Erkan Baş’tan AYM kararı sonrası Can Atalay çağrısı: ‘Derhal tahliye edilmeli’
Baş, AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği ikinci “hak ihlali” kararını değerlendirdi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği basın açıklamasında, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği ikinci “hak ihlali” kararına ilişkin, Yüksek Mahkeme’nin tahliye kararını oy birliğiyle aldığına vurgu yaparak “Şu anda derhal yapılması gereken şey Hatay Milletvekilimizin tahliye edilmesi ve görevine başlamasının sağlanmasıdır” ifadelerini kullandı.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. AYM’nin Can Atalay hakkında bir kez daha “hak ihlali” kararı vermesine ilişkin kritik açıklamalarda bulunan Baş, sözlerine başlarken Genel Kurul’daki Adalet Bakanlığı görüşmesinde Bakan Yılmaz Tunç’un yaptığı konuşmaya dikkat çekti.
‘ADALET BAKANI, GENEL KURUL’DA ADALETE DAİR HİÇBİR ŞEY SÖYLEYEMEDEN KÜRSÜDEN İNDİ’
“Memlekette adalet bir bütün olarak ayaklar altına alındığı için Bakan konuşması boyunca yaptıkları binaları anlattı. Sanki karşımızda bir müteahhit var, sanki karşımızda bir emlakçı var” diyen Baş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Adalet Bakanlığı'nın işi büyük binalar yapmakmış gibi bunları anlatıp, gösterip kürsüden indi. Tam da aslında söylediğimiz şey oldu. Yani biz zaten Bakan’a ‘Bu memlekette siz saray adını verdiğiniz binalar yapmıyorsunuz’ demedik ki, ‘O binaların içinde adalet yok’ dedik. Bakan da adalete dair hiçbir şey söyleyemeden kürsüden indi.
‘ÖNCEKİ AYM KARARINDA ŞERH DÜŞEN ÜYE SAYISI BUGÜN 3’E DÜŞMÜŞ’
Tam bu saatlerde bugün AYM’nin Genel Kurulu’nda Can Atalay’ın ikinci ihlal görüşmesine ilişkin bir karar açıklandı. An itibarıyla kısa karar bize ulaşmış durumda, aynı zamanda 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne de ulaştığına ilişkin bilgiler var. Zaten kamuoyu yakından takip ediyor ama bir noktanın altını çizme ihtiyacı hissediyorum, biz, elimize ulaşan kısa karara baktığımızda şöyle bir değerlendirme yaptık. Bireysel başvuru hakkının ihlal edildiğinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmiş. Anayasa’nın 148. maddesince güvence altına alınan bireysel başvuru hakkının ihlal edildiğine oy birliğiyle karar verilmiş. Bir tek, Anayasa’nın 67. maddesi ve 19. maddesine atıf yapan kişi güvenliği hakkıyla ilgili kısımlar ve siyaset yapma hakkıyla ilgili kısımlarda, daha önceki karara şerh düşen 3 üyenin yine şerh düştüğü dikkat çekiyor, o da 3 üyeye kadar inmiş.
‘AYM, TAHLİYE KARARINI OY BİRLİĞİYLE ALMIŞ’
Fakat esas önemli olan nokta şurası, kamuoyunun dikkatini buraya çekmek istiyoruz: Daha önceki kararlarda tespit edilen hak ihlallerinin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başvurucunun yeniden yargılamasının başlaması, mahkumiyet hükmünün infazının durdurulması, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi şeklindeki işlemlerin yerine getirilmesi için anılan mahkemeye gönderilmesine oy birliğiyle karar verilmiş durumda. Yani bize uğraşan kısa kararda, Anayasa Mahkemesi oy birliğiyle ‘13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yeniden yargılamayı durdurmalı, infaz durdurulmalı, tahliye yapılmalı, yeniden yargılamada da yargılamanın durması kararı alınmalıdır’ kararını oy birliğiyle almış durumda. Bunun dışında tazminat oy birliğiyle alınmış durumda, vekalet ücretlerinin ödenmesi oy birliğiyle alınmış durumda. Söylediğim madde dışında, ki daha önceki karara göre burada da bir lehte gelişme görüyoruz, tüm kararlar oy birliğiyle alınmış.
Bu bizim açımızdan son derece önemli değerli arkadaşlar. Can Atalay’ın cezaevinde tutulmasının hiçbir hukuki hükmü zaten yoktu, an itibarıyla bu tescil edilmiş oldu. Şu anda derhal yapılması gereken şey Hatay Milletvekilimizin tahliye edilmesi ve görevine başlamasının sağlanmasıdır. Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararda bu konuda Yargıtay’ın herhangi bir yaptırımı olmadığı da muhatabın kim olduğu da çok açık biçimde gösterilmiştir.
‘ŞU SAAT İTİBARIYLA CAN ATALAY’IN CEZAEVİNDEN TAHLİYESİ SAĞLANMALIDIR’
Biz buradan bir kere mahkemenin derhal bu kararı vermesini talep ediyoruz. Derhal tahliye kararı verilmeli ve şu saat itibariyle Can Atalay’ın cezaevinden tahliyesi sağlanmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na, bütün siyasi partilere açık bir çağrıda bulunuyoruz: Artık bu hukuksuzlukların son bulmasının vakti gelmiş de geçmiştir. Dolayısıyla bir an önce Can’la buluşmak için artık dakikaları, saatleri bekliyoruz. Umuyorum en kısa sürede bu rezalete son vereceğiz ve yurttaşların bize verdiği görevlerle daha güçlü, onlara layık olmaya çalışır biçimde ilgilenmeye devam edeceğiz. Bu tartışmanın bizim açımızdan artık tükendiğini, bittiğini, son noktanın bugün itibariyle konulduğunu düşünüyoruz.
‘HAFİZE GAYE ERKAN ASGARİ ÜCRETLİLERE, EMEKLİLERE, MEMURLARA MASAL ANLATIYOR’
Bu haftanın ilginç gelişmelerinden bir tanesi Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan'ın, havuz medyasının önemli gazetelerinden bir tanesine verdiği bir röportaj. Herhalde herkesin aklına bir kere şu gelir, bayram değil seyran değil, Merkez Bankası Başkanı neden röportaj verdi? Ne zaman verdiğine baktığımızda, asgari ücret görüşmeleri sürerken, enflasyonun bütün yükünü bu ülkenin emekçileri, yoksulları, işçileri, memurları, emeklileri çekerken, onlara aslında bir hiza çekme görevi verilmiş Merkez Bankası Başkanı’na. Görev verilmiş diyorum çünkü bu ülkede bir Merkez Bankası Başkanı'nın bırakın basına röportaj vermeyi, cumhurbeyi talimat vermeden yemek siparişi bile veremeyeceğini düşünüyorum. Yani izin almadan yemek siparişi bile veremezken bir röportaj veriyorsa bunun arkasında bir şey var diye düşünüyoruz. Ne diyor, röportajdan okuyalım. Enflasyonun seyri değişmiş, otomobilde beyaz eşyada mobil ya da fiyatlar gerilemiş, kira fiyatlarının artışı yavaşlamış, önümüzdeki yılın sonunda da ulaşım ve yemek fiyatlarının artışı yavaşlayacakmış. Özetle diyor ki, ‘Biz durumu toparladık, her şey iyiye gidiyor, ey asgari ücretli, ey emekli, ey memur, telaş etmeyin! Zaten önümüzdeki günlerde durum toparlanacak, siz de rahatlayacaksınız’. Bu masalı anlatıyor, ‘Aza tamah edin, her şey güllük gülistanlık olacak’ diyor.
ERKAN’A SESLENDİ: ‘TÜRK LİRASI MERKEZ BANKASI BAŞKANI OLDUĞUNUZ DÖNEMDE YAKLAŞIK YÜZDE 25 DEĞER KAYBETMİŞ’
Medya ablukasıyla yurttaşın gerçeklik algısını yıkmaya çalışan, yeniden inşa etmeye çalışan hanımefendiye sadece ama sadece bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Ne zaman göreve başladınız? 9 Haziran 2023. Peki 9 Haziran 2023’te dolar kuru neydi bu ülkede? 23,43. Dün itibarıyla ise 29,2. Yani Türk lirası sizin Merkez Bankası Başkanı olduğunuz şu kısacık dönemde yaklaşık yüzde 25 değer kaybetmiş. Şimdi siz istediğiniz rüzgarı estirmeye çalışın, istediğiniz medya ablukasını kurmaya çalışın, rakamlar verin, şunu yapın, bunu yapın. Yahu insanlar pazara gidiyor, markete gidiyor, bakkala gidiyor. Orada gördüğü rakamlara mı inanacak yoksa Gaye Hanım'ın rakamlarına mı inanacak?
‘BİR BALONLA YARATMAYA ÇALIŞTIKLARI O ATMOSFERİN ASLINDA HİÇBİR KARŞILIĞI YOK’
Zaten Gaye Hanım da Sadık Abi’sine soruyor ve apartman görevlisinin kendisiyle inatlaştığını söylüyor. Her sorduğunda apartman görevlisi Sadık Abi diyormuş ki ‘Şuraya bak, soğana bak, patatese bak’, gördüğü fiyatları söylüyormuş. Röportajın içindeki bu diyalog bize bir şey gösteriyor arkadaşlar: Hiçbir şey değişmedi. Yani bir balonla yaratmaya çalıştıkları o atmosferin aslında hiçbir karşılığı yok. Buradan bütün yurttaşlarımıza şunu soruyoruz: Seçimden bugüne ne değişti? Mehmet Şimşek geldi, Gaye Erkan geldi, ne oldu? Emekçinin cebine giren para arttı mı? Emekçinin refahı arttı mı? Yok. Ama ne oldu? Faizler arttı. Paradan para kazananlar arttı. Alın teri dökmeden servet kazananlar, servet biriktirenler arttı. İnsanlar kredi çekmeye, kredi kartıyla borçlanmaya ve bunlara rağmen hiçbir şey alamamaya devam ediyor. Niye biliyor musunuz? Gaye Hanım'ın apartman görevlisi Sadık Abiyle Manhattanlı Gaye'nin arasındaki fark budur. Onlar bu ülkenin gerçekliğiyle en küçük bir bağ kuramayacak durumdalar ve aslında bizim yapmamız gereken şey Sadık Abilere seslenmek. Onların söyledikleri yalanlar, uydurdukları masallar, hayaller, bunlarla hiçbir şey olmadı, olmayacak. Biz Sadık Abilerin partisi olmaya çalışıyoruz. Milyonlarca işçinin emekçinin partisiyiz. Biz, kendilerine gül bahçesi reva görenlerin, emekçi söz konusu olduğunda sadece gülün dikenine mahkum edilen milyonların partisi olmaya çalışıyoruz. Biz, bizim de bahçemizde çiçeklerin açması, işçi çocuklarının da gülebilmesi, yakalarında güller açabilmesi için mücadele etmeye devam ediyoruz. Ve sonunda mutlaka başaracağız.
‘2 YURDU OLAN İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’NİN REKTÖRÜ, ‘KONYA’YA GİTTİM, BARINAMADIM’ DİYE ORTALIĞI YIKIYOR’
Gaye Hanım tabii bir de barınma sorunundan bahsetmiş. Kendi 4 asgari ücretin üstünde bir rakama kirada bir evde oturunca bununla ilgili şikayette bulunmuş. Kurduğunuz sistem bu Gaye Hanım işte… Yani bir kişinin 10 tane evi olsun diye 10 kişiyi evsiz bırakan sistemin kurucusu ve yürütücüsüsünüz. Sizin varlık sebebiniz onların, yüzlerin, binlerin, milyonların evsiz kalması, bir avuç para babasının sayısız eve sahip olabilmesi. Gaye Hanım sağ olsun barınma sorununu kabul edip tekrar gündeme getirmiş oldu. Ama bu hafta basına düşen bir haber barınma sorunundan mustarip olanın sadece Merkez Bankası Başkanı olmadığını gösteriyor. Mesela, gerçekten utanarak anlatıyorum bu kısmını, İstanbul Üniversitesi Rektörü Osman Bülent Zülfikar… Ne yapmış rektör bey? Ailesiyle beraber Şeb-i Arus günü Konya'ya gitmişler, Konya Dedeman Otel'de oda bulamamış. Biz bunu nereden biliyoruz? İstanbul Üniversitesi'nin resmi internet sitesindeki açıklamadan. Yahu koskoca İstanbul Üniversitesi'nin yaptığı açıklamaya bak! Hiç kimse, yani bir Allah'ın kulu da çıkıp ‘Yahu ne yapıyorsunuz? Zaten bütün kurumların, üniversitelerin içini boşalttınız; aklı, bilimi tedavülden kaldırdınız, ama hiç mi sizin eşiniz, dostunuz, seveniniz yok? Yahu ne yapıyorsunuz? Böyle şey mi olur?’ diye sormuyor mu ya? Mesela ben buradan bu beyzadeye soruyorum: Bu barınamadığı için üniversitenin resmi internet sitesinde açıklamalar yapan, sitemler yapan rektörün üniversitesinde şöyle yazıyor: Edirne'den Hakkari'ye, Ardahan’dan Aydın'a kadar ülkemizin her yöresinden gelen yaklaşık 68 bin öğrenci lisans üstü, lisans ve ön lisans eğitimi görmektedir. Peki kaç tane yurdu var İstanbul Üniversitesi'nin? İki tane. Bir tanesi 97 kız 49 erkek öğrenci kapasiteli Safiye Ali Öğrenci Yurdu, diğeri de Ömer Halis Demir Erkek Öğrenci Yurdu, 78 kapasiteli. 68 bin tane öğrencinin okuduğu okulda toplam 224 öğrenci kapasiteli yurt var. Bu üniversite rektörü diyor ki ‘Ben Konya'ya gittim barınamadım’. ‘Bir gün Konya'ya gittim, barınamadım’ diye ortalığı yıkıyor! Hiç utanmanız, arlanmanız, sıkılmanız kalmadı yani?
‘TÜRKİYE KİRA ORTALAMASI ASGARİ ÜCRETİN BİR BUÇUK KATINA ÇIKTI’
Bu arada tabii ki konut sorununu konuşmaya devam edeceğiz çünkü Türkiye kira ortalaması asgari ücretin bir buçuk katına çıkmış durumda. Türkiye'de ortalama bir yurttaş bir ay boyunca çalıştığı paranın tümünü kiraya yatırsa, evinin kirasını ödeyemez hale gelmiş. Böyle bir ülkede tabii ki konut sorununu konuşacağız. Tabii ki gençleri, öğrencileri, yurt sorununu, barınma sorununu konuşacağız. Öbür taraftan da burada gelecek Milli Eğitim Bakanı, yine STK dedikleri, hani eskiden de ‘hizmet hareketi’ diyorlardı, sivil toplum örgütleri diyorlardı, tarikatlara ve cemaatlere bu ülkenin gençlerini, öğrencilerini zorla mahkum edecek. Gerçekten utanmanın sınırı kalmamış.
‘VERGİ DENETİM KURULU BAŞKANI, VERGİ KAÇIRARAK KAMUYU ZARARA UĞRATMAYA NEDEN OLUYOR’
Öyle bir yönetici elitle karşı karşıyayız, öyle bir iktidarla karşı karşıyayız ki… Şimdi açıklayacağım rezalet gerçekten eşine benzerinden rastlanamayacak, hepimize pes dedirtecek türden. Dikkatle dinlemenizi rica ediyorum. Vergi Denetim Kurulu Başkanı olan bir beyzadeden bahsediyorum, ismi Muhsin Atçı. Asli görevi Vergi Denetim Kurulu Başkanı. Şimdi çok şaşırmayacağınızı bildiğim bir şey söyleyeceğim, aynı zamanda Takas Bank'ta yönetim kurulu üyesi. Bu bizim utandığımız bir durum ama maalesef AKP iktidarı döneminde 5 maaş, 6 maaş alanlar olduğu için, 2 maaş alanlar için ‘Ya olabiliyor böyle şeyler’ deniliyor ve alıştırılmak isteniyor. Ben böyle bir şey görmedim, Vergi Denetim Kurulu Başkanı’nın yönetim kurulunda bulunduğu Takas Bank'ın 3 Ağustos 2023 tarihli genel kurul tutanağından size bir bölüm okuyacağım. Yönetim kurulu üyelerine aylık net ödeme yapılır. Yani ne demek bu? Biz bu ülkedeki milyonlarca insan vergi yükü altında inlerken, bu beyefendilere her ay vergisiz, net huzur hakkı verilecek ve vergi de bu kuruma yıkılacak. O genel kurulun 7. maddesinin D bendinde, olur da yönetim kurulu üyelerimiz birden fazla ücret aldıklarından dolayı beyanname vermek durumunda kalırlarsa ve sonucunda ortaya bir vergi ödemesi çıkarsa, bunu da Takas Bank'tan isteyebilirler ve Takas Bank bunu öder, deniyor. İşin enteresan tarafı, bu hükümlerin olduğu genel kurul doğrudan Takas Bank tarafından yapılıyor ve bunun yönetim kurulu üyesi, Vergi Denetim Kurulu Başkanı.
Hani bir laf vardı, yurttaşlarımız hatırlayacaklardır, Kızılay Başkanı demişti: Vergi kaçırmak başka bir şey, vergiden kaçınmak başka bir şey. Doğrudan vergiyi denetlemesi gereken kurulun başkanı artık vergi mi kaçıyor, vergiden mi kaçınıyor, bunları yurttaşlarımızın takdirine, dikkatine, ilgisine, bilgisine sunuyoruz. Vergi denetim kurulu başkanının görevi, yetkisi, sorumluluğu vergi yükümlülüklerine ilişkin ihbar ve şikayetleri değerlendirmek, vergi kaçırma ve vergiden kaçınma alanındaki gelişmelerle bunların ortaya çıkarılması ve önlenmesine yönelik yönetmelikler konusunda araştırmalar yapmak mesela. Yani bizler adına vergiyi kaçıranları denetlemesi gereken, bunu engellemesi gereken kurulun başkanı, yönetim kurulu üyesi olduğu Takas Bank’ta vergi kaçırarak kamuyu zarara uğratmaya neden oluyor. Burada utanılacak bir durum var, ama aynı zamanda suç duyurusunda bulunuyoruz, ihbarda bulunuyoruz. ‘Bu konuda bir soruşturma yürütülmeli ve vergi kaçırarak kamunun zarara uğratılması ile ilgili işlem yapılmalıdır’ diyoruz.
‘YEREL SEÇİMLER YURTTAŞ AÇISINDAN AYNI ZAMANDA BİR HAYSİYET MÜCADELESİ OLACAK’
Son olarak yerel seçimlere ilişkin daha önce Türkiye İşçi Partisi tarafından yapılmış bir açıklama vardı. Adaylarımızın başvuruları, aday adaylığı başvuruları için son 3 güne girdik. Buradan bir kez daha sizlerin aracılığıyla tüm yurttaşlara çağrıda bulunmak istiyorum: Tabii ki yerel seçimlerde belediyeleri, yerel yöneticilerimizi belirleyeceğiz ve halkın yönetmesi, emekçilerin yönetmesi önemlidir. Dolayısıyla işçi arkadaşlarımızı, özellikle kadınları, genç işçileri Türkiye İşçi Partisi'nden yerel yönetimlere aday olmaya bir kez daha çağırıyorum. Siyaseti sadece cebinde bol para olan takım elbiseli, kravatlı, patronlar adına siyaset yapan insanların tekelinden çıkartıp almamız lazım. Bu siyaset düzenini hep birlikte değiştirmemiz lazım ve doğayla dost, emekçiyle dost, kadınla dost, gençle dost, rantı değil halkı merkeze alan yeni bir yerel yönetim anlayışını bu ülkede güçlendirmek hepimizin ortak sorumluluğu. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak bu konuda en geniş, en geniş güç birliklerine, iş birliklerine açık olacağız ama ilkeli siyaseti, ilkeli yerel yönetim anlayışını bu ülkede güçlendirerek 31 Mart seçimlerinden çıkacağımızdan hiç tereddüdümüz yok.
Bir çağrı daha yapmak istiyorum. Yerel yönetimler aynı zamanda yerel rant paylaşım alanlarıdır. Maalesef Türkiye'de pek çok yerel yönetimde iktidar, muhalefet, el birliğiyle, iş birliğiyle büyük bir yanlışa imza atarak halk aleyhine çeşitli kararlar alıyorlar. Dolayısıyla bizler açısından önemli bir görev, önemli bir sorumluluk. Geçtiğimiz hafta Türkiye İşçi Partisi'nin Genişletilmiş İl Başkanları toplantısını yaptık. Arkadaşlarımızla yaptığımız değerlendirmede, en fazla üzerinde duracağımız başlıklardan bir tanesinin de halk adına tüm bu belediyeleri denetleyecek insanların belediye meclislerinde görevlendirilmesi, belediye meclisi seçimlerinde başarı elde etmek olduğunun altını bir kez daha çizdik. Yani biz sadece Türkiye İşçi Partisi üyelerine, Türkiye İşçi Partisi'ne gönül verenlere değil, bu ülkede bu bozuk siyaset düzenine, bu yağma düzenine, bu rant düzenine karşı halk adına hesap soracak, halk adına denetleyecek, halk adına yanlışa ‘dur’ diyecek, halkı temsil edecek belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini hep beraber belirleme çağrısı yapıyoruz. Ve siyasete hakim siyaset anlayışının tam karşısında, doğrudan yurttaşı merkeze alan yeni bir anlayışı egemen kılmak için bu yerel seçimlere bakıyoruz. Yerel seçimler sadece 3-5 belediyeyi kimin yöneteceğinin karar verileceği seçimler değildir. Yerel seçimler Türkiye'de yurttaş açısından aynı zamanda bir haysiyet mücadelesi olacaktır. Hep beraber bu mücadeleye hazırlanma çağrımızı bir kez daha paylaşmak istedim.