Erdoğan’ın eski danışmanı: Gizli ibareli bir rapor elime ulaştı

Erdoğan’ın eski danışmanı: Gizli ibareli bir rapor elime ulaştı

Karar yazarı Akif Beki, SETA raporuna benzer “gizli” ibareli bir raporun eline ulaştığını yazdı.

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık yaptığı dönemde danışmanı olan Karar yazarı Akif Beki, gazetecileri fişleyen SETA andıçına benzer “gizli” ibareli bir raporun eline ulaştığını ileri sürdü.

Beki raporla ilgili, “Bu düpedüz cemaat, tarikat ve ilahiyatçıları fişlemeye girmez mi?” diye sordu.

CEMAAT VE TARİKATLARI ELE ALMIŞLAR

Akif Beki, raporun cemaat ve tarikatlarla dini yapı ve şahsiyetleri tek tek ele alan, haklarında ayrıntılı bilgi toplayan bir değerlendirme olduğunu söyledi. Beki, “Din tüccarlarına karşı fikren, istismar zeminini ellerinden almak için mücadele yürütmek ayrı. Kanunen suç sayılan bir fiile bulaşmadıkça dini yapılara tasfiye operasyonu için şartları hazırlamak apayrı şeyler” dedi.

“Cemaatler gizlice fişleniyor mu?” diye soran Beki rapora dair Karar gazetesindeki köşesinde şunları kaydetti:

İkinci SETA vakası izlenimi veren skandal bir rapor ulaştı elime. Üzerinde ‘gizli’ ibaresi taşıyor. Cemaat ve tarikatlarla dini yapı ve şahsiyetleri tek tek ele alan, haklarında ayrıntılı bilgi toplayan bir değerlendirme…

SETA’nın ‘uluslararası medyanın uzantıları’ raporundan tek metodolojik farkı, gizlilik içermesi. İstihbarat fişlerinden tek farkı da bilgilerin sadece açık kaynaklardan toplanması. Neden ve Diyanet’in işi mi?

Önsözünde belirtildiği gibi, 15 Temmuz ihanetinden sonra FETÖ’yle mücadelede Diyanet’in rolü de önem kazandı.

Yeni FETÖ’lerin çıkmaması için hurafe ve batıl inançlarla mücadele edilmesi şarttı. Halkı aydınlatma, uyarma ve farkındalık oluşturma görevi, en başta Diyanet’e düşüyordu.

Bu amaçla kapsamlı çalışmalar yaptı Diyanet. Cemaat ve tarikat liderleriyle toplantılar düzenledi, bağımsız vaiz ve ilahiyatçılarla görüştü. Sapkın şarlatanlar, hurafeci inanç bezirganları, dini duyguları sömüren istismarcı hokkabazlarla mücadele için somut tespit ve öneriler geliştirdi.

İlk kez konuya el atmıyor yani. Fakat önceki rapor ve çalışmalar şeffaf yürütüldü, kişilere değil zihniyetlere odaklıydı, kamuoyuna açıklandı. Dini yapıların faaliyetlerinde şeffaflık ve denetim sağlama amacına uygun olan da buydu zaten.

Allah ile aldatan hoca kılıklı sahtekar ve düzenbazlara karşı halkı uyandırma gayesiyle hareket ediyorsanız…Kayıt dışı dini yapılanmalara yasal statü tanıyarak şeffaflık getirme ve kanuni denetim altına alma formüllerini tartışıyor ve savunuyorsanız…Şimdi bu gizlilik niye? Amaca ve iddianıza ters değil mi?

Dini örgütlenmeleri ve faaliyetlerini, sadece yasallık ve amaca uygunluk açısından denetlemekse tabii niyetiniz.

Ama eğer aklınızdan, eliniz değmişken resmi din yorumunuza uygunluk açısından itikat, inanç ve anlayış farklılıklarını da denetlemek geçiyorsa…Hele resmi görüşünüze aykırı yorumları sınıflandırmak, ‘sakıncalı’ bulunanları belirlemek ve polisiye tedbirlerle tasfiye yolları aramaksa başka. O zaman değişir, bulguları gizlice raporlama nedeniniz bir anlama kavuşur.

Fakat bu düpedüz cemaat, tarikat ve ilahiyatçıları fişlemeye girmez mi?

Fakat bu, Diyanet’i dini yorumlama hakkının tek yetkilisi, birey ve grupların itikatta sicil ve zaptiye amiri gibi konumlandırmaz mı? Kutsal üzerinde devlet gücüyle ‘doğruluk’ tekeli kurmaya, inanç ve itikat özgürlüğünü kolluk zoruyla baskı altına almaya varmaz mı?

Öyleyse…FETÖ ve benzerleriyle mücadelede Diyanet’ten beklenen katkı bu değildi. Bilerek, kötüye kullanma pahasına fırsatçılıktan kaynaklanmıyorsa eğer, bilinçsiz bir işgüzarlıktır. O da görev yanlış anlaşılmış ya da epey karıştırılmış demektir.

“Devlet karar verdi, milli ve yerli cemaatlere dokunulmayacak ama gayri milliler temizlenecek, mis gibi olacak” çığırtkanlıkları, Diyanet’i yanıltmıyordur umarım.

Din tüccarlarına karşı fikren, istismar zeminini ellerinden almak için mücadele yürütmek ayrı. Kanunen suç sayılan bir fiile bulaşmadıkça dini yapılara tasfiye operasyonu için şartları hazırlamak apayrı şeyler.

İster cemaat ve tarikatlara müdahale ister neşter vurmak deyin, ‘milli güvenliğe tehdit oluşturuyorlar’ gibi afaki gerekçelerle meşrulaştırılamaz. Suçla mücadele kılıfına sokularak fişlemeye konu yapılamaz. Gizem ve gizlilik örtüsü altına saklanamaz.

Devlete, dini hayatı kendine göre şekillendirme, uygun görmediklerini tasfiye hakkı tanınamaz.

Zararlı, gerici ve irticai hareketlerle, iç tehdit ve düşmanla savaş tanımlarına dayanan ‘istihbarat devleti’ kafasını AK Parti değiştirmişti.

Kırmızı Kitap’larla, gizli anayasalarla toplumu yönetmeye geri dönülmeyecekse, yol yakınken bu sakatlıktan dönülsün.