Gezi Davası'nda ikinci gün sona erdi

Gezi Davası'nda ikinci gün sona erdi

Gezi Direnişi'nden 6 yıl sonra açılan davanın ilk duruşması dün Silivri'de görülmeye başlandı. 16 kişinin toplam 2 bin 970 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı dava bugün devam etti. Davada ara karar açıklandı.

İleri Haber

Gezi Direnişi’yle ilgili olarak uydurma gerekçelerle hazırlanan 657 sayfalık "Gezi iddianamesi"ne ilişkin davanın dün başlayan duruşması bugün devam etti.

Mahkeme, hakkında yakalama kararı bulunan sanıklar için çıkarılan yakalama kararının infazının beklenmesine hükmetti. İnanç Ekmekçi’nin bir sonraki celseye hazır olması halde savunması alınacak.

Mahkeme, Çiğdem Mater ve Mine Özerden’in adli kontrollerinin devamına karar verirken Yiğit Aksakoğlu’na tahliye kararı verildi. Mahkeme, Çiğdem Mater ve Mine Özerden’in adli kontrol tedbiri olarak yurtdışı yasaklarının kaldırılması talebini reddetti.

Mahkeme, Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına ‘oy çokluğu’ ile karar verildi.

Dava 18-19 Temmuz tarihine ertelendi.

GÜNCELLEME 18.43

Mahkeme, Yiğit Aksakoğlu tahliye kararını açıkladı, hakkında adli kontrol tedbiri olarak yurtdışı yasağının uygulanmasına karar verdi.

GÜNCELLEME 18.34

Savcı, Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu'nun hakkındaki mevcut delil durumu gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verilmesini talep etti, duruşmaya ara karar için ara verildi.

GÜNCELLEME 18.10

Yiğit Aksakoğlu'nun avukatı Turgut Kazan savunma yaptı: "Müvekkilim şiddetsiz eylem çalışması yapmakla suçlanıyor. "Hükümeti yıpratmak" nasıl bir suçlama? Ben hükümeti yıpratmak istiyorum. Açıkça söylüyorum."

GÜNCELLEME 13.30

Gezi iddianamesi sanıklarından şehir plancısı Tayfun Kahraman, savunmasına başladı. Kahraman'ın savunmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

İddianamede yer alan Kültür ve Tabiat Kanunu'nu en iyi bilenlerdenim. Gezi eylemlerinden önce Kültür Bakanlığı'nda çalışıyordum. Eylemlerden sonra aramıza kara kedi girdi. Şimdi Mimar Sinan Üniversitesi'ndeyim. 

İddianamede konu Gezi parkı projesinin hukuki talebiyle başlayan ve bir araya gelen kurumların oluşturduğu, Taksim dayanışmasındaki TMMOB ve Şehir Plancıları Şubesi'ndeki görevlerimde bu süreçte yer aldım .

'BİR MESLEK İNSANI OLARAK...'

Bir meslek insanı olarak Gezi Parkı ve Taksim Dayanışması nedir? Meslek odası yöneticisi olarak kent merkezinin son yeşil alanlarından birindeki ortaya çıkması muhtemel tahribata karşı süreç başlattık.

Son yeşil alanlardan birinin yapılaşmasına karşı çabamız İBB tarafından gözardı edildi. Bu projeden vazgeçmeyip imar planları askıya çıkarıldı.

'GEZİ TOPLUMUN VİCDANI HALİNE GELDİ'

Yöneticisi olduğum meslek odası tarafından yılda ortalama 20 dava açıyoruz. Gezi de öngöremediğimiz bir şey oldu. Gezi toplumun vicdanı haline geldi.

Toplumun vicdanı bazı yerlerde kabarıyordu, 1 Mayıs, Tekel, Emek Sineması, kürtaj gibi... Fakat bizlerin orada gördüğü şiddet ve Taksim'in özellikle siyasal simge olma özelliğini de eklerseniz polis şiddetiyle birleşince Gezi ortaya çıktı.

İdare katılımcı yöntem izlemediği için bizlerin sadece hukuk yollarını ve davayı kullanarak katılım mekanizmasını çalıştırma çabamız görmezden gelinmeye devam ettiği için de Gezi oldu.

Kuzey Ormanları gibi bizler dışında semt sakinlerinin de katılımıyla pek çok dayanışma kuruldu. Taksim Dayanışması 29.02.2012'de deklarasyonla kuruldu .

İddianamenin komikliği şu ki sadece 50 kişi çadırlarda kalıyordu ve 50 kişi üzerinden hükümeti devirmeye varacak kadar büyük bir organizasyon halinde olduğumuzu söylüyor.

'POLİS ŞİDDETİNE KARŞI BİR DİRENİŞTİR'

Gezi aslında toplumun vicdanının hareketidir! Gezi, orada parkını yeşilini korumak isteyen, kent mücadelesi vermek isteyenlerin gördüğü ve FETÖ'cülerin yaptığı kesin olan polis şiddetine karşı bir direniştir.

Toplum vicdanını birden bire harekete geçirmek kolay değil ama böylesi 5 benzemezi bir araya getirip organize edebilecek bir yapı da dünyada yok. 5-6 kişiyle yapılan itirazlar 10 milyon insanı sokağa dökebilecek duruma 1 ayda mı gelmiştir?

Bizler, anayasayla tanımlanan TMMOB'un şehir plancısı odası ve diğer meslek odalarıyla kamu adına takip ettiğimiz hukuki süreçlerden bir tanesini o gün gerçekleştirdik. O da 1/5000 koruma amaçlı uygulama alanının tadilatına karşı olmaktı.

Taksim Dayanışması, tüm dayanışma ve savunmalardan farksızdır ama kamuoyundaki karşılık bulma nedenleri, Taksim'e erişim imkanı, Taksim'in toplumsal hafızadaki yeri, çatı yapı olması, polis şiddeti olabilir.

'ORTAK KARAR ALINIP UYGULANIR'

Taksim Dayanışması yöneticisiz, lidersizdir. Bir çok kurumun Taksim Meydanı ve Gezi Parkı'nı korumak üzere altında bir araya geldiği bir çatıdır. Ortak karar alınıp uygulanır.

Taksim Dayanışması'nın üyesi yoktur, bileşenleri vardır. Bireysel katılım olsa da bireysel değil kurumsal temsiliyetle işler. Yatay ve hiyerarşisiz bir yapı. Anayasa'da tanımlanan ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kullanır.

Taksim Dayanışması'nın bir araya gelmesi sonrasında Taksim'in işgali ile ilgili halkı bilinçlendirmek, insan zincirleri gibi ifade özgürlüğü kapsamındaki faaliyetlere başlandı.

Taksim'de projede yer almayan yaya yolunun açılması ile ilgili Asker Ocağı caddesinde ağaçların kesilmesi engellenmiştir. Yer almayan bir yaya yolunu engellediğimiz için polis müdahalesi ile karşılaştık.

'POLİS BİBER GAZI SIKMIŞ VE FİZİKSEL ŞİDDET UYGULAMIŞTIR'

Şantiye şefiyle görüşmek isteyen topluluğa polis biber gazı sıkmış ve fiziksel şiddet uygulamıştır. Hiçbir arbede yokken gelişen şiddetle kalabalık çoğalmış ve İBB tarafından ağaçların başka yere taşındığı açıklanmıştır.

O gün orada olanlar bilir ki o ağaçlar köklerinde kopartıldı başka bir yere gömülme şansı kalmamıştı. Taksim Dayanışması'nın açıklama yaptığı sırada da polisin tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etmiş, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak sonradan FETÖ üyesi olduğunu öğrendiğimiz polisler vatandaşlara eziyet etmiştir.

'BUNU HİÇBİR ORGANİZASYONUN YAPTIRAMAYACAĞI AÇIKTIR'

Kamuoyu bizlere sahip çıkmış ve milyonlarca insan polis şiddetini protesto etmek için sokağa çıkmış ve Taksim Meydanı yayalaştırma projesine itiraz kitleselleşmiştir, bunu hiçbir organizasyonunu yaptıramayacağı açıktır.

Bu süreç sonrasında insanlar bize destek olmak için gerek sokağa çıkmış gerekse tencere tava çalmışlardır. Farklı din, dil, ırk ve ideolojiden insanın bir araya geldiği eylem karşısında iddianame, sol yumruğun havaya kaldırılması işaretinin bizim ortak sembolümüz olduğunu söylemiştir. Bunların hepsi tek bir anlama geliyor. O da aslında başkaldırıdır.

Gezi'yi büyüten unsur destek çağrıları değil, dönemin hükümetinin gerilimi yatıştırmaktan uzak açıklamaları olmuştur. Gezi Parkı yaşanan olaylarla birlikte kendiliğinden oluşmuştur. Bilinçli bir kurgu değildir.

'HİÇBİR SENARİST BÖYLE BİR PROTESTO YAZAMAZ'

10 milyon insana ne para yeter ne de organizasyon, iddianame başarısız bir senaryodur. Kusura bakmayın ama hiçbir senarist böyle bir protesto yazamaz.

Taksim Dayanışması aracılığıyla hükümete yönelik altı talep vardır. Bu talepler son derece barışçı, makul ve olayları sonlandırıcı niteliktedir. Ancak kabul edilmemiştir.

Taksim Dayanışması tarafından yapılan açıklamalar demokratik hak talepleri, toplumsal sağ duyuya sahip açıklamalardır. Bu taleplerle ilgili darbeye teşebbüs suçlaması geliştirmek akıl dışıdır. 

Taksim Dayanışması'nın yaptığı açıklamalar gözleri kapalı medya kuruluşları tarafından yayımlanmıyordu. İddianamede de açıklamalar yok. Bunlar kabul edilemez.

Dayanışma'nın açıklamalarında darbeye teşebbüs teşvik edilmemiştir. Demokratik taleplere ses verilmesi istenmiştir, Bu anayasal bir haktır. Bu sırada Türkiye Cumhuriyeti hükümeti hedef alınmamış, aksine yetkililerle görüşme yapmıştı.

Taksim Dayanışması tarafından Gezi Parkı'nda yönetimin dışına çıkılacak hiçbir şey yapılmamıştır. Polis müdahalesiyle de park tamamen boşaltılmıştır.

'TEK HATAMIZ KAMU GÜCÜNÜ KULLANANLARA GÜVENMEK OLMUŞTUR'

Gezi Parkı'na sahip çıkanlar olarak belki de tek hatamız kamu gücünü kullananlara güvenmek olmuştur. Bu yöneticilerin çoğu görevden alınmış ya da FETÖ üyeliğinden mahkûm edilmiştir.

Gezi sırasında yaşanan her olaydan bizim sorumlu tutulmamızın akılla izah edilecek bir yanı yoktur. Gezi eylemlerini darbe teşebbüsü olarak değerlendirmek temsil grupları üzerinde hakimiyet kurmak gerektirir, bu fiilen mümkün değildir.

Bu süreçte hükümet, olaylar tırmanırken şiddetin sorumlularına yönelik soruşturma yürütseydi, polise sızmış FETÖ üyeleri tespit edilebilirdi.  

11 sayfalık analiz raporunda ne Taksim Dayanışma'nın ne de benim bahsim geçiyor. Hiçbir somut delile dayanmayan suçlamaları reddediyorum.

'EMRİ BEN VERDİM DİYENLERDEN BAHSEDİLMİYOR'

İddianamede öne sürüldüğü gibi FETÖ mensuplarının orantısız güç kullanarak olayları büyüttüğü söylüyor ancak "Emri ben verdim" diyen siyasilerden bahsetmiyor.

5 ve 13 Haziran 2013'te hükümetin daveti ile gerçekleşen davetlere de katıldım. İddianamede Erdoğan'ın görüştüğü kişiler sayılıyor ancak bizim ismimiz geçmiyor Sui generis'in hukuki bir karşılığı yoktur. Demokratik hak kullanımını yargılamak isterseniz anlamsız nitelemeler yaparsınız. Örgüt suçlamasından hakkımızda beraat kararı olduğu için savcılık iddianameyi doldurmaya çalışmıştır.

'ROGER WATERS KONSERİ BİLE SUÇ SAYILMIŞTIR'

ODTÜ öğrencilerinin Gezi'ye destek olması, Roger Waters'ın konseri bile suç sayılmıştır.

Bu süreçte meslek odası yöneticisi kimliğimde yer aldım. Ne Gezi'de yapılacak projeye itiraz etmek, ne de dava açmak, kamuyu bilgilendirmek de suç değildir. Bunların hükümeti devirmeye teşebbüs olarak suçlanmasının izah edilir yanı yoktur.

'İDDİANAME KOMPLO TEORİSİ ÜZERİNE KURULUDUR'

İddianame bir komplo teorisi üzerine kuruludur. Benim gibi birçok kişiyi, olayı üst üste yığarak gayri hukuki bir yaklaşım sergilemektedir.

İddianamede belirtildiği gibi Can Atalay ve Mücella Yapıcı ile irtibat halinde olduğum doğrudur. Bu mesleğim gereği normaldir. Çiğdem Mater ile de irtibatlıyım çünkü kendisiyle sosyal hayatımda da görüşürüm, arkadaşım olur.

Memet Ali Alabora ile de Gezi Parkı eylemleri nedeniyle irtibat kurduk. Kendisini sinema ve dizilerden tanırım. Başka bir tanışıklığım yoktur. Osman Kavala'yı da medyadan iş insanı olarak tanırım. Kendisiyle bir kez irtibat kurmuşum.

'KARABURUN BİLİM KONGRESİ'NE KATILMAMIZ DA İDDİANAMEYE GİRMİŞTİR'

Tek bir görüşmeyle irtibatlı olduğumuzu iddia etmek mantık dışıdır. İddianamede sıklıkla yer alan diğer etkinliğe gelmek gerekirse, Karaburun Bilim Kongresi'ne katılmamız da iddianameye girmiştir.

Kamuya açık bu kongrenin içeriği iddianameye olayları Türkiye'ye yayma isteği olarak yazılmıştır. Fransız bir gazeteciyle yaptığımız röportaj da iddianameye girmiştir. Oda başkanı olmam nedeniyle sıklıkla yaptığım röportajlardan biridir.

Dayanışma bileşenleri içinde yer alan forumların Taksim Dayanışma tarafından yönlendirmeyle oluştuğu söylenemez. Forumlar kendiliğinden parklarda oluşan gruplardır. Bunların bir araya gelmesi talimatla olmamıştır.

İnsanların forumlarda güncel konuları görüşmeleri suç olmadığı gibi suçu öven veya teşvik eden yanları da yoktur. İddianamede bahsettiği gibi forumların koordinasyonu ile Osman Kavala ile ne yüz yüze ne de telefonla görüştüm.

'GEZİ ANTİEMPERYALİSTTİR'

İddianamenin ne kadar özensiz ve ciddiyetsiz olduğunu, Gezi Parkı'nı korumaya çalıştığımızı anlatmaya çalıştım. Bu iddianame Gezi'yi anlatmamaktadır. Gezi antiemperyalisttir.

Gezi, temsil eksikliği hissedenlerin tepkisidir. Gezi barışma, kucaklaşmadır. Gezi'den korkulacak bir şey yoktuR.

GÜNCELLEME 10.39

Gezi iddianamesi sanıklarından Avukat Can Atalay, mahkeme beyanına başladı. Atalay'ın savunmasından öne çıkanlar şu şekilde:

En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: bu iddianame esas olarak Türkiye tarihinin, topraklarının en onurlu toplumsal olaylarından birini karalama çabasının en güncel örneği. Bu iddianame uzun yıllar boyunca siyasi ve toplumsal hayatı, ceza yargılamasını basit bir aracı haline getiren bir örnektir, yamalı bir bohçadır. 

'ANAYASAL DÜZENDEN BAHSEDERKEN 25., 28. VE 33. MADDEYİ KONUŞMAYACAK MIYIZ?'

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın anayasal düzenden ne anladığını anlamadık. Savcılık, Anayasal düzenden sadece Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 8. Maddesi'ni anlıyor. İddianame, anayasal düzenin diğer unsurlarıyla ilgilenmediği gibi hükümetin yükümlülükleriyle de ilgilenmemiş ve hiçbir şey dememiştir. Anayasal düzenden bahsederken 25. maddeyi, 28. maddeyi 33. maddeyi konuşmayacak mıyız? Anayasal düzenden bahsederken herkesin izin almaksızın gösteri düzenlemekten, konut hakkından, sağlıklı çevre hakkından, sosyal güvenlik hakkından bahsetmeyecek miyiz? Mücella Yapıcı'nın neredeyse tüm ömrü kültür ve tabiat varlıklarını korumakla geçti. 

'İDDİANAME KIRILAN CAMI, ÖLDÜRÜLEN HAYVANLARI BİZİM HANEMİZE YAZIYOR'

İddianame eksiktir, yamalı bohçadır, esaslı bir yöntem sorununa sahiptir. Böylesi bir iddianamede, savcılık bizler için ağırlaştırılmış müebbet istiyor. Ama kendi tezinde cebir ve şiddet unsuru o kadar zayıf ki Türkiye'nin dört bir yanında kırılan camı çerçeveyi, öldürülen hayvanları bizim hanemize yazıyor. Bize bu cebir ve şiddet unsurunu oluşturmak için sıraladıklarından ortaya karışık 30-50 verseniz, kimimiz çok yaşlılıkta cezaevinden çıkarız ya da hiç çıkamayız. 

'BUNU FETHULLAHÇI ÇETENİN AKP İLE NASIL YAPTIĞINI BİLİYORUM'

Sizin (heyet) dünkü yumuşak tavrınız, bu iddianamenin ağırlığını ortadan kaldırmıyor. Burada toplumsal hayata müdahale için yargının araçlaştırılmasını izliyoruz. Bunu Fethullahçı çetenin AKP ile nasıl yaptığını biliyorum. Karşı karşıya kaldığımız tehlikenin farkındayım.

Ağırlaştırılmış müebbet isteyen bir savcı, hukuk fakültesi mezunuysa TMK7/2'nin unsurları oluşmamışken bize, Taksim Dayanışma'na ağırlaştırılmış müebbet isteyemez. İddianamede bir tane TMK7/e oluşmuştur diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Tek bir örnek gösteremezsiniz.

'YAPILAN İNŞAAT YASAK, İMAR PLANINA AYKIRI'

Mücella Yapıcı beraat etti. 2911'den beraat etti. Ama sizin şunu tartışmanız gerek: nasıl başladı? 27 Mayıs'ta, 31 Mayıs'ta nasıl başladı? O günden beri 2911 ihlal edildi mi? Suçun nitelikli halleri oluştu mu? Oluşmadı! Çünkü yapılan inşaat yasak! İmar planına aykırı!

Yayalaştırma projesi diyorlar, yaya kaldırımı yapmayı unutuyorlar. Bir gece İstanbul BBŞ taşeron kardeşlerimizle oradaki ağaçları sökmeye çalışıyorlar. 28 Mayıs sabahı, kim olduğu belli olmayan 50 erkek, herkesin üzerine hücum ediyor, insanlar onlara itiraz ediyor. Elektrik tesisatı kopuyor, Bunların hiçbirinden bahis yok. Taşeron işçilerin ardından insanların üzerine taarruz eden kolluk kuvvetlerinden bahis yok ama bize 2911'den ceza istiyor.

'YENİDEN KIYMETLENDİRME KABUL EDİLEBİLİR BİR UNSUR DEĞİL'

İddianamenin açıklanmasından sonra savcılık bize ve müdafiilerimize laf yetiştirdi. Biz konuşabiliriz ama devlet güçleri, ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan insanlara yanlış bilgi vererek açıklama yapamaz. Biz iddianameyi öğrendikten sonra savcılık bize tezvirat yaparak yanıt verdi: 'Biz Fethullahçı çeteye mensup hakimler, savcıların dinleme kararlarıyla ilgili yeniden kıymetlendirme yaptık' diyerek. Yeniden kıymetlendirme kabul edilebilir bir unsur değildir. Neyi yeniden kıymetlendiriyor?

'KİMSE BİZİ SORUŞTURMANIN 15 HAZİRAN'DA BAŞLADIĞINA İNANDIRAMAZ'

Bu kadar önemli bir toplumsal olayda, içinde onurla bulunduğunu söyleyen insanlar olarak, Taksim Dayanışması'nda olduğunu bir gün reddetmemiş insanlara diyor ki 'Sizinle ilgili soruşturma 15 Haziran 2013'te başladı'. 27 Mayıs'ta başlayan, 28 Mayıs'taki ağır polis şiddetiyle başka bir kriz haline dönüşen bir olay. Her gün olayın vehametini anlatıyoruz. Kimse bizi soruşturmanın 15 Haziran'da başladığına inandıramaz.

'AKP VE FETHULLAHÇI ÇETE GİBİ TAKSİM DAYANIŞMASI'NI ANLAYAMADINIZ'

İddianamenin özeti, imzasız Fethullahçı çete ve AKP işbirliği ile hazırlanmış bir rapordur. Gezi Direnişi'ni anlayamadığınız, anlamazdan geldiğiniz gibi, tıpkı AKP ve Fethullahçı çete gibi Taksim Dayanışması'nı da anlayamazdınız. Taksim Dayanışması bir bütündür.

Neden 135. maddeden bahsetmiyoruz? Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere yani barolar, TMMOB'a bağlı tüm odalar, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarıdır. Tıpkı hükümet ve dönemin İBB'si gibi anayasal kuruluşlardır.

'ANAYASAL KURULUŞLARIN İTİRAZLARI SUÇLULAŞTIRILAMAZ'

Ben anayasal düzeni beğenmeyebilirim, eşitlikçi özgürlükçü bir anayasal düzen isteyebilirim. Ama mevcut anayasal düzen, Şehir Plancıları Odası neyse Beyoğlu Belediyesi de odur, diyor. Bu anayasal kuruluşların itirazları, devlet yönetimine katılma biçimleri suçlulaştırılamaz. 1980'lerde 12 Eylül'ün sonrasında neoliberalizmin cisimleştiği uygulamalarla birlikte, İdari Yargılama Usulü Kanunda 1994’ te yapılan değişiklikten bu yana meslek örgütlerinin kamu yararını korumasının önüne geçmeye çalışılmıştır.

Bu ideolojik-hukuki kamusallık karşıtı kampanyanın en önemli adımlarından birisinin 2010 tarihli Anayasa referandumu olduğunu, yargının kritik tüm noktalarının tamamıyla Fethullahçılara teslimidir. 2010'da ceza yargılamasında Fethullahçı çetenin önündeki son engel kaldırıldıktan sonra gözümüzün önünde idari yargı çöküyor. 

'TÜRKİYE'DE KAMUNUN YARARINI KORUMAK SUÇ MUDUR?'

Nükleere karşı çıkmak bir suç olarak nitelendirilebilir mi Hakim Bey? Sağlık hakkımızın gaspına, su kaynaklarının ticarileştirilmesine, tarım hakkımızın elimizden alınmasına kulp takma çabası beyhudedir. Biz bunların hepsini yaptık. Bunların hiçbirinde suç yoktur, burada da suç olarak nitelendirilemez! Eğer bugün Haydarpaşa Garı rantçılara peşkeş çekilemediyse ve orası hala trenlerini bekleyen bir gar ise bu Haydarpaşa Dayanışması'nın mücadelesiyledir. Suç mudur? Türkiye'de kamunun yararını korumak suç mudur?

'SAVCILIĞIN ESAS MOTİVASYONU GEZİ DİRENİŞŞİNİN KARALANMASIDIR'

Özcesi, Mimarlar Odası Ve Şehir Plancıları Odası kamu yararını korumak için tüm yurttaşlara ve yurttaşların meşru örgütlerine çağrıda bulunmuştur: "Gelin İstanbul’un kent merkezindeki son müşterek kamusal yeşil alana, son afet sonrası toplanma alanına sahip çıkalım" demiştir. Savcılığın esas motivasyonu Gezi Direnişi'nin karalanmasıdır. Milyonlarca insanın ortak kararının, bu ülkenin geleceğine ilişkin sözünü karalamak istiyor savcı.

'GEZİ'DE SOKAĞA ÇIKANLARI FON KULLANAN GARİBANLAR OLARAK RESMETMEK KİMSENİN HADDİ DEĞİLDİR'

Bakanlıklar, çeşitli fonlar kullanmasına rağmen fon kullamını suçlaştırıyor. Fon kullanımı suç değil. Ama diyor ki: Gezi fonlarla finanse edilmiştir. Yalan! Tek bir kör kuruşun benim ya da Tayfun Kahraman'ın ya da Mücella Yapıcı'nın cebine girdiğinin delili yok. Mimarlar odası TMMOB'a bağlıdır. Tek kuruş fon kullanılmaz. Tekrar ediyorum, fon kullanımı suç değildir. Ama Gezi Direnişi'nde sokağa çıkanları, fon kullanan garibanlar olarak resmetmek hiç kimsenin haddi değildir.

'BİZ BİLMİYOR MUYDUK GEZİ'DEN SONRA BİZE YÖNELİNECEĞİNİ?'

Biz bilmiyor muyduk, Gezi'den sonra bize yönelineleceğini? Fısıldamıyorlar mıydı kulağımıza? Taksim Dayanışması bir ilk miydi? Örneğin Tekel Dayanışması: Tekel arazisinin hükümete yakın sermaye grubuna verilmesi karşısında Mimarlar Odası ayağa kalktı. Olmaz bu, dedi. Tekel Dayanışması böyle kuruldu. Haydarpaşa Dayanışması ha keza. Kuzey Ormanları'na sahip çıkmamız suç olabilir mi? İstanbul'un Anayasası olarak adlandıran İstanbul Çevre Düzeni Planı kuzeye doğru genişleyen her şeyi ihanet olarak tanımlar.

'DEVLET YÖNETİMİNE KATILMANIN TEK YOLU SANDIK OLABİLİR Mİ?'

Bu 2009 tarihli bir plan. Kuzey Ormanları'na, AKM'ye sahip çıkışımız suç olabilir mi? Türkiye'nin kamu kaynaklarının, bir insanın hırsları nedeniyle kaderine terk edilip yıkılmasına karşı çıkmak suç mu? Biz, AKM'nin nasıl yıkıma terk edildiğini izledik. Vapurlara sahip çıkmak suç olabilir mi? Demokrasi dediğimiz şey sadece sandık olabilir mi? Kaldı ki bazen o bile olmayabilir. Demokrasi sandığa sıkıştırılabilir mi? Devlet yönetimine katılmanın tek yolu sandık olabilir mi?

'DEMOKRASİ BİR BÜTÜNDÜR, BÖLÜNEMEZ'

Dava açarak, imza toplayarak, dilekçe yazıp, telefonla, görüşmeyle, sokakta itiraz ederek devlet yönetimine katılmaya çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıl kapitalist metropollerin tümünde, Avrupanın neredeyse tüm başkentlerinde, küresel iklim krizine dikkat çekmek isteyen lise öğrencileri eğitimi durdurdular, boykot yaptılar. Haftalarca sürdü. Anayasal düzeni cebir ve şiddetle değiştirmek istedikleri iddiası kimsenin aklına gelir mi? Demokrasi tüm kurum kuruluş ve kurallarıyla bir bütündür. Sadece sandığa indirgenemez. Demokrasi bir bütündür bölünemez.

'GEZİ DİRENİŞİ BİR İTİRAZ HAREKETİDİR'

Sayın heyet, Gezi Direnişi esas olarak iki ana kavramla özetlenebilir. Gezi direnişi kurucu bir iradedir. Demokrasinin yeniden kurulmasının, nasıl olması gerektiğinin bir iradesidir. Gezi Direnişi bir itiraz hareketidir. Anayasal hakkı kullanarak itiraz hareketidir. Taksim neden önemlidir? Taksim, İstanbul'un daha doğrusu Türkiye'nin meydanıdır. Emek ve Cumhuriyet Meydanı'dır. Resmi adı önemlidir.

İnsanlar sevinçlerini, üzüntülerini Türkiye'nin meydanında yapmak isterler. Yasaklanana kadar Polis Günü de futbol şampiyonluğu da burada kutlanırdı. Artık polis gününde serbest, diğer herkese şiddet serbest. Bazı meydanlar meydan olmaktan çıkarılmıştır. Sultanahmet Meydanı mesela. Tüm toplumsal olaylarda Taksim meydanı önemli bir bahisti. 

1969'da Türkiye'nin emperyalizmle olan bağlarının koparılması istemiyle yapılan mitinge, önce 6. Filo'ya doğru namaz kılanların saldırmasıyla öldürülen iki işçi Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan orada can verdi. 1 Mayıs katliamı sonrasında katliamın 30 yılında, 1 Mayıs'larda Taksim'de toplama kararı açıklandı ve milyonlarca insan yıllar boyunca Taksim'e aktı.

'GEZİ DİRENİŞİ, BU AĞACI KESMEK İSTEYENLERE 'NO PASARAN' ÇİZGİSİ ÇEKMİŞTİR'

Dünyanın her yerinde mekan önemlidir. Muhalefetin itiraz seslerini kent merkezinden sürme çabasında AKP yalnız değil. Olmuş ve olan tüm neoliberal liderler muhalefeti kent merkezinden sürmek istiyor. Taksim Gezi'si, kent merkezindeki son yeşil kamusal alan, afet sonrası toplanma alanı, tek boş alan, kent merkezinde farklı sınıfların karşılaşmasını mümkün kılan, evsizlere ev alan, canınız sıkıldığında para harcamaksızın vakit geçirebileceğiniz bir alan. Bu meta dışındaki alanın betonlaşmasına, sermaye düzenine tabi kırılmasına bir reddiyedir Gezi. Gezi Direnişi, bu ağacı kesmek isteyenlere NO PASARAN çizgisi çekmiştir.

Savcılığa teşekkür ederim bizi bu kadar mahir gördüğü için. İştirakçısı olmaktan mutluyum. 28'inde taşeron işçi ve kollukla üzerimize saldıran, 30'undaki şafak baskınında, 31 Mayıs -31 Mayıs'tan ölü çıkmaması şanstır. 31 Mayıs akşamı itibariyle her bir kent yurttaşı kent meydanına itiraza geldi. Türkiye tarihinde bu kadar farklı toplumsal kesimin yan yana gelip kardeşleştiği başka bir örnek yoktur. 

'BENİM BEDENİMLE İLGİLİ KONUŞMAK KİMSENİN HADDİ DEĞİLDİR'

O kadar ilgi çekicidir ki Türkiye'de son 10 yılda sendika hakkı ortadan kaldırıldığı için o kadar çok işçi direnişi gerçekleşti. Kadın kurtuluş hareketini bu kadar güçlendiren şey bu son 10 yıllık durumdur Kadınların, 'Benim bedenim benim kararım' sözü. Benim bedenimle ilgili konuşmak hiçbir kimsenin haddi değildir. Onur Yürüyüşü, LGBTİ bireylerin artarak gerçekleştirdikleri Onur Yürüyüşü, hayvan hakları eylemi, internet yasağına karşı eylemler... O kadar büyük bir tepki vardı ki...

'GEZİ KURUCUDUR, DEMORASİNİN NASIL BİR ŞEY OLMASI GEREKTİĞİNE İLİŞKİN SOMUT BİR İŞARETTİR'

AKP iktidarı neoliberal iktidarların biricik örneği değil. Hepsi kendi yurttaşlarına ve insanların ortak kazanımlarına zarar veriyorlar. AKP bunun özel bir örneği çünkü dinbaz. Kapitalizmin değersizliğini dinbazlığın içinden geçirmeye çalışan neoliberal bir otoriteryenlik. Peki Gezi'nin kurucu yönü? Gezi kurucudur. Demokrasinin nasıl bir şey olması gerektiğine ilişkin somut bir işarettir. Gezi bugün parayı esas alan sermayenin biricik değer olarak saptandığı dünyaya karşı başka bir dünyanın olduğunu gösteren bir kurucudur.

'GEZİ'Yİ FİNANSE ETMEK KAVALA'NIN, YAPICI'NIN, ATALAY'IN HADDİ DEĞİLDİR'

Geziye 'Komün' denmesi boşuna değildir. Sandviç göndermişler, öyle diyor iddianame. Ben hayatımda yediğim en güzel börekleri, en güzel dolmaları gezide yedim. O el yapımı börekleri Osman Kavala fonlamadı. Geziyi finanse etmek Kavala'nın, Mücella Yapıcı'nın ya da Can Atalay'ın haddi değildir!

'GÖZ KAYIPLARININ ÇOĞU İLK İKİ GÜNDE OLDU, İNSANLAR BUNU GÖZE ALARAK GELDİ'

Gezi'nin 1. gününde kafa travması ne kadar biliyor musunuz? Kimse bilmiyor TTB'nin erken tarihli açıklamasına göre 1500'ün üstünde. Ense köklerine, kafaya atılan atışların sonucu. İnsanlar bunu göze alarak geldiler. Göz kayıplarının çoğu ilk iki günde oldu, insanlar bunu göze alarak geldi. Adalet ve Kalkınma Partisi diliyle konuşuyorum ama: Böyle bir şey olabilir mi? Gezi'nin altına bostan kurdular, fide ekiyorlardı insanlar. Gezi'den sonra kaç tane kent bostanı kuruldu biliyor musunuz? Savcılık bakmamış bile.

'AKP İKTİDARI ARAP BAHARI'NIN EN BÜYÜK DESTEKLEYİCİSİ DEĞİL MİYDİ?'

Emperyalizmin göbeğinde itirazını yükselten Occupy hakkında kimsenin aklına anayasal düzeni cebirle değiştirme suçlaması gelmedi. Vietnam Savaşı sırasında asker olmayacağız diyen gençler, İsrail'in Filistin'i işgalini protesto edenler... Suç mu bunlar? Arap Baharı'ndan bahsediliyor. AKP iktidarı Arap Baharı'nın en büyük destekleyicisi değil miydi? Tunus'ta, Mısır'da ilk desteği AKP yapmadı mı? Libya'da 'Fransa'ya ne oluyor? Biz ordumuzu göndereceğiz' diyen Erdoğan değil miydi?

'AKLIMIZLA DALGA MI GEÇİYORLAR?'

Gezi Direnişi sırasında biz buradaydık. Erdoğan ise o tarihte Tunus'taydı. Aklımızla dalga mı geçiyorlar? Biz kamu yararı için gücümüz yettiğini yapmaya devam ettik. Abdülhamit tarafından tüm İstanbullulara tahsis edilmiş olan bir yeşil alana Gökkafes’in dikilmesine itiraz suç olabilir mi?

Köprüler... 1/25 ölçekli 2. köprü planında Birinci Köprü'nün İstanbul için hayırlı olmadığı söylenmiştir. Üçünü Köprü'de "Şehircilik bilimi çok ilerledi, 3. köprüde aynı olmayacaktır." dediler. Ben ne olursa olsun Zap'a Köprü diyenlerin haklı olduğunu düşünüyorum. Akkuyu. Nükleer enerji Türkiye'ye yapılan en büyük kötülüklerden biri.

'TAHİR ELÇİ, 4 AYAKLI MİNAREYE ZARAR VERMEYİN DERKEN BİR KURŞUNLA ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR'

Bergama. Bergama'da köylülerin direnişi suçlanabilir mi? Alman ajanlığından yargılanıp beraat ettiler. Sonra ne oldu? Fethullahçı çeteye teslim edilen en verimli alanlardan biri oldu. Fethullahçıları köşe etmek için oradaki insanların itirazlarını yerle yeksan ettiler. Geziden sonraki Cerattepe direnişi... Çok isim not aldım. Türkiye'de avukatlık böyle bir şey. Türkiye'deki avukatlık geleneğimiz, Türkiye'nin yüz aklarından biridir. Tahir Elçi, 4 ayaklı minareye zarar vermeyin derken bir kurşunla öldürülmüştür.

Türkiye'de tüm toplumsal mücadelelerde avukatlığın özel bir konumu olmuştur. Benim kendime ait gördüğüm avukatlık geleneği budur. Biz para kazanmak için değil doğru bildiğimizi yapmak, toplumsal mücadelelere katkıda bulunmak için avukatlık yapıyoruz. 1908’in o sloganı gibi, istibdatın karşısına dikilen milyonlar gibi: eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adalet... 

Mimarlar Odası avukatı olarak yaptığım işlerin bir bölümünü almış savcı. Ben sayayım: 2004'te 'NATO hukuka karşıdır, biz de NATO'ya karşı avukatlarız' dedik. Duruşma kapısında linç edilen aydınlarımızın, üstlerine gaz boşaltılan halkın yanında olmaya çalıştık. 2009'da IMF'nin toplantısının İstanbul'da yapılmasını istemedik. Emperyalizm suçlaması var ya, ondan diyorum. O dönemde tüm hakları ihlal edilen vatandaşların avukatlığını yaptık. 

'HUKUK KONSERVE AÇACAĞI DEĞİLDİR!'

Meselenin muhatabı olmamasına rağmen, kendisini muhatap haline getirmiş bir hükümete, seçilmiş olması hukuka aykırı, anayasaya aykırı davranma, hukuku bir araç haline getirme, insanlığın yüzyıllar içinde elde ettiği kazanımları çiğneme hakkı vermez. Hukuk konserve açacağı değildir! 

'HÜKÜMET İSTİFA SLOGANI HERKESE ANASININ AK SÜTÜ GİBİ HELALDİR!'

'Hükümet istifa' sloganı taleplerde yazmıyordu. Ama 2013'ün o yazında 'Hükümet istifa' sloganı herkese anasının ak sütü gibi helaldir! 'Hükümet istifa' sloganı Türkiye'deki her siyasi görüşün, her dili konuşan insanların kardeşleşmesi oldu. Bu slogan 'anayasal düzeni cebirle değiştirmek' değildir. Dediğim gibi demokrasi bir bütündür bölünemez. 

İddianamede 'Anayasal düzene şirk koşmak' diyor. Şirk koşmak, ticaret hukukunun, ceza ya da anayasal hukukun bir kavramı değildir. Şirk koşmak dini bir kavramdır. 17 Ağustos depreminde Geziciler, çapulcular olarak oraya koştuk. Çok büyük dayanışma gösterdik. Taş kaldırdık, koli taşıdık, arama kurtarma yaptık ve kimse bize anayasal düzene şirk koşuyorsun demedi. Biz yurttaş olarak görevimizi yerine getirdik. 

'GEZİ DİRENİŞİ BU ÜLKENİN EN ÖNEMLİ TOPLUMSAL DENEYİMİDİR'

Gezi Direnişi bu ülkenin en önemli toplumsal deneyimidir. Gezi, Türkiye'de biriken gerilimin fayının kırılmasıdır. Biz kırmadık o fayı. Gerilime karşı her şeyi yaptık. Doğan fay kırılınca deprem bölgesine dayanışmaya koşanlar, toplumsal fay kırılınca anayasal şirk koşuyor mu diyeceksiniz? Doğal afet döneminde gösterilen dayanışmaya nasıl anayasal düzene şirk koşmak denemezse, toplumsal fay kırılmasında da böyledir.

Gezi Direnişi'ni Taksim Dayanışması'na sıkıştırmak mümkün mü? Değil! Taksim Dayanışması hiçbir şiddet çağrısı yapmadan tercümanlık vazifesi yaptı. Fakat milyonlarca insanın sokağa çıktığı hali Taksim Dayanışması'na sıkıştıramayız, Taksim Dayanışması'nın gerçekliği bu değil. 

''BAKIN BU İŞ BAŞKA OLUYOR' DEDİK AMA HAKİM KARAR VERMEDİ'

29 Mayıs'ta yürütmenin durdurulması için dilekçe verdim. "Bakın bu iş başka iş oluyor" dedik ama hakim karar vermedi. Uzun süre karar vermedi. 15'inde parktan çıkartıldık. 18'inde salı günü Ulusal Yargı Ağı'na giriyorum ve orada bir görüşme tutanağı görüyorum. Başkan ve üyeler, iptal yazıyor. Bütün arkadaşlarıma diyorum ki "Görüşme tutanağını gördüm iptal yazıyor. Ama benim önemin gerekçeyi görmeden açıklama yapmayalım. Birincisi hakime ayıp olur. İki gerekçesini görmedik, o nedenle iptalin niteliğini bilemeyiz". 

İdari yargıda gerekçesiz karar hiçbir şey ifade etmez. Üçüncüsü biz gerekçe yazılmadan bunu açıkladığımız için heyete baskı kurabilirler ve gerekçe değişebilir. Sonra uzun bir ara geçti. 3 Temmuz'da Zaman Gazetesi muhabiri aradı. Başka bir kararda bu davanın bilgisini gördü. Bence o kararı kendisi de gördü. Tabii ki Fethulahçı, tabii ki suç ortağı, o dönemki iktidarla kader birliği içinde. 

Ben de asker arkadaşımla konuşuyormuş gibi olabildiğince açıklamaya çalışıyorum. 4 Temmuz'dan sonra Zaman Gazetesi'ne bakın, şahsım kaç defa hedef gösterilmiş. Ama savcılık bir suç ortaklığı var gibi anlatmaya çalışıyor ama mümkün değil. 3 Temmuz'daki bu konuşmanın ardından, yalvardım vermediler kararı, 3'ü akşamı meydana gidip kararı açıkladık. Ferahladı mı? Biraz ferahladı.

'İDDİANAME, AKP-FETHULLAHÇI SUÇ ORTAKLIĞININ BUGÜNKÜ İFADESİDİR'

Ama iddianame o kadar AKP-Fethullahçı suç ortaklığının bugünkü ifadesidir ki, 15 Temmuz'da kamuflajıyla tanktan çıkan Mithat'ın hakkını savunuyor. Savcı, Fethullahçılara inanarak karara kağıt parçası diyor. Tankçı Mithat'a inanıyor, hakim kararına kağıt parçası diyor. 6 Temmuz'da o kadar panikliyorlar ki 8 Temmuz'da Taksim Dayanışması üyeleri panikle gözaltına alınıyor. Ben Ocak 2014'ten beri bizim hakkımızda gözaltı kararı çıkarma planları olduğunu biliyorum. 16 Temmuz'da İBB'nin kararın durdurulduğuna dair bize tebliğ yok dediği yazısı var.

'GEZİ DİRENİŞİ, FETHULLAHÇILARIN TEMSİL ETTİĞİ KARANLIĞIN TAM KARŞISINDADIR'

Kadir Topbaş neden görevden alınmadı bilmem ama Fethullahçılarla da emperyalistlerle de iş tutanlar bellidir ve bizimle bunun bir alakası yoktur. Gezi Direnişi, emperyalizmin parçası olamayacağı gibi, Fethullahçıların temsil ettiği karanlığın da tam karşısındadır. 

Akif Beki isimli gazeteci kılığındaki iş takipçisinin, utanmazın ismini neden iddianameden çıkartıyorsunuz? Her gün CNN Türk'te şahsıma ve Taksim Dayanışması'na hakaret etti KCK'dan, Ergenekon'dan biliriz. Fethullahçı alçaklar TV ve basından hönkürür ardından operasyon başlar. Neden Akif Beki'nin ismini mahlaslıyor, çıkartıyorsunuz da onunla ilgili yazılan sözlere yer veriyorsunuz? Garaj İstanbul toplantısıyla ilgili kim neyin toplantısını yaptığını bilmiyoruz. O dönem herkes Gezi'yle ilgili bir şeyler yapıyordu.

'AKSAKOĞLU'NUN FOTOĞRAFINI GÖRMEDEN KİM OLDUĞUNU HATIRLAMADIK'

Yiğit Aksakoğlu'nun fotoğrafını görmeden kim olduğunu hatırlamadık mesela. Ben Kavala'yı tanırım. Herkes gibi basından tanırım. Konuşmamızda bir tek para pul meselesi yok ki mahkeme kararıyla dinlenmiş bir sürü telefon görüşmesi var. Alman Konsolosluğu ile konuşma meselesi... Bu iki metreden çekilen fotoğrafı hatırlıyorum. 'Bokunu çıkardınız' dedim. Mahkeme kararını veriyorum orada. Neden Türkiye'nin en önemli toplumsal meselesiyle ilgili bilgi alma ihtiyacı olarak görmüyoruz?

Alman Konsolosluğu Gümüşsuyu'nda. Fransız Konsolosluğu duvarından dolmuş kalkan bir ülkede yaşıyoruz. Ha ama size diyeyim, o gün Mücella Yapıcı gözaltında, Taksim Hill'de TMMOB, TTB basın toplantısı yapacak. Ben başıma gelenleri biliyorum çünkü peşimizde kuyrukla geziyoruz. Randevuyu Taksim Hill'e verdim. Neden? Tüm görüşmeler Gezi Cafesi'nde ya da Taksim Hill'de bu kadar polisin olduğu yerde? 

'MURAT PABUÇ YA DA MEBSUBU OLDUĞU PARTİ KENDİ REZİLLİĞİNİ KENDİ KAPATSIN'

Murat Pabuç meselesi... Murat Pabuç'un nasıl ifadesi alınmış bunu soruyor mu savcı? Murat Pabuç'un dilinin çamurunu bize sıçratmaya hakkı yoktur! Murat Pabuç ya da mensubu olduğu parti kendi rezilliğini kendi kapatsın ama savcılık bunu alıyorsa bu ifadenin hukukiliğini tartışsın. 

Hanzade Germiyanoğlu ile ilgili de dediğim gibi fon kullanmak suç değil. Fakat biz fon kullanarak çalışmıyoruz. Taksim Dayanışması'nın bir tek kuruş yabancı para kullandığına ilişkin tek ima yok. Kişisel olarak kursağımızdan tek kör kuruş geçmedi ki Mimarlar Odası'nın da Genel Kurul ilanı var. Ama şu itirazı da söylemek istiyorum: Bu şahıs, Gezi sürerken, Ethem, Berkin, Ali daha hastanedeyken Ahmet daha sağken Gezi vesilesiyle para kazanmaya niyetlenmiştir, bizimle de ahlaken de uzak yakın ilgisi yoktur.

'GEZİ DİRENİŞİ ANTİ-FAŞİSTTİR, 'POLİS ŞİDDETİNE GEÇİT YOK, NO PASARAN' DEMEKTİR'

Bizimle alakası olamayacak meselelerle ilgili bu kadar açık kuvvetli konuşması ceza yargılaması açısından bana biraz manidar geliyor... Ben 2013 haziranı itibarıyla Mısır'da şeriatçı Mursi ile darbeci Sisi arasında tercih yapmak zorunda mıyım? Mısır'da da Tunus'ta da ne şeriatçılardan ne darbecilerden yana değiliz. Biz üçüncü tarafız: demokrasiden, eşitlikten tarafız. Gezi direnişi anti-faşisttir, 'polis şiddetine geçit yok, no pasaran' demektir.

Gezi emperyalizme karşıdır. Hiçbir yabancı oyunu ile “komplo” ile izah edilemez. Bu başından beri Gezi'yi anlamama-anlayamama-anlamazlıktan gelme halinin devamıdır. Bu memleketin ağacına, ormanlarına sahip çıkmak, tarım topraklarının tarumar edilmesine itiraz etmek, akan suyunun bütün ekosistemi bozar şekilde talan edilmesini kabul etmemek, işçisinin ölüm koşulunda çalıştırılmasına karşı direnmek, çocuğunun eğitim hakkından mahrum edilmesi sonucunda kaçak cemaat yurtlarında öldürülmesinin peşini bırakmamak esas yurtseverlik budur.

'6. FİLO'YU KIBLE ALIP NAMAZ KILANLAR BİZE ANTİEMPERYALİZMİ ANLATAMAZ'

'Emperyalizm' dahi diyemeyip kırk dereden su getirenler Gezi'yi karalayamaz. 1960’da 6. Filo'yu kıble alıp namaz kılanlar bize antiemperyalizmi anlatamaz. İddianamede Kadıköy'de akla ziyan gaz kullanımı ile öldürülen Elif Çermikli ablamızdan söz edilmiyor. Parktaki pankartta yazdığı gibi, mahalleme, meydanıma, ağacıma, suyuma, toprağıma, evime, tohumuma, ormanıma, köyüme, kentime, bedenime dokunma. Ben sıradan bir vatandaş olarak, emeği ile geçinen bir yurttaş olarak kendi kaderime karar vermek istiyorum.

'GEZİ BU ÜLKENİN, ORTADOĞU'NUN KARANLIKTAN ÇIKACAĞININ İHTİMALİDİR'

Haklardan bahsetmeden kurallardan bahseden hukuk düzenine itiraz ediyorum. Türkiye'de hangi dili konuşuyor konuşsunlar, hangi inancı yaşıyor olsalar da, hangi görüşten olsalar da bu kadar kardeşleştiği başka bir pratik yaşamadık. Gezi'nin bu kadar güzel anımsanmasının sebebi budur. Gezi, insanın kendi kaderini eline alma iradesi, kararlılığıdır. Gezi, bu ülkenin Ortadoğu'nun karanlıktan çıkacağının ihtimalidir. Gezi, bu memleketin eşitlik, özgürlük ve adalet umududur.

----------------------------------------------------------------------------

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan 657 sayfalık Gezi iddianamesinde, tutuklu yargılanan Anadolu Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala ve Bernard van Leer Vakfı Türkiye Temsilcisi Yiğit Aksakoğlu'nun yanı sıra, şüpheli olarak tutuksuz yargılanan diğer isimler ise şu şekilde:

Mücella Yapıcı (Mimar)
Ayşe Pınar Alabora (Oyuncu)
Can Dündar (Gazeteci-yazar)
Çiğdem Mater Utku (Sinemacı ve gazeteci)
Gökçe Yılmaz (Açık Toplum Vakfı Türkiye Temsilcisi)
Handan Meltem Arıkan (Yazar)
Hanzade Hikmet Germiyanoğlu (Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Koordinatörü)
İnanç Ekmekçi
Ali Hakan Altınay (Anadolu Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi)
Memet Ali Alabora (Oyuncu)
Mine Özerden (Sinemacı, yönetmen yardımcısı ve reklamcı)
Can Atalay (Avukat)
Tayfun Kahraman (Eski TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi akademisyen)
Yiğit Ali Ekmekçi (Anadolu Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Terakki Vakfı Okulları Yönetim Kurulu Üyesi)

Yurt dışındaki sanıklardan Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Memet Ali Alabora, Gökçe Yılmaz Handan, Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu hakkında yakalama kararı bulunuyor.

Silivri'de görülen ve Gezi'den 6 yıl sonra açılan davada 16 kişi toplam 2 bin 970 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. 

DÜN NE OLMUŞTU?

Dün Silivri'de görülmeye başlanan davada tutuklu sanıklar Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu'nun savunmasının ardından tutuksuz sanıkların ifadesine geçilmiş; ardından Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater Utku ve Ali Hakan Altınay da savunmasını yapmıştı. Saat 17.00'da hakimin verdiği arayla duruşmanın devamı bugün 10.00'a ertelenmişti.