Hayatları çalınan “suçlu” kadınlar
Hayatta kalmanın varlıklarını suç haline getiren bir dünyanın gerçekleriyle yüzleşen, “elinden kaza çıkmış kadınlar.”
Zilan Yıldırım
Hırsızlık elbette kötüdür. Emeğinizle, alın terinizle çalışıp kazandığınızı biri gelip elinizden alır ve buna karşı koyamazsınız. Kimisi hiç belli etmeden, çaktırmadan yapar bunu ve siz sizden çalınan şeyi çok sonra, çoktan yok olmuşken fark edersiniz. Kimisi de gözünüze gözünüze sokar hırsızlığını da düzen böyle der ve ses edemezsiniz. Size ait bir şey çalınırsa elbette çok üzülür, çok öfkelenirsiniz. Haklısınız. Peki çalınan şey tüm hayatınız ise ne olur hiç düşündünüz mü? Varsayın ki her şeyinizi elinizden almışlar. Yaşadığınız yeri, yediğinizi, içtiğinizi, sevdiğinizi, sevmediğinizi, vaktinizi, sağlığınızı, psikolojinizi, aklınıza gelecek her şeyi başkaları kendi refahları için işgal etmişler; sizin ne istediğiniz ya da ne olduğunuzu hiç önemsememişler. Sonunda sizi birer “katile, hırsıza, namussuza, deliye” çevirip atmışlar bir “deliğe.” Okurken fazla abarttığımı düşünmüş olabilirsiniz ancak kötü haber: Dünya üstünde milyonlarca kadın bunu bizzat yaşıyor.
Asiye Müjgan Güvenli’nin Dipnot Yayınlarından çıkan eseri Elinden Kaza Çıkan Kadınlar tam da “deliğe” itilmiş bu kadınların çalınan hayatlarını anlatıyor. Bıçağın üzerine düşen kocalar, yasak aşıklar, öldürülen kumalar, alınan intikamlar, ölüm korkuları bunlardan yalnızca birkaçı. Politik nedenlerden cezaevine girdiği dönem tanıştığı kadınların “buralara düşme” sebeplerini, hayat hikayelerinin en çarpıcı anlarını kısa öykülerle anlatan yazar psikiyatri kliniğini anımsatan cezaevine düşmenin bir kadın için sebepleri ve sonuçlarını gözler önüne seriyor.
Cezaevine giren herkes suçlu mudur? Bu öykü kitabında hikayeleri anlatılan kadınlar sadece suçlu değil. Aynı zamanda madurdur. Hepsi birbirinden farklı hayatları olan, farklı statülerde, farklı eğitim düzeylerinde, suç işlemeye itilmiş ve sürekli baskı altında yaşamaya mecbur bırakılmış kadınlardır. Bu baskıdan herkes gibi kurtulmaya uğraşırken kendilerini mahkeme duvarları karşısında sorguda bulmuş, suçlu sayılmış ve dört duvar arasına itilmişlerdir.
Yoksul ailelerin başları hep önde eğitilmiş, türlü yok sayılmalara maruz kalmış, yalnızca ev içinde ve toplumsal alanda görev ve sorumluluklarla hayatları ve özgürlükleri ellerinden alınmış kadınların öykülerinin anlatıldığı kitapta; çaresiz ve çıkış yolları tıkanan kadınların suç işlemeye adım adım götürülüşleri görülüyor. Kadınlar hayatları çalındığı için hırsızlık yapıyor, ölmemek için öldürüyor.
80’lerde cezaevine düşmüş kadınların gerçek hayat hikayelerinin anlatılıyor olması da eseri trajik kılan bir diğer sebep. Geçmişte ve şimdi de birçok kadın aynı senaryolarla cezaevlerine düşüyor. Hatta erkek egemen zihniyetle cezaevlerinde dahi başa çıkmaya çalışıyorlar. İşkenceye uğruyor, çocuklarından uzak kalıyor, aileleriyle görüştürülmüyor, cezaevinde kalamayacak kadar hasta olsalar dahi orada ölüme terk ediliyorlar.
Kitapta tüm öyküler kadınların ağzından yazılıyor. Deneyimlerini kendi ağızlarıyla dışarıda herhangi bir insana nasıl anlatıyorlarsa o şekilde aktarıyorlar ve bu doğallık şüphesiz tüm kadın okuyucuları kendine çekmesinin önemli bir sebebi.
Kül tablası
Elindeki tüm parayla işini kurdurttuğu ve uyguladığı psikolojik ve fiziksel şiddete rağmen sevdiğini söylediği kocasını öldüren isimsiz bir kadının beş parasız terkedildiğinde yaşadığı hissi anlatıyor Güvenli: “Ardı ardına sigara yaktım. Birden ‘Konuşsana kadın, bir şey söylesene!’ diyen sesini duydum Nedim’in. Bakmadım ona. Duvarda oynayan filme baktım. Orada yıllarca, gece yarılarına kadar fazla mesai yapan kadını gördüm. Orada öğlenleri katıksız ekmek yiyerek cezaevi ziyaretine gitmek için yol parası biriktiren kadını gördüm. Orada işten gelip yemek pişiren, çamaşır yıkayan, ütü yapan kadını gördüm. Orada değersiz, kullanılmış ve bir köşeye fırlatılıp atılmış kadını gördüm.(…) Ve birden karanlık bastı yine. Resimler kayboldu.”
KÜNYE: Elinden Kaza Çıkan Kadınlar, Asiye Müjgan Güven, Dipnot Yayınları, 101 sayfa.