Erdoğan fındık fiyatlarını açıkladı
Saray kabinesi, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 15.40'ta başlayan toplantının ardından açıklamalarda bulundu.
27-07-2020 19:57

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, fındık alış fiyatlarını duyurdu. Buna göre yüzde 50 sağlam iç esasına göre, Giresun kalite kabuklu fındık için kilogram alış fiyatı 22,5 lira olarak belirlendi.
Saray kabinesi, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 15.40'ta başlayan toplantının ardından açıklamalarda bulundu.
Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Cuma günü vasıl olacağımız mübarek kurban bayramınızı şimdiden tebrik ediyorum. Kurban için tüm kurumlarımız hazırlıklarını tamamlamıştır. Ülkemizde kesilecek büyük ve küçükbaş kurbanlıkların tamamı yerli üretimdir.
Gerek kurbanlıkların kontrolü, kesim yerleri, temizlik hususunda gereken tedbirler ağırlıklı olarak yerel yönetimler vasıtasıyla alınmıştır. Kurban kesim yerlerinde yoğunluk oluşmaması için bayramın ikinci ve üçüncü günlerinin de değerlendirilmesini tavsiye ediyoruz. Yola çıkacakların dikkatli olmalarını rica ediyorum.
Temizlik, maske, mesafe kurallarından bayramda da asla taviz vermiyoruz. Sıkıntılı ve zahmetli olduğunu bildiğimiz bu kuralları kendimizin ve sevdiklerimiz için bu kuralları harfiyen uygulayalım. İnşallah çoğu gitti azı kaldı. Güzel günler bizi bekliyor.
Milletimizin salgın dönemindeki istihdam kaybını önlemek ve sosyal destek ihtiyacını karşılamak için 26,5 milyon liralık karşılıksız nakit ödeme yaptık. Her bir vatandaşımızın yanında yer almayı sürdüreceğiz.
Mersin, Mut ilçesinde askerleri taşıyan otobüsün kaza yapması sonucu maalesef ölü ve yaralılarımızın olduğunu öğrendik. Milli Savunma Bakanımız olay yerine intikal edip mevcut bilgileri aldılar. Şehit olan askerlerimize rahmet diliyorum, yaralılarımıza da Allah'tan şifalar diliyorum.
Geçtiğimiz Salı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin 2 yıllık değerlendirilmesini kamuoyuyla paylaşmıştık. Hamdolsun Allah'ın yardımı, milletimizin desteğiyle tüm zorlukların üstesinden geliyor, hedeflerimize doğru adım adım ilerliyoruz. En büyük gücümüz birlik, beraberlik ve kardeşliğimizdir. Vesayet oyunları, terör örgütlerinin saldırıları, darbe girişimlerine rağmen bir ülke oluşumuzda bu haslete sıkı sıkıya borçluyuz.
Türkiye'yi hala geçmişin zayıf ve ürkek sananlar üzerimizde yeniden tahakküm kurmayı planlıyorlar. Halbuki egemenlik haklarını kullanma iradesine sahip bir Türkiye var. Kendi gerçeklerinin ve gücünün bilincinde bir Türkiye var. Bizim kimsenin toprağında, zenginliğinde gözümüz yok. Dayatmayla karşımıza çıkanlara cevabımızı uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru gücümüzle vermekten asla çekinmiyoruz, çekinmeyeceğiz.
Hem geçmişte uğradığımız haksızlıkların telafisi hem bugünkü haklarımızın müdafaası, gelecekteki hedeflerimize ulaşmak için ne gerekiyorsa onu yapmakta kararlıyız. Siyasi, ekonomik, sosyal, askeri her türlü rekabetin değişen diline, tarzına uygun şekilde kendimizi sürekli yeniliyoruz. Sahada ve masada yeni dönemin gereklerine göre mücadelemizi veriyoruz. İnşallah bundan sonra da aynı anlayış ve azimle yolumuza devam edeceğiz.
Ayasofya'nın Fatih'in vakfiyesine uygun şekilde yeniden ibadete açılması, ülkemizin egemenlik haklarını kullanma konusundaki son örneklerinden biridir. Fethin en önemli hatırası olan Ayasofya'nın hangi şartlar altında camilik vasfından çıkartılarak müzeye dönüştürülmesinin bir anlamı, olmadığına, kalmadığına inanıyoruz.
Fatih'in 1453 yılında camiye çevirdiği İstanbul'un gözbebeği Ayasofya milletimize, tüm Müslümanlara ibadethane olarak hizmet vermeyi sürdürecek. Buradan Müslümanlar dışında Hristiyan alemi aynı şekilde gelip ziyaretlerini yapabilecektir.
Cumhurbaşkanlığı kararıyla bu mabedin cami vasfına yeniden iade edilmiştir. Ayasofya'nın kubbeleri yeniden ezan, kuran, salavat, tekbir sesleri ile yeniden inledi. Ayasofya'yı üç neslin hayalinde yaşattığı şekilde bir cuma günü aslına rücu etti. Şehri İstanbul'un artık bize tebessümle baktığını tüm kalbimizle hissediyoruz. Bize bugünleri gösterdiği için Allah'a şükrediyoruz. Eyüp Sultan Hazretleri başta olmak üzere tüm ilim ve hikmet erlerini rahmetle yad ediyoruz. Fatih Sultan Mehmet Han'ı minnet ve şükranla yad ediyoruz.
Bu ulu mabedin kubbelerini kuran, eza, sala, dua sesleriyle canlandıran ecdadımızı dualarla yad ediyoruz. Bu ulu mabedin yeniden ibadete açılması veren büyüklerimizin her birini saygıyla yad ediyoruz. Yaşadığımız tarihi günlerin anlamı ve önemini her zerremizle hissediyoruz. Ayasofya'nın yanındaki gençlik günlerimizi hatırlıyoruz. Tam 567 yıl önce cami sıfatıyla şereflenin bu mabedin sıradan bir müze yerine yapılış amacına uygun şekilde ibadethane olarak kullanılmasının her inançtan insanı mutlu ettiğine inanıyoruz.
Bir asır önce İstanbul işgal edildiğinde İstanbullu Sultanahmet ve Ayasofya'da buluşup 'yemin ediyoruz' diye ahitlerini tüm dünyaya haykırmıştı. Bu milletin önünde kimsenin duramayacağı birkaç yıl içinde ortaya çıkmıştır. Milletimiz düşmanı topraklarımızdan attıktan sonra da yine bu mabedin kubbeleri, şükür dualarıyla çınlamıştır.
Tüm camilerimizin minarelerinin önünde yemin ediyoruz ki, milletimizin son ferdi de son nefesini vermeden bu mabetler mahsun kalmayacaktır. Ezan, vatan, bayrağımıza kimsenin el uzatmasına izin vermeyeceğiz.
Şehadetleri dinin temeli olan ezanlarımızın yurdumuzun üzerinde ebediyyen inlemesi için gerekirse kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz. Türkiye bugün yeni bir diriliş mücadelesi veriyor. Hiç kimsenin bu ülkenin ve bu milletin istiklal ve istikbaline el uzatmayı aklından dahi geçirmemesi için büyük ve güçlü Türkiye'yi inşa ediyoruz. Dahili ve harici bedbahtların gizli veya açık saldırısına karşı tek bilet, tek vücut olarak yedi düvele karşı vatan müdafaası yapıyoruz.
İstiklal mücadelesini yürütürken ülkemizi her alanda mamur etmeyi, geliştirmeyi, ileriye taşımayı ihmal etmiyoruz. Eğitim, sağlık, tarım, enerji, sanayi, sosyal destek, istihdama kadar her alana kadar cumhuriyet tarihinin tamamına denk hizmetle ülkemizi geliştiriyoruz.
Bu maddi altyapıyı manevi iklimle de kuşatıyoruz. İstanbul'da Ayasofya, Sultanahmet, Süleymaniye'yi, Fatih'i yalız bırakmamak için Çamlıca, Ataşehir camilerini yanlarına yoldaş eyledik. Şimdi de Levent ve Taksim'i inşa ediyoruz.
Ülkemizin dört bir yanında okul, hastane, yol, köprü ve diğer eserlere camilerimizle adeta ruh inşa ediyoruz. Bu vatanı ne düşman saldırıları, ne siyasi ve ekonomik krizler ne de kokuşmuş zihniyetlerini topluma dayatanlar çökertebilir. Milletimizin inancını besleyen kaynaklar diri kaldığı müddetçe bunların hepsinin üstesinden Allah'ın izniyle geleceğiz.
Camilerimiz 7'den 70'e milletimiz her bir ferdiyle ne kadar dolup taşıyorsa dinimiz İslam orada dimdik ayakta demektir. Camilerimiz dini ve sosyal etkileriyle hayatımızda ne kadar yer tutuyorsa geleceğimize o kadar güvenli bakabiliriz demektir. Buna karşılık camilerimiz ne kadar boş kalırsa gönül toprağımız o kadar çoraklaşıyor demektir.
Gençler camilerimizi ihmal etmeyin, gençler camilerimizde ne kadar secdeye kapanırsanız biliniz ki camilerimizle birlikte siz de o kadar güçlü olacaksınız. Camilerimiz ne kadar bakımsız kalırsa ruh dünyamızdan o kadar uzaklaşıyoruz demektir. Camilerimiz sessizliğe bürünürse akıbetimiz karanlıkta demektir.
Bu adımla bir milletin adeta yeniden doğuşuna şahitlik ediyoruz. Bir zamanlar topluca sabah namazları derledik, lise çağlarımız hep birlikte sabah namazlarına giderdik, şimdi yeniden aynı dönemin, aynı sürecin başlamasının Ayasofya ile çok ama çok önemli olduğuna inanıyorum. Cumhurbaşkanınız olarak sizden bunu yine bekliyoruz.
Bu adımla asırlardır özgüveni örselenen bir ümmetin geleceğine yeniden umutla bakışına şahitlik ediyoruz. Tüm mazlum ve mağdurların gönüllerinde yeniden bir ümit ışığının yanışına şahitlik ediyoruz.
İnsanlığın 1500 yıllık tarihiyle Ayasofya'da birleşen hak, adalet, refah, barış temellerinin hayata geçmesi en büyük dileğimizdir. Bu kadim toprakların ilk insandan bugüne kadar geçirdiği safhalar bir film şeridi gibi gözlerimizden akarken zaten başka türlüsünü düşünemezdik 86 yıllık hayalimiz olan Ayasofya'yı yeniden kuranla, ezanla buluşturduk. Şimdi yapacağımız diğer işlere yönelme vaktidir. Rabbim bizi kutlu yoldan, sıratı müstakimden ayırmasın diliyorum. Ayasofya'nın millete, ümmete ve tüm insanlığa bir kez daha hayırlı olmasını diliyorum.
Bu büyük güne vesile olan, katkı sağlayan tüm arkadaşlarımı, başta Kültür ve Turizm Bakanımı, Diyanet İşleri Başkan ve heyetine, İstanbul Valimizi, Emniyet Müdürünü ve tüm heyetini, şu andan itibaren 24 saat açık olacak dedik ya, şimdi orada 500 kişilik güvenlik ekibi sürekli görev yapacak. Bunun için de İçişleri Bakanıma ayrıca teşekkür ediyorum. Biz Ayasofya ile birlikte bazı camileri bu noktada güvence altına almamız lazım. Aynı şey Ankara'daki camilerimiz için de geçerlidir.
Şu anda Ayasofya'da içeride ve dışarıda yapacağımız birçok çalışma var. Tüm bu çalışmalarla beraber Ayasofyamızı tüm insanlığa, başta İslam dünyası olmak üzere, Hristiyan dünyasına yeni haliyle inşallah takdim etmenin heyecanı içerisindeyiz. İnşallah bunu da başaracağız.
Öyle büyüklerimiz vardı ki, konferanslarında sadece Ayasofya konferansları yapar ve heyecanla şu ifadeleri kullanırdı: Bir gün Ayasofya açılacak derler hüngür hüngür onlar ağlar bizler ağlardık. Dünyanın dört bir ucunda Ayasofya'nın açılışına bizim kadar sevinen kardeşlerimize en kalbi muhabbetlerimi gönderiyorum.
Ülkemizde bir kesim yapılan yollara, köprülere, havalimanlarına, hastanelere, barajlara, fabrikalara, yüksek teknoloji atılımlarına, siyasi ve diplomatik hamlelerine ne tepsi veriyorsa aynı kişi ve zihniyet Ayasofya'ya aynı tepkiyi gösterdi. Saflar, mecralar aynıdır. En önemlisi gayeler aynıdır. Amaç özgüven sahibi büyük ve güçlü Türkiye'nin inşasının önüne geçmektir. Geçemeyecektir, ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır. Dikili ağacınız yok, boğazın altından tünel geçirirsiniz buna karşı çıkar, Avrasya tünelini yaparsınız, üçüncü köprüyü yaparsanız, Osmangazi'yi yaparsınız buna karşı çıkarlar. Bir şey de siz yapın. Bu tür tavırlar faşizmin, dogmatizmin, tahammülsüzlüğün en kara, kin ve nefret kokan biçimin tezahürüdür.
Bu tavrın siyasi muhalefetle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Demokrasilerde muhalefete çok büyük işler düşer. Demokrasi güçlü muhalefet varsa güç kazanır. Yıllarca muhalefet saflarında mücadele etmiş bir siyasetçi olarak bu görevlerin ne olduğunu gayet iyi biliyorum. Demokrasilerde muhalefet demek daha iyisini yapabilecek olmakla milletin gönlünü kazanmaktır. Muhalefetin en az iktidar kadar yapıcı, kucaklayıcı olması lazım. Malesef ülkemizde böyle bir anlayış ve gayreti görmüyoruz.
Ülkesi ve milletinin geleceği için en küçük bir eser üretmemiş, fiili veya fikri katkı ortaya koymamış olanlar var. Bunlar için milletimizin Ayasofya'nın asli işlevine kavuşturulması talebi olduğu gibi ülkemizin terör örgütüyle kuşatılmasının bir anlamı yoktur. Ülkemizin Doğu Akdeniz'deki Ege'deki haklarını koruma mücadelesi de aynıdır. Ülkesini her fırsatta yabancılara şikayet eden bu zihniyetin yaptığı işin adı muhalefet olamaz.
İster eski ister yeni olsun muhalefet adına ortaya çıkan tüm aktörlere dikkatlice bakarak şu soruya cevap verilmesini istiyorum, herhangi bir alanda dişe dokunur, kayda değer, çözüm odaklı, somut teklifler içeren bir program var mı? Kongre yaptılar 'biz geliyoruz' dediler. Projen var mı? Eğitim, sağlık, adalet, güvenlik, dış politikada neyi yapacaksın? Var mı? Yok. Böyle bir aktör de, böyle bir ekip de yok. Muhalefet adına tek yaptıkları şey bizi ve hükümetimizi çoğu iftiraya varan ifadelerle karalamaktır. Bu süfli anlayışı şiddetle reddediyoruz. Hayatımızın hiçbir döneminde mükemmel olduğumuzu, her şeyi en iyi yaptığını ifade etmiyoruz. Hep çabaladık, gayret ettik, koştuk, koşturduk ama eser ortaya koyduk.
Kusursuz olan sadece yüce yaradandır. İnsan kendisine bahşedilen en büyük nimet olan aklı yanında eksiklikleriyle, zaaflarıyla hatalarıyla maruf bir varlıktır. Ülkemize ve milletimize her alanda en güzel hizmetleri vermeye çalışırken, aynı zamanda milletimizin işaret ettiği eksikliklerimizi tamamlamanın çabasındayız. Milletimizin gönlünde 18 yıldır zirvemizi korumaya devam ettik. Rabbim Cumhur İttifakı'nın bu dayanışmasını güçlü şekilde yola devam etmesini bize nasip etsin.
Arkadaşlarımıza sürekli projelerimizi hayata geçirin, durmak yok, yola devam diyorum. Allah ömür ve sağlık verdiği sürece tüm gücümüzle çalışmamızı sürdüreceğiz. Kabine toplantımızda istişarelerle kesinleştirdiğimiz birkaç hususu paylaşmak istiyorum. Bu bayramda 6. defa 12,4 emeklimize 1000'er lira bayram ikramiyelerini ödüyoruz. Ödediğimiz ikramiye tutarı 64,2 milyar liradır. Ayrıca engelli, yaşlı aylıklarıyla evde bakım ücretlerini de bayramı beklemeden hesaplara yatırıyoruz. Yüksek öğrenim öğrencilerimizin kredi ve burs ödemelerini bayram öncesi tamamlayacağız. 1 milyon 55 bin öğrencimize 603 milyon liranın üzerinde ödeme yapacağız. Hey gidi günler hey! Memurunun maaşını ödeyemeyen kişiler vardı biliyorsunuz, bunlar şimdi muhalefette. Bizim böyle problemimiz 18 yıldır olmadı. Çiftçilerimizin alın terlerinin hakkını vermek için destekleme ödemelerini hızla sürdürüyoruz. Hubabat, bakliyat, çay alım fiyatlarını daha önce açıklamıştık.
Bugün de fındık alım fiyatlarını belirledik, şimdi de onu açıklıyorum. Geçtiğimiz yıl Toprak Mahsülleri Ofisimiz 16,5-17 kilo üzerinden alıma çıkmıştı. Bu sayede düşme eğilimi gösteren fındık fiyatları 18-20 lira civarında seyretmişti. Fındık ihraç fiyatının kilogramda 5,8 dolardan 6,72 dolara yükselmesiyle ülkemiz ilave 300 milyon dolar gelir elde etti. Toplam fındık ihracatımızda 2,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu rakamları bilmeyenler, bilseler de ne anlama geldiğini kavrayamayanlar milletimizin kafasını karıştırmak için sürekli uğraşıyorlar.
Bizim muhatabımız da yetki ve güç kaynağımız da milletimizin ta kendisidir. Yeni sezonun fındık fiyatlarını açıklıyoruz. Yüzde 50 sağlam iç esasına göre, Giresun kalite kabuklu fındık için kilogram alış fiyatı 22,5 liradır. Levant kalite fındık için bu fiyat kilogramda 22 TL'dir. Yüksek randımanlı fındıkta kilogram başına 1 lira, gübre ve mazot desteği olarak kilogram başına 2 lira destekleme yapıyoruz.
Fındık üreticisinin kazancını 25 ila 25,5 seviyesine çıkarmış oluyoruz. Yeni fındık hasat döneminin üreticilerimize hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca incir, kuru incir ve kuru üzüm müdahale alımlarına bu yıl kayısı da ilave ediliyor. Her alanda üreticimizin yanında yer almaya devam ediyoruz.
İLGİLİ HABERLER
ABD'li eski Ulusal Güvenlik Danışmanı: Trump, Erdoğan için Halkbank davasına müdahale etmek istedi
Beyaz Saray anılarını yazdığı kitapta ABD Başkanı Donald Trump'ın "sevdiği diktatörleri kayırdığını" yazan Bolton, buna örnek olarak de Trump'ın Türkiye ve Çin'le ilişkilerini gösterdi.
18-06-2020 00:51

Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Trump'ın Halkbank davasına müdahale etmek istediğini, bunu da Recep Tayyip Erdoğan için yaptığını yazdı.
Eski Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un salı günü satışa çıkacak "The Room Where It Happened" (Olayın Gerçekleştiği Oda) adlı kitabı, henüz piyasaya çıkmadan amazon.com'da en çok sipariş edilen kitap oldu.
ABD'nin önde gelen gazeteleri, piyasaya çıkmadan edinip inceledikleri kitabın içeriğinin bir kısmını aktardı. BBC Türkçe’nin aktardığına göre, Beyaz Saray anılarını yazdığı kitapta ABD Başkanı Donald Trump'ın "sevdiği diktatörleri kayırdığını" yazan Bolton, buna örnek olarak de Trump'ın Türkiye ve Çin'le ilişkilerini gösterdi.
BBC Türkçe’de yer alan haber şöyle:
New York Times'a göre Bolton, Trump'ın Halkbank davasına müdahale etmek istediğini, bunu da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için yaptığını yazdı.
Washington Post ise şu ifadeleri kullandı:
"Bolton, Mayıs 2018'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Trump'a bir not ileterek Halkbank'ın masum olduğunu söylediğini anlatıyor.
"Bolton 'Trump Erdoğan'a bu meseleyle ilgileneceğini söyledi, davaya bakan savcıların kendisinin değil Obama'nın adamları olduğunu anlattı ve bu kişilerin yerine kendi adamlarının geçmesiyle sorunun çözüleceğini söyledi' diyor."
KUSHNER ve ALBAYRAK ARASINDA 'DAMATLAR HATTI'
Washington Post'a göre Bolton, Trump'ın damadı ve başdanışmanı Jared Kushner'in, Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'la görüşmeyi planladığını da anlatıyor:
"(Dışişleri Bakanı Mike) Pompeo ve (Hazine Bakanı Steven) Mnuchin'e bu 'damatlar hattı' konusunda bilgi verdim.
"Pompeo çok öfkelendi. Kushner'in girmemesi gereken uluslararası ilişkiler alanına girdiğini düşünüyordu."
Bolton kitapta Trump'ın yargıya müdahalesinin "bir yaşam tarzına dönüştüğünü" söylüyor.
Daha önce Trump yönetiminde daha alt kademelerde yer alan kişilerin kitapları da piyasaya çıkmıştı fakat Bolton, kitap yazan en üst seviye görevli oldu.
Trump yönetimi Bolton'ın kitabının baskısının durdurulması için dava açmıştı.
Bazı Trump karşıtları da Bolton'u, Trump'ın Kongre'de yargılanması sürecinde adım atmayarak sonradan 2 milyon dolarlık kitap anlaşması yaptığı için eleştirmişti.
Bolton Nisan 2018'de getirildiği Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevini Eylül 2019'a kadar sürdürmüştü.
Kadıköy Dayanışma Ağı'ndan Valiliğin 'açık alanda yemek dağıtımı' açıklamasına yanıt: Yan yana gelişlerimizden korktuklarını biliyoruz
İstanbul'da Valiliğin 'açık alanlarda yemek dağıtılmasını uygun görmediğine dair' açıklamasına, yoksullaşan yurttaşlarla dayanışmada bulunan Kadıköy Dayanışma Ağı (KDA) tepki gösterdi.
16-01-2021 22:08

İleri Haber
Türkiye'nin ekonomik olarak büyüdüğü iddialarının aksini gösteren sokaklarda, yoksullaşan yurttaşlarla dayanışmak için yapılan etkinliklere ilişkin İstanbul Valiliği tarafından sokakta yemek dağıtımının uygun olmadığı yönünde bir açıklama yapıldı. Konuyla ilgili KDA, "Sadece holdinglerin silinen vergi borçları ile milyonlarca yoksulun ihtiyacı karşılanabilirken bugün tercih ettikleri yoksulun içtiği bir kap sıcak çorbasını yasaklamaktır" ifadeleriyle tepki gösterek şu açıklamada bulundu:
İstanbul Valiliği dün açık alanlarda yemek dağıtımını uygun görmediğini açıkladı.
Bizler pandeminin ilk ayından itibaren kurulmuş, yerelde dayanışma şiarıyla bir araya gelmiş Kadıköy Dayanışma Ağı’yız. Mart ayından itibaren sokakta yaşayan dostlarımıza sıcak yemek çıkarıyoruz. Kepenklerin indiği, sokakların yasaklar sonrası kaderine terk edildiği, insanların soğuklarda çaresizce kaldığı bu soğuk günlerde bir sıcak çorbayı onlara ulaştırmaya çalışıyoruz.Neredeyse bir seneye varacak olan pandemi koşullarında, işsizliğin dalga dalga arttığı, esnafların batma noktasına geldiği, emekçilerin aralıksız çalışmak zorunda bırakıldığı, sağlıkçıların her gün öldüğü, açlık intiharlarının durmadan devam ettiği, bir maskenin insanlara ulaştırılamadığı günlerden geçtik, geçiyoruz.
Bu koşullar altında bizler ilk günden itibaren yerelimizi aşan sınırlarda ücretsiz maske ve siperlikler dağıttık, sağlıklı fidelerle kent bostanları yaptık, çocuklar için kıyafet, kitap ve bilgisayarı olmadığı için derslerini takip edemeyen ögrencilerimize bilgisayar kampanyası düzenledik, gıda kolilerini evlerine ulaştırdık, sıcak yemek ve dahası için yan yana geldik. Hemen hemen her şeye hatta içtiğimiz suya dahi vergi ödediğimiz bir sistemde sokakta yaşayan dostlarımızın ihtiyacını devletin karşılaması gerekirken bugün bizlerin onlar için hazırladığı yemeklerin yasaklanıyor olması kabul edilebilir değildir. Sadece holdinglerin silinen vergi borçları ile milyonlarca yoksulun ihtiyacı karşılanabilirken bugün tercih ettikleri yoksulun içtiği bir kap sıcak çorbasını yasaklamaktır.
Gezi’den bu yana dayanışmalardan, yan yana gelişlerimizden korktuklarını iyi biliyoruz. Ancak onlar için üzücü bizim için ise yaşamın doğal bir parçası olan dayanışmamız, sıcak yemek çalışmamız her zaman olduğu gibi pandemi kurallarına uygun olarak ara vermeden devam edecektir. Sokaktaki dostlarımız ile buluşmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Dayanışma ruhunu taşımaya ve bulaştırmaya devam edeceğiz
İSKİ’den don uyarısı
İstanbul Su Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) tarafından yapılan açıklamada, kentte etkili olan soğuk hava dalgası nedeniyle su sayaçları ve tesisatlarının donma tehlikesine karşı vatandaşları uyardı.
16-01-2021 20:45

İstanbul’da bugün etkili olmaya başlayan soğuk hava dalgası ve kar sebebiyle, İstanbul Su Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), su sayaçları ve tesisatlarının donma tehlikesine karşı yazılı bir açıklama yaparak vatandaşları uyardı.
İSKİ yaptığı açıklamasında, ‘’İstanbul’da etkili olan soğuk hava dalgası sebebiyle su sayaç ve tesisatları donma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilmektedir. Su tesisatı ve sayaçlarında donmadan kaynaklanabilecek arızaların önlenmesi için bazı tedbirlerin alınması gerekmektedir. Açıkta bulunan su boruları soğuk hava ile temas etmeyecek şekilde kapatılmalı ve yalıtım malzemesi ile izole edilmelidir. Sayaçlar açıkta ise kesinlikle muhafaza altına alınmalı ve etrafı soğuğu geçirmeyen izolasyon malzemeleri ile korunmalıdır’’ ifadelerini kullandı.
Usta besteci Muammer Sun yaşamını yitirdi
Besteci ve müzik eğitimcisi Muammer Sun bu sabah Ankara'da hayatını kaybetti. Uzun süredir çoklu organ yetmezliğiyle mücadele eden Sun, 88 yaşındaydı.
16-01-2021 18:03

Türkiye müzik tarihinin usta bestecisi 88 yaşındaki Muammer Sun bu sabah Ankara'da hayatını kaybetti. Kaldırıldığı hastanede çoklu organ yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi.
Sanatçı ve siyasetçiler usta bestecinin ölüm haberinin ardından üzüntülerini dile getirdi.
MUAMMER SUN KİMDİR?
1932’de Ankara’da doğan Muammer Sun, 1946’da Askeri Muzıka Okulu’nda müziğe başladı. Bir yıl sonra 1953’te Ankara Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü’ne girip; Ahmed Adnan Saygun’un öğrencisi oldu.
Konservatuarda, Mithat Fenmen ile piyano, Hasan Ferit Alnar ile koro ve orkestra şefliği; Muzaffer Sarısözen ile Türk halk müziği, Ruşen Ferit Kam ile klasik Türk musikisi; ayrıca özel olarak Kemal İlerici ile Türk müziği makamlar sistemi ve armonisi konularında çalıştı.
1960’ta, Ankara Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü İleri Yüksek Dönemi’nden Saygun’un öğrencisi olarak “pekiyi” dereceyle mezun oldu. Aynı yıl Ankara Devlet Konservatuarı’na öğretmen olarak atandı.
1975’te İzmir Devlet Konservatuarı’na, 1980’de Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na, 1987’de Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na atandı. 1988’de doçent, 1993’te profesör oldu.
1999’da Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan emekli oldu. Devlet konservatuarlarında görevli olduğu süre içinde, koro, solfej, armoni, kontrpuan, füg, enstrümantasyon, orkestrasyon, modal müzik ve kompozisyon dersleri veren Sun’un pek çok eseri çeşitli yarışmalarda ödüller kazandı.
Mezuniyetinden sonra Ankara, İzmir, İstanbul Devlet Konservatuvarlarında, Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünde, Siyasal bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu'nda, Ankara Radyosu'nda öğretmenlik yaptı.
1969 yılında, sanat kurumlarının temsilcisi olarak TRT Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu 'nu ve TRT Müzik Dairesini kurdu.1971'de Murat Katoğlu'yla birlikte TRT Kültür Sanat Ödülleri Sistemini hazırladı.
1968'de atandığı Milli Eğitim Bakanlığı Müşavirliği sırasında, Çocuk ve Gençlik Koroları Yönetmeliği'ni hazırladı. Bütün Türkiye'de 166 çocuk ve gençlik korosu kuruldu. Koro şeflerine 1968 -1969 yazlarında, Gazi Eğitim Müzik Bölümü öğretmenleriyle birlikte, iki kez yaz kursu düzenledi. Bu kurslara Gazi Müzik Bölümü'nde 40, Sinop kursunda 80 olmak üzere 120 müzik öğretmeni katıldı. 166 koro, ödenekleri kesildiği için 1970'te kapatıldı. Bu korolar ve kurslara katılan müzik öğretmenleri, bugünkü Türkiye'de yaygınlaşan çocuk ve gençlik korolarının temelini oluşturdu.
Sun, 1967 ve 69'da, biri TRT adına; diğeri de TRT ve ODTÜ adına iki büyük folklor derlemesi düzenledi; kendisi de bu derlemelere uzman derleyici olarak katıldı. Haccettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon bölümü öğretim üyeliğinden Ekim 1999'da emekli oldu. Eylül 2004'te Sun Yayınevi'ni kurdu. Muammer Sun, TRT'nin yapımını üstlendiği Kurtuluş ve Cumhuriyet filmlerinin müzikleri yazdı ve geniş kitlelere ulaştı.
Başta SCAMV Onur Ödülü Altın Madalyası olmak üzere çok sayıda ödülün sahibiydi.
Zamlar, artan işsizlik, ekonomik kriz... Ödenemeyen elektrik faturaları çığ gibi büyüyor
CHP'li Güzelmansur faturasını ödeyemediği için elektriğe kesilen abonelere dair bilgileri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez'den istedi.
16-01-2021 14:30

İleri Haber
CHP Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur, 2019’da 4 milyon faturanın ödenmediği için vatandaşın elektriğinin kesildiğini, 2020’de ekonomik kriz ve artan işsizlikle birlikte ödenmeyen faturaların çığ gibi büyüdüğünü söyledi. Konuyu Meclis gündemine taşıyan Güzelmansur, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Cumhuriyet Halk Partisi (Hatay) Milletvekili Mehmet Güzelmansur, son 3 yılda vatandaşın elektrik faturasının yüzde 70 oranında arttığını söyledi. Vatandaşın 2020’de yapılan zamlarla elektriğe yüzde 40 daha fazla ödediğini belirten Güzelmansur, “2021’in ilk gününe de %6’lık elektrik zammıyla girdi. Pandeminin ekonomik yıkımlarının üstüne elektriğe zam yağmuru binince vatandaş faturasını ödeyemez oldu” dedi.
‘ÖDENMEYEN FATURALAR ÇIĞ GİBİ BÜYÜYOR’
2019 yılında 4 milyon elektrik faturası ödenemediği için, vatandaşın elektriği kesildiğini hatırlatan CHP’li vekil, 2020’de ekonomik kriz ve artan işsizlikle birlikte ödenemeyen faturaların çığ gibi büyüdüğüne dikkat çekti. Güzelmansur, konuyla ilgili Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Güzelmansur’un Bakan’ın cevaplamasını istediği sorular şunlar:
1- 2020 yılı sonu itibarıyla Türkiye’deki elektrik aboneliği olan tüketici sayısı kaçtır?
2- 2020 yılı sonu itibarıyla, faturasını ödemediği için, kaç abonenin elektriği kesilmiştir?
3- 2020 yılında borç nedeniyle elektriği kesilen bu aboneliklerin konut, sanayi, ticaret ve tarımsal sulama olarak sayısal dağılımı nedir?
4- 2020 yılında elektriği kesilen abonelerin toplam borcu ne kadardır?
5- 2020’de, faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen kaç abonenin borcunu ödedikten sonra elektriği bağlanmıştır?
6- 2020 yılı sonu itibarıyla Hatay’da kaç elektrik abonesi vardır?
7- Hatay’da 2020 yılında, faturasını ödemediği için, kaç abonenin elektriği kesilmiştir? Elektriği kesilen bu abonelerin sayısının konut, ticarethane, sanayi ve tarımsal sulama olarak dağılımı nedir?
8- Hatay’da 2020 yılında elektriği kesilen abonelerin toplam borcu ne kadardır?
9- 2020’de, Hatay’da, faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen kaç abonenin, borcunu ödedikten sonra elektriği yeniden bağlanmıştır?
Cumartesi Anneleri’nden 825. hafta açıklaması: ‘Abdullah Canan için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz’
Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle sosyal medyadan yayınladıkları 825. hafta açıklamasında, 1996’da gözaltına alındıktan sonra cansız bedeni bulunan Abdullah Canan için adalet talebinde bulundu.
16-01-2021 12:58

İleri Haber
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yurttaşların akıbetini sormak amacıyla her cumartesi günü yaptıkları açıklamayı, 825. haftada yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını tedbirleri kapsamında internetten yayınladı. Cumartesi Anneleri, yaptığı 825. hafta açıklamasında 17 Ocak 1996’da Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alınan ve ağır işkence görmüş cansız bedeni yaklaşık bir ay sonra bulunan Abdullah Canan için adalet istedi.
‘’Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katledenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında isimleri yazılıdır’’ ifadelerinin yer aldığı 825. hafta açıklaması şu şekilde:
‘ABDULLAH CANAN İÇİN ADALET İSTEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ’
825 haftadır devletin denetimi altındayken yaşam hakları ellerinden alınan insanlarımız için adalet istiyoruz. Ancak Türkiye’de yaşam hakkı ihlallerinin bağımsız bir biçimde incelenmesi, etkin bir biçimde soruşturulup kovuşturulması, bu konuda kamu görevlilerinden hesap sorulması mümkün olmadığından ne biz adalete ulaşabiliyoruz ne yaşam hakkı ihlalleri durdurulabiliyor ne de Türkiye hukuk devletine dönüşebiliyor.
825. haftamızda gözaltına alındığı, gözaltında işkence ile öldürüldüğü halde, devletin hesap verme sorumluluğunu yerine getirmediği Abdullah Canan davası ile kamuoyunun karşısındayız.
43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. Bölgede yaygın bir biçimde işlenen ve ailesini de hedef alan ağır hak ihlalleri nedeniyle savcılığa başvurdu. Yedi akrabası ile birlikte yaptıkları başvuruda Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Yurdakul, Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırdı. Onlardan kendisi hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan şikâyetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince, Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi.
Bu olaydan birkaç gün sonra, 17 Ocak 1996 sabahı Abdullah Canan, Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
‘GÖZALTINA ALINDIĞI İNKÂR EDİLDİ’
Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan’ın bulunmasını istedi. Ancak onun gözaltına alındığı inkâr edildi.
21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüş, elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfeze bırakılmıştı.
Canan Ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu.
Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak gözaltına alındığı inkâr edilen Abdullah Canan’ı Şubat 1996'da tabur karargâhındaki revirde, başı sarılı vaziyette gördüğünü söyledi.
Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı.
‘SANIKLAR BERAAT ETTİ’
Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı.
Canan Ailesi 1 Aralık 1997 tarihinde davayı AİHM’e taşıdı. AİHM 3. Dairesi, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür." tespitinde bulundu. Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkûmiyet kararı verdi.
Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katledenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında isimleri yazılıdır.
‘ADALETİ SAĞLAMA GÖREVİNİZİ YERİNE GETİRİN’
Abdullah Canan’ın gözaltında kaybedilişinin 25. yılında yargı makamlarına sesleniyoruz: Yargı makamları, başta yaşam hakkı olmak üzere hak ihlallerinin cezasız kalmayacağını göstermek zorundadır. AİHM’de oybirliği ile yaşam hakkı ihlali kararı verilmiş olan Abdullah Canan davasındaki cezasızlığa son verecek, fail ve sorumluların yeniden yargılanmasını sağlayacak adımları atın. Adaleti sağlama görevinizi yerine getirin.
Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz. 126 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz.
2020'de en az 3 bin 362 yurttaşın yaşam hakkı ihlal edildi!
CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun yayınladığı 2020 Hak İhlalleri Raporu’na göre bir yılda en az 300 kadın öldürüldü, en az 2 bin 427 iş cinayeti kayıtlara geçti.
16-01-2021 11:00

İzel Sezer - @izelsezer
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, 2020 Hak İhlalleri Raporu’nu yayınladı. Rapora göre, bir yılda en az 3 bin 362 yurttaşın yaşam hakkı ihlal edilirken 2 bin 427 iş cinayeti kayıtlara geçti. Bir yılda en az 300 kadın erkekler tarafından öldürüldü.
15’i çocuk, en az 1679 yurttaşın işkenceye maruz kaldığının aktarıldığı raporda, cezaevlerindeki işkence ve kötü muamelelerin sayısı ise en az 1855 olarak kayıtlara geçti. Böylelikle bir yılda toplam 3 bin 534 işkence vakası kaydedilmiş oldu.
27 GAZETECİ TUTUKLANDI
Raporda, 4 Aralık 2020 itibarıyla en az 87 gazetecinin ve basın emekçisinin tutuklu ya da hükümlü olarak cezaevinde bulunduğu aktarılırken; 2020 yılında 27 gazetecinin tutuklandığı, 21 gazetecinin saldırıya uğradığı, en az 53 gazeteci hakkında dava veya soruşturma başlatıldığı ve yüz binlerce toplatma veya erişime engelleme kararının alındığı bildirildi.
2020 yılında, düşünceyi ifade nedeniyle en az 719 kişi gözaltına alındı ve 32 kişi tutuklandı. 30 kişi ise düşünceyi ifade nedeniyle mahkûm edildi.
753 EYLEME POLİS SALDIRDI, 2 BİN 123 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI
Rapora göre, bir yılda 226 belediye ve parti yöneticisi tutuklandı. 52 görevden alma veya kayyum atamasının yaşandığı 2020’de, 753 eylem ve etkinliğe polis müdahalesinin olduğu, 2’si çocuk en az 2 bin 123 kişinin bu eylemlerde gözaltına alındığı ve 44’ünün ise tutuklandığı aktarıldı. Toplantı ve gösteriler nedeniyle açılan davalarda 294 kişi ise mahkûm edildi.
Raporda, 2020’nin önemli olayları ise şu şekilde aktarıldı:
KORONAVİRÜS SALGINI
İlk resmi vaka mart ayında kaydedilse de, şubat ayında görüldüğü haberleri gelen yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını mart ayıyla birlikte Türkiye’nin gündemine yoğun bir biçimde girdi. TTB’nin verilerine göre, 2020 yılında salgın nedeniyle 133’ü hekim 327 sağlık çalışanı yaşamını yitirdi.
İNFAZ YASASI
Covid-19 salgınıyla birlikte tartışılmaya başlanan infaz düzenlemesi, 14 Nisan günü TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Yasayla cezaevlerinden 90 bine yakın kişi tahliye edildi. Denetimli serbestlik bir kereye mahsus olmak üzere üç yıla çıkarıldı. Bazı suçlarda cezaların 4’te 3’nün değil yarı süresinin cezaevinde infaz edilmesi ve açık cezaevindekilere Mayıs Ayı sonuna kadar izin verilmesi de kabul edildi.
ART ARDA DEPREMLER
Elazığ’da 24 Ocak'ta meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki depremde Elazığ’da 37, Malatya’da 4 olmak üzere en az 41 kişi yaşamını yitirdi, en az 1600 kişi de yaralandı.
Depremin ardından Kızılay Genel Müdürlüğünün (1999 yılından bu yana Deprem Vergisi toplanmasına karşın) halkı para yardımına çağırması ve HDP’li belediyelerin gönderdiği yardımların engellenmesi kamuoyunun gündemine geldi.
İran merkezli bir deprem sonucu 23 Şubat’ta Van’ın Başkale İlçesine bağlı Özpınar, Güvendik, Kaşkol ve Gelenler kırsal mahallelerinde 5’i çocuk 10 vatandaş yaşamını yitirirken, çok sayıda hayvan telef oldu ve 36 kişi ise yaralandı.
Depremden etkilenenlere yardım için HDP tarafından toplanan yardımları taşıyan konvoy, Elazığ depreminde olduğu gibi güvenlik güçleri tarafından engellendi.
Bingöl’ün Karlıova İlçesinde 14 Haziran’da meydana gelen 5,7 büyüklüğündeki depremde bir kişi yaşamını yitirdi,18 kişi ise yaralandı.
İzmir yakınlarında, Ege Denizi’nde 30 Ekim’de 6,9 şiddetinde deprem meydana geldi. İzmir ve çevresinde ağır hasara neden olan deprem sonucunda en az 116 kişi yaşamını yitirdi, 1034 kişi ise yaralandı.
Depremin ardından Bayraklı ilçesindeki 75. Yıl Parkında İzmir Halkevi tarafından açılan yardım çadırı 7 Kasım günü polisler tarafından söküldü. Müdahale sırasında 8 kişi gözaltına alındı. Polisler, yardım malzemelerini Kızılay’a ait bir kamyona yükleyerek götürdü. Aynı gün Dayanışma Ağı tarafından kurulan yardım çadırı da söküldü.
VAN’DA ÇIĞ FELAKETİ
Van - Bahçesaray Karayolu’na 4 Şubat’ta çığ düşmesi üzerine 5 kişi yaşamını yitirdi. Peşinden kurtarma çalışması için bölgeye gelen ekiplerin üzerine de çığ düştü. Bu olayda da üç kişi sonradan hastanede olmak üzere 36 kişi yaşamını yitirdi, 75 kişi ise yaralandı.
Olayın ardından bölgede iki çığ tüneli yapılmasının planlandığı ancak usulsüz biçimde yanlış bir yere bir tünel inşa edildiği ortaya çıktı.
MARDİN’DE TOPLU MEZAR
28 Mayıs Günü Mardin’in Dargeçit İlçesi Libka (Gulbiş) mezrası yakınlarındaki bir mağarada 40 kadar kişinin kemik ve kafatasları bulundu. Kemikleri bulan mahalle sakinlerinden İrfan Yakut, Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdu. Olay yerinde yapılan incelemeye kayıp yakınlarının avukatlarının ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) avukatlarının katılmasına izin verilmedi. Cumhuriyet Savcılığı, toplu mezara ilişkin soruşturmada gizlilik kararı aldı.
UYGULANMAYAN AİHM KARARI
AİHM Büyük Daire, HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın başvurusuna ilişkin kararını 22 Aralık Günü açıkladı. Demirtaş’ın tutukluluğunun “hukuki değil siyasi olduğu” görüşünü kabul eden AIHM Büyük Dairesi, Türkiye’nin AIHS’in “ifade özgürlüğü”, “özgürlük, güvenlik ve makul sürede yargılanma hakkı”, “seçme ve seçilme hakkı”na ilişkin maddelerinin ihlal ettiğine; Demirtaş’ın “derhal serbest bırakılması” gerektiğine karar verdi. AİHM kararının ardından Demirtaş’ın avukatları tarafından yapılan tahliye başvurusunu değerlendiren Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği, “hukuki durumunda bir değişiklik bulunmadığı” iddiasıyla 26 Aralık günü talebi reddetti.