Ekim destanı

Ekim destanı

Kitabı okumaya başladığınızda uzun bir çalışmanın ürünü olduğunu hemen fark edecek ve tüm devrim sürecinin bir günlük gibi tutulduğu, 1917 öncesinin de yine uzun bir anlatıyla detaylandırıldığı, elinizde harita ve takvimle sarsıldığınız, devrimin o yakıcı, vurucu hatta mizahi ögeler içeren günlerinin heyecanını duyacaksınız. Bu bir roman değil, kronolojik bir tarih okuması gibi nesnel bir yaklaşımı da yok, bir edebiyatçı olmanın ustalığıyla devrim günlerini hikayeleştirmiş Miéville.

“1917 yılı ne derseniz; maceraların, ümitlerin, ihanetlerin, beklenmedik tesadüflerin, savaş ve entrikaların bir destanı, art arda dizilimidir; cesaretin, korkaklığın ve aptallığın, oyunun, pervasızlığın, trajedinin; çağa özgü ihtiras ve değişimin, parlayan ışıkların, çeliğin, gölgenin; rayların ve trenlerin.”

Ekim Devrimi’nin 100. Yılı dolayısıyla yayımlanan birçok kitap arasında EKİM kitabı ayrı bir yerde duruyor.  Yazarı China Miéville.  Kendisi Marksist bir fantastik-bilimkurgu yazarı. Kendini rahip bir babanın ateist oğlu olarak tanıtıyor. Kitabın arka sayfasında Ekim öncesi ve sonrasını anlatırken ideolojik mücadelelere uzak durduğu yazılsa da aslında safını çoktan belirlemiş bir Marksisttir o.

Çernişevski’nin ünlü kitabı Nasıl Yapmalı?, pek çok yazın ve eylem insanını etkilemiştir. Miéville de kitaba Ne yapmalı? (Türkçede kitap Nasıl Yapmalı? adıyla bilinir) ile başlar. Kitabı okumaya başladığınızda uzun bir çalışmanın ürünü olduğu ve tüm devrim sürecinin bir günlük gibi tutulduğu, 1917 öncesinin de yine uzun bir anlatıyla detaylandırıldığı, elinizde harita ve takvimle sarsıldığınız, devrimin o yakıcı, vurucu hatta mizahi öğeler içeren günlerinin heyecanını duyacaksınız. Bu bir roman değil, kronolojik bir tarih okuması gibi nesnel bir yaklaşımı da yok, bir edebiyatçı olmanın ustalığıyla devrim günlerini hikayeleştirmiş Miéville.

St. Petersburg; kemikler üzerine inşa edilmiş şehir

Her şeyin başladığı yer diyebiliriz. Çar Petro’nun kan ve ölümle kurdurduğu şehir tüm ezilenlerin kabusudur. Devrim ateşi de burada başlar.

Devrimci örgütlenmelerin ateşini heyecanlı genç Rus aydını Narodnikler yakar. Köylülüğü yüceltirler ama onları ihbar edip idamlarını isteyen köylüler olmuştur. Bu durumda tarihi hızlandırmak gereklidir, şiddet içeren yöntemlere başvururlar. Çara suikast denemeleri idamlarıyla sonuçlandığında yıl 1887’dir. Lenin’in sahneye çıkışı ise 1895’te İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği ile olur. Kendisi idam edilmiş bir Narodnik’in kardeşidir.

“Onunla tanışan herkes büyüleniyordu. (…) O, kolayca mitleştirilen, idolleştirilen, şeytanlaştırılan bir adamdı. Düşmanları için soğuk, kitlesel cinayetler işleyen bir canavar; yoldaşları ve arkadaşları için, utangaç, kolay gülen, çocukları ve kedileri seven biriydi. Ara sıra sözel oyunlar ve ses getiren metaforlar için yeteneğini kullansa da Lenin, sözcük ustası olmaktan çok dobra biriydi. Ancak sarsılmaz gücü ve odaklanmasıyla, yazı ve konuşmalarıyla boyun eğdiriyor, hatta insanları hayrete düşürüyordu. Yaşamı boyunca muhalifleri ve arkadaşları onu, gurur kırma konusundaki zalimliği, katılığı ve acımasızlığı için suçlayacaklardı. Herkes onun, olağanüstü bir irade gücü olduğunda anlaşıyordu. Siyaset için yaşayıp ölenlerin bile belli bir dereceye kadar sıra dışı gördükleri şekilde siyaset, Lenin’in kanı ve iliğinden başka bir şey değildi.”

Lenin’in çok yönlü kişiliği ve inanılmaz derecede inatçılığı Ekim Devrimi’nin olmazsa olmazıdır. Kimleri karşısına alacağını çok iyi bilir, büyük bir inatçı, kalp kırıcı ama bir o kadar da ittifakçı ve yoldaşça kavgacıdır.

Kitap,1904’te başlayan grevlerden 1905 Devrimi’ne kadar olan süreçte yaşananları, ideolojik ve örgütsel ayrışmaları isimler ve örgütler üzerinden tek tek anlatıyor.  1905 Devrimi’nin yenilgisinde bir işçinin ruh halini özetleyen, akıllarda yer edecek şu slogan ise kaybedecek bir şeyi olmayanları anlatmak açısından önemlidir: “Köle gibi yaşamaktansa, bir kemik yığını gibi düşmek daha iyidir”.

1905’te kurulan ve çok çeşitli alanlarda varlığını sürdüren sovyetlerde (konseylerde) herhangi bir politik grubun üstünlüğünden bahsetmek pek mümkün değil, Menşevikler, Bolşevikler, Sosyalist Devrimciler  (SR)… genel olarak sovyetler içindeki etkinlikleri aynıdır. Bundan sonra yaşanan süreç hem çar ve geçici hükümete karşı verilen mücadele, hem de Sovyetlerin kendi aralarında ki politik farklılıkları ve duruşlara dair değişimlerle sürer. İşçiler, kadınlar artık daha fazla sahnededir ama  1905’ten sonraki 12 yıllık süreçte yaşanan tüm gerici, karşı devrimci baskılar beraberinde sadece devrimcileri getirmez. Gericilik Rusya’da katliamlarla hayatı zor hale getirmiştir, Yahudi katliamları, grevlere saldırılar, işçi katliamları, tüm hak taleplerine kanlı müdahaleler, Rus-Japon savaşının getirdiği yaralar, çeteleşmeler, sağcı saldırılar... Avrupalı komünistlerin hükümetlerinin savaşlarına destek vermesi...  Rusya’da ise ısrarla savaş karşıtlığı üzerinden yürütülen mücadele... Her büyük devrimin sloganı vardır, 1917’ninki: “Barış! Ekmek! Toprak!”. Barış, dünya savaşından çekilmeyi vaat eder; ekmek, toprak reformunu; toprak ise çarlık Rusya’sındaki uluslara self-determinasyon hakkını.

Şubat 1917 aşırılıkların, çılgınlıkların, kucaklaşmaların, mutluluk gözyaşlarının ayıysa, Mart yeni bir destan ayıdır. Kadınlar devrimci örgütlenmelerin belki de en etkileyici olanlarıdır. Sadece geçici hükümete kafa tutmazlar, dönem dönem taleplerini küçümseyen yersiz bulan tüm erkek yoldaşlarıyla da kapışırlar. Ve devrim ateşi 8 Mart öncesinde toplanan kadınların yürüyüşüyle bir nehre dönüşür.

Rusya’da bunlar olurken Lenin yıllardır sürgündedir, ülkesine dönme planları yapar ve bir yandan sürekli yazar, yazar. Nisan Tezleri’ni ülkesine dönmekteyken trende yazar. Ve bu tezlerin tüm Bolşevikler için bile fazla iddialı olmasıyla kabulü için aylarca uğraşır.

Mayıs… İşbirliği

Haziran... Çöküşün bağlamı

Temmuz… Sıcak günler

Lenin aylarca inat ettiği, kavga ettiği “Tüm iktidar Sovyetlere!” sloganını temmuz ayında “Tüm iktidar proletaryaya!” diye değiştirir. Artık ona göre Rusya’yla başlayan bu büyük adım Avrupa devriminin tetikleyicisi olacaktır. Yanıldığı belki de nadir noktalardan biri bu öngörüsü olur. Beklediği devrimler hiçbir zaman gelmez.

Ağustos… Sürgün ve Komplo

Eylül… Uzlaşı ve ondan hoşnutsuz olanlar

Ve Kızıl Ekim…

Miéville aşağıdakilerin, işçilerin, köylülerin hikayesini anlatır tüm ihtişamıyla; tüm ismi geçen devrimcileri, Marksistleri, sosyalistleri -bazılarına söylenen sözlere katılmasanız da- anlatır. Sonunda da tacını takar büyük direnişler ve artık güç proletaryanın elindedir. Sonrası yeni mücadelelere yeni başlıklara gebedir.

Ekim destanını bir roman gibi okuyacak, böylece tüm devrimi aklınıza yazacaksınız… Elbette eksikli bulduğunuz, araştırılması gerektiğini düşündüğünüz, Stalin’e edilen laflara kızgınlığınız olabilir. Ama bütün bunlara rağmen elinizde okunmaya değer önemli bir kitabın olduğu gerçeği değişmiyor.


KÜNYE: Ekim, China Mieville, Çeviri: Saim Özen, Ayrıntı Yayınları, 2017, 400 sayfa.

DAHA FAZLA