Hayatın metaforik örnekleri

Hayatın metaforik örnekleri

Terk edenler, terk edilenler, kaybedenler, hiç bulamayanlar... Hayatın tüm yönlerine dair metaforlarla oluşturulmuş bir yapıt.

Mert Akkurt

 Vicdan Efe; çoğu, metaforlar üzerine kurgulanmış kısa öykülerden oluşan “Komşu Duvarı” isimli kitabı ile modern hayattan farklı kesitler sunarak okuyucuya yaşamın neredeyse bütün yönlerine dokunma fırsatı sunuyor. “Hayat katran karası zift bir bataklık değil, pürüpak bir cennet bahçesi de… Komşu Duvarı da bazen göklere dek yükselerek ayırıyor insanları, düşman ediyor birbirine, bazen de bir tutam tuz alınıp veriliyor o duvarın üstünden. Can eriğinin bir dalı eğiliyor diğer bahçeye. O erik dalı baharda yeşil, kütür kütür bir öyküye dönüşüyor; kışın çatal çatal göze batıyor yapraksızlığıyla, işgalci bir öncü kol gibi…”

Eserin kapağında okuyucuyu, itici soğukluktaki apartman pencereleri önünde, dikenli tel örgülere sarılı ve çaresiz gözlerle etrafını izleyen bir kadın görseli karşılıyor. Bu etkileyici kapak sanki eserin içerdiği öykülerin tümüne atıfta bulunan, tümünün içinden kopup gelen bir enstantane niteliğinde. Kitap, daha kapağını çevirmeden etrafımıza ördüğümüz ya da aramıza çektiğimiz duvarların tüm toplumsal yaşamımızı nasıl değiştirdiği ile ilgili düşünmeye itiyor insanı çünkü Vicdan Efe’nin de dediği gibi: “Duvarlar korkak insanlar içindir.” İnsanlar aslında evleri arasına çektikleri duvarlarla çeşitli korkularına çözüm bulma arayışındalar. “Bahçe duvarlarının olmadığı bir ev”; mesela, daha “ferah” geliyor onlara. Öyle ki bu ferahlık, komşuluk duygusunu bile aratmaz olmuş. Ancak korkular her ferahlığın önüne geçmeye muktedir çünkü her ferahlık farklı korkular besliyor bünyesinde. Vicdan Efe’nin de öykülerin de anlattığı gibi.

Kitabın ilk öyküsü olan “Yaşam İstasyonu”, alışılagelmişin dışında bir tema ve olay örgüsüne sahip. Hikayenin yazım tarzı ve içerisinde geçtiği mekan ve zaman, Türkçe edebiyatta pek sık karşılaşamayacağınız türden. Fantastik tarzda kaleme alınan ve metaforik olarak hayatı anlatan bu öykünün baştan sona her anı, sayfalar arasında kaybolmaya, bir sonraki sayfa için heyecanlanmanıza vesile oluyor. Ne kalkış yeri ne de varış yeri belli olan trenin yolcuları nereye gideceklerine kendilerinin karar vereceklerini öğrendikleri anda trende adeta bir karmaşalar silsilesi başlıyor. Okuru da bu andan itibaren hikayenin içine çeken, trenin yolcularından biri haline getiren ve sanki varacakları durağın karar vericilerinden birisiymiş gibi kafa yormaya başlatan da, işte yine aynı karmaşa.

Bu fantastik öykünün ardından gelen diğer öyküler daha aşina olduğumuz türden. Komşular, akrabalar, arkadaşlar, eve çağırılan ustalar... Kısacası parçası olduğumuz toplumun farklı kesimlerinden insanlarla kurulan ve farklı samimiyet katmanlarından oluşan ilişkiler ile baş başa bırakıyor bizleri yazar.

Vicdan Efe’nin akıcı ve gerçekçi kaleminin mahsulü olan karakterler, kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayırmaksızın hemen her okuyucunun kendisi ile bağdaştırabileceği, yalın fakat kendi içerisinde tutarlı karakterler. Birbirinden farklı tam on üç öykü içerisine serpiştirilmiş onlarca karakter ve farklı perspektif üzerinden yazarın hayata dair acı gerçekleri kinayeli bir dille anlatması, kitabın bir solukta okunmasını ve öykülerde kendimizi, komşumuzu, arkadaşımızı, akrabamızı bulabilmemizi sağlıyor. Terk edilmiş kadınlar, evlenme yaşı gelmiş ve kısmet bekleyenler, modern bir köy hayatı içerisinde küçük beklentilerle mutlu olmaya çalışan ve modernliğin karmaşasına düşen aileler, köy ve kent yaşam biçimlerinin farklılığı, duvarların sadece evler arasında olmadığı insanların arasında da bir set görevi yaptığını fark eden çocuklar... Tüm bunlar öykülerin içinde günümüz toplumunu bulmamızı sağlıyor. Ancak hikayelerde bulduğumuz toplumsal gerçekler, sanki dışarıdan bakan üçüncü bir göze acı ama değiştirilemeyecek olgularmış şeklinde sunulmuş. Yani gerçekçiliğin yılgınlıktan beslenen dili ile öykülerin hemen her köşesinde karşılaşmak mümkün.

"Kolunu ayaküstü komşu duvarına yaslayıp o duvardan, duvarın ardındaki tanışlardan güç alarak ama bir taraftan da eğreti, her an gidecekmiş gibi, sadece kol mesafesinde durarak anlatıyor öykülerini Vicdan Efe. Komşu Duvarı’ndan bakıyor hayata karakterleri… Hem diğer tarafta olup bitenlere kulak misafiri, yaşananlardan haberdar hem de aradaki duvarın farkında. Komşu Duvarı her zaman yardımlaşma, eğleşme, laflama, dayanışma yeri de değil; bazen gözetleme, bazen sınır koyma, bazen de ön yargı, düşmanlık hatta.” Duvar, her zaman duvar... Korkuları örtmeye yarayan, ferahlığı engelleyen, komşuluk duygusunu bitiren, insanı kendi evine hapsetmesine sebeptir duvar, komşu duvarı dahi olsa…

 

KÜNYE: Komşu Duvarı, Vicdan Efe, NotaBene Yayıncılık, 124 Sayfa.

DAHA FAZLA