Hayatımızdaki yeri kafe ve restoranlardan sonra gelen sinemalar
06-03-2021 08:31

Kaya Özkaracalar
Salgının ülkemizdeki ikinci dalgasında sinemalar hakkında 17 Kasım’da alınan kapatma kararı en son, geçen ay 1 Nisan’a dek uzatılmıştı. Bu ay başında açıklanan “kontrollü/bölgesel normalleşme” uygulamalarının ise dışında tutuldu sinemalar. İnsanların maskelerini indirerek, hatta sohbet ederek oturduğu kafeler ve restoranlar bile -en yüksek risk kategorisindeki iller hariç- belirli kısıtlamalarla açılırken, maske takılarak ve sessizce oturulan sinemaların halen yurt çapında kapalı olmasının sağlık kriteri açısından hiçbir izahı yok; son derece adaletsiz bir durum söz konusu.
***
İLGİLİ HABERLER
Gerçeğin önemsizleşmesi, yalanın egemenliği
23-04-2021 00:49

Güray Öz
Postmodernistler “büyük anlatılara” asıl olarak da Marksizme düşmandırlar. Çünkü onların parçalanmış dünyasında bir bütünlük gösteren sistemler, teoriler, paradigmalar temel tezlerini daha baştan çürütür. Doğru ya da yanlış boşluk bırakmayan sistemleri, kendilerine hayat hakkı tanımayan paradigmaları bu nedenle yok saymayı, onlarla tartışmamayı tercih ederler.
Yazının devamı için tıklayınız
Cümleleri kazanmak
23-04-2021 00:48

Akın Olgun
Hayat cümlelerden oluşur, cümlelerin kafi gelmediği yerde ise ifade kısırlaşır, tekrara düşer ve her tekrara düşen şey gibi sıradanlaşır.
Uzun zamandır bu kısırlığı yaşıyor siyaset. Kitleler, kendine seslenen siyasetçilerin kısır cümleleri içinde kayboluyor. Kitlelerin, kendilerinin bile ikna olmadığı şeyleri, bir başkasına taşıyarak derdi anlatmaya çalışması ise büyük bir bozgun olarak geri dönüyor.
Yazının devamı için tıklayınız
Kıbrıs ve yakın tarih - II
22-04-2021 09:26

Nurettin Abacıoğlu
Tefrika yazıların okunmasının en zor tarafı, okuyucu açısındandır.
Başını kaçırdığı bir yazının devamı mahiyetindeki ikinci veya sonraki yazılarda, öncekilerin bilinmezliği, okunan metnin anlaşılmasını da zorlaştırır. Bu zorluk, yazıların devamını hiç okunmaz da kılabilir. Onun için kısa bir özetleme sanki zorunludur.
Bunu sağlayacak bir ortam yoksa yazı kendi kaderiyle baş başa kalır. Bu yazıya başlarken, işte bu açmazın taşıdığı riskler baş köşede durmaktadır.
***
Kripto varlıklar (paralar) ve Ponzi Oyunu
21-04-2021 00:51

Mustafa Özer
Geçen haftaki “Minsky Ânı ve Türkiye Ekonomisi: Saadet Zincirinin Sonuna mı Geliyoruz?” başlıklı yazımızda Hyman Minsky’nin Finansal İstikrarsızlık Hipotezi’ni (FİH) kullanarak başlangıç nedeni ne olursa olsun, finansal piyasalarda oluşan “lale devirlerinin” eninde sonunda çok maliyetli bittiğini ve bedelinin de ezilenlere fatura edildiğini anlatmaya çalıştık. Bu haftaki yazımızda ise kripto varlıkları (paraları) ve bu varlık piyasalarında oluşan lale devrini anlamaya çalışacağız.18 Nisan 2021 itibariyle sayısı nerdeyse 5000’i bulmuş, toplam piyasa değeri 2.036.486.714.085 ve işlem hacmi 278.842.183.882 ABD dolarına ulaşmış devasa bir piyasadan söz ettiğimizi unutmayalım.
Yazının devamı için tıklayınız
Metin Lokumcu için adalet
20-04-2021 08:04

Özgür Urfa
Başta Metin Lokumcu olmak üzere polis şiddeti sonucunda kaybettiklerimizin anılarına saygıyla…
31 Mayıs 2011 tarihinde dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan seçim gezileri kapsamında Hopa’da miting yapma kararı almıştı. Miting öncesinde Hopalı vatandaşlar HES’lere karşı basın açıklaması yapmak için meydanda toplandıkları sırada polisin biber gazlı ve coplu saldırısına maruz kalmış, dakikalarca süren polis saldırısında kent gaz bulutlarının arasındayken yüzlerce insan polisler tarafından darp edilmişti. Metin Lokumcu da basın açıklamasına katılmak için orada bulunduğu sırada özellikle gençlere yönelik sert saldırıya sessiz kalmamış, polislerin önüne geçerek “yeter be, yeter bunalttınız beni” diyerek hem tepkisini göstermiş hem de kendini siper etmişti. Gözü dönmüş saldırı karşısında “Hayde alın, beni alın da kurtarın memleketi” diye haykırdıktan bir süre sonra yoğun biber gazı sebebiyle fenalaşarak kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmişti.
***
Neden inat etmeye ihtiyacımız var?
20-04-2021 01:07

Ebru Pektaş
Belirli bir perspektiften bakıldığında, üzerinde gri bulutların dolandığı bir “insanlık manzarası” ile karşı karşıyayız.
Sevmediğimiz işlerde ömür tüketiyoruz. Yetmeyen uykuları göz kapaklarımıza saklayıp, metrolara, otobüslere, servislere koşturuyoruz. Can sıkıcı resmi ilişkileri berbat öğle yemeklerine bandırarak ve ruhumuzu unutup aklımızı kandırarak, zamanı yamultuyor, hayatı kanırtıyoruz.
Yazının devamı için tıklayınız