Hayatı kaşık kaşık yemek isteyenlere: Şekerli Yağmurlu Tarifler
“Şekerli Yağmurlu Tarifler” dünyanın kahkahasını çocuklarımıza duyurmaya çalışıyor. Onları gölgelerin hikayeleriyle karşılaştırıyor, Kindar olmamak için cepsiz giysiler tavsiye ediyor. Çünkü “Cepler içlerinde bir şeyler saklamaya yaradıklarından renklerinin önemi yoktur.” diyor. Çocuklarımıza duvarlara yazılar yazmasını söylüyor: Daha değişecek çok şey var!
22-09-2019 00:27

Selda Salman
Hayatlarımız farklı farklı ve içinde birçok duygu, durum ve hareketlilik var. En küçüğümüzden en yetişkinimize kadar tüm bunları doyasıya yaşıyoruz. Yaşayacaklarımızı veya bizi bekleyenleri bilseydik, şüphesiz hayatımız daha kolay olurdu. Fakat bilmiyoruz ve bu yaşamın standart bir tarifi yok. Bu nedenle farklı zamanlarda farklı kişilerle bambaşka durumların tam ortasındayız. Fakat “Şekerli Yağmurlu Tarifler”e kulak vermek gerek:
“Küçükken okuduğum büyüklere ait bir kitapta dilersen hayatı kaşık kaşık yiyebiliyorsun deniyordu.”
“Şekerli Yağmurlu Tarifler” yaşamımızın temellerinden biri olan duygularımızı tek tek çok özel tariflerle çocuklarımızla buluşturuyor. Kaşık kaşık tariflerle... Korkudan neşeye, umuttan güvene, öfkeden sabıra kadar birçok duyguyu. Aynı zamanda duyguların yuvalarından da bahsediyor. Duygularımızın korunmak için bir yuvaları olduğundan: Evler, kulübeler ve kabinlerden; mağaralar ve deliklerden; kuş yuvalarında saklanan duygulardan ve anahtar deliklerinden geçebilenlerden…
Sümüklüböceğin evini nasıl yaptığını izle diyor bize kitabımız bir yerde. “Yüksek sesle şarkı söyle”, korkuyu uzaklaştırmak için. Neşeli olmak için en başta gözlerimizi açmamız gerektiğini, öfkeyi unutmak içinse “Bir şarkıyı tersinden söyle, hem de mümkünse karıncaların konuştuğu dilde.” !
Duygudaş olmak için değişimden bahsederken, “Birini yargılamadan önce onun ayakkabılarını giyip birkaç kez ay ışığında yürü.” diye ekliyor. Kendini suçlu hissetmemek içinse “Bir fırtına bul ve sırılsıklam ol, fırtınanın kendi içinde kopmasından iyidir.” diyor. Fırtınaları içinde kopan yetişkinler ve çocuklar için onlara yağmurlu günleri gösteriyor.
“Şekerli Yağmurlu Tarifler” dünyanın kahkahasını çocuklarımıza duyurmaya çalışıyor. Onları gölgelerin hikayeleriyle karşılaştırıyor, Kindar olmamak için cepsiz giysiler tavsiye ediyor. Çünkü “Cepler içlerinde bir şeyler saklamaya yaradıklarından renklerinin önemi yoktur.” diyor. Çocuklarımıza duvarlara yazılar yazmasını söylüyor: Daha değişecek çok şey var!
Yeri geliyor duygularımızın kökenini araştırıyor kitabımız. Elinde bir haritayla. Haritanın nerelerden geçtiğini, duyguların nerelerde yaşandığını ve vücudumuzda nerelerde bu duygulara rastlayabileceğimizi anlatıyor.
Bir çizgiden umuda giden yolu anlatırken umudun nerede yaşadığından, bavullardan ve ufuk çizgisinden bahsediyor. Özgürlük içinse gözlerimizi kapatmamız gerektiğini ve hiç yerimizden kıpırdamadan istediğimiz yere gideceğimizin tavsiyesini bizlere sunuyor. Aynı zamanda anahtarın öneminden bahsederek elbette… Hatalardan, yataklarda zıplamaktan ve yastık atmayı unutmamaktan. Kaybetmeyi ve kazanmayı deneyerek anahtarı bulmaktan…
“Şekerli Yağmurlu Tarifler” herkesin yaşadığı fakat zaman zaman göstermekten, söylemekten veya kendine bile dile getirmekten korktuğu tüm duygu ve durumları bizlere ve elbette çocuklarımıza sunuyor.;Belki de herkesi çok zorlayan duyguları olabilecek en güzel şekilde tariflendiriyor. İsmini bile koyamadığımız birçok duyguyu gözler önüne seriyor. Hem de olağanüstü bir hayal gücüyle. Hayatı kaşık kaşık yemek isteyen “herkes” için…
KÜNYE: Şekerli Yağmurlu Tarifler, Eva Manzano, Çev: Saliha Güven, Yapı Kredi Yayınları, 2019, 64 Sayfa.
İLGİLİ HABERLER
Vitrin: Yeni çıkanlar
Sevgili İleri Kitap okurları, haftanın yeni çıkan kitaplarından sizler için derledik. Keyifli okumalar dileriz.
08-12-2019 00:13

MOBY DİCK - HERMAN MELVİLLE
İngiliz dilinin ve dünya edebiyatının kuşkusuz en büyük klasiklerinden biri olan Herman Melville'in bu eşsiz eseri, yayınlanmasının üzerinden neredeyse yüz yetmiş yıl geçmesine karşın derinliği ve masalsı zenginliğiyle tüm dünyada sayısız filme, oyuna ve anlatıya ilham olmayı ve etkisini sürdürüyor.
Moby Dick'te, Ishmael'in dilinden yalnızca balina gemisi Pequod'un destansı yolculuğunu, kaptan Ahab'ın düşman saydığı balinaya beslediği amansız takıntıyı, tehlikeli denizleri yuva bellemiş uyumsuz denizcilerin serencamını dinlemekle kalmayız; trajik yazgıların gülünç tesadüflerle, cesurca çabaların korkakça ricatlarla iç içe geçtiği yaşamlar ve insan doğası üzerine benzersiz bir hikây eye de kulak veririz.
Moby Dick tutkulara, arzulara, insana, yaşama ve ölüme dair ölümsüz bir roman.
Yani demek ki insanın deliliği, tanrısal akıldır; insan fani akıldan uzaklaşarak nihayet bu tanrısal düşünceye varır, ki o noktada artık akıl saçma ve boş bir şeydir ve huzur da, keder de tavizsiz ve tarafsızdır, tıpkı Tanrı gibi.
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Moby Dick, Yazar: Herman Melville, Çevirmen: Deniz Keskin, Sel Yayıncılık, 2019, 599 Sayfa
UZAYIN ŞEKLİ NASILDIR? - GİLES SPARROW
Hep kitap’tan yenilikçi, bilgilendirici, çığır açıcı yepyeni bir dizi: Önemli Sorular! Bu kitaplar, hayatlarımızda ve bugünün dünyasında büyük etkisi olan temel meselelere yepyeni bir pencereden bakıyor. Eşsiz görsel tasarımı ve katmanlı metin yapısıyla karmaşık konuları anlamamızı kolaylaştırıyor. Geriye sadece önemli soruların ardındaki tartışmaların derinliklerine inmek kalıyor.
Eğer gözlemlenebilen evrenin sınırı her şeyin sınırı değilse evren nerede biter?
Eğer gözlemlenebilen evrenimizin ucunda durursak önümüzde başka bir evrenin uzandığını mı görürüz?
Evren sonsuz derken nasıl bir sonsuzluktan bahsediyoruz?
Sayısız baloncuk evrenlerden mi oluşuyor?
Yoksa paralel ve çoklu evrenlerden oluşan bir dizi evrenden mi bahsediyoruz?
Bu ve daha birçok sorunun cevabı bu eşsiz kitapta sizi bekliyor!
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Uzayın Şekli Nasıldır?, Yazar: Giles Sparrow, Çevirmen: Eda Açanal, Hep Kitap, 2019, 144 Sayfa
ESMER MİLLETLER-HALKLARIN ÜÇÜNCÜ DÜNYA TARİHİ - VİJAY PRASHAD
Günümüzün en üretken Marksist tarihçilerinden Vijay Prashad, Esmer Milletler’de yirminci yüzyıla damgasını vuran Üçüncü Dünya’nın tarihini, “halkların tarihi” çerçevesinde ele alıyor.
Üçüncü Dünya’yı sadece coğrafi bir tanımlama ya da uluslararası bir ittifak modeli olmaktan ziyade, yüzyıllar süren esaretin ardından sömürgeciliğin zincirlerini kıran halkların siyasi, iktisadi ve kültürel mücadelelerinin bütünü olarak gören Prashad, Soğuk Savaş’a dair sıradan siyasi tarih anlatılarının ötesine geçen bir çalışmayla çıkıyor okurun karşısına.
Üçüncü Dünya’nın tarihini, bir fikir olarak doğduğu 1920’lerden, dünyanın gündemini belirlediği 1960’lara ve nefesini tüketerek kendi mirasına sırt çevirdiği 1980’lere kadar, bilimsel titizliği elden bırakmadan, son derece canlı ve etkileyici bir anlatımla aktarıyor.
Nehru, Nasır ve Tito gibi Üçüncü Dünya’nın “dev” siyasi figürlerinin olduğu kadar, Bolivyalı madencilerin, Jamaikalı kadın işçilerin,Tanzanyalı köylülerin, emperyalizmin kültürel boyunduruğuna karşı bayrak açan entelektüellerin de hikâyesi bu aynı zamanda.
Prashad geçmiş güzel günlere methiye düzmek ya da yiten umutların arkasından ağıt yakmak yerine, Esmer Milletler’de bu hikâyenin bugüne ve geleceğe bıraktığı mirasın izini sürüyor.
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Esmer Milletler-Halkların Üçüncü Dünya Tarihi, Yazar: Vijay Prashad, Çevirmen: Çağdaş Sümer, Senem Erdoğan, Yordam Kitap, 2019, 448 Sayfa
BİR ZAMANLAR TOROSLARDA-SAGALASSOS - YAPI KREDİ YAYINLARI
27 Kasım 2019 - 28 Mayıs 2020 tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat’ta izleyicileri ağırlayan “Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos” sergisi bir kitapla ölümsüzleşiyor. Yapı Kredi Yayınları tarafından Türkçe ve İngilizce hazırlanan ve yayınevinin 5500. kitabı olan Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos’ta yer alan 27 makale her biri alanında uzman araştırmacılar tarafından güncel veriler ışığında kaleme alındı. Makalelerle birlikte sergide yer alan eserler hakkında detaylı bilginin de bulunabileceği kitapta bir de katalog bölümü yer alıyor. Pisidia ve Sagalassos konusunda en güncel yayın olan Bir Zamanlar Toroslarda: Sagalassos, Sagalassos ve içinde bulunduğu Pisidia Bölgesi’nin tarihini bütün katmanlarıyla öğrenmek isteyenlerin başvurabileceği önemli bir kaynak.
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Bir Zamanlar Toroslarda-Sagalassos, Yazar: Kolektif, Yapı Kredi Yayınları, 2019, 560 Sayfa
KİFAYETSİZ PASTORAL - RIZA KIRAÇ
Yazar ve yönetmen Rıza Kıraç, Kifayetsiz Pastoral’de, Türkiye sineması ile “politika” arasındaki çetrefil ilişkiyi derinlemesine inceliyor. Kıraç, “Yönetmenlerin sinema dilini etkileyen ‘politik’ faktörler ve olaylar neler? Sinemanın kendisi konjonktürü etkileyebilir mi? Türkiye gibi bir ülkede apolitik sinema mümkün mü?” gibi birçok soruyu Türkiye ve dünya ekseninde cevaplıyor. Ayrıca, Türkiye sinemasında özellikle Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Semih Kaplanoğlu, Reha Erdem ve Tayfun Pirselimoğlu gibi birçok yönetmenin filmleriyle taşraya dönmesinin ya da taşra estetiğini filmlerine taşımasının nedenlerinin peşine düşüyor.
Kifayetsiz Pastoral, Türkiye sinemasına farklı bir pencereden bakmanızı sağlayacak, değerli bir eser.
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Kifayetsiz Pastoral, Yazar: Rıza Kıraç, İthaki Yayınları, 2019, 384 Sayfa
Öykünün iyisi
08-12-2019 00:07

Hangi öykü iyidir veya iyi öykü-kötü öykü farkı nedir sorusuna “Kişinin hoşuna giden öykü iyidir.” demenin çok doğru olmadığını düşünüyorum. Elbette bu yanıtı “Kişinin yaşamına dokunan öykü iyidir.” haline de sokabilirim ama bu sadece havayı değiştirir, anlamı değil.
Yazının tamamını okumak için tıklayın...
Az bilinen kitaplar
24-11-2019 00:07

Az bilinen kitaplar derken sadece az okunanları kastetmiyorum; evet az bilinenler doğal olarak az okunurlar ama çok bilinip az okunanlar da vardır. Wisconsin Üniversitesi’nde kitapların okunabilirliğini anlamak üzere yeni ve basit bir yöntem geliştirilmiş. Elektronik kitap olan Kindle’ın içindeki Popular Highlights bölümündeki kullanıcıların altını çizdikleri cümleler incelenmiş. Bu yöntemle Stephen Hawking’in Zamanın Kısa Tarihi şimdiye kadarki en az okunan kitap unvanını almış. Grinin Elli Tonu ve Muhteşem Gatsby ise inceleme kapsamında en çok okunan kitaplar olmuş1. Ben de bu konuya daha önce değinmiştim2 ama bugün sadece az bilinen ya da az bilindiğini düşündüğüm, daha doğrusu benim çevremde az bilindiğini düşündüğüm, kitaplardan bahsedeceğim.
Yazının tamamını okumak için tıklayın...
Gerçekçilik ve estetik sarmalında Devletsiz Bir Ulusun Sineması
Kitabı okurken yazarın temelde iki soru üzerinden ilerlediğini görüyoruz: Kürt sinemasını Kürt sineması yapan şey ne? Kürt sinemasının icracısı yönetmenlerin ortaklıkları nelerdir? Bu sorunun yanıtını da dört ayrı ülkeden (Türkiye, İran, Irak, Suriye) Kürt yönetmenlerin Kürtleri anlattıkları filmlerdeki ortak anlatının ve estetik anlayışın izini sürerek buluyor. Sert, genel itibariyle sinemayı ve özelde Kürt Sinemasını anlatırken tarihsel meselelere ve politik etkenlere de değinerek bunların sinema ile bağlantısını kuruyor.
24-11-2019 00:00

Rojda Bakan
Sinemanın üretim süreci başlı başına zor ve pahalı olabiliyorken devletsiz bir ulus olarak Kürtler, sinema üretiminde çeşitli finansal imkânsızlıklar, siyasal problemler ve devlet desteğinin olmayışı gibi sebeplerden kaynaklı daha fazla sıkıntı yaşamaktadır. Bu çerçeveden bakılınca sinemada Kürt temsili ve Kürt Sineması’nın hangi ayaklar üzerine oturtulabileceğine dair tartışmaya açık birçok veri elde edebiliyoruz. Yazar ve yönetmen Soner Sert’in Dipnot Yayınları’ndan çıkan Devletsiz Bir Ulusun Sineması adlı kitabı, bu tartışmanın sinema ve Kürt Sineması için bir ihtiyaç olduğunu bizlere gösterir nitelikte.
Sert, devletsiz Kürtlerin sinema ile tanışmasından üretim sürecindeki zorluklarına, sinemayı kavrayışlarından sinemanın gelişim sürecine farklı coğrafyalardan Kürt yönetmenlerin filmlerindeki hangi ortak yönlerin bu filmleri Kürt Sineması başlığı altında toplayabileceğini irdeliyor. Sert, Kürt Sineması’nın tarihsel gelişimine yer verdiği kitabında bu tarihsel gelişim içerisinde dört parçaya ayrılmış bir coğrafyada yaşayan Kürt yönetmenlerin filmlerindeki ortak estetik anlayışın neler olabileceğini kendi bakış açısı ve gözlemleriyle bizlere aktarıyor. Kürt Sineması hakkında şimdiye dek pek çok metin yazılmış olsa da, Devletsiz Bir Ulusun Sineması, sorduğu sorularla ve ortaya koyduğu iddia ile Kürt Sineması’na dair yazılmış özgün bir kaynak kitap olma özelliği taşıyor. Kitap, bütünsel olarak yapılan tartışmaların içeriğine dair fikir edinebileceğimiz giriş bölümüyle başlıyor.
Sinema endüstrisinin sanat eserlerini şekillendirmesindeki temel motivasyon pazarlanabilir hale getirilmesidir. Pazarlanabilirliğini belirleyen en önemli etmenlerden biri de sanatın üretildiği ülkenin siyasal ve toplumsal durumudur. Yazarın bu tespite verdiği yerinde bir örneği alıntılayalım: “YPJ’nin IŞİD’E karşı başarısının, Kürtleri tüm dünyada merak edilen bir millet yapması, Kürtlere dair yapılan filmlerin özellikle son dönemde ilgi görmesi gibi…” Dolayısıyla buradan sinema endüstrisinin kapitalist anlayışa uygun bir biçimde hareket ederek yalnızca satabileceğini düşündüğü ürünleri pazarlamaya eğilimli olduğunu anlıyoruz.
Kitabı okurken yazarın temelde iki soru üzerinden ilerlediğini görüyoruz: Kürt sinemasını Kürt sineması yapan şey ne? Kürt sinemasının icracısı yönetmenlerin ortaklıkları nelerdir? Bu sorunun yanıtını da dört ayrı ülkeden (Türkiye, İran, Irak, Suriye) Kürt yönetmenlerin Kürtleri anlattıkları filmlerdeki ortak anlatının ve estetik anlayışın izini sürerek buluyor. Sert, genel itibariyle sinemayı ve özelde Kürt Sinemasını anlatırken tarihsel meselelere ve politik etkenlere de değinerek bunların sinema ile bağlantısını kuruyor. Dolayısıyla bu çalışma ile sinema ve Kürt Sineması hakkında detaylı bilgi sahibi olmayan bir okurun gözünde de konuya bir bütünlük kazandırmayı başarıyor.
Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin tek tipçi siyasetine karşı varoluş mücadelesi üzerinde kurulan Kürt kimliği doğalında politik bir kimliktir. Dolayısıyla beraberinde kendisiyle ilintili başka unsurları da politik kılmaktadır. Bu dört ülkedeki siyasi baskılar ve bunun toplumsal sonuçları olağanüstü bir birikim ve anlatılacak hikâye barındırmaktadır. Bu yönüyle Kürt sinemacıların tarzları ve estetik anlayışları incelendiğinde yaşananları aktarma gayesinin gerçekçilik anlayışını hakim kıldığı kolaylıkla gözlemlenebilir. Bunun gelişmesinde Yılmaz Güney’in büyük bir etkisi olduğu göz ardı edilemez. Kitapta, 80’li yılların başında hak ihlalleri ve kitlesel katliamları özellikle Batı’ya anlatmak için haber-film ve belgesel üzerine yoğunlaşan Kürt sinemacıların, Batılıları yaşananlardan haberdar etmenin ötesinde bir durumla karşılaştıklarını görüyoruz. 90’lı yıllarla birlikte artık Kürt sinemacılar bilgiyi yayma değil, bu bilgi ile izleyicide bir duygu uyandırma amacıyla hareket etmiş, kurmacaya yönelmiştir. Böylelikle belgesel sinemanın estetiğiyle birleşen kurmaca, bu dramatürjik yapı ile Kürt Sineması’na docu-drama (yarı belgesel) özelliği kazandırmıştır.
“Gerçekçilik geleneğini bu yönüyle kullanarak mirasa sadık kalan ve yeni bir estetik anlayışını ortaya koymaya çalışan Kürt sinemacılar, kendi sosyal ve siyasal kodlarının biçimsel formasyonunu izleyiciye sunmuştur” diyen Sert, Kürt Sineması’nda aksiyon, bilimkurgu, macera, fantastik türlerinde film çekilmemiş olmasının temelinde, Kürtlerin sinema ile ideolojik bir ilişki kurması olduğunu belirtmektedir. “Kürtler gerçekçi sinema akımlarından etkilenmiştir ve estetik anlayışlarını, biçimsel yaklaşımlarını bu bakış açısı oluşturmuştur. Yılmaz Güney de bu tavrın, bu anlayış ve oluşumun ilk tohumlarını atmıştır” diyerek sinemadaki Kürt temsillerine, Yılmaz Güney’in kendi ifadeleri ve filmleri üzerinden Kürt Sineması’nın kodlarına eğiliyor.
Sert, dört ayrı ülkede siyasal-kültürel ve fiziki soykırımla karşı karşıya kalan Kürtlerin hafıza, direniş, ölüm gibi sembollerle yaşamı yeniden üretmesinin, Kürt sinemasının da özünü oluşturacağını ifade etmektedir. Bir filmin Kürt Sineması’na dahil edilebilmesi için Kürtleri anlatıyor olması yeterli değildir. Yazar bu iddiasını açıklarken, Yılmaz Erdoğan, Mahsun Kırmızıgül gibi isimlerin çektiği filmleri örnek verir. Bu isimlerin filmlerinde anlatılan Kürtler; Türklerin eğitimsiz, yoksul kesimiymiş gibi anlatılarak karikatürize edilen “doğu Türkü” konumundadır. Bir ulusu objektif bir şekilde ele alıp, bulunduğu politik ortamın o ulusa etkilerinin ve kültürünün çarpıtılmadan ele alınması gerekmektedir. Hikâyeyi anlatırken, yaşananların mevcut koşullar çerçevesinde düşünülerek olası sebeplerin ve sonuçların odağa alınıp sosyolojik düşünerek temellendirilmesi aslolandır. Öteki türlüsü anlatılmak isteneni bilerek veya bilmeyerek eksik, çarpıtılmış anlatmaktır. Bu yüzden sinemada bu şekilde anlatılan Kürtlerin yer aldığı filmler için de Kürt Sineması denilememesi yeterince açıktır.
Yazar, “Eğer Kürt sineması diyeceksek, ortak göstergeler bulmak ve tutarlı bir estetik anlayıştan bahsetmek zorundayız” diyerek Kürt kimliğinin kültürel, siyasal, sosyal ve ekonomik sebeplerin sentezinde karşılık bulduğunu ifade ediyor. Ona göre bir filmin Kürt Sineması’na dahil edilebilmesi için konusuyla, estetiğiyle farklı coğrafyalarda yaşayan tüm Kürtleri kapsaması gerekmektedir. Çalışmasında Kürt Sinemasının bahsi geçen dört ülkedeki ortaklıklarını “vatansızlık”, “sınır” ve “ölüm” kavramlarıyla kodlayarak Kürt Sinemasını ve Kürt kimliğini tartışmaya açıyor. Kürt Sinemasının bu bakış açısının dışında değerlendirilmesinin yanlış olmayacağını da başlarken ifade ediyor.
Seçtiği kodlar üzerinde ortaklığı olduğunu düşündüğü filmlerden, Bahman Ghobadi’nin “Sarhoş Atlar Zamanı”, “Anavatanımın Şarkıları”, “Kaplumbağalar da Uçar” ve “Yarım Ay”, Hiner Saleem’in “Votka Limon”, “Sıfır Kilometre” ve “Tatlı Biber Diyarım”, yine aynı bölgeden Şevket Emin Korkî’nin “Taşa Yazılmış Hatıralar”, Kazım Öz’ün “Fotoğraf” ve Hüseyin Karabey’in “Gitmek” filmlerini dil, estetik, finansal problemler, biçim ve içerik bakımından incelemeye başlıyor.
Soner Sert’in Devletsiz Bir Ulusun Sineması kitabı başka başka cevaplar arayacağımız sorgulama ve tartışmalara kapı aralıyor ve Kürtlerin yalnızca sinema değil sanatın başka alanlarındaki üretimleri için de benzer sorulara, derinlikli tartışmalara ve arayışlara ihtiyaç olduğunu düşündürüyor. Yolu açık olsun...
KÜNYE: Devletsiz Bir Ulusun Sineması, Soner Sert, Dipnot Yayınları, 2019, 192 Sayfa.
Oyuncağın Sırrı
Oyuncak bebekler bazen sadece birer oyuncak değildir. Bazen sihirli olabilir hatta sizi hayal bile edemeyeceğiniz yerlere götürebilir. Bir antikacı dükkanında yolları kesişen Teo’nun ve sihirli oyuncak bebeğin hikayesi…
24-11-2019 00:00

Selda Salman
Her oyuncak çocuklar için eğlencelidir. Çocuklarının dünyalarının vazgeçilmezi olan oyunun da birer parçasıdır. Onlar her şeyle oynayabilirler: Küçük bir ip parçasıyla, taşlarla, otlarla belki ağaç parçalarıyla. Bunlar onların oyunlarındaki araçlar olmaktan çok yaratıcılıklarını da destekleyen en önemli faktörlerden biridir. Oyuncaklar aynı zamanda biz yetişkinlerin anlayamayacağı kadar “gizemli”dir de… Çocukların oyunları ve onların en önemli özelliklerinden biri olan gizemli olma veya merak duygusu yan yana gelince de ortaya inanılmaz hikayeler çıkar…
“Oyuncağın Sırrı”, bir oyuncak bebeğin yüzyıllar sonra kardeş isteyen Teo’nun hayatına girmesiyle başlıyor. Teo diğer erkek çocuklarından farklı olarak oyuncak bebeklere bayılıyor, hatta bakabileceği bir kız kardeş istiyor. Annesi ise tam tersi. Bebeklerden, bir çocuğun daha sorumluluğunu almaktan, dağınıklıktan açıkçası bir çocuk fikrinden nefret ediyor! Bir kız kardeşi olmayacağını anlayan Teo ise çözümü oyuncak bir bebek alarak ona bakmakta buluyor. Hikayemiz de işte burada başlıyor.
Teo’nun aldığı oyuncak bebek yüzyıllar öncesinden gelen bir Peri’nin kızı ve musluk suyu içtiğinde tuvaleti yerine altında 2 parça altın bulunuyor. Teo’ya gelmeden önce de talihsiz sahiplerin elinde mutsuz yolculuklar yapmış olan sihirli bebek Teo’nun yanında oldukça mutlu görünüyor. Peri tüm bunları Teo’ya anlattığında ona inanmasa da sonraki zamanlarda bu hikayenin tam ortasında buluveriyor kendini. Sıradan bir oyuncak olmayan Petra bebek Teo’yu ve arkadaşını da çok ilginç yolculuklara sürüklüyor. Tabii tüm bu serüvenlerin ortasında Petra’nın özelliğini öğrenen kötü niyetli insanlardan korumak da apayrı bir mesele haline geliyor. Üstelik yolları, eski kibritçi kız Lavinia’yla kesiştiğinde işler hiç beklemedikleri şekilde karışmaya başlıyor.
“Oyuncağın Sırrı” 2019 yılında Günışığı Kitaplığı’ndan çıkarak, oyuncak bebekleri seven gizemli yolculukları seven çocuklarımıza ulaşıyor. İnanılmaz Hikaye dizisinin ikinci kitabı olan “Oyuncağın Sırrı” birinci kitapla başlayan serüvenin devamı niteliğinde çocuklarla buluşuyor. Teo’nun bir kız kardeş istemesini, sorumluluk bilinciyle birleştirerek ve mizahi bir anlatımla çocuklarımıza eğlenceli bir hikayeyle baş başa bırakıyor.
KÜNYE: Oyuncağın Sırrı, Bianca Pitzorno, Çev: Demet Elkatip, Resimleyen:Quentin Blake, Günışığı Kitaplığı,2019, 88 Sayfa.
Vitrin: Yeni çıkanlar
Sevgili İleri Kitap okurları, bu hafta da sizler için yeni çıkan kitaplardan derledik. Beğeneceğinizi umuyor, keyifli okumalar ve iyi pazarlar diliyoruz.
17-11-2019 00:32

EMİLY'YE BİR GÜL - WİLLİAM FAULKNER
Yirminci yüzyıl dünya edebiyatının tartışmasız en büyük yaratıcılarından biri olan Faulkner’dan, her biri roman derinliğinde, akıldan çıkmayacak öyküler.
William Faulkner, Amerikan Güneyi’ni romanlarında destanlaştırmakla kalmadı, yarattığı zengin dünyaya öyküleriyle yeni halkalar ekledi. Elinizdeki seçki, “Emily’ye Bir Gül”, “Ambar Kundakçısı” ve “O Akşam Güneşi” gibi en ünlülerinin de yer aldığı on yedi Faulkner öyküsünü bir araya getiriyor. Aralarında edebiyatımızın usta isimlerinin de bulunduğu, farklı kuşaklara mensup çevirmenlerin elinden çıkan bu çeviriler, Faulkner’ın romancılığına oranla gölgede kalmış öykücü yanını ortaya çıkarmalarının yanı sıra, bu büyük yazarın Türkçede ne kadar uzun zamandır ağırlandığının da kanıtı niteliğinde.
Ben başarısız bir şairim. Belki her romancı önce şiir yazmak ister, yazamadığını anlayınca da şiirden sonra en zor tür olan öyküyü dener. Ancak onda da başarısız olduktan sonra roman yazmaya başlar.
William Faulkner
Faulkner’dan başka hiç kimse yazıya yüreğinden ve ruhundan bu kadar çok şey katmamıştır.
Eudora Welty
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Emily'ye Bir Gül, Yazar: William Faulkner, Çevirmen: Kollektif, Yapı Kredi Yayınları, 2019, 288 Sayfa
YIRTICILAR-DİŞLERİN VE PENÇELERİN TAM HİKAYESİ - GLENN MURPHY
Baykuşları uçan ninjalara dönüştüren şey nedir?
Neden leoparlar, beneklerini değiştiremez?
Hangi dinozor, kudretli t-rex’in ödünü kopartıyordu?
Bu kitap inanılmaz fotoğraflarla, komik çizimlerle ve aslanlardan ayılara, dinozorlardan sansarlara kadar, keskin dişli vahşi hayvanlar hakkında inanılmaz bilgilerle dolu. Elinizdeki kitap, bugüne kadar sormaya bile cesaret edemeyeceğiniz bir sürü sorunun cevabını barındırıyor!
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Yırtıcılar-Dişlerin ve Pençelerin Tam Hikayesi, Yazar: Glenn Murphy, Çevirmen: Emre Yavuz, İş Bankası Kültür Yayınları, 2019, 224 Sayfa
OUROBOROS YILANI - E. R. EDDİSON
Fantazi yazınının erken şaheserlerinden Ouroboros Yılanı, Homer destanlarından lirik ortaçağ şiirlerine, İskandinav mitolojisinden Shakespeare’e uzanan bir geleneği, yazarının Romantik perspektifinden okurla buluşturan bir anlatıdır. Fantazinin, sonradan Tolkien’le yeni bir dile evrilen yaratıları E. R. Eddison’ın mekan ve karakter isimlendirmelerinde kendine temel bulmuştur. Modern dönemin kendine has anlatılarının öncüllerinden addedilen bu kitabıyla Eddison, çağının karmaşasını hayali evrenindeki iyi ve kötü arasındaki sürekli ve muazzam mücadelenin kesinliğine dönüştürür; antik dönemin kaybolan erdemine sonraki nesillere ulaşabilmesi için fantastik evreninde yeniden can verir.
Masalsı üslubuyla Ouroboros Yılanı, Merkür’ün kadim krallıklarından İblisler Diyarı ile Cadılar Diyarı arasındaki büyük savaşı anlatan bir destandır. Bu yaban coğrafyanın her köşesi kahramanlığa ve asalete olduğu denli ihanete, zorbalığa ve kara büyüye de bulanmıştır. İblisler Diyarı’nın adil hükümdarı Lord Juss, Cadılar’ın ihanetine karşı hem ailesini hem de hükmündeki toprakları korumak için sıradan birine imkansız görünebilecek ancak yiğitler yiğidi bir savaşçının hakkından gelebileceği görevlerle dolu bir maceraya atılır. Ouroboros Yılanı ne kadar zaman geçerse geçsin hala yapılacak şanlı işler ve edilecek kötülüklerin bulunduğunu öğütleyen şiir tadında bir kahramanlık övgüsüdür.
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Ouroboros Yılanı-Unutulmuş Fantastik Klasikler, Yazar: E. R. Eddison, Çevirmen: Ezgi Altun, İthaki Yayınları, 2019, 552 Sayfa
AMERİKAN EDEBİYATI-101 - BRİANNE KEİTH
Edgar Allan Poe, Willa Cather, Henry David Thoreau, Mark Twain ve daha fazlası... Dünden bugüne önemli Amerikan yazarların listesi böyle uzayıp gider. Hepsi de Amerikan edebiyatının, hatta Amerika Birleşik Devletleri’nin şekillenmesinde önemli rollere sahiptir. Ancak genellikle kitaplar ya edebiyata ya da sadece ülke tarihine odaklanır, üstelik sıkıcı detaylarla doludurlar.
Amerikan Edebiyatı 101 ise Amerika’nın tarihi, kültürü ve dili hakkında ayrıntılı, üstelik çok eğlenceli bir özet niteliğinde. Sömürgecilik dönemi anlatılarından çağdaş şiire, gotik edebiyattan kurgu dışı romana, postmodernizmden büyülü gerçekçiliğe, Amerikan edebiyatıyla ilgili bilmek istediğiniz her şey bu kapsamlı kitapta!
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Amerikan Edebiyatı-101, Yazar: Brianne Keith, Çevirmen: Özlem Özarpacı, Say Yayınları, 2019, 240 Sayfa
ASILMAYIP BESLENENLER - ERTUĞRUL MAVİOĞLU
12 Eylül cuntasının toplumsal tahribatının sonuçlarını istatistiki veri olmaktan çıkaran ve o günleri yaşayanların tanıklığına dayanan bu sözlü tarih çalışması, hem kurumsallaşmış işkencenin dehşetini hem de insanlığın tarihsel onurunu gözler önüne seriyor.
Yalnızca hainleri değil, bir bütün olarak toplumu ve gelecek kuşakların siyasal bilincini yok etmek adına tankla topla devreye sokulan bu örgütlü kimliksizleştirme politikasının başarıya ulaşan ve her şeye rağmen yenilgiye uğrayan yönlerini açıklıkla ortaya koyuyor.
Sesini her yükseltenin terörist olarak yaftalanması, insanlıkdışı hapishane koşulları, hak gaspları, işkenceler ve ödüllendirilen işkenceciler... Bütün bunların normalleştiği ve kanıksandığı Türkiye tarihinin son elli yılındaki devlet geleneğini ve bu gelenekteki sürekliliği gözler önüne seren Asılmayanların yaşadıkları, toplumsal hafızayı diri tutarak dünle bugünün bağını güçlendiriyor.
Asılmayıp Beslenenler, unutuşun zindanlarına terk edilmek istenen hakikatin güneş misali her sabah yeniden doğuşunun kitabı.
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Asılmayıp Beslenenler, Yazar: Ertuğrul Mavioğlu, Sel Yayıncılık, 2019, 405 Sayfa