Hatay Barosu Başkanı Ekrem Dönmez serbest bırakıldı
Hatay Barosu Başkanı Av. Ekrem Dönmez, polislere neden kimlik sorgusu yapıldığını sorması üzerine gözaltına alındı.
30-07-2020 08:15

Hatay Barosu Başkanı Avukat Ekrem Dönmez, ailesiyle oturduğu restoranda polisler tarafından tartaklanarak gözaltına alındı. Dönmez’in kimlik sorgusunda polise gerekçe sorması nedeniyle karakola götürüldüğü öğrenildi. Dönmez, karakolda yapılan işlemlerin ardından sabah saatlerinde serbest bırakıldı.
Hatay Barosu Başkanı Avukat Ekrem Dönmez’in gözaltına alınmasıyla ilgili sosyal medyadan açıklama yapan Aydın Baro Başkanı Avukat Gökhan Bozkurt, şu ifadeleri kullandı;
“Ailesiyle yemek yediği lokantada kimliğini almak isteyen polislerden dayanak isteyen Hatay Barosu Başkanımız Avukat Ekrem Dönmez zorla götürülüp göz altına alındı. Sosyal medya açık olduğu için bu bilgiyi sizlerle paylaşabiliyorum. Hepimiz başkanımızın yanındayız, yola çıkmaya hazırım.”
EMNİYET AÇIKLAMA YAPTI
Konuyla ilgili olarak Emniyet Genel Müdürlüğü'nden açıklama yapıldı. Açıklamanın bazı kısımları şu şekilde:
"Görevli Polislerimizin bir şahsa kimlik sorduğu esnada çekilen görüntülerin bazı sosyal medya platformlarında ve basın yayın mecralarında yer alması üzerine aşağıdaki açıklamanın yapılmasına gerek duyulmuştur.
İçişleri Bakanımızın olurlarıyla vatandaşlarımızın Kurban Bayramı'nı huzur ve güven ortamında geçirmelerini sağlamak, başta asayiş, terör ve narkotik olayları olmak üzere suç işleme amacındaki kişilerin caydırılması, aranan şahısların yakalanması varsa suç delillerinin ele geçirilmesi amacıyla halkın yoğun olarak bulunduğu park-bahçe, banka-bankamatik çevreleri, kurbanlık hayvan satışının ve kesimin yapıldığı yerler, toplu taşıma yapılan gar/istasyon, iskele/liman, otogar/terminal girişleri ile hava alanları güzergahlarında ayrıca alışveriş merkezleri(AVM), fuar ve etkinlik alanları, kamu binaları (Valilik, okul, hastane vb.) çevreleri, eğlence mekanları ile umuma açık yerler ve çevrelerinde ülke genelinde eş zamanlı olarak 29.07.2020 tarihinde Türkiye Güven Huzur (2020-9) Uygulaması yapılmıştır.
Sosyal medyaya yansıyan görüntülere göre polislerimizin mevzuata, terbiye ve nezaket kurallarına uygun olarak görevlerini ifa ettikleri, bir kişiye kimlik sormaları üzerine kişinin kimliğini ibraz etmeyip, kimliği hakkında da bilgi vermediği, görevli Polislerimizin ısrarla kişiden kimliğini ibraz etmesini istedikleri, ancak tüm ısrarlara rağmen kişinin kimliğini ibraz etmediği ve kimliği hakkında bilgi vermediği görülmektedir.
Olayın devamında kimliğini ibraz etmeyen kişi daha sonra kimlik tespitinin yapılabilmesi amacıyla sağlık kontrolünden geçirilerek Polis Merkezine götürülmüştür. Burada kimlik tespiti yapılan şahsın Hatay Baro Başkanı Ekrem DÖNMEZ olduğu anlaşılmıştır. Olay yerinde ve sağlık kontrolü esnasında görevli Polislerimizi tehdit eden ve görevlerini yapmasını engelleyen Ekrem DÖNMEZ ile görevlilerimizin karşılıklı olarak birbirilerinden şikayetçi olmaları üzerine Cumhuriyet Savcısının talimatıyla adli işlem başlatılmış olup adı geçen hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 265. Maddesince Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla direnme suçundan adli işlem yapılmıştır. Daha sonra Ekrem DÖNMEZ ifadesi alınarak Polis Merkezinden serbest bırakılmıştır.
Yaşanan olayda görevlilerimizce hiçbir suretle yasaların dışına çıkılmamış ve Hatay Baro Başkanı Ekrem DÖNMEZ'e karşı herhangi bir kötü muamelede bulunulmamıştır. Baro Başkanı her ne kadar kendisine kimlik sorulmasının hukuki olmadığını savunmuş ise de 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 58. Maddesinde belirtildiği üzere avukatlar Baro Başkanı dahi olsa sadece arama konusunda özel hukuki muameleye tabi olup, kimlik ibraz etmeme gibi bir muafiyetleri bulunmamaktadır. Yapılan işlem rutin bir uygulama olup, herhangi bir kasıt söz konusu değildir.
Anayasanın 10. Maddesine göre herkes kanun önünde eşit olup Polisin kimlik sorma yetkisi kapsamında her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliğini ibraz etmek veya kimliği ile ilgili bilgi vermekle mükelleftir."
İLGİLİ HABERLER
Hukuksuzca gözaltına alınan Hatay Barosu Başkanı’na 72 barodan destek
Hatay Barosu Başkanı Av. Ekrem Dönmez’in kimlik göstermediği gerekçesiyle gözaltına alınmasını kınayan 72 baro, sorumluların yargılanmasını istedi.
01-08-2020 14:00

Hatay Barosu Başkanı Av. Ekrem Dönmez’in kimlik göstermediği gerekçesiyle tartaklanarak gözaltına alınıp serbest bırakılmasına tepki gösteren 72 baro, yayınladıkları açıklamayla, sorumlular hakkında adli ve idari yaptırım uygulanmasını istedi.
Yasaya, ahlaka ve insanlık onuruna aykırı bir şekilde Dönmez'in gözaltına alınmasına tanıklık edildiğinin belirtildiği açıklamada, Dönmez’in hukuksuz durdurma, kimlik sorma ve gözaltı işlemi yapan memurlar hakkında şikayette bulunulduğu ve sürecin tüm baro başkanları tarafından titizlikle takip edileceği kaydedildi.
'MAKUL ŞÜPHE OLUŞMALI'
Kolluk kuvvetlerinin yolda, kafede ve lokantada sıradan bir yurttaşı durdurma işlemi yapıp kimlik sorması için kanunun aradığı koşulların oluşturulması gerektiğinin altı çizilen açıklamada, "Genel uygulama dışında kimlik sorabilmesi için, işlemi yapan polis memurunda o kişiye ilişkin makul bir şüphenin oluşması şarttır. Ailece halka açık bir işletmede yemekte olan başkanımıza karşı böyle bir şüphenin oluşmadığı açıktır. Genel bir uygulamanın mevcudiyeti halinde ise bu işleme dayanak bir karar bulunması şarttır. Video görüntülerinde sabit olduğu üzere, başkanımız da ısrarla ve sabırla polis memurlarına bu yasal dayanağı görmek istediğini belirtmektedir. Kolluk görevlileri ise kararı göstermek yerine; kendilerini devlet memuru değil de 'devletin ta kendisi' olarak gördüklerini beyan ederek, başkanımızı gözaltına almışlardır. Gözaltı işlemi sonrasında serbest bırakılan Hatay Baro Başkanımız, hukuksuz durdurma, kimlik sorma ve gözaltı işlemi yapan memurlar hakkında şikayette bulunmuş olup, soruşturma süreci tüm baro başkanlarımızca titizlikle takip edilecektir" denildi.
‘EGM, 'BİZ DEVLETİZ' DİYENLERE ARKA ÇIKTI’
Hatay İl Emniyet Müdürünün Dönmez'e "Ne vardı, kimliğini gösterseydin” şeklinde serzenişine değinilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Yine Emniyet Genel Müdürlüğü'nün açıklaması da ibretliktir. EGM, yapılan hukuksuzluk için özür dileyeceğine, sahadaki polis memurunun olay günü sarf ettiği 'biz devletiz!' sözüne adeta arka çıkmış; Anayasa ve kanunları yok sayarak, yapılan hukuksuz işleme kılıf uydurmak amacıyla olayla ilgisi dahi olmayan bir yönetmeliği işlemin ana unsuru olarak gösterebilmiştir. Hiçbir biçimde kabul edilemez nitelikteki bu açıklamalar; kolluk güçlerinin hukuka aykırı davranışları sürdürmek konusundaki cüreti nereden aldıklarını göstermesi bakımından da ibretliktir. Tüm bu yaşananlar sonucunda; emniyet teşkilatı içinde Anayasamızda belirtilen ve devletimizin temel nitelikleri arasında yer alan hukuk devleti kavramına bağlılıktan çok, polis devleti gibi bir fiili oluşuma ve bunun getirdiği ‘ben yaptım, oldu!’ anlayışına yöneldiğini bir kez daha müşahede etmiş olduk. Baro başkanları olarak bizler, yılmadan ve usanmadan polis devletinde değil, hukuk devletinde yaşadığımızı ve yapılan tüm hukuksuzlukların karşısında olduğumuzu bugüne kadar haykırdık ve haykırmaya da devam edeceğiz. Bu vesile ile Emniyet Genel Müdürlüğü'nü ve tüm ilgilileri 'biz devletiz' diyen kişinin hukuka aykırı tavrını görmezden gelen açıklamaları nedeni ile kınadığımızı belirterek; hukukun gereklerini yerine getirmeleri ve sorumluları derhal görevden alarak, haklarında soruşturma açmaları gerektiğini bildiriyoruz."
İMZA ATAN BAROLAR
Açıklamaya imza atan barolar şöyle: “Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Aydın, Artvin, Balıkesir, Bartın, Batman, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane-Bayburt Bölge Barosu, Hakkari, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Sakarya, Samsun, Siirt, Sinop, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tekirdağ, Tokat, Tunceli, Trabzon, Uşak, Van, Yalova, Yozgat ve Zonguldak."
Kadıköy Dayanışma Ağı'ndan Valiliğin 'açık alanda yemek dağıtımı' açıklamasına yanıt: Yan yana gelişlerimizden korktuklarını biliyoruz
İstanbul'da Valiliğin 'açık alanlarda yemek dağıtılmasını uygun görmediğine dair' açıklamasına, yoksullaşan yurttaşlarla dayanışmada bulunan Kadıköy Dayanışma Ağı (KDA) tepki gösterdi.
16-01-2021 22:08

İleri Haber
Türkiye'nin ekonomik olarak büyüdüğü iddialarının aksini gösteren sokaklarda, yoksullaşan yurttaşlarla dayanışmak için yapılan etkinliklere ilişkin İstanbul Valiliği tarafından sokakta yemek dağıtımının uygun olmadığı yönünde bir açıklama yapıldı. Konuyla ilgili KDA, "Sadece holdinglerin silinen vergi borçları ile milyonlarca yoksulun ihtiyacı karşılanabilirken bugün tercih ettikleri yoksulun içtiği bir kap sıcak çorbasını yasaklamaktır" ifadeleriyle tepki gösterek şu açıklamada bulundu:
İstanbul Valiliği dün açık alanlarda yemek dağıtımını uygun görmediğini açıkladı.
Bizler pandeminin ilk ayından itibaren kurulmuş, yerelde dayanışma şiarıyla bir araya gelmiş Kadıköy Dayanışma Ağı’yız. Mart ayından itibaren sokakta yaşayan dostlarımıza sıcak yemek çıkarıyoruz. Kepenklerin indiği, sokakların yasaklar sonrası kaderine terk edildiği, insanların soğuklarda çaresizce kaldığı bu soğuk günlerde bir sıcak çorbayı onlara ulaştırmaya çalışıyoruz.Neredeyse bir seneye varacak olan pandemi koşullarında, işsizliğin dalga dalga arttığı, esnafların batma noktasına geldiği, emekçilerin aralıksız çalışmak zorunda bırakıldığı, sağlıkçıların her gün öldüğü, açlık intiharlarının durmadan devam ettiği, bir maskenin insanlara ulaştırılamadığı günlerden geçtik, geçiyoruz.
Bu koşullar altında bizler ilk günden itibaren yerelimizi aşan sınırlarda ücretsiz maske ve siperlikler dağıttık, sağlıklı fidelerle kent bostanları yaptık, çocuklar için kıyafet, kitap ve bilgisayarı olmadığı için derslerini takip edemeyen ögrencilerimize bilgisayar kampanyası düzenledik, gıda kolilerini evlerine ulaştırdık, sıcak yemek ve dahası için yan yana geldik. Hemen hemen her şeye hatta içtiğimiz suya dahi vergi ödediğimiz bir sistemde sokakta yaşayan dostlarımızın ihtiyacını devletin karşılaması gerekirken bugün bizlerin onlar için hazırladığı yemeklerin yasaklanıyor olması kabul edilebilir değildir. Sadece holdinglerin silinen vergi borçları ile milyonlarca yoksulun ihtiyacı karşılanabilirken bugün tercih ettikleri yoksulun içtiği bir kap sıcak çorbasını yasaklamaktır.
Gezi’den bu yana dayanışmalardan, yan yana gelişlerimizden korktuklarını iyi biliyoruz. Ancak onlar için üzücü bizim için ise yaşamın doğal bir parçası olan dayanışmamız, sıcak yemek çalışmamız her zaman olduğu gibi pandemi kurallarına uygun olarak ara vermeden devam edecektir. Sokaktaki dostlarımız ile buluşmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Dayanışma ruhunu taşımaya ve bulaştırmaya devam edeceğiz
İSKİ’den don uyarısı
İstanbul Su Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) tarafından yapılan açıklamada, kentte etkili olan soğuk hava dalgası nedeniyle su sayaçları ve tesisatlarının donma tehlikesine karşı vatandaşları uyardı.
16-01-2021 20:45

İstanbul’da bugün etkili olmaya başlayan soğuk hava dalgası ve kar sebebiyle, İstanbul Su Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), su sayaçları ve tesisatlarının donma tehlikesine karşı yazılı bir açıklama yaparak vatandaşları uyardı.
İSKİ yaptığı açıklamasında, ‘’İstanbul’da etkili olan soğuk hava dalgası sebebiyle su sayaç ve tesisatları donma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilmektedir. Su tesisatı ve sayaçlarında donmadan kaynaklanabilecek arızaların önlenmesi için bazı tedbirlerin alınması gerekmektedir. Açıkta bulunan su boruları soğuk hava ile temas etmeyecek şekilde kapatılmalı ve yalıtım malzemesi ile izole edilmelidir. Sayaçlar açıkta ise kesinlikle muhafaza altına alınmalı ve etrafı soğuğu geçirmeyen izolasyon malzemeleri ile korunmalıdır’’ ifadelerini kullandı.
Usta besteci Muammer Sun yaşamını yitirdi
Besteci ve müzik eğitimcisi Muammer Sun bu sabah Ankara'da hayatını kaybetti. Uzun süredir çoklu organ yetmezliğiyle mücadele eden Sun, 88 yaşındaydı.
16-01-2021 18:03

Türkiye müzik tarihinin usta bestecisi 88 yaşındaki Muammer Sun bu sabah Ankara'da hayatını kaybetti. Kaldırıldığı hastanede çoklu organ yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi.
Sanatçı ve siyasetçiler usta bestecinin ölüm haberinin ardından üzüntülerini dile getirdi.
MUAMMER SUN KİMDİR?
1932’de Ankara’da doğan Muammer Sun, 1946’da Askeri Muzıka Okulu’nda müziğe başladı. Bir yıl sonra 1953’te Ankara Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü’ne girip; Ahmed Adnan Saygun’un öğrencisi oldu.
Konservatuarda, Mithat Fenmen ile piyano, Hasan Ferit Alnar ile koro ve orkestra şefliği; Muzaffer Sarısözen ile Türk halk müziği, Ruşen Ferit Kam ile klasik Türk musikisi; ayrıca özel olarak Kemal İlerici ile Türk müziği makamlar sistemi ve armonisi konularında çalıştı.
1960’ta, Ankara Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü İleri Yüksek Dönemi’nden Saygun’un öğrencisi olarak “pekiyi” dereceyle mezun oldu. Aynı yıl Ankara Devlet Konservatuarı’na öğretmen olarak atandı.
1975’te İzmir Devlet Konservatuarı’na, 1980’de Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na, 1987’de Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na atandı. 1988’de doçent, 1993’te profesör oldu.
1999’da Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan emekli oldu. Devlet konservatuarlarında görevli olduğu süre içinde, koro, solfej, armoni, kontrpuan, füg, enstrümantasyon, orkestrasyon, modal müzik ve kompozisyon dersleri veren Sun’un pek çok eseri çeşitli yarışmalarda ödüller kazandı.
Mezuniyetinden sonra Ankara, İzmir, İstanbul Devlet Konservatuvarlarında, Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünde, Siyasal bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu'nda, Ankara Radyosu'nda öğretmenlik yaptı.
1969 yılında, sanat kurumlarının temsilcisi olarak TRT Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu 'nu ve TRT Müzik Dairesini kurdu.1971'de Murat Katoğlu'yla birlikte TRT Kültür Sanat Ödülleri Sistemini hazırladı.
1968'de atandığı Milli Eğitim Bakanlığı Müşavirliği sırasında, Çocuk ve Gençlik Koroları Yönetmeliği'ni hazırladı. Bütün Türkiye'de 166 çocuk ve gençlik korosu kuruldu. Koro şeflerine 1968 -1969 yazlarında, Gazi Eğitim Müzik Bölümü öğretmenleriyle birlikte, iki kez yaz kursu düzenledi. Bu kurslara Gazi Müzik Bölümü'nde 40, Sinop kursunda 80 olmak üzere 120 müzik öğretmeni katıldı. 166 koro, ödenekleri kesildiği için 1970'te kapatıldı. Bu korolar ve kurslara katılan müzik öğretmenleri, bugünkü Türkiye'de yaygınlaşan çocuk ve gençlik korolarının temelini oluşturdu.
Sun, 1967 ve 69'da, biri TRT adına; diğeri de TRT ve ODTÜ adına iki büyük folklor derlemesi düzenledi; kendisi de bu derlemelere uzman derleyici olarak katıldı. Haccettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon bölümü öğretim üyeliğinden Ekim 1999'da emekli oldu. Eylül 2004'te Sun Yayınevi'ni kurdu. Muammer Sun, TRT'nin yapımını üstlendiği Kurtuluş ve Cumhuriyet filmlerinin müzikleri yazdı ve geniş kitlelere ulaştı.
Başta SCAMV Onur Ödülü Altın Madalyası olmak üzere çok sayıda ödülün sahibiydi.
Zamlar, artan işsizlik, ekonomik kriz... Ödenemeyen elektrik faturaları çığ gibi büyüyor
CHP'li Güzelmansur faturasını ödeyemediği için elektriğe kesilen abonelere dair bilgileri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez'den istedi.
16-01-2021 14:30

İleri Haber
CHP Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur, 2019’da 4 milyon faturanın ödenmediği için vatandaşın elektriğinin kesildiğini, 2020’de ekonomik kriz ve artan işsizlikle birlikte ödenmeyen faturaların çığ gibi büyüdüğünü söyledi. Konuyu Meclis gündemine taşıyan Güzelmansur, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Cumhuriyet Halk Partisi (Hatay) Milletvekili Mehmet Güzelmansur, son 3 yılda vatandaşın elektrik faturasının yüzde 70 oranında arttığını söyledi. Vatandaşın 2020’de yapılan zamlarla elektriğe yüzde 40 daha fazla ödediğini belirten Güzelmansur, “2021’in ilk gününe de %6’lık elektrik zammıyla girdi. Pandeminin ekonomik yıkımlarının üstüne elektriğe zam yağmuru binince vatandaş faturasını ödeyemez oldu” dedi.
‘ÖDENMEYEN FATURALAR ÇIĞ GİBİ BÜYÜYOR’
2019 yılında 4 milyon elektrik faturası ödenemediği için, vatandaşın elektriği kesildiğini hatırlatan CHP’li vekil, 2020’de ekonomik kriz ve artan işsizlikle birlikte ödenemeyen faturaların çığ gibi büyüdüğüne dikkat çekti. Güzelmansur, konuyla ilgili Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Güzelmansur’un Bakan’ın cevaplamasını istediği sorular şunlar:
1- 2020 yılı sonu itibarıyla Türkiye’deki elektrik aboneliği olan tüketici sayısı kaçtır?
2- 2020 yılı sonu itibarıyla, faturasını ödemediği için, kaç abonenin elektriği kesilmiştir?
3- 2020 yılında borç nedeniyle elektriği kesilen bu aboneliklerin konut, sanayi, ticaret ve tarımsal sulama olarak sayısal dağılımı nedir?
4- 2020 yılında elektriği kesilen abonelerin toplam borcu ne kadardır?
5- 2020’de, faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen kaç abonenin borcunu ödedikten sonra elektriği bağlanmıştır?
6- 2020 yılı sonu itibarıyla Hatay’da kaç elektrik abonesi vardır?
7- Hatay’da 2020 yılında, faturasını ödemediği için, kaç abonenin elektriği kesilmiştir? Elektriği kesilen bu abonelerin sayısının konut, ticarethane, sanayi ve tarımsal sulama olarak dağılımı nedir?
8- Hatay’da 2020 yılında elektriği kesilen abonelerin toplam borcu ne kadardır?
9- 2020’de, Hatay’da, faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen kaç abonenin, borcunu ödedikten sonra elektriği yeniden bağlanmıştır?
Cumartesi Anneleri’nden 825. hafta açıklaması: ‘Abdullah Canan için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz’
Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle sosyal medyadan yayınladıkları 825. hafta açıklamasında, 1996’da gözaltına alındıktan sonra cansız bedeni bulunan Abdullah Canan için adalet talebinde bulundu.
16-01-2021 12:58

İleri Haber
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yurttaşların akıbetini sormak amacıyla her cumartesi günü yaptıkları açıklamayı, 825. haftada yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını tedbirleri kapsamında internetten yayınladı. Cumartesi Anneleri, yaptığı 825. hafta açıklamasında 17 Ocak 1996’da Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alınan ve ağır işkence görmüş cansız bedeni yaklaşık bir ay sonra bulunan Abdullah Canan için adalet istedi.
‘’Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katledenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında isimleri yazılıdır’’ ifadelerinin yer aldığı 825. hafta açıklaması şu şekilde:
‘ABDULLAH CANAN İÇİN ADALET İSTEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ’
825 haftadır devletin denetimi altındayken yaşam hakları ellerinden alınan insanlarımız için adalet istiyoruz. Ancak Türkiye’de yaşam hakkı ihlallerinin bağımsız bir biçimde incelenmesi, etkin bir biçimde soruşturulup kovuşturulması, bu konuda kamu görevlilerinden hesap sorulması mümkün olmadığından ne biz adalete ulaşabiliyoruz ne yaşam hakkı ihlalleri durdurulabiliyor ne de Türkiye hukuk devletine dönüşebiliyor.
825. haftamızda gözaltına alındığı, gözaltında işkence ile öldürüldüğü halde, devletin hesap verme sorumluluğunu yerine getirmediği Abdullah Canan davası ile kamuoyunun karşısındayız.
43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. Bölgede yaygın bir biçimde işlenen ve ailesini de hedef alan ağır hak ihlalleri nedeniyle savcılığa başvurdu. Yedi akrabası ile birlikte yaptıkları başvuruda Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Yurdakul, Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırdı. Onlardan kendisi hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan şikâyetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince, Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi.
Bu olaydan birkaç gün sonra, 17 Ocak 1996 sabahı Abdullah Canan, Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
‘GÖZALTINA ALINDIĞI İNKÂR EDİLDİ’
Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan’ın bulunmasını istedi. Ancak onun gözaltına alındığı inkâr edildi.
21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüş, elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfeze bırakılmıştı.
Canan Ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu.
Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak gözaltına alındığı inkâr edilen Abdullah Canan’ı Şubat 1996'da tabur karargâhındaki revirde, başı sarılı vaziyette gördüğünü söyledi.
Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı.
‘SANIKLAR BERAAT ETTİ’
Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı.
Canan Ailesi 1 Aralık 1997 tarihinde davayı AİHM’e taşıdı. AİHM 3. Dairesi, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür." tespitinde bulundu. Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkûmiyet kararı verdi.
Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katledenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında isimleri yazılıdır.
‘ADALETİ SAĞLAMA GÖREVİNİZİ YERİNE GETİRİN’
Abdullah Canan’ın gözaltında kaybedilişinin 25. yılında yargı makamlarına sesleniyoruz: Yargı makamları, başta yaşam hakkı olmak üzere hak ihlallerinin cezasız kalmayacağını göstermek zorundadır. AİHM’de oybirliği ile yaşam hakkı ihlali kararı verilmiş olan Abdullah Canan davasındaki cezasızlığa son verecek, fail ve sorumluların yeniden yargılanmasını sağlayacak adımları atın. Adaleti sağlama görevinizi yerine getirin.
Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz. 126 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz.
2020'de en az 3 bin 362 yurttaşın yaşam hakkı ihlal edildi!
CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun yayınladığı 2020 Hak İhlalleri Raporu’na göre bir yılda en az 300 kadın öldürüldü, en az 2 bin 427 iş cinayeti kayıtlara geçti.
16-01-2021 11:00

İzel Sezer - @izelsezer
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, 2020 Hak İhlalleri Raporu’nu yayınladı. Rapora göre, bir yılda en az 3 bin 362 yurttaşın yaşam hakkı ihlal edilirken 2 bin 427 iş cinayeti kayıtlara geçti. Bir yılda en az 300 kadın erkekler tarafından öldürüldü.
15’i çocuk, en az 1679 yurttaşın işkenceye maruz kaldığının aktarıldığı raporda, cezaevlerindeki işkence ve kötü muamelelerin sayısı ise en az 1855 olarak kayıtlara geçti. Böylelikle bir yılda toplam 3 bin 534 işkence vakası kaydedilmiş oldu.
27 GAZETECİ TUTUKLANDI
Raporda, 4 Aralık 2020 itibarıyla en az 87 gazetecinin ve basın emekçisinin tutuklu ya da hükümlü olarak cezaevinde bulunduğu aktarılırken; 2020 yılında 27 gazetecinin tutuklandığı, 21 gazetecinin saldırıya uğradığı, en az 53 gazeteci hakkında dava veya soruşturma başlatıldığı ve yüz binlerce toplatma veya erişime engelleme kararının alındığı bildirildi.
2020 yılında, düşünceyi ifade nedeniyle en az 719 kişi gözaltına alındı ve 32 kişi tutuklandı. 30 kişi ise düşünceyi ifade nedeniyle mahkûm edildi.
753 EYLEME POLİS SALDIRDI, 2 BİN 123 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI
Rapora göre, bir yılda 226 belediye ve parti yöneticisi tutuklandı. 52 görevden alma veya kayyum atamasının yaşandığı 2020’de, 753 eylem ve etkinliğe polis müdahalesinin olduğu, 2’si çocuk en az 2 bin 123 kişinin bu eylemlerde gözaltına alındığı ve 44’ünün ise tutuklandığı aktarıldı. Toplantı ve gösteriler nedeniyle açılan davalarda 294 kişi ise mahkûm edildi.
Raporda, 2020’nin önemli olayları ise şu şekilde aktarıldı:
KORONAVİRÜS SALGINI
İlk resmi vaka mart ayında kaydedilse de, şubat ayında görüldüğü haberleri gelen yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını mart ayıyla birlikte Türkiye’nin gündemine yoğun bir biçimde girdi. TTB’nin verilerine göre, 2020 yılında salgın nedeniyle 133’ü hekim 327 sağlık çalışanı yaşamını yitirdi.
İNFAZ YASASI
Covid-19 salgınıyla birlikte tartışılmaya başlanan infaz düzenlemesi, 14 Nisan günü TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Yasayla cezaevlerinden 90 bine yakın kişi tahliye edildi. Denetimli serbestlik bir kereye mahsus olmak üzere üç yıla çıkarıldı. Bazı suçlarda cezaların 4’te 3’nün değil yarı süresinin cezaevinde infaz edilmesi ve açık cezaevindekilere Mayıs Ayı sonuna kadar izin verilmesi de kabul edildi.
ART ARDA DEPREMLER
Elazığ’da 24 Ocak'ta meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki depremde Elazığ’da 37, Malatya’da 4 olmak üzere en az 41 kişi yaşamını yitirdi, en az 1600 kişi de yaralandı.
Depremin ardından Kızılay Genel Müdürlüğünün (1999 yılından bu yana Deprem Vergisi toplanmasına karşın) halkı para yardımına çağırması ve HDP’li belediyelerin gönderdiği yardımların engellenmesi kamuoyunun gündemine geldi.
İran merkezli bir deprem sonucu 23 Şubat’ta Van’ın Başkale İlçesine bağlı Özpınar, Güvendik, Kaşkol ve Gelenler kırsal mahallelerinde 5’i çocuk 10 vatandaş yaşamını yitirirken, çok sayıda hayvan telef oldu ve 36 kişi ise yaralandı.
Depremden etkilenenlere yardım için HDP tarafından toplanan yardımları taşıyan konvoy, Elazığ depreminde olduğu gibi güvenlik güçleri tarafından engellendi.
Bingöl’ün Karlıova İlçesinde 14 Haziran’da meydana gelen 5,7 büyüklüğündeki depremde bir kişi yaşamını yitirdi,18 kişi ise yaralandı.
İzmir yakınlarında, Ege Denizi’nde 30 Ekim’de 6,9 şiddetinde deprem meydana geldi. İzmir ve çevresinde ağır hasara neden olan deprem sonucunda en az 116 kişi yaşamını yitirdi, 1034 kişi ise yaralandı.
Depremin ardından Bayraklı ilçesindeki 75. Yıl Parkında İzmir Halkevi tarafından açılan yardım çadırı 7 Kasım günü polisler tarafından söküldü. Müdahale sırasında 8 kişi gözaltına alındı. Polisler, yardım malzemelerini Kızılay’a ait bir kamyona yükleyerek götürdü. Aynı gün Dayanışma Ağı tarafından kurulan yardım çadırı da söküldü.
VAN’DA ÇIĞ FELAKETİ
Van - Bahçesaray Karayolu’na 4 Şubat’ta çığ düşmesi üzerine 5 kişi yaşamını yitirdi. Peşinden kurtarma çalışması için bölgeye gelen ekiplerin üzerine de çığ düştü. Bu olayda da üç kişi sonradan hastanede olmak üzere 36 kişi yaşamını yitirdi, 75 kişi ise yaralandı.
Olayın ardından bölgede iki çığ tüneli yapılmasının planlandığı ancak usulsüz biçimde yanlış bir yere bir tünel inşa edildiği ortaya çıktı.
MARDİN’DE TOPLU MEZAR
28 Mayıs Günü Mardin’in Dargeçit İlçesi Libka (Gulbiş) mezrası yakınlarındaki bir mağarada 40 kadar kişinin kemik ve kafatasları bulundu. Kemikleri bulan mahalle sakinlerinden İrfan Yakut, Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdu. Olay yerinde yapılan incelemeye kayıp yakınlarının avukatlarının ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) avukatlarının katılmasına izin verilmedi. Cumhuriyet Savcılığı, toplu mezara ilişkin soruşturmada gizlilik kararı aldı.
UYGULANMAYAN AİHM KARARI
AİHM Büyük Daire, HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın başvurusuna ilişkin kararını 22 Aralık Günü açıkladı. Demirtaş’ın tutukluluğunun “hukuki değil siyasi olduğu” görüşünü kabul eden AIHM Büyük Dairesi, Türkiye’nin AIHS’in “ifade özgürlüğü”, “özgürlük, güvenlik ve makul sürede yargılanma hakkı”, “seçme ve seçilme hakkı”na ilişkin maddelerinin ihlal ettiğine; Demirtaş’ın “derhal serbest bırakılması” gerektiğine karar verdi. AİHM kararının ardından Demirtaş’ın avukatları tarafından yapılan tahliye başvurusunu değerlendiren Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği, “hukuki durumunda bir değişiklik bulunmadığı” iddiasıyla 26 Aralık günü talebi reddetti.