Endişeli modernler kenti: İzmir
İrfan Özet “İzmir Duvarı”nda, İzmir’in politik ve kültürel yaşamını geniş bir sosyolojik değerlendirmeyle irdeliyor.
Bizim onlarla hiçbir sorunumuz yok, ama onların bizimle var. Bana “gavur İzmir” diyor. Niye diyor? Çünkü ona yaklaşmadığım için tabii “gavur” oluyorum. Madem öyle, ben de şu an “gavur İzmir’liyim”, “gavur Karşıyaka’lıyım”. Ve hiç de gocunmuyorum. Mutluyum ben bundan. Çünkü, hırsız, şerefsiz, ahlaksız diyemiyorsun. Ne diyorsun: Cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik diyorsun, başka bir şey diyemiyorsun.
Ahmet Diker/Karşıyaka Kültür ve Sanat Eğitim Vakfı Başkanı
Ufuk Akkuş
2001 yılında yaşanan ekonomik ve siyasi krizin ardından 2002 yılında iktidara gelen AKP, kendinden önceki hükümetlerden devraldığı ekonomi programını siyasi İslamı da kullanarak günümüze kadar devam ettirebilmiştir. Sovyetler Birliği başta olmak üzere sosyalist ülkelerdeki çözülmenin de etkisiyle liberal politikaların dünya genelinde baskın rolüne uygun biçimde, ülkemizde de dönemin ruhuna koşut olarak sermayenin saldırısı daha da artmıştır. Yalnız sermayenin gelişim süreci “Komünist Manifesto”da belirtildiği gibi bütün o eski feodal değerlerin, hurafelerin yıkılmasını ve katı olan her şeyin buharlaşması sonucunu doğurmamıştır. Yani iktidarın sermaye birikiminin önündeki engelleri temizlemesi bir yandan kamusalcılık ve sosyal devlet karşıtı politikalar aracılığı ile, öte yandan da İslami referanslar ile birlikte yürütülmeye çalışılmıştır. Burada tabii sermaye içi savaşlar da söz konusu olmuş, küçük ve orta ölçekli işletmeler ile Anadolu kaplanları diye tanımlanan sermayenin palazlanması gündeme gelmiştir. İktidarın sermaye konusundaki tavrı sermayenin bütün kesimlerinin gelişimini içermekle birlikte sermaye içindeki bazı gruplara daha fazla öncelik vermesi şeklinde de kendini göstermiştir.
CUMHURİYET İLE HESAPLAŞMA…
İktidarın yönetim politikasındaki bir diğer temel yönelimi de cumhuriyetin bütün değerlerini ve kazanımlarını yok ederek sermayenin gelişimini kendi kültürel kodları yönünde bir hatta doğru taşımasıdır. Bunun için de cumhuriyet ile hesaplaşarak, mevcut düzenin İslami referanslara göre biçimlendirilmesi amaçlanmıştır. Kültür savaşı diye adlandırılabilecek bu model ile böylece iktidar kendi kitlesini de konsolide ederek varlığını uzun yıllara yayabilmeyi başarabileceğini varsaymaktadır. Sürecin kendilerince sağlıklı ve pürüzsüz işlemesi için de tek adam rejimini hayati önem taşıdığı düşünülmüş ve buna uygun politik düzenlemelerle yol alınmaya çalışılmıştır.
Kültür savaşı mefhumunda ülkenin bütününü kapsayan bir başarıya ulaşılamamış olduğu söylenebilir. Başka kentlerdeki direniş odaklarından da bahsedilebilir şüphesiz ama neredeyse bir bütün olarak cumhuriyetin kazanımlarını korumada, kültür savaşında, modern yaşam tarzında inat etmede, İzmir kentinin etkili varlığı iktidarın karşısında önemli bir kale olarak varlığını sürdürmektedir.
İZMİR’İN “KÜLTÜR SAVAŞI”
İrfan Özet, “İzmir Duvarı: Laik Mahallede İktidar ve Kültür Savaşı” kitabında İzmir’in tarihinden başlayarak kentin kültür savaşındaki yerini; etnik, toplumsal, kültürel, politik yapısını ve İzmirlilik kavramını kentin önemli figürleri ile yaptığı mülakatlar aracılığıyla zenginleştirerek ortaya seriyor. Özet’e göre; kültür savaşının bir kanadında uzun yıllar merkez sağ siyasetin adeta kimlik mekânı sayılan İzmir, diğerinde ise AKP siyaseti ve onunla bütünleşen geniş kültürel cereyanlar yer alıyor. 17. yüzyıldan itibaren modern İzmir’in inşasında rol oynayan liman, farklı motivasyonlarla gelen inanç ve kültür gruplarını çekmiş olup bu da çeşitli ulusları barındıran bir yaşam alanı yaratmıştır. Farklı kültür dünyaları da yüksek bir hoşgörü eşiği ve özgür düşünceye açık bir kamusallaşma doğurmuştur.
İZMİR’İN SEÇİMLERDEKİ DURUŞU
Özet’e göre, İzmir’in muhalif tavrı ekonomik temellidir. 1929 Bunalımı ile kentin tarım ve dış ticaret alanında sıkıntıya düşmesi Cumhuriyet Halk Fırkası’na karşı olarak bilinen Serbest Cumhuriyet Fırkası’na yönelişe neden olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın ülkeyi ve İzmir’i darboğaza sokmasıyla birlikte demokrasi ve özgürlük alanında yaşanan sorunlar kitleleri Demokrat Parti siyasetine yöneltmiştir. İzmir seçmeni 1950-1960 arası tüm seçimlerde DP’yi birinci parti yapar. Hatta iktidarının ikinci döneminde oy oranı % 61’e yükselir. Özet, bu başarıda pek çok etmenin yanı sıra DP’nin program ve söylemindeki melez retoriğe de dikkat çeker. AKP’li yıllara geldiğimizde ise 2002 seçimlerinde ülke genelinde % 34 oyla birinci parti olan AKP’nin İzmir’deki oy oranı %17 olmuştur. 2007 yılındaki cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusundaki referandum % 69 oranında geçerken, İzmir “Hayır” oyu veren az sayıdaki kentler arasındadır. AKP karşısında alınan konum İzmir’in değişmeyen gerçekliğidir. Özet; bu refleksi kentin inanç, bölge, köken, sınıf merkezli farklı toplumsal dünyalarını adeta bütünleştiren bir toplanma alanı niteliğindedir. Dolayısıyla, İzmirliler için AKP meselesi istikrarını önemli ölçüde hissettiren bir mutabakat alanıdır.
Merkez sağ hareketlerin buharlaşmasıyla AKP iktidarının uygulamaları karşısında “endişeli modernlik” hissiyatı yaşanan İzmir’de yaşam tarzının ve özgürlüğün savunulmasında önemli etkenler; göçle gelen Türkler, Balkan ve Rumelili vatandaşlar, Ermeni, Rum, Yahudiler’in oluşturduğu renkli ve çok katmanlı yapının sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Tarihten günümüze bu yapı siyaset üzerinde de belirleyici bir rol oynuyor. Kozmopolitliğin güçlü mirasının, kent ve çeşitli iktidar modelleri arasındaki çatışmacı ilişkileri de yönlendirdiği açıktır.
İrfan Özet “İzmir Duvarı” adlı kitabında, seküler hegemonyanın başkenti olduğu kabul edilen ve çoğunluğunu endişeli modernlerin oluşturduğu İzmir kentinin politik ve kültürel yaşamdaki müstesna yerini, tarihsel süreci gözden geçirip yerel temsilcilerle yaptığı mülakatlardan da yararlanarak ayrıntılı bir sosyolojik değerlendirmeye tabi tutuyor.
KÜNYE: İrfan Özet, İzmir Duvarı Laik Mahallede İktidar ve Kültür Savaşı, İletişim Yayınları, 2022, 309 sayfa.