Erkan Baş: Gezi Direnişi bu halkın en haklı direnişi olarak Türkiye tarihinde altın harflerle yerini bulacak

Erkan Baş: Gezi Direnişi bu halkın en haklı direnişi olarak Türkiye tarihinde altın harflerle yerini bulacak

TİP Genel Başkanı Erkan Baş Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda konuştu. Baş konuşmasında Gezi Direnişi'nin yıl dönümü nedeniyle Gezi Direnişi'nde hayatını kaybeden devrimcileri andı.

İleri Haber

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nun bugünkü oturumun da söz aldı.

Baş konuşmasında Gezi Direnişi'nin yıl dönümü nedeniyle Gezi Direnişi'nde hayatını kaybeden devrimcileri anarak başlarken, emeklilikte yaşa takılanların sorunlarına, torba yasa ile üniversite kurmanın gayri ciddi tutum olduğuna, üzerinden hiç geçmediği halde köprülere milyarlarca lira verilmesi gibi konulara değindi.

Erkan Baş'ın konuşmasından satır başları şöyle:

'GEZİ DİRENİŞİ BU HALKIN EN HAKLI DİRENİŞİ OLARAK TÜRKİYE TARİHİNE ALTIN HARFLERLE YAZILACAK'

-Türkiye tarihinin en büyük özgürlük direnişlerinden bir tanesi olan Gezi Direnişi'nin yıl dönümü vesilesiyle, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Medeni yıldırım Ahmet Atakan, Berkin Elvan ve Hasan Ferit Gedik arkadaşlarımızı saygı ile anarak başlamak istiyorum.

-Biz konjonktüre göre pozisyon alan siyasetçiler değiliz. Sadece Gezi günlerinde, büyük Gezi Direnişi sırasında "Bundan sonra otobüs duraklarının yerini değiştirsek, onu bile halka soracağız" diyen AKP'li yetkililere hatırlatmak istiyorum. Tabi o gün büyüyen halk hareketi karşısında ayakları titreyerek yaptıkları bu açıklamalar, bugün konjonktür değişip güç yeniden ellerindeymiş gibi düşündükleri zaman tüm gezicileri tehdit etme, onları davalarla baskılama, sindirme yaklaşımı devreye girdi. Ben bu vesileyle genel kurulda da ifade edeyim, Gezi Direnişi'nde bulunma şansını yakalayan bir arkadaşınız olarak bundan gurur duyuyorum. O gün de Geziciydim bugün de Geziciyim. Gezi Direnişi'nin bu halkın en haklı direnişi olarak Türkiye tarihinde Altın harflerle yerini bulacağını düşünüyorum.

'AÇLIK SINIRININ ALTINDA YAŞAMAYA MAHKUM ETTİĞİNİZ İNSANLARIN ÇOCUKLARI VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDE OKUYABİLECEK Mİ?'

-Hiç aklınızdan geçiyor mu; acaba biz, bu ülkede örneğin iş saatlerini azaltsak, asgari ücreti de yükseltsek ve insanlar daha az çalışıp daha rahat yaşasa. Örneğin, insanca yaşayacak ücretler versek. Örneğin, çalışma hakkını güvence altına alsak; mesela, işsizliği yasaklasak. Hani bunları tartışabilsek, bunları konuşabilsek ya da büyük bir hak gasbı olarak gördüğümüz “EYT” olarak anılan mağduriyete son versek de memlekette insanlar için yeni çalışma alanları yaratırken insanların emekliliklerini insanca biçimde yaşamalarının olanaklarını yaratsak. Ama bunlar gündeme gelmiyor. Ne gündeme geliyor? Örneğin, bir tane torba yasanın içerisinde üniversite kurmayı tartışıyoruz. Çok açık olarak ifade etmek gerekiyor ki, torba yasayla üniversite kurmak aslında eğitime gayriciddi yaklaşımın en tipik göstergelerinden bir tanesidir. Türkiye’de üniversitelerin ne hâlde olduğunu biliyoruz. Dünyada ilk 500 üniversite sıralanıyor, Türkiye’den ya 1 üniversite girebiliyor, ya hiç giremiyor. Onlarca, yüzlerce akademisyen işinden edilmiş durumda ama biz eğitimi kurtarmak adına bula bula çare olarak vakıf üniversitelerini artırmayı bulmuşuz. Açıkça soruyorum: Değerli arkadaşlar, bu ülkede açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ettiğiniz insanların çocukları bu vakıf üniversitelerinde okuyabilecek mi mesela? O açlık sınırının altında yaşamak durumunda kalan genç kardeşlerimin eğitimi için ne düşünüyorsunuz? Mesela hiçbirinizin aklına devletin, eğitimi herkes için eşit, parasız ve bilimsel olarak sağlamak gibi bir yükümlülüğü olduğu geliyor mu? Biraz bunlar üzerine düşünmemiz gerektiğini öneriyorum.

'SENİN GİBİLER PARASINI VERİYOR BENİM GİBİLER BU KÖPRÜDEN GEÇİYOR'

-Mesela köprü affını tartışıyoruz. Köprü, tamam, affedilsin, insanlarımız o paraları ödemekten kurtulursa biz mutlu oluruz açık söylemek gerekirse ama mesela hiç şunu tartışıyor musunuz: Üzerinde hiç geçmediği köprü için milyarlarca lira para veren vatandaşın durumu ne olacak? Burada size bire bir yaşadığım bir şeyi aktarmak istiyorum, şoför bir arkadaşım var, büyük bir şirket yöneticisinin, patronunun yanında şoförlük yapıyor. Osman Gazi Köprüsü’nden geçerken –hiç geçtiniz mi bilmiyorum, köprü genelde bomboş oluyor- patronu dönüyor, bizim şoför arkadaşa diyor ki: “Burası var ya burası, senin gibiler parasını veriyor, benim gibiler geçiyor işte.” Yarattığınız düzen bu arkadaşlar. Şimdi, bunları tartışmak varken biz torba yasalarla uğraşmak durumunda kalıyoruz.

-Tabii, memleketin gerçek gündemlerine davet etmek dışında, memleketin gerçek açılarıyla uğraşmaya çağırmak dışında yapabileceğim bir şey yok. Tabii, beş dakikada 12 madde üzerine konuşmak da pek mümkün olmuyor.

'AKP'NİN EN BÜYÜK MEZİYETİ İŞİ KILIFINA UYDURMAK'

-Bu yaptıklarınızın yanınıza kâr kalacağını sanıyorsunuz. Ben kısa dönemli milletvekilliğim boyunca bir şeyi açıkça itiraf edeyim. AKP’nin en büyük meziyeti işi kılıfına uydurmak oluyor, en son YSK darbesinde de gördük. Aslında halkın size verdiği mesajları, halkın size göstermeye çalıştığı yolu görmemekte ısrar ediyorsunuz ama ortada bir zihniyet sorunu olduğunu burada ifade etmek gerekiyor, çok basit bir örnek vereceğim. İzmir Milletvekili Binali Yıldırım katıldığı bir televizyon programında diyor ki: “70 bin sokağı aydınlatıp gündüz gibi yapacağız, kadınlarımız rahatça gezsin.” Arkadaşlar, bakın, burada ciddi bir zihniyet problemi var. Bir: Kadınlar kimsenin değildir. Öyle “kadınlarımız” denmez, denmelidir. İki: Sokakları aydınlatalım ama önce kadınlara dönük cinayetleri aydınlatalım. Şule Çet cinayetini aydınlatalım, Rabia Naz cinayetini aydınlatalım, yolsuzlukları ve hırsızlıkları aydınlatalım ama zihniyet başka olunca böyle sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz.

'İŞÇİLERLE, KADINLARLA, GENÇLERLE HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK'

-Ben son olarak şunu söyleyeyim: Küçücük bir kardeşimiz İstanbul seçimleri sırasında güzel bir laf etti ve halkın çok geniş kesimlerinin duygusuna tercüman oldu. Masalda “kral çıplak” diye bağıran çocuğu hepimiz severiz. O küçük kardeşimiz de “Her şey çok güzel olacak." dedi, bir anda memlekette umut tohumları yayıldı, herkes birbirine “Her şey çok güzel olacak, her şey çok güzel olacak." diyor. Ben de inanıyorum ki her şey çok güzel olacak, işçilerle çok güzel olacak, kadınlarla çok güzel olacak, gençlerle çok güzel olacak. Sadece İstanbul kazanmayacak, İstanbul kazanınca Türkiye de kazanacak.