Erdoğan’ın ‘tek tipi’ örnek gösterip savunduğu Guantanamo nedir?

Erdoğan’ın ‘tek tipi’ örnek gösterip savunduğu Guantanamo nedir?

Erdoğan’ın ‘tek tip orada bir yaşam şekli’ diyerek ‘örnek’ gösterdiği ve vahşet boyutundaki ağır insan hakları ihlalleriyle bilinen Guantanamo nedir?

Meryem Yıldırım / @meryem_yildrim

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bugün 696 sayılı KHK ile getirilen ‘mazlumların isteği’ dediği 'tek tip' uygulamasında örnek gösterdiği Guantanamo Hapishanesi, dünyada ağır insan hakları ihlalleriyle bilinen, ‘düşman esiri/savaşçı’ olarak tanımlanan tutukluların tutulduğu dünyaca ünlü ‘modern’ bir toplama kampı.

ERDOĞAN’IN HAYAL ETTİĞİ YAŞAM ŞEKLİ: GUANTANAMO TOPLAMA KAMPI!

Erdoğan’ın “Şu anda Amerika bunun uyguluyor. Daha ileri gideceğim, Guantanamo'da tek tip elbiselerle orada bir yaşam şekli oluşturulmuştur" ifadeleriyle ‘tek tip kıyafet’ dayatmasına referans gösterdiği kamp, ABD'nin Küba'daki Guantanamo Donanma Üssü'nde 2002 yılında eski başkanlardan George W. Bush döneminde açıldı. ABD’nin çeşitli ülkelerde yakalanan kişileri tuttuğu Guantanamo Kampı, "uyumlu" olarak tanımlananların beyaz, "zorluk çıkaranlar" olarak nitelendirilenlerin ise turuncu renkli üniforma giydirildiği bir askeri cezaevi.

İktidara geldiği günden bu yana toplumsal her alana yönelik var gücüyle yaptığı gerici saldırılarında hız kesmeyen iktidar partisinin genel başkanının, topluma ‘yaşam şekli’ olarak işaret ettiği Guantanamo Kampı, yaşam tarzına ilişkin Erdoğan’ın hayallerini süsleyen karanlığın gözler önüne sermesi açısından da güzide bir örnek olarak tarihe geçti.

DÜNYANIN GÖZÜNÜN ÖNÜNDEKİ İŞKENCE MERKEZİ!

George W. Bush'un halefi Barack Obama, Uluslararası Af Örgütü dahil çok sayıda sivil toplum kuruluşu tarafından insan haklarını ihlal etmekle suçlanan kampın kapatılması için söz vermiş, fakat 15 yıldır varlığını sürdüren kamp, tutukluların duruşmaya çıkarılmaksızın uzun süre tutulduğu ve akıl almaz işkence yöntemleriyle kötü şöhretini gün geçtikçe büyütmesiyle gündemden hiç düşmedi. Guantanamo üssünün bulunduğu topraklar dönemin Kübalı yönetimi tarafından 1903'te ABD'ye kiralanırken, devrimden sonra Küba anlaşmayı geçersiz saydığını belirterek üssü geri istedi. Ancak ABD, ilişkilerini kesmiş olduğu Küba hükümetinin bu çağrısına uymadı. 1964 yılında Castro yönetimi ABD’nin ‘işgalci’ olduğu üsse elektrik ve suyu kesti. ABD buna karşılık su arıtma istasyonu ve elektrik santralleri kurarak üssü “kendi kendine yeter” konuma getirdi.  Soğuk Savaş döneminde hem Küba’nın gözlenmesine hem de Karayip trafiğinin ve Panama Kanalı’nın kontrolünün sağlanması için kullanılan üs, 1970’lerden sonra kaçak göçmenlerin tutulması için kullanıldı. 2002’den itibaren üssün içinde bir askeri tutukevi oluşturuldu. 11 Eylül sonrasında “düşman savaşçı” olaran anılanların tutulduğu üssün hukuki statüsü Küba toprağı olmasından ötürü buradaki insanlık dışı uygulamaların ABD yasalarına göre yargılanmasının da önüne geçti. Kampta, tutulan tutuklulardan tüm dünyanın duyduğu işkence yöntemleriyle istihbarat elde edilmeye çalışıldı. Küba, ABD Başkanı Obama'nın ilişkilerin 'normalleşmesi' politikalarına karşılık olarak "İşgal altındaki üssün iadesi"ni şart koşmuştu.

'DÜŞMAN SAVAŞÇI'

ABD'de üssün kapatılması için yapılan bir eylem...

Kamp, “X-Ray”, “Kamp Delta” ve “Kamp Iguana” adlı üç bölümden oluşuyor. Bush yönetiminin Guantanamo tutuklularının, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri’ne göre “savaşçı” tanımlamasına girmediğini iddia etmiş, yakalananlara “savaş esiri” muamelesi yapılmadığını savunmuştu. Fakat kamptan gelen haberler, burada tutulan tutukluların ‘gece’ ve ‘gündüz’ olarak periyodik işkenceye maruz kaldığını ortaya koymuştu. Uluslararası Af Örgütü, geçen yıllarda Guantanamo’nun askeri hapishane olarak kullanılmasını yasa dışı uygulamaları ve zanlılara yönelik yapılan sorgulama tekniklerini “insan hakları skandalı” olarak tanımlarken, Birleşmiş Milletler (BM) de hazırladığı raporlarda tutukevinde yapılan hak ihlallerine birçok kez gündeme getirmişti.

İNSANLIĞIN YÜZ KARASI...

Özellikle suyla boğulma hissi yaratma, cinsel tehditler, makattan besleme-sulama, uykusuz bırakma gibi sorgulama yöntemlerinin ABD Senatosu’nun raporlarıyla da tespit edilmesi, Birleşik Devletler’de hem de uluslararası kamuoyunda kampın, “ABD’nin utanç kaynağı ve yüz karası” olarak adlandırılıyor.

HERHANGİ BİR YASAL HAK TALEBİNDE BULUNULAMIYOR…

Pentagon’un 2016’da açıkladığı ‘resmi’ verilere göre, kampta 104 tutuklu bulunuyor. ABD'nin Küba topraklarını işgal ederek kampta tuttuğu tutuklular ABD yasal sistemine başvuramadıkları gibi, herhangi bir gözden geçirme talebinde de bulunamıyor. 

'GUANTANAMO ASLINDA İYİ BİR ÖRNEK’

Erdoğan’ın Guantanamo’yu referans göstererek savunduğu ‘tek tip’ kıyafet uygulamasının 1990’lı yıllarda cezaevlerindeki mücadelelerini yakından takip eden ve insan hakları ihlallerine ilişkin çalışmalarıyla bilinen Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) kurucu üyelerinden Avukat Several Ballıkaya, “Aslında Guantanamo iyi bir örnek” dedi.

“Orada yapılan işkenceler açısından iyi bir örnek” diyen Avukat Ballıkaya, Erdoğan’ın örnek gösterdiği kampın insanlık dışı uygulamalarını şöyle sıraladı:

“İnsanlara her zaman sınırsız işkencenin yapıldığı bir yer olarak kötü bir örnek. İnsanlığın ayaklar altına alındığı, insanların kendi kimliklerinden uzaklaştırılmaya çalışıldığının bir örneği Guanatanamo. Bunu örnek vermesi şu açıdan doğru; ‘tek tip’ elbise hep ‘İnsanın cezaevinde kaldığı andan itibaren devletin “iyileştirme” adı altında insanın kişiliğine ve siyasi kimliğine müdahale etme araçlarından biri olarak kullanıldı.”

‘BOYUN EĞDİRMENİN BİR ARACI, TUTUKLAMAYI AĞIRLAŞTIRAN BİR CEZALANDIRMA YÖNTEMİ’

“Toplumdan izolasyonun, bir suçlu olarak toplum önüne çıkarmanın, boyun eğdirmenin bir aracı olarak kullanıldı tek tip. Bu nedenle de bu uygulama kabul edilmedi. Geçmişte bunun için açlık grevleri, ölüm oruçları eylemleri yapıldı. Birçok insan hayatını kaybetti, sakat kaldı. Tutuklu ve hükümlüler kış koşullarında bile insan onuruna aykırı bir uygulama olarak tek tipe karşı iç çamaşırlarıyla mahkemelere çıktı. İnsan onuruna ağır bir saldırı. Devletin tutukluya kişiliği üzerinden işkence etme hakkı yok! Hükümlü olması bir ceza. Tutukluluk bir tedbir.

Bunun dışında ağırlaştırıcı bir uygulama yapılması hem BM sözleşmelerine aykırı hem yasal düzenlemelere aykırı. Tutuklamayı ağırlaştıran ikinci bir ceza, yeni bir cezalandırma yöntemi. Bunu kabul etmek mümkün değil.”

KİM BU ‘MAZLUMLAR?’

Erdoğan’ın ‘tek tip’e ilişkin “Mazlumların talebiydi” sözlerini de değerlendiren Ballıkaya, “Hangi mazlumların talebi?” diye sordu.

“Mazlumlar neden böyle bir talepte bulunmuşlar” diye devam eden Avukat Ballıkaya, söz konusu açıklamaya tepki gösterdi: “Bu “mazlumlar” kamuoyuna yansımadığı için kimlerin talebi olduğunu değerlendiremedik. Böyle bir talebin Türkiye’de olmadığını ben net olarak söyleyebilirim. Aksine bunu işkence olarak görenler yaygın.”

DEVLETİN ‘ISLAH’ YÖNTEMİ

Erdoğan’ın “mazlumların talebi” savunmasını kabul etmediğini belirten Avukat Ballıkaya, uygulamayla amaçlananı şöyle yorumladı: “Devletin ‘ıslah etme’, yalıtma, kişiliğini bastırma araçlarından biri olarak kullanılacak. Bir süredir avukatla görüşmelerin kısıtlanması, dinlenmesi vardı OHAL dönemince. Bu hala uygulanıyor. Buna yeni bir kısıtlama eklenmiş oldu. Mazlumların böyle bir talebi olamaz. İktidara yakın azınlığın böyle bir talebi varsa da bu “mazlumların talebi” olarak görülemez” dedi.

‘BİRÇOĞUNDA BAŞLADI’

Ballıkaya, ‘tek tip’ uygulamasının ciddi sonuçları olacağını belirterek, geçmişteki deneyimleri örnek verdi. “Daha acı sonuçlara yol açmadan kamuoyunun duyarlı olması gerektiğini söylüyorum” diyen Ballıkaya şöyle devam etti: “Bu uygulamalar bitmiyor. Her seferinde daha ağırlaştırılmış düzenlemeler getiriliyor. Tek tip uygulaması cezaevinde ağır sonuçlara yol açacak. Pek çok cezaevinde başladı. Buna herkesin duyarlı olması gerekiyor.”

ACİL ÇAĞRI

Ballıkaya sözlerini ‘tek tip’e karşı acil mücadele çağrısıyla sonlandırdı: “Avukatların, hukuk örgütlerinin, özellikle siyasi partilerin cezaevlerine daha yakından bakması ve buna karşı çıkması gerekiyor.”

GECE GÜNDÜZ İŞKENCE!

13 yıl hakkında hiçbir suçlama olmadan ABD’nin “terör şüphelileri” için inşa ettiği kötü şöhretli Guantanamo Hapishanesi’nde tutulan Yemenli Samir Naji el Hasan Mukbel, Erdoğan’ın ‘örnek’ gösterdiği Guanamo Kampı’ndaki işkenceyi şöyle anlatmıştı:
“Hücre kapısı açılıyor. Yeni seans başlıyor, üst üste yapılan 100’üncü seans olsa gerek. Maruz kaldığım ilk sorgu periyodu sanırım, tam üç ay sürmüştü. İki ayrı sorgucu ekibi vardiyayla çalışıyordu, gece ve gündüz. Her seans beni uyandırmak için bağırmaları ile başlıyor. Daha sonra suratıma ve sırtıma vuruyorlardı. O kadar uykuya muhtaçtım ki başım sanki yüzüyordu. Bu odanın tüm duvarlarına fotoğraflar yapıştırılmıştı. Benden fotoğraftaki kişilerin kimliğini vermemi talep ediyorlardı, ama ben onları tanıyıp tanımadığımı kestirebilmek için bile zar zor odaklanabiliyordum. Bağrışlar ve hakaretler yükseliyor, ardından köşedeki bir adama başlarıyla işaret veriyorlar. Koluma bilmediğim bir maddeyi iki kez enjekte ediyor. Son bildiğim şey bu…O dondurucu soğuk hücre. Hücre kapısı açılıyor. Bu sefer gardiyanlar sanki vahşi hayvanlar gibi korkunç bir korna sesi çıkararak içeri giriyorlar…”
'DOMUZ GİBİ YEMEMİ SÖYLEDİLER'
Tüm bu olanları protesto etmek adına bana getirdikleri azıcık yemeği yemeyi reddetmeye çalıştım. Sorgucu bana güldü, sonra sinirlendi, yüksek sesle küfretmeye başladı, Ordu yemek tepsisini kafamdan aşağıya boşalttı. Köşedeki adama beni damardan beslemesini söylediler. Kanatana kadar iki farklı yerden koluma tüp taktılar.  Sorguculara artık yemek yememeye devam edemeyeceğimi söylüyorum. Yemeği yere atıyorlar ve bana bir domuz gibi yememi söylüyorlar. Tuvalete gitmeme izin vermiyorlar. Daha da acı verici hale gelmesini izliyorlar, çevirmen altıma işersem bana nasıl tecavüz edeceklerini anlatırken gülüyorlar.
ZORLA ABD BAYRAĞI SELAMLATMA
Ayağa kalkıp ABD bayrağını selamlamaya zorluyorlar.  Sinema odasını andıran bir yerdeyim, diğer mahkumların işkenceye uğradığını gösteren videolar izlemek zorunda bırakılıyorum. Sonra onlar için dans etmem gerektiğini söylüyorlar, onlar ayağımdaki zincirleri çektikçe daireler çizerek dolaşmamı istiyorlar. Her karşı koyuşumda en özel yerlerime dokunuyorlar.  Yağmur yağmış ve her yerde çamur birikintisi var. Zincirlerle bağlı olduğum için yürüyemiyorum, beni bile bile çamurların içinde sürüklüyorlar…”