaktan, ‘Leyla Güven açlık grevinde’ ve ‘belediyeler karakola dönüştürülmüş’ demekten tutuklanan ve onlarca yıl ceza ile yargılanan Kayapınar Belediye Eş Başkanı Keziban Yılmaz da Berna Ayverdi'nin seçimlere 4 gün kala yaptığı iftiralar üzerine tutukludur.
Benzer skandallar Yüksekova Belediyesi Eş Başkanları hakkında da yaşanmıştır. Yüksekova’da neredeyse herkes hakkında iftiralarda bulunan ve mahkemelerce itibar edilmeyen S.K, eş başkanlar üzerine konuşunca dikkate alınmıştır. Burada da ilginç olan, daha önce polis baskısı ile ifade verdiğini söyleyen bu tanığın 9 yıldır cezaevinde oluşudur.
Eş Başkan Remziye Yaşar da çok ağır bir suçtan (!), Tolstoy’un “Savaş mızraklı, trampetli bir bayram değildir. Onun manzarası kandır, ölümdür” sözlerini #SavaşaHayır tagı ile paylaştığı için tutukludur.
Van İpekyolu Belediyesine dair yaşananlar da keyfi devlet rejiminin basit bir yansımasıdır. İpekyolu Belediyesi Eş Başkanlarımızın tutuklamasına gerekçe gösterilen deliller, Van’daki yerel bir gazetenin (Van Postası) ‘Yazdıkları haber değeri taşımıyor, kişiye iftira ve hakaret edilmiştir’ denilerek, yazdıklarının habercilik niyeti taşımadığı mahkemece tescilli olan Ziya Türk adlı köşe yazarının köşesinde yazmış olduğu iftiralardır. Kayyum atandıktan sonra bu şahıs belediyede basın müdürü olarak işe başlamıştır.
Cizre Belediye Eş Başkanına yönelik suçlama halen kovuşturma aşamasında iken, yerine kayyum atanma gerekçesi yapılmıştır. Aynı şekilde Saray Eş Başkanı Caziye Duman daha gözaltında iken, yerine kayyum atanmıştır. Kızıltepe Belediye Eş Başkanı’nın henüz soruşturmaya dönüşen bir dosyası bulunmamaktadır.
Suç isnat edilen eş başkanlar, hukuka uygun bir biçimde geçici tedbirle görevden uzaklaştırılsa dahi, yerlerine 5393 sayılı Belediye Kanunu’na dayanarak, belediye meclisinin kendi içinden belediye eş başkanı seçme yetki ve güvencesi vardır. Ancak ne yasal ne de mevzuatsal yükümlülük ve haklar tanınmadan görevden uzaklaştırılmalar gerçekleşmekte ve belediye meclisleri fiili olarak fesih edilmektedir.
KAYYUM: İNKÂRIN İNKÂRI
İçişleri Bakanlığı tarafından HDP’li belediye başkanlarına yönelik verilen kayyum ve görevden uzaklaştırma kararları, Anayasa’nın 2, 38, 67, 123, 127. maddeleri ile 5393 sayılı Kanun’un 47. Maddesi ve Türkiye’nin de tarafı olduğu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın başta 4/4. Maddesi olmak üzere pek çok maddesini ihlal eder niteliktedir.
Öncelikle, İçişleri Bakanlığı’nın belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmasına ilişkin kararı, Olağanüstü Hal Dönemi’nde yayımlanan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye dayanmaktadır. İçişleri Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nda ve Belediye Kanunu’nda düzenlemeleri içeren 674 sayılı KHK, terörle ilgili soruşturmalarda ve kovuşturmalarda ayrıma gitmiş ve illerde İçişleri Bakanlığı’na, ilçelerde ise valiye “atama” yetkisi vermiştir. OHAL döneminde KHK ile yürürlüğe giren bu düzenlemeler, KHK’lerin Meclis’te görüşülüp kabul edilmesiyle yasalaşmış ve kalıcı hale gelmiştir. Ancak bu hüküm, hem ilgili KHK’nin süresinde TBMM onayına sunulmamış olması, hem de anayasal denetime tabi tutulmaksızın yasal zemine oturtulmuş olması bakımından tartışmaya açıktır.
Belediye başkanları hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmadan, seçimden önce soruşturmasına ve kovuşturmasına başlanmış suç isnatlarının uzaklaştırma ve devamında kayyum atanması kararlarına gerekçe olarak gösterilmeleri, Anayasa’nın 38. Maddesi’nde tanımlanan suçsuzluk karinesinin de ihlalini doğurmaktadır.
Diğer taraftan AİHM içtihatları açısından, gerçek bir demokratik sistem adına, 1inci Protokol’ün 3. Maddesi ile güvence altına alınan haklardan seçme ve seçilme hakkına eklemlenen “meşru beklenti ilkesi” de yok sayılmıştır.
Olağanlaştırılmak istenen kayyum pratiği, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın Türkiye’nin uymayı taahhüt ettiği “Yerel makamlara verilen yetkiler normal olarak tam ve münhasırdır. Kanunda öngörülen durumların dışında, bu yetkiler öteki merkezi veya bölgesel makamlar tarafından zayıflatılamaz veya sınırlandırılamaz.” hükmüne de açıkça aykırıdır.
Sonuç olarak, belediye başkanlarının görevlerinden uzaklaştırılmalarına gerekçe olarak gösterilen soruşturma ve kovuşturmaların, Anayasa ve 5393 sayılı Kanun’un ilgili madde metninde geçen “seçildikten sonra görevleri ile ilgili işledikleri suçlar” ifadesi ile hiçbir alakası bulunmamaktadır. 19 Ağustos 2019’da başlayan kayyum darbesi ile HDP’li Belediye Başkanları iktidar tarafından hukuksuz şekilde kriminalize edilerek görevlerinden uzaklaştırılmışlar, yerlerine kayyum atanmış ve tüm bu hukuksuzluğu meşru göstermek adına haklarında örgüt üyeliği dosyaları “uydurularak” tutuklanmışlardır.
GABB ÖRNEĞİ: REJİMİN GASP SINIRLARI
19 Ağustos 2019’da HDP’li Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye Başkanları 2 aylık süre ile görevlerinden uzaklaştırılmış ve yerlerine il valileri kayyum olarak atanmıştır. Görevden uzaklaştırılan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı’nın aynı zamanda Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği Başkanı (GABB) olması sebebi ile Birliğe, yerel demokrasiye ve birliğin amacına tamamen aykırı bir şekilde kayyum atanmış, Birlik Başkanlığı’na Diyarbakır Belediyesi’ne kayyum atanan Diyarbakır İl Valisi getirilmiştir.
31 Mart yerel seçimlerinin ardından ilk toplantısını 21 Haziran’da gerçekleştiren GABB Meclisi, bu toplantıda Birlik Başkanlığı, Başkanlık Divanı, komisyonlar ve encümenler için seçim yapmıştır. Seçim sonunda Birlik Başkanlığı’na; aynı zamanda Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı olan Selçuk Mızraklı 110 oy alarak seçilmiştir. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na kayyum olarak atanan Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzel, hiçbir yetkisi olmamasına ve hiçbir mevzuatta yeri olmamasına rağmen, kendisini GABB Başkan Vekili olarak tayin ederek açıkça suç işlemiştir. Ve halen bu suçu işlemeye devam etmektedir.
SONUÇ
Yukarıda çeşitli açılardan ifade etmeye çalıştığımız ve 31 Mart’tan bu yana kronolojisini verdiğimiz hukuksuzluklar silsilesi, gerçek bir yerel yönetim darbesidir. Tüm Türkiye’yi demokrasi açısından ilgilendiren bu darbenin mantığına baktığımızda, yarın diğer şehirlerin de belediye ve yerel yönetim yapılarına müdahale edecek adımların altyapısı, Kürt illerinde gerçekleştirilmektedir.
Sandık yoluyla gelmek konusunda övünenlerin, sandıkla gelenlere yaptıkları dehşet vericidir. Kayyum konusu, AKP-MHP iktidarının Kürtler ve demokrasi ile kurduğu gasp edici ve düşmanca ilişkinin açık bir göstergesidir. Bu bağlamda kayyum atamalarını, belediye ve irade gasplarını anlık, sadece bugüne ait bir uygulama olarak görmemek gerekir. Uygulamaların arka planı son derece ideolojik, tarihsel ve uzun erimlidir, Kürt halkına yönelik geleneksel devlet politikalarının devamıdır. Öte yandan kayyum atamalarında diğer iştah kabartan konuların ise ihaleler, fetih arzusu, rant paylaşımı ve her şeyi talan etmek olduğunu belirtmek gerekir. Kürtlerin demokratik kazanımlarını gasp etmek söz konusu olduğunda, hukuk dışı tüm saldırılar kılıfına uydurulur.
Kadınların kazanımlarına yönelik kırım politikası; ekolojik toplum anlayışına dayalı politikalarımıza yönelik rantsal yaklaşım; sosyal politika adı altında girişilen asimilasyon uygulamaları; Kürt kimliğini ve kültürünü Türkleştirme sevdası; muhtaç kılma anlayışı ve ekonomisi üzerinden yoksulun daha da yoksullaştırılması; dev bir eşitsizlik girdabının yaratılması ve diğerleri hep kayyum atamalarının genel bir sonucudur. Bu gerçekleri bir kez daha tarihe not düşmek istedik.
İLGİLİ HABERLER
Buldan: Neredeyse her bir Kürdün başına kayyum atayacaksınız
HDP Eş Genel Başkanı Buldan, 'İktidar kayyumlarla asla başaramayacaktır. Başarsaydı Umumi Müfettişler başarırdı’ dedi.
09-12-2019 23:13

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, TBMM Genel Kurulu’nda 2020 bütçe görüşmelerinde konuştu.
Konuşmasına Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dahil tutuklu milletvekili, belediye eş başkanı ve parti yöneticilerini selamlayarak başlayan Buldan, “Egemenliğin halkta değil, muktedirlerin elinde olduğu otoriter bir düzende yaşıyoruz” dedi. Buldan, herkesin adalet diye feryat ettiğini ifade ederek, “İşte burası Türkiye’nin büyük kırılma yaşadığı bir noktadır” diye konuştu.
Türkiye’de yığınla insanın adalet için mücadele ettiğini vurgulayan Buldan, “Adaleti sağlamak devletin varlık amacı, asli görevidir. Adaleti sağlamak toplumun omuzlarındaki yük değildir, olmamalıdır. Adında adalet olan bir partinin iktidarında adalet mumla aranır hale geldiyse bunun sorumlusu tabi ki hükümettir” dedi.
Buldan, AKP’nin değiştirme iddiasıyla iktidara geldiğini ancak vesayet ve statükonun bayrağını yere düşürmediğini belirterek, “28 Şubat’ta sokaktaki kebapçılar dahi iç düşman olarak gösterilmişti. 17 yıllık AKP iktidarında soğan, patates, elinde doları olan dahi terörist oldu. 28 Şubat’ta herkes fişlenmişti. Şimdi de fişleniyor. O kadar çok terörist üretildi ki kişi başına düşen milli geliri aştı. İktidarın kullandığı 10 kelimeden 9’u otoriter devletin dilidir. Beka, düşman, hain, ihanet vs. sıralanıp gidiyor. İktidarın ağzından demokrasi, barış, adalet lafı çıkmıyor. Reform dediniz, tüm değerleri deforme ettiniz” diye konuştu.
Demirtaş ve Yüksekdağ’ın Cemaatin savcı ve hakimlerince tutuklandığını, tahliyelerini engelleyenin ise AKP Genel Başkanı olduğunu söyleyen Buldan, tutuklu tüm seçilmişlerin serbest bırakılmasını istedi.
Buldan, “Cemaat paralel devlet kurmaktan, darbe girişiminden yargılanıyor. Ama o paralel yapı döneminde yapılan hukuksuzluklar aynen devam ediyor. 2009-2012 arası cemaatin paralel devletinde 10 bin Kürt siyasetçi tutuklandı. 2015’ten bu yana ise gözaltına alınan HDP’li sayısı 15 bin dolayındadır, 5 bin tutukludur” dedi.
'DARBE DEĞİL Mİ?'
6’sı mazbatası verilmeyen toplam 34 HDP’li belediyeye el konulup kayyım atandığını ve 17 belediye eş başkanının tutuklandığını hatırlatan Buldan, seçme ve seçilme hakkının ortadan kaldırıldığını kaydetti.
“Siz seçseniz de yönettirmeyiz demek, darbe değil midir?” diye soran Buldan, şöyle devam etti: “Kayyım sadece bizim belediyelerimiz için değil tüm ülke sathına yayılmak istenen bir rejim biçimidir. Yereli, yerel demokrasiyi ortadan kaldıran, tekçi merkeziyetçi sistemi yerellerde de devreye koymak isteyen bir anlayışın varlığını herkes görmelidir.”
HDP’li belediye başkanlarıyla ilgili “teröre bulaşmış” iddiasına dair tek bir kanıt olmadığını vurgulayan Buldan, kayyım dönemlerindeki yolsuzlukları ve Sayıştay raporlarını da hatırlattı. Buldan, “Paralar nere gitmiş biliyor musunuz? Sayıştay da tespit etti. Kayyımların şatafatına, fıstıklı kadayıflarına, bakanlara yalakalık olsun diye alınan hediyelere gitmiş. Yerellerde adeta yolsuzluk düzeni kurulmuştur. İlla teröre destek aranacaksa cemaate ‘ne istediniz de vermedik’ diyenlerde aranmalıdır” diye konuştu.
'KADIN DÜŞMANLIĞI KAYYIM REJİMİYLE SÜRÜYOR'
Kayyımın asıl hedefinin, eril, tekçi sisteme karşı geliştirilen ve kadınlar için büyük bir kazanım olan eş başkanlık olduğunun altını çizen Buldan, şunları ifade etti: “Kayyım, kadınların iradesine yöneltilmiş siyasal bir şiddettir. Önceki kayyımlar atanır atanmaz kadın kurumlarını, şiddete karşı çalışma yürüten kadın merkezlerini kapatmıştır. Kadın düşmanlığı kayyım rejimiyle sürdürülmektedir. Sokakta kadını hedef alan şiddetle, siyasal alanda eş başkanlığı hedef alan siyasal şiddet aynı erkek iktidar zihniyetinin bir yansıması olarak karşımızdadır. Buna eyvallah demeyeceğiz. Eş başkanlıktan asla vazgeçmeyeceğiz. Kayyımları gönderene kadar yılmayacağız, hukuki demokratik mücadelemizi daha da büyüteceğiz. İktidar kayyımlarla asla başaramayacaktır. Başarsaydı Umumi Müfettişler başarırdı. Onlar kaybetti, bugünkü kayyımcılar da kaybedecektir.
'PARLAMENTO HALK İRADESİNİN Mİ KAYYUMLARIN MI YANINDA?'
“Demokrasiden, halk iradesinden yana olan herkesi, demokratik siyaset yürüten tüm kesimleri iktidarın kayyım darbesi karşısında sessiz kalmamaya çağırıyoruz. Parlamentoyu da kayyım hukuksuzluğu karşısında tavır almaya çağırıyoruz. Meclis halk iradesinin, seçilmişlerin iradesinin yanında mı, yasadışı kayyımların yanında mı? (Meclis) durduğu yeri belirlemelidir.”
'DOLANDIRICILIK DÜZENİ HÂKİM OLDU'
HDP Eş Genel Başkanı Buldan, ekonomik duruma vurgu yaparak, toplumun büyük bir yıkımla baş başa bırakıldığını ifade etti.
Buldan, “EYT’lilere para yok derken tek kullanımlık mutfak takımına eski parayla 1.4 trilyon, çatal bıçak takımına 1.5 trilyon, mefruşata 3.8 trilyon, giyeceklere 6.1 trilyon, hediyelere 2 trilyon lira para harcayan Saray’dan halkın yoksulluğu, sefaleti görülmez. Toplum bir yandan insanca yaşam standartlarını hızla kaybederken diğer taraftan yandaş bir kesim yoksullaşan halkın hakkı üzerinden palazlanmıştır. Alımı yapılan bir top kâğıttan bir iğneye kadar her alanda soyguncuların, talancıların başat olduğu bir dolandırıcılık düzeni tam anlamıyla hayat bulmuştur. Çaresizlik içindeki insanlar kendilerini bu acımasız çarktan kurtarmaya çalışmaktadır. Nitekim bugün ülkede ucuz ve kolay olan tek şey kalmıştır; ölüm” diye konuştu.
Buldan, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini, “Kitlesel işsizler, KHK zulmüyle aç ve yoksul bırakılan emekçi milyonlar, atanmayan öğretmenler, kapanan işyerleri, borç batağında bir toplum, artan intiharlar, artan zamlar vergiler” olarak tanımladı.
'NEREDEYSE HER BİR KÜRDÜN BAŞINA KAYYIM ATAYACAKSINIZ'
İktidarın hiçbir sorunu çözemediğini, ne söz verdiyse tersini yaptığını, ne yaptıysa tersini söylediğini belirten Buldan, şöyle devam etti:
“İktidar, ‘Türkiye şaha kalkacak, uçacak’ dedi. Sarayın harcamaları, şatafat, israf, enflasyon, dolar uçtu, şaha kalktı. Reform dediniz, insanların inancına varıncaya kadar tüm değerleri deforme ettiniz. İşkenceye sıfır tolerans dediniz. İşkence yapanlara tolerans gösterdiniz. Üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü dediniz, Saray hukukunun üstünlüğünü kurdunuz. Demokratik devlet dediniz polis devleti kurdunuz. Özgürlükler artacak dediniz. Ekonomik kriz var diyenlerin dahi eline kelepçe vuruluyor. Aleviler yıllardır çözüm bekliyor. Bulduğunuz çözüm “Ali’siz Alevilik.” Kürt sorununu çözeceğiz dediniz. Neredeyse her bir Kürdün başına birer kayyım atayacaksınız. Kadınlar eşitlik istiyor, özgürlük istiyor. Yaşam hakkının korunmasını istiyor. Çözümünüz ‘Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum’ oldu.
'SAĞLIK MÜTEAHHİTLERE, EĞİTİM CEMAATLERE TESLİM'
“Sağlığı şehir hastaneleriyle müteahhitlere, eğitimi cemaat tarikat vakıflarına teslim ettiniz. İşsizliği önleyeceğiz dediniz, işsiz kitleler yarattınız. Fabrikalar yapacağız dediniz. Cezaevleri yaptınız. OHAL’i biz kaldırdık dediniz, OHAL’i geri getirdiniz. Yeşil alanı arttıracağız dediniz. Kasanızdaki yeşili arttırdınız. Kaz Dağından Hasankeyf’e, Munzur’dan Kuzey Ormanlarına varıncaya kadar her yeri şirketlere talan ettirdiniz. Komşularla sıfır sorun dediniz. Karada sorun yaşamadığınız tek bir ülke kalmadı, şimdi sıra denizlere geldi. Gerginliği denize taşıdınız. Tek dostunuz; Putin, bir de ÖSO ve diğer cihatçı gruplar kaldı. Avrupa Birliği’ne üyelik stratejik hedefimizdir dediniz. Köprüleri attınız. Şimdi Avrasya Birliği’ne girmeye çalışıyorsunuz. Kimsenin toprağında gözümüz yok dediniz. Kuzey Suriye’ye yerleşmeye, halkı yerinden yurdundan etmeye çalışıyorsunuz.”
'IŞİD KAYBEDİNCE TÜRKİYE DE Mİ KAYBETMİŞ OLUYOR?'
Türkiye’nin uluslararası hukuka aykırı bir biçimde 9 Ekim’den bu yana Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında hakimiyet kurma peşinde olduğunu ifade eden Buldan, hükümetin Kürtlerin söz sahibi olmasını istemediğini kaydetti. Buldan, “Türkiye’de kayyım atamalarıyla, Kuzey Suriye’de operasyonlarla Kürtlerin iradesini engellemeye çalışan bu iktidarı 5 yaşındaki çocuk dahi görüyor, biliyor. İçeride ve dışarıda tüm politikanızı Kürt karşıtlığı üzerine kurdunuz. Peki, soruyorum: Kürtler kaybedince Türkiye kazanmış mı oluyor? Kürtler Suriye’de kaybedince Türkiye’de işsizlik, yoksulluk mu azalıyor? Kürtlerin kaybetmesi için yürütülen her siyaset, Türk halkına kaybettiriyor. Türk halkının bunu görmesi gerekiyor” dedi.
Kürtler kaybederse Kuzey Suriye’de IŞİD’in yeniden canlanacağı uyarısında bulunan Buldan, “IŞİD karanlığı kaybedince Türkiye de mi kaybetmiş oluyor?” diye sordu.
'KÜRT SORUNU SİZİ ÇÖZECEK'
Çözüm sürecini ve ardından hükümetin masayı devirmesini hatırlatan Buldan, 5 Nisan 2015’te başlayan İmralı tecriti ile birlikte demokrasi, barış ve çözüm umutlarının da tecrit altında olduğunu dile getirdi.
Buldan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2010’da, “Savaş kolaydır, barış zordur. Biz zor olana talibiz” sözlerini hatırlatarak, “Zor olan aslında barış değildir, sözün arkasında durmaktır. Kolay olan ise sözden dönmektir. Kolay olan seçti” diye konuştu.
Buldan, çözümsüzlüğün kazananı olmayacağını vurgulayarak, şöyle devam etti: “Kürt sorununa güvenlikçi politikalarla yaklaşan tüm iktidarlar dağıldı ve gitti. AKP de eninde sonunda o kervana katılacaktır. Kürt sorununu çözmediniz. Ama Kürt sorunu sizi çözecektir.”
Ancak çözümsüzlüğün bedelini hem canıyla hem ekonomik olarak toplumun ödediğini söyleyen Buldan, 2020 yılı bütçesinde savunma harcamaları için 141,1 milyar TL ayrıldığını hatırlattı. Buldan, “Halkın vergileri dağa taşa bomba olarak yağıyor. Kuzey Suriye halklarının yerinden yurdundan edilmesi için harcanıyor. ÖSO çetelerine maaş olarak gidiyor” dedi.
'KÜRTLERDE TARİHİN EN BÜYÜK KIRILMASINI YARATTINIZ'
Tel Rıfat’ta 8’i çocuk 10 sivilin öldürüldüğünü hatırlatan Buldan, şunları söyledi: “Roboski’yle Tel Rıfat aynı trajediyi yaşadı. 9 Ekim’den buyana 478 sivil hayatını kaybetti. Elbette Kürt halkı bu yaşadıklarını da, bunu yaşatanları da unutmayacaktır. Kürt halkında tarihin en büyük kırılmasını yarattınız. Bu kırılma size de yansıyacaktır. Sizin iktidarınızda da kırılma yaratacaktır. O kırılma çoktan başlamıştır bile.”
'BARIŞ PINARINDAN SİZE İKTİDAR ÇIKMAYACAK'
Buldan, iktidara şöyle seslendi: “Barış Pınarından size iktidar çıkmayacaktır. Kürt halkının iradesini tanımadan, Kürtlerle içeride ve dışarıda barışmadan hiçbir politika geliştiremezsiniz. Geliştirseniz de başarma şansınız yoktur.”
'BİR AYDA 350 HDP’Lİ GÖZALTINA ALINDI'
Savaşa karşı çıkmaya, barışı kararlılıkla savunmaya devam edeceklerini söyleyen Buldan, “Türkiye halklarının tek umudu ve cesaret kaynağı HDP’dir. Halkları, renkleri ortak duyguda, değişim iradesinde, mücadele dayanışmasında ve özgür gelecek hedefinde birleştiren HDP’dir” dedi.
İktidarın, 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin intikamını yargı ve polis gücünü kullanarak HDP’den aldığının altını çizen Buldan, “Bu siyasi mertliğe de, siyasi ahlaka da sığmaz” dedi. Buldan, şöyle devam etti: “Şu an binlerce seçilmişi, yöneticisi, üyesi tutuklu bir partinin Eş Başkanı olarak konuşuyorum. Partimize yönelik adeta bir düşman hukuku işletilmektedir. Son bir ayda 350 partilimiz gözaltına alınmış, çoğu tutuklanmıştır.”
'IŞİD’İN VE İKTİDARIN ORTAK HEDEFİ NASIL OLABİLİYOR?'
Kızını Ankara Gar katliamında kaybeden Suruç Belediye Eş Başkanı Hatice Çevik’in tutuklanmasını da düşman hukuku olduğunu kaydeden Buldan, “Kızını IŞİD katlediyor, annesini ise bu iktidar tutuklatıyor. Bir aile hem IŞİD’in hem iktidarın ortak hedefi nasıl olabiliyor? Bunun cevabını iktidarın vermesi gerekiyor” dedi.
'BİZİ TASFİYE ETMEK İSTEYENLER AZALA AZALA GİDECEKLER'
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, şunları ifade etti: “HDP’ye karşı devreye konulan planın farkındayız. HDP şahsında demokratik siyaset alanı topyekûn tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. İktidarın; HDP’siz parlamento, HDP’siz yerel yönetimler, HDP’siz siyaset, HDP’siz yaşam planlarını görüyoruz. Kürtsüz Kuzey Suriye planının buradaki ayağı da HDP’siz Türkiye’dir. Ama iktidar yanılıyor. Türkiye AKP’siz yapar ama HDP’siz yapamaz. Çünkü HDP halklar arası bir köprüdür. HDP bitmez, diz çökmez, diz çökmeyecektir. 1994’te DEP milletvekilleri yaka paça bu parlamentodan atıldı. Atanlar siyaseten yok oldular gittiler. Ama biz yine buradayız. Bizi tasfiye etmek isteyenler ise azala azala gitmişlerdir ve azala azala gitmeye devam edeceklerdir.
“AKP’nin siyasi hikâyesi bitmiştir. Sürdüremiyor, yürütemiyor, yürütemeyecek. Zaten AKP diye bir yapı da kalmamıştır. Kayyımcı Saray yönetimi vardır. O da gidicidir. Kurulan Cumhurbaşkanlığı Kayyım sistemi siyasi iflasın eşiğindedir.
“Halklarımız rahat olsun. Çözüm de umut da biziz, halkın kendisidir. Ezilenlerin sorununu ezenler, sömürülenlerin sorunlarını sömürenler çözmez. Adaleti, adaletsizliğe yol açanlar getiremez. Halkların elini, halk iradesini yok sayanlar tutamaz. Yoksulluğu, yolsuzluk yapanlar bitiremez. Halkın derdini saraylarda değil halkın içinde yaşayanlar anlar.
“Türkiye tam bir yol ayrımındadır. Yönetilemiyor. Ya bu şekilde çökmeye, uçurumdan yuvarlanmaya devam edecektir ya da başka bir çıkış yolu bulacaktır. Çıkış yolu vardır. Halkın kendisidir. Demokrasidir, içeride ve dışarıda kalıcı bir barıştır, herkesi kuşatan gerçek bir adalettir, özgürlüktür. Demokratik çoğulcu yeni bir anayasadır. Demokratik yerel yönetimler ve güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistemdir. Ve merkezi yönetimde, yerel yönetimde eş başkanlıktır. Bunun için bu iktidarın biran önce gönderilmesi gerekiyor.
“En geniş demokratik toplumsal ittifakla, halkların, kadınların, emekçilerin, işçilerin ittifakıyla bunu başarabiliriz. Başaracağız. Bu nedenle erken seçim çağrısı yapıyoruz. Sandık bir an önce halkın önüne konulmalıdır. Erken genel seçim tüm siyaset kurumunun ve toplumun acil gündemi olmalıdır.”
'BÜTÇE KADINA YÖNELİK EKONOMİK ŞİDDET İÇERİYOR'
Bütçede kadınların olmadığını ifade eden Buldan, “Bütçede toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamadığınız, kadınları güçlendirmediğiniz zaman ekonomik şiddetin, oradan da fiziki şiddetin önünü açmış olursunuz. Bu bütçe ekonomik şiddet içermektedir” dedi.
2019 yılının ilk 11 ayında 439 kadının katledildiğini söyleyen Buldan, Ceren Özdemir’in hükümetin ağır ihmali sonucu katledildiğini kaydetti. Buldan, “Kadınları eşitsizlikten, şiddetten, baskıdan kurtaracak olan kadınların ortak mücadelesidir” diye ekledi.
Buldan, konuşmasını Gandhi’nin “Adaletsizliği, adaletle yıkmak gerekir” sözleriyle tamamladı.
AKP’Lİ BOSTANCI: KÜRTLERİN DE AKLI VAR
Buldan’ın konuşmasının ardından AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı sataşma iddiasıyla söz aldı. Bostancı, Sayıştay raporlarının kayyım öncesi döneme ait olduğunu iddia etti.
“İkincisi Sayın Buldan Kürt düşmanlığı şeklinde teşhislerde bulundu. Haklıdır, yerindedir, böyle bir durum var ancak kim yapıyor, ona bakmak lazım” diyen Bostancı, meclisteki tüm siyasi partilerde Kürtlerin olduğunu belirterek, “Kürtlerin de aklı var, öyle olsa başka partilere gitmezler” dedi.
Bostancı, ayrıca “Kürt düşmanlığını yapan 1984’den bu yana Kürtlerin ve Türklerin kanını döken bir terör örgütü var, PKK. Kürtlerin hakkı ve hukukuna ilişkin hassasiyetimiz varsa terör örgütüne karşı tutum koymak gerekirdi. Kürt düşmanlığına göz yumulmuş ikinci Kürt düşmanı PYD’dir” ifadelerini kullandı.
Bostancı’nın sözlerine üzerine söz alan HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Sayıştay raporlarının açık biçimde ilk kayyım döneminde yapılan yolsuzlukları ve usulsüz harcamaları ortaya koyduğunu söyledi. Plan ve Bütçe Komisyonu’nda dinlenen Sayıştay Başkanı’nın 2017’de kayyımlarla ilgili 31 suç duyurusu yapıldığını açıkladığını da hatırlatan Oluç, “Raporlar ortada hep birlikte bakabiliriz” diye konuştu.
Oluç, “Kayım ataması devam ediyor. Kürt halkının iradesini kim gasp ediyorsa, Kürt halkını seçme ve seçilme hakkını kim yok ediyorsa işte onlar halka karşı saygısızlık, halka karşı düşmanlık, halkın hukukunu tanımama adımı atıyorlardır” dedi.
2020 Bütçesi Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmeye başlandı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda, 2020 bütçesi görüşmeleri başladı.
09-12-2019 22:00

Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nin Genel Kurul görüşmeleri başladı.
TBMM Genel Kurulu’nda, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine bir trilyon 92 milyar 21 milyon 197 bin Türk lirası, özel bütçeli idarelere 82 milyar 423 milyon 174 bin Türk lirası, düzenleyici ve denetleyici kurumlara 7 milyar 623 milyon 700 bin Türk lirası ödenek öngören 2020 Merkezi Yönetim Bütçe Teklifi konuşulacak.
Bugün genel görüşmeler, 10 Aralık Salı günü TBMM ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçe görüşmeleri gerçekleştirilecek.
20 Aralık Cuma günü ise Bütçe Teklifi’nin geneli üzerindeki görüşmeler yapılacak ve planlanan çalışma takvimi sona erecek.
Genel Kurul, bütçe görüşmeleri için cumartesi ve pazar günleri dahil toplanacak ve günlük programını tamamlayıncaya kadar çalışmalarını sürdürecek.
Kamu idarelerinin bütçe ve kesin hesapları üzerindeki görüşmeler 8 turda ele alınacak.
Gözaltında tutulan 3 eş başkan tutuklandı
Van’da 6 Aralık’ta evlerine yapılan baskınla gözaltına alınan 3 eş başkan tutuklanırken, 2 eş başkan ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
09-12-2019 21:53

Van'da 6 Aralık günü sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarında "Örgüt üyeliği" ve "Örgüt propagandası" iddiasıyla gözaltına alınan ve savcılık tarafından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilen yerlerine kayyum atanan Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) Muradiye Belediyesi Eş başkanı Yılmaz Şalan, Özalp Belediyesi eşbaşkanları Dilan Örenci ve Yakup Almaç tutuklandı. Başkale Belediyesi Eş başkanı Erkan Acar ve Muradiye Belediyesi Eş başkanı Leyla Balkan ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Mahkemeye heyeti tarafından tutuklan eşbaşkanlar Van T Tipi Kapalı Cezaevi’ne götürüldü.
NE OLMUŞTU?
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yönetiminde iken Özalp Belediyesi'ne 16 Aralık 2016'da, Muradiye Belediyesi'ne de 17 Ocak 2017'de ve Başkale Belediyesi'ne de 22 Ocak 2017 tarihinde kayyum atanmıştı. 31 Mart yerel seçimlerinde Özalp'ta yüzde 75.04 oy oranıyla HDP'li Dilan Örenci ve Yakup Almaç, Muradiye'de de yüzde 42.46 oy oranıyla HDP'li Leyla Balkan ve Yılmaz Şala, Başkale'de ise yüzde 73.32 oy oranıyla HDP'li Erkan Acar ve Şengül Polat, halk tarafından belediyenin eş başkanları olarak seçildi.
6 Aralık günü yapılan ev baskınlarında eş başkanlar gözaltına alındı. Eş başkanlar gözaltında iken ertesi gün yerlerine İçişleri Bakanlığı tarafından kayyum atandı. Örenci ve Almaç yerine Özalp İlçe Kaymakamı Abdulkadir Çelik, Balkan ve Yılmaz Şalan'ın yerine Muradiye İlçe Kaymakamı Erkan Savar, Acar yerine ise Başkale İlçe Kaymakamı Asım Solak kayyum olarak atandı. (MA)
Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'ın avukatları için çağrı: 'Milyon dolarlarını araştırın'
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 2020 Meclis Bütçe görüşmelerinde konuşuyor.
09-12-2019 21:16

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 2020 Meclis Bütçe görüşmelerinde konuşuyor.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları şöyle:
- Aslında oturup parlamento olarak hesaplaşmamız gerekiyor. Neyi doğru neyi yanlış yapıyoruz? Parlamento nedir, işlevi nedir? Demokrasi nedir, hukuk, hukukun üstünlüğü nedir?
- Bazen kısır tartışmalar içinde doğruları yeteri kadar yansıtamıyoruz birbirimize. Oysa hepimiz insanız ve hepimizde vicdan var. Hiç kimse yoksulluğu, fakirliği istemez. Herkes ister ki her evde mutluluk olsun.
- Bazen irademizi, özgür irademizi kullanamaz noktaya geliyoruz. Kullanamadığımız için de baskılar ve etkiler altında kalarak maalesef parlamentonun olması gereken etkilerini başka yerlere deklare ediyoruz.
- Egemenlik yetkisini kim kullanacak? Demokrasi; ağır bedeller ödendikten sonra ‘egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir’ diye ortaya çıkmış. Biz de onu yazmışız zaten.
- Diğer anayasalarda ve son anayasada da belirtilmiştir, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bir kişi mi kullanacak millet adına.
- Bütün çağdaş demokrasilerde rejim ne olursa olsun yetki millet adına birbirini denetleyen üç organa verilir. Yasamanın görevi kanun yapmaktır. Yürütmenin görevi bizim yaptığımız kanunların amacına uygun olarak uygulamaya konulup konulmadığını denetlemek.
- Yargı organı da yürütmeyi ve bizi denetlemekle görevlidir. Dolayısıyla güçler dengesi oluşur. Bu yetki, egemenlik hakkının kullanılmasıyla ilgili gayet açık, egemenliğin kullanılması hiçbir kimseye, zümreye bırakılamaz.
'TBMM'NİN İTİBARI NE OLACAK?'
- Milletvekilleri yürütme organından bilgi almak için yazılı soru önergesi verir. Sözlü soru yok, kalktı. Yazılı soru önergesi veriyoruz. Anayasaya göre yazılı soru önergelerine 15 gün içinde cevap verilmelidir.
- Milletvekili sana bir soruyu soruyorsa 15 gün içinde cevap vereceksin. 26. dönemde 15 gün içinde cevap verilen soru oranı %10.99. Yürütme organı diyor ki, ‘Ey milletvekilleri, ben sizi takmam, sizin sorularınıza cevap bile vermem.
- Şimdi ben sizin vicdanınıza sesleniyorum. Bu anayasayı sizler kabul etmediniz mi? Bir sorunuza yürütme organı tarafından cevap verilmiyorsa TBMM'nin itibarı ne olacak? Ben itiraz etmeliyim ama her partiden milletvekili de itiraz etmeli!
- Bazı sorular olur ki 15 gün içinde cevap verilemeyebilir. O zaman ilgili bakanlık yazı yazıyor, bize biraz süre verin diye. Süre verilir, cevap verilir ama cevap gelmiyor.
- Bütçe dediğimiz olay ciddi bir olaydır. Parlamento bütçe hakkını kullanarak yürütmeye diyor ki, ‘şu kadar vergi toplayacaksın şu kadar harcama yapacaksın’. Senin sınırlarını bütçe kanunuyla çiziyorum.
- Yargı koyma yetkisi parlamentonundur. Madem öyle para alacaklar, borçlanma da yapabilirler. Borçlanmanın sınırlarını da parlamento belirliyor. Paranın nerelere harcandığını gelip burada bize anlatıyor.
'NORMALDE BURAYA SAYIN CUMHURBAŞKANI’NIN GELMESİ LAZIM'
- Parlamentoya bugüne kadar, son düzenlemelere kadar bütçeyi TBMM'ye sunan kişi seçilmiş bir kişi. Arkasında milli irade var. Bugün buraya gelip bütçeyi sunan kişi devlet memuru. Hani biz demokrasi diyorduk, milli irade diyorduk.
- Normalde buraya Sayın Cumhurbaşkanı’nın gelmesi lazım. Kendi bütçesi. Gelip bütçeyi sunması lazım. Devlet memuru bütçeyi sunuyor. Sayın Erdoğan başka bir yerde konuşma yapıyor. Sizler vicdan sahibiyseniz buna dur demeniz lazım.
- Bu bütçe 82 milyonun bütçesi. 82 milyona hizmet götüreceksiniz, vergi toplayacaksınız ama bütçeyi bir devlet memuru sunacak. Ne diyoruz? Gazi meclis diyoruz. Parlamento Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e bile Başkomutanlık yetkisini 3 ay süreyle vermiştir.
- Atatürk Meclis'i yüceltiyor. Aradan o kadar zaman geçti, şimdi Meclis'e gelip bütçeyi sunacak seçilmiş bir kişi yok! Nerede milletin iradesine saygı? Diyoruz ki, atanmışların vesayeti olmaz. En çok şikayet eden AKP Grubu.
- Bu parlamentonun üzerinde hiçbir vesayeti hiçbirimizin kabul etmesi mümkün değil. Aramızda görüş farklılıkları olabilir. Sorunlara farklı çözümler üretebiliriz ama vesayeti asla kabul edemeyiz.
- Rejimi değiştirdik. Eskiden Cumhurbaşkanı bir yere gittiğinde TBMM Başkanı temsil ederdi. Şimdi bir yere gittiği zaman kim temsil ediyor? Bir devlet memuru. Nerede milli irade? Bu da doğru değil. Parlamentonun başkanı milli iradeyle seçilmiş kişidir.
- Ne kadar vergi toplanacak,ne kadar harcama yapılacak.Parlamento bu yetkiyi yürütme organına verirken anayasal ve yasal sınırları dikkate alıyor.Anayasanın bir maddesi var,merkezi yönetim bütçesiyle verilen ödenek harcanabilecek tutarın sınırını gösterir.
- 2018 yılı Sayıştay raporları. Sayıştay; TBMM'ye bağlıdır, TBMM adına bütçe harcamalarını denetler. Bizim verdiğimiz yetkiyi acaba yürütme organı doğru kullanıyor mu diye rapor yazar.
'63 BİN TL ÖDENEK ÜSTÜ HARCAMA TESPİT EDİLMİŞ'
- 2018 yılı merkezi yönetim hükümet bütçesiyle ilgili olarak 63.295.717.486 TL ödenek üstü harcama tespit edilmiş.Bu harcamaların onaylanması hususu yüce Meclis'e bırakılmıştır.Anayasaya sınır getirdi ödenek üstü harcama yapamazsın cezalandırılırsın diyor.
- Ben istediğim gibi para harcarım kimseye de hesap vermem diyorlar. Toplanan para fakir fukaranın parası, bu para nereye harcandı? Neden parlamentonun iradesi çöp sepetine atıldı?
- Sayıştay diyor ki ben ceza veremiyorum, saptadım ödenek üstü harcamayı takdiri size bırakıyorum diyor. Evinize gidip başınızı yastığa koyduğunuzda fakir fukarayı düşünün.
- Bir olay olur. Bütçenin dışında bir ek ihtiyaç olur, borçlanma olur. Yüzde 2'yi aşmayacak şekilde ödenek üstü harcama yapılabilir. Kaç aşıldı, yüzde 7. Siz demeyecek misiniz, ne oluyor bize, bizim irademizi yok sayıyor yürütme organı?
- Bir başka garabete daha değinmek istiyorum. Madem samimi bir konuşma yapacağız. Kanun için dediler ki yürütme organı artık kanun tasarısı getirmeyecek. Dünyanın hiçbir ülkesinde milletvekilleri kanun hazırlamaz. Kanunu bürokratlar hazırlar.
- Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak... Sizin ağırınıza gitti mi bilmiyorum, benim çok ağırıma gitti. Trump'ın mektubu asla kabul edilemez! Bu benim ağırıma gidiyor, sizin de ağırınıza gitmesi lazım.
- Bu tür şeylere parlamento olarak karşı çıkmamız lazım. Beni üzen nokta tek bir cümlenin dahi çıkmamış olması. Türkiye’deki Amerikan Büyükelçisi ya da Amerika’dan Büyükelçi çağrılıp mektup derhal iade edilmeliydi.
'ERDOĞAN'IN AVUKATLARININ MAL VARLIĞI ARAŞTIRILSIN'
- Yargıda çok ciddi bozulmalar var. Ben buradan Adalet Bakanlığı’na buradan açık ve net bir çağrı yapıyorum. Erdoğan’ın avukatlarının mal varlıklarını araştırın. Milyon dolarlarını araştırın. Mahkemeden parayla adam kurtarma var, hakim tayin ediyorlar. Hakimler ve savcıların üzerindeki en etkili kişi onlar. Nasıl olur da bir avukat başsavcıya şu kül tablasını getirir misin der ve başsavcı koşa koşa gidip alıp gelir. Bu mudur düzen, adalet, hak? Biz buna isyan ediyoruz. CHP adına değil. Bu işin bir partiyle işi yok. Bu bir adalet sorunudur. Ama siz sessiz kalıyorsunuz. En azından çok açık bir şey söyleyemiyorsanız bari gidip konuşun, gidip söyleyin.
KAYYIM ELEŞTİRİSİ
- Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz; vicdan taşıyorsak, demokrasiden yanaysak, milletin iradesine saygı gösteriyorsak milletin oyuna darbe vurulamaz. Kişi belediye başkan adayı oluyor. Savcı iyi hal kağıdı veriyor. YSK tamam diyor. Seçime giriyor, kazanıyor. Ertesi gün görevden alınıyor. Hangi gerekçeyle? Yargı değil yürütme organı yani atanmışlar; seçimle gelen kişiyi görevden alıyor. Siz demiyor muydunuz atanmışların vesayetinden kurtulmamız lazım diye?
- Bu millet niye sandığa gitti,oy kullandı?Hangi partiden olursa olsun yasama organı olarak isyan etmemiz lazım.Yargı kararı yok ortada,seçime girebilirsin diyor. Buna itiraz ediyoruz. Bunu sizin belediye başkanları zorla istifa ettirildiğinde de söyledik. Demokrasi hepimiz için ortak payda. Milletin iradesine saygı göstermezsek burada olamayız.
'SOSYETE DAMAT OLARAK TANIMLADIĞIMIZ HAZİNE VE MALİYE BAKANI VAR'
- Aile sigortası sağ elin verdiğini sol el görmeyecek demek. Bizim bulduğumuz bir şey değil. Uluslarası Çalışma Örgütü'nün kabul ettiği 9 sigortadan biri. Sosyete damat olarak tanımladığımız hazine ve maliye bakanı var. Fakirlik nedir bilmez. 2019 yılında 2 buçuk milyon yeni istihdamı geçireceğiz dedi. 10 paket açıkladı. Her paket açıkladı işsizlik arttı. Devrim yapıyoruz dedi işsiz sayısı oldu 8 milyon. Sosyete damat bu işi bilmez. O paket açıklayacağına beyefendiyi paketleyin, bakanlıktan alın.
Afganistan savaşıyla ilgili ABD halkından gizlenen raporlar yayımlandı
Washington Post, Afganistan'da uzun yıllardır uygulanan Amerikan politikasına ilişkin sorunları sergileyen gizli resmi belgeleri yayımladı.
09-12-2019 20:32

Washington Post gazetesi ABD'nin 2002'den bu yana işgal ettiği Afganistan ile ilgili gizli belgelerine ulaştı. Gazete, Afganistan'da uzun yıllardır uygulanan Amerikan politikasına ilişkin sorunları sergileyen gizli resmi belgeleri yayımladı.
Afganistan operasyonunda görev alan veya konuya ilişkin bilgi sahibi yaklaşık 400 yetkilinin görüşlerinin yer aldığı belgeler, ABD'nin 11 Eylül saldırıları sonrasında işgalle başlattığı, daha sonra, El Kaide, Taliban ve IŞİD'le mücadele gerekçesiyle birliklerini konuşlandırıldığı Afganistan'daki başarısızlığın yıllar boyunca kamuoyundan gizlendiğini gösteriyor.
Gazete, kamuoyundan gizlenen belgelerin yayımlanmasının Bilgi Özgürlüğü Yasası kapsamında üç yıllık bir hukuk mücadelesinin ardından mümkün olabildiği belirtildi. Yaklaşık 2000 sayfayı bulan belgelerin, ABD'nin tarihindeki en uzun askeri çatışma sahası olan Afganistan'daki başarısızlığının nedenlerinin soruşturulduğu federal bir projeden alındığını duyurdu.
ABD HALKINA DÜZENLİ OLARAK YALAN SÖYLENDİ
Washington Post, röportajların, 2008 yılında ABD Kongresi tarafından savaş sahasında israf ve yolsuzlukları araştırma göreviyle kurulan "Afganistan'ın Yeniden İnşası Genel Müfettişlik Ofisi" (SIGAR) tarafından yapıldığını aktardı.
Belgelerin en çarpıcı boyutunu, yetkililerin, ABD hükümetlerinin Afganistan'daki gidişatın "iyi yönde olduğu" şeklinde kamuoyunu yanılttıklarına ilişkin değerlendirmeleri oluşturuyor. SIGAR'ın başındaki John Sopko'ya göre, "ABD halkına düzenli olarak yalan söylendi." ABD komutanlarına danışmanlık görevinde de bulunan Albay Bob Crowley'in röportajında ise "Her veri, mümkün olan en iyi resmi sunacak şekilde değiştirildi" ifadelerini kullanıyor. Crowley'e göre, "Kesinlikle güvenilmez olan saha araştırmaları yaptığımız her şeyin doğru olduğunu empoze etmek üzere kullanıldı."
"ÜSTLENDİĞİMİZ GÖREVE DAİR FİKRİMİZ YOKTU!"
ABD'de George W. Bush ve Barack Obama'nın başkanlık yaptıkları dönemlerde, Beyaz Saray'da Afganistan savaşı konusundaki en yetkili isimlerden Emekli Korgeneral Douglas Lute'un "Afganistan'a ilişkin temel bir kavrayıştan yoksunduk. Ne yaptığımızı bilmiyorduk. Afganistan 10 milyar dolarla kalkındırmayı düşünüyorduk ancak nasıl bir görevi üstlendiğimize ilişkin en küçük bir fikrimiz yoktu" ifadeleri dikkat çekiyor. Belgelerde yer alan Lude'un ifadesinde, ABD Savunma Bakanlığı, Kongre ve hükümet arasındaki uyumsuzluk da şu şekilde sorgulanıyor: "Ya halk, bu işlevsizliğin önemini bilseydi. 2400 kayıp verdik. Bunların boşuna olduğunu kim söyleyecek?" ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) verilerine göre, son 19 yılda Afganistan'a 775 bin Amerikan askeri sevk edildi (çok sayıda asker için birden çok defa sevk kararı alındığı biliniyor). Resmi rakamlara göre, bu askerlerden 2300'ü öldü, 20 binden fazlası da yaralandı.
"1 TRİYON DOLARA MAL OLACAK NE YAPTIK?"
Washington Post'ta yer alan belgelere göre, yetkililerin sorguladığı en ciddi sorunlardan birini, Afganistan için yapılan devasa harcamalar oluşturuyor. Pentagon, ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı'nın hesaplamalarına göre son 18 yılda Afganistan için ABD bütçesinden 934 ila 978 milyar dolar para harcandığı düşünülüyor. Yine Bush ve Obama yönetimlerinde Beyaz Saray'da görev yapan, deniz kuvvetlerinden emekli Jeffrey Eggers, "1 trilyon dolara mal olacak ne yaptık? Yaptıklarımız bu rakama değer miydi? Usame bin Ladin (eski El Kiade lideri) öldürüldükten sonra şöye demiştim: Afganistan'da bunca harcama yaptığımızı gördükten sonra Usame muhtemelen denizin dibindeki mezarında bize gülüyordur" ifadelerini kullanıyor.
Hasta tutsak Cihat Özdemir için Ankara'da basın açıklaması düzenlendi
Hasta tutsak Cihat Özdemir ile dayanışma amacıyla İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi'nde basın açıklaması gerçekleştirildi.
09-12-2019 19:25

Tiroid kanseri hasta tutsak Cihat Özdemir ile dayanışma amacıyla “Cihat Özdemir’e Ses Ol Koordinasyonu” tarafından düzenlenen basın toplantısı İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi’nde gerçekleştirildi.
Açıklamaya çeşitli aydın ve kurumların yanı sıra, HDP milletvekilleri Zeynel Özen ve Dilşat Canbaz da katıldı.
Açıklamada İHD Ankara Şube Eş Başkanı Fatin Kanat ve Devrimci 78’liler Federasyonu Başkanı şair Ahmet Telli’nin yaptığı konuşmaların ardından “Cihat Özdemir’e Ses Ol Koordinasyonu” adına basın açıklaması okundu.
Okunan metinde Cihat Özdemir’in geçirdiği hastalıktan söz edilerek hastalığın cezaevi yönetimi ile birlikte tedaviyi geçiştirmeye çalışan doktorların ihmali ile ilerlediği bilgisi verilirken, “Cihat Özdemir’in arkadaşları olarak, geçmişte bu ihmalde sorumluluğu olanlar hakkında gereken hak mücadelesini elbette vereceğiz. Ancak şimdi daha yakıcı olan şey Cihat’ın tedavi sürecinin sağlıklı koşullarda ve ailesinin, arkadaşlarının yanında geçirebilmesi için infazının ertelenmesi talebidir. Sizlerden bu talebimize destek olmanızı bekliyoruz” ifadelerine yer verildi. Cihat Özdemir için yapılacakların aynı zamanda tüm hasta tutsakların durumuna dikkat çekeceği ve kamuoyunda bu şekilde duyarlılık yaratacağı ölçüde anlam bulacağı da eklendi.
Yapılan açıklamanın ardından konuşan HDP İstanbul milletvekili Zeynel Özen ise cezaevlerinde 12 Eylül uygulamalarının devam ettiğini, hasta tutsakların bu şekilde iyileşme koşullarının olmadığını ifade etti. Cihat Özdemir’in annesi Ayşe Özdemir ise, “Oğlumun bırakılmasını, dışarıda tedavi olmasını istiyorum” dedi.
Toplantı, Özdemir’in hastalığının tedavi sürecinin doğru şekilde sürdürülebilmesi için infazının durdurularak serbest bırakılması talebi tekrarlanarak sonlandırıldı.