Grup Yorum’a yönelik saldırılar: ‘Bizi ‘Yavuz Bingölleştirmek’ istiyorlar’

Grup Yorum’a yönelik saldırılar: ‘Bizi ‘Yavuz Bingölleştirmek’ istiyorlar’

Grup Yorum yeni bir saldırı dalgasıyla karşı karşıya. Geçen hafta yapılan baskında grup üyeleri gözaltına alındı ve İdil Kültür Merkezi yıkıma uğratıldı. Yorum üyeleriyle baskın sırasında yaşananları, saldırılarla ne amaçlandığını, yola nasıl devam edileceğini ve sanatçının faşizm koşullarına karşı mücadelesini konuştuk.

Tugay Candan - @TugayCandann

Mail: [email protected]

1987 yılından beri politik ve özgün müzik alanında faaliyet gösteren, devrimci mücadelenin her dönem parçası olan Grup Yorum; türkülerini, marşlarını, ağıtlarını seslendirdiği mücadelenin neferleri gibi hep bedel ödemek zorunda bırakıldı. Buna rağmen ne mücadele bitirildi, ne de Grup Yorum’un sesi kısılabildi. Fakat özellikle 2015 sonrası AKP iktidarı ülkeyi faşizm koşullarına hapsetmeye çalışırken, Grup Yorum da yoğun baskılarla karşı karşıya kaldı. Yasaklamalarla neredeyse konser yapamaz hale getirildi. Üyeleri tutsak edildi, ölüm oruçlarında sonsuzlaştı. İdil Kültür Merkezi terörize edilmeye çalışıldı…

Grubun kitlelerle buluşmasını engellemeye yönelik bu saldırılar, bir korkunun da izdüşümünü ifade ederken Grup Yorum’u sevenlerde de her zaman öfke uyandırdı. Bu saldırılardan en sonuncusu geçen hafta, birçok kez tekrarlandığı gibi yine İdil Kültür Merkezi’ne yönelikti.*

Polis ordusuyla yapılan baskında grup üyeleri Betül Varan, Bergün Varan, Sultan Gökçek, Eren Erdem ve FOSEM emekçisi Barış Gürses gözaltına alındı. Gözaltına alınan 5 kişi için önce 4 gün gözaltı süresi verilmesi birilerinin içini soğutmamış ki bu süre 4 gün daha uzatıldı…

Faşizmin Grup Yorum’a duyduğu korku dolu hıncın bir diğer göstergesi de baskın sonrası İdil Kültür Merkezi’nde ortaya çıkan yıkım görüntüleri oldu. Kurum baştan aşağı talan edilmiş, enstrümanlar parçalanmış, kitaplar yerlere saçılmıştı…

Grup üyeleriyle baskın sırasında yaşananları, saldırılarla ne amaçlandığını, yola nasıl devam edileceğini ve sanatçının faşizm koşullarına karşı mücadelesini konuştuk.

BASKIN YETMEDİ, TEHDİTLER DEVAM EDİYOR…

Yasaklanan ve yine saldırılan bir konser girişimin ardından yine İdil Kültür Merkezi basıldı. İnsanlık dışı görüntüler var. Yorum üyeleri de gözaltına alındı. Baskın anlarında neler yaşandı?

Onlarca özel harekat polisi ile gelip, kurumumuzun kapıların, kafemizin camlarını kırarak girdiler içeri. Düşman işgaline geliyor gibiydiler. Arkadaşlarımızı yerlerde sürükleyerek, işkencelerle gözaltına aldılar. Ardından da kültür merkezimizi ve kafemizi darmadağın ettiler. Bağlama ve kemanımızı kırdılar, tellerini kopardılar. Kütüphanemizin raflarını kırdılar, tüm kitaplarımızı yerlere saçtılar. Kültür merkezimizde neredeyse kullanılabilecek eşya bırakmadılar. Bir yandan da İstanbul Emniyeti Siyasi Şube’den olduğunu söyleyen bir polis, kurumumuzu sürekli arayıp tehdit ediyor.

Çok görkemli, onurlu bir direnişte 2 üyemizi, 2 canımızı toprağa verdik. Bugün onlar sayesinde başımız dik bir şekilde devrimci sanatımızı yapıyoruz. Albüm çalışmalarımız devam ediyor, yeni besteler yapıyoruz. Tavır dergimizi yayınladık. Çalışmalarımız tüm hızıyla, coşkusuyla devam ediyor. Üyelerimiz tahliye oldu, yeniden bir aradayız onlarla da. Bizi halkımızdan koparmak, tecrit etmek istediler. En ufak bir sesimiz bile duyulmasın istediler. Ama başaramadılar. Halkın dilinde, yüreğinde daha fazla yer ettiğimizi düşünüyoruz bu süreçte. İşte bu, faşizmin hezimetidir. Yaptıkları bu baskın da bu yenilgilerinin hazımsızlığıdır.

‘İKİ AYDA İKİNCİ KEZ KÜLTÜR MERKEZİMİZ BASILDI’

Bu baskınlarla, saldırılarla ilk kez karşılaşmıyoruz. Her baskından sonra kültür merkezimizi toparlamasını bildik dayanışma ile halkımızın desteği ile. Diğer yandan da, iki ayda ikinci kez kültür merkezimiz basıldı. Bu baskınlara karşı çok öfkeliyiz. Helin ve İbrahim'in taleplerinden biri de kültür merkezimizin basılmaması idi. Bu nedenle öfkemiz daha da büyük. Baskınları asla normal görmüyor, kanıksamıyoruz. İnsanların da İdil Kültür Merkezi'ne yapılan baskınları sıradan, gündelik olaylar olarak görmemelerini istiyoruz.

‘TÜRKÜLERİMİZİ DÜŞLEDİĞİMİZ BİR ÜLKE İÇİN SÖYLÜYORUZ’

Helin ve İbrahim’i sonsuzlaştıran direniş de bu baskılar nedeniyle başlamıştı. Canları pahasına seslerini duyurmak isteyen iki insanın çağrısına kulak tıkayan iktidarın çekindiği şey ve bu baskınlarla amaçlanan nedir? Grup Yorum’un sesinden niye bu kadar korkuluyor?

35 yıldır, düşlediğimiz bir ülke için söylüyoruz türkülerimizi. Nasıl bir ülke? Emperyalizmin iliklerimize kadar işlemediği; bağımsız bir Türkiye. Faşizmin adaletsizliklerini örtbas etmek için kendi pespaye yasalarını üstüne şal niyetine örtmediği demokratik bir Türkiye. Emek sömürüsünün, açlığın, yoksulluğun, iş cinayetlerinin olmadığı sosyalist bir Türkiye. Bunun için Soma'ya dair, Lice'deki, Sur'daki, Cizre'deki katliamlara dair şarkılar yaptık. Berkin Elvan için, hasta tutsaklar için, 17 Ağustos depremi için şarkılar yaptık.

‘SALDIRILARIN EN YOĞUNUNU YAŞIYORUZ’

Bu nedenle 35 yıldır düşlerimize düşman olanların baskılarıyla, saldırılarıyla karşılaşıyoruz. Albümlerimiz mi kurşunlanmadı, konserlerimiz mi yasaklanmadı, provalarımız mı basılmadı, gözaltına mı alınmadık, işkence mi görmedik, tutsaklıklar mı yaşamadık; bunların hepsini yaşadık. Bugün bu saldırıların en yoğununu yaşıyoruz; çünkü yönetememe krizi gittikçe daha da derinleşen ve bu krizden asla çıkamayacak olan bir iktidar var ülkemizde. Halka "umutsuzluğa kapılmayın, direnin, mücadele edin, hesap sorun" çağrısı yapan, halka kendi iktidarını kurma çağrısı yapan bir müzik grubu olarak bizler de AKP faşizmi nezdinde çok daha ciddi bir tehdit haline geldik. Öyle ki; başlarımıza ödüller konuldu, İçişleri Bakanlığı genelgesiyle 81 ilde konserlerimiz yasaklandı, tüm üyelerimiz tutuklandı, kültür merkezimiz 3 yılda 10 kez basıldı. Yapılmak istenen; devrimci sanatçılığı bitirme, bizi "Yavuz Bingölleştirme" operasyonuydu bir nevi. Müzik yapacaksanız benim istediğim biçimde, benim belirlediğim çerçevede yapacaksınız" diyordu faşizm. Grup Yorum'u; tüm kimliğiyle, ürettikleriyle, yarattığı değerlerle tasfiyeyi hedefliyorlardı. Biz de "ya teslimiyet ya ölüm" diyerek direnme yolunu seçtik. "Direniş en muzaffer komutandır" sözünde olduğu gibi; biz ölüm orucu direnişimizle en sağır kulaklara bile ulaşabilmeyi başardık, bu sayede üzerimizdeki koyu tecriti kaldırdık. Bugün bu röportajı yapabiliyor olmamızı dahi ölüm orucu direnişimize borçluyuz. Elbette ki süreç hala bitmedi. Faşizmle yönetildiğimiz sürece baskılarla, saldırılarla, yasaklamalarla karşılaşmaya devam edeceğiz. Belki bugünden bile daha ağır saldırılarla karşılaşacağız. Ama her ne pahasına olursa olsun; kendi yolumuzda yürümeye, haklarımız için, adalet için çok büyük bedel ödesek bile bu uğurda direnmeye devam edeceğiz. Ve konser hakkımızı da faşizm bize bahşetmeyecek, biz söke söke alacağız!

‘HALKA DA, SANATA DA, SANATÇIYA DA DÜŞMAN BİR İKTİDAR…’

Grup Yorum üzerindeki baskılar uzun süredir bu derece devam ederken, aslında bu süreçte “muhalif” kimliği ile bilinen sanatçıların da sanatsal faaliyetlerinin engellendiğini görüyoruz. AKP sanata karşı topyekün bir savaş açmış durumda. Böyle bir ortamda sanat dayanışmasının önemine dair ne düşünüyorsunuz?

Sanat dediğimiz, halkın kendi yaşadıklarının farklı araçlarla dışavurumudur. Bugün halk açlık, yoksulluk, adaletsizlik yaşıyor. Eserlerinde bunları anlatan sanatçılar da baskılarla, yasaklamalarla karşılaşıyorlar. Yani karşımızda halka da, sanata da, sanatçıya da düşman bir iktidar var.

Nazi Almanyası'nın Propaganda Bakanı Joseph Goebbels'in sözü var: "Kültür deyince elim belimdeki silahıma gidiyor." AKP faşizmi de aynı damardan besleniyor. Eski bakanlardan biri de "Kültür-sanat alanındaki ayrık otlarını temizleyeceğiz" demişti. Bugün de yeri geldiğinde pandemiyi bahane ederek, bazen de hiçbir bahane uydurmayı bile gerek görmeden sanatçıların faaliyetlerini engelliyorlar. Konserler yasaklanıyor, tiyatro salonları kapatılıyor, oyunlar durduruluyor. Sanatçıları açlığa mahkum ediyorlar, salgın sürecinde 100'e yakın müzisyen bu nedenle intihar ediyor.

‘KÜLTÜR SANAT ALANINDA HEGEMONYA KURAMIYORLAR’

Yine de kültür-sanat alanında hegemonyalarını kuramıyorlar. "Bu alanda istediğimiz sonuçları yaratamadık" diyerek kendi ağızlarıyla itiraf ediyorlar bunu. Evet, asla Nazım Hikmet gibi bir şair çıkaramazlar onlar. Sanatlarını uğruna canlarını verecek Helin Bölek'leri, İbrahim Gökçek'leri, Grup Yorum'ları yoktur onların.

İşte bu; halkın sanatçılığının, sosyalist gerçekçi sanatın gücüdür. Ülkemiz sanatçıları ve aydınları da bu gücün farkında olmalıdır. Bu gücü çoğaltmak da "Faşizme karşı omuz omuza" durmaktan geçer. Yakın tarihte ülkemizde sanatçı dayanışmasına dair çok olumlu örnekler yaşadık. 2013'teki Haziran Ayaklanması sürecini örnek verebiliriz mesela.

Faşizmin güçlü gibi gözükmesinin tek bir nedeni var; halkın, sanatçıların, aydınların örgütsüzlüğü. Faşizme karşı olan, halk için sanat yapan tüm sanat emekçilerini Sanat Meclisi'nde bir araya gelmeye çağırıyoruz.

YORUM’DAN MESAJ: ‘SESİMİZ SOLUĞUMUZ OLUN’

Grup Yorum’un halka mesajı nedir?

Bizler halkın sanatçılarıyız. Gücümüzü halktan alıyoruz, tüm zorluklar karşısında sırtımızı halkımıza yaslıyoruz. Hiçbir zaman büyük büyük sponsorlar olmadı arkamızda. Hiçbir zaman iktidarlardan destek almadık. AB-ABD emperyalizminden fonlar, hibeler alıp sanatımızı yapmadık hiçbir zaman. Yani tek dayanağımız halk oldu. Milyonları bir araya topladığımız meydan konserlerimizi de, ülkemizdeki en kalabalık biletli konser olan İnönü konserimizi de halkımızın gücüyle, dayanışma ile gerçekleştirdik. Dışarıda tek bir Yorumcu kalmadığında dinleyicimiz yeri geliyor çıkıp Yorum'u sahipleniyorlar. "Grup Yorum halktır susturulamaz" sloganını bu şekilde ete kemiğe büründürüyoruz. Tüm halkımızı; dinleyicilerimizi, aydın ve sanatçıları, siz basın emekçilerini Yorum'u sahiplenmeye, sesimiz soluğumuz olmaya çağırıyoruz.

DAHA FAZLA