Eğitim Sen ‘Üye Girişimi’nden sendikalılara çağrı: Yeni bir örgütsel mutabakat yapmaya davet ediyoruz

Eğitim Sen ‘Üye Girişimi’nden sendikalılara çağrı: Yeni bir örgütsel mutabakat yapmaya davet ediyoruz

Eğitim Sen’in 11. Genel Kurulu’nda yaşanan gerginliğin yankıları sürerken, sendika içerisindeki Üye Girişimi isimli oluşumdan tüm sendikalılara ‘yeni bir örgütsel mutabakat’ çağrısı yapıldı.

İleri Haber 

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın (Eğitim Sen) 11. Genel Kurulu’nda yaşanan tartışmalar ve kimi grupların çekilmesinin yankıları sürüyor. Eğitim Sen Sakarya Şube Başkanı Yücel Kaçar ile kimi şube yönetici ve üyeleri, sendika üyelerine çağrıda bulundu “Üye Girişimi” imzası ile yapılan açıklamada Eğitim Sen Genel Kurulu değerlendirildi ve aritmetiğe bağlı yönetim anlayışı eleştirilerek, Eğitim Sen üyeleri yeni bir örgütsel mutabakata çağrıldı.

"Kendimize çağrımızdır" başlıklı açıklamada şu ifadeler yer aldı:

11. Eğitim Sen kongresinde salonda ve sonrasında yaşananlar; tam da şube kongresi öncesi Sakarya'da "Üye Girişimi" adı ile yürüttüğümüz ve tabanda karşılık bulan çalışmanın gerekçelerini, kabaca; “Gruplar üzerinden yürütülen delege aritmetiğine dayalı yönetim oluşturma modelinin, sendikada iktidar mücadelesine yol açtığı ve bunun da sendikal mücadeleyi zaafa uğrattığı" iddiasını doğrular nitelikte olmuştur.

Kongre sonrasında gerek tarafların çeşitli yayın organlarında yaptıkları açıklamalardan, gerekse sosyal medyada bazı kongre delegesi ya da sendika üyesi emekçilerin yaptığı değerlendirmelerden anladığımız kadarıyla, kongrede bir grup, delege aritmetiğindeki gücünü dayatarak, değirmen-buğday metaforuyla beğenmeyen gitsin demeye getirmiş, başka bir grup kimine göre koltuk tartışmasından, kimine göre ideolojik sebeplerle kongreden çekilmiş, bir başka grup ise önce tüm bunlara bayrak açıp kendi listesi ile aday olacakken güçlü grubun eksik liste çıkarması üzerine bunu kendilerine yapılmış bir küçümseme olarak algılayıp listesini geri çekmiş.

Tüm bu olup bitenin aslında gruplarda ve Genel Merkez çevresinde kümelenen 2-3 bin kişiyi geçmeyen küçük bir zümrenin oyun alanı olduğu, tabandaki on binlerce Eğitim Sen üyesini ve iş kolundaki milyonlarca emekçiyi temsil etmediği, emekçilerin bambaşka gündemleri olduğu göz ardı edilmiştir.

Sonuç olarak her bir grup, diğerlerini suçlayarak, sorunun sebebi başkalarında aramış ve sorunun asıl kaynağı yine konuşulamamıştır. Her şey yolunda gitse idi “kongreden birkaç gün önce grupların ittifak ettiği yönetim listesi, şubelerden seçilerek gelen (iradesine ipotek konulmuş) 500 delegenin bu listeyi resmiyte kavuşturmaktan öteye geçmeyen oylamasına dayalı” son derece antidemokratik bu model, kendini yeniden üretecek ve ortada bir sorun olduğu hiç konuşulmayacaktı.

Aslında delegasyona ve aritmetiğe dayalı yönetim belirleme sistemi, sorunun ana kaynaklarından biridir. Grupların temsiliyetine dayalı, herhangi bir sendikal anlayışa aidiyeti olmayan bir üyenin yönetim organlarına aday olmasını ve seçilmesini teknik olarak mümkünmüş gibi görünse de fiilen imkansız hale getiren, hatta bırakın yönetime gelmeyi sendikaya ilişkin görüşlerini ifade edebilmeyi bile neredeyse olanaksız hale getiren bu işleyiş zaman içerisinde, örgüt içinde buyurgan, dayatmacı ve ayrıştırıcı bir dil ve kültür oluşmasına neden olmuştur. Her şube ya da merkezi kongre döneminde kendini yeniden üreten bu dil ve kültür, yıllar içerisinde sendikal anlayışların birbirleri ve örgütle başat iletişim kurma biçimi haline gelmiştir.

Sendikal mücadeleye travmatik etkileri uzun sürecek, 11. Genel Kurulda (savunma hakkı olmaksızın) alınan ihraç kararlarına gerekçe olan, siyasal oluşumların kendi siyasal ihtiyaçlarını, kendi eylem biçimini sendikaya dayatmaları ve örgütü çıkmaza sokmaları da zamanla yerleşik hale gelmiş olan bu kültürün sonucudur.

Sendikal mücadele anlayışları üzerinden, ideolojik, programatik tartışmalar yapmadan, koltuk sayıları üzerinden yapılan ittifakların sadece kapalı devre kadrosal siyaset üretip, sendika üzerinden tebliğ etmekten veya yayın organlarında yazmaktan öteye geçmediği bunun da sendikal mücadeleye katkısının olmadığı artık anlaşılmıştır.

Hemen her kesim, sendikal örgütlenmede yönetim belirleme hususunda grupçu ve siyasal dayatmacı bir yaklaşımdan rahatsızlığını dile getirmekte fakat bu rahatsızlık tüm gruplarda devir şartlarına göre ortaya çıkmakta ya da kaybolmaktadır.

Bir meseleyi konuşmak istiyoruz: Yeni bir mutabakat mı? Evet. “Emek, hak ve mücadeleyi ortaklaştıran, en temel bağımızın emekçi olmasını yücelten bir mutabakat.” Her bir üyeyi yönetimin, mücadelenin, sorunun ve de çözümün bir parçası durumuna taşıyacak olan bir mutabakat. Bu mutabakatla sendikal mücadele, kendi sınıf sorunlarına çözüm bulup her bir sorunu kazanıma dönüştürerek, eylemsellik üreterek toplumsal mücadele ile de bütünleşmeliyiz.

Sınıf bilinci ve birikimiyle kurulan sendikamızın ulusal ve küresel ölçekte birçok değişimin yaşandığı süreçte, kuruluş felsefesinde yer alan, nitelikleri belirtilen eğitim, emek, hak unsurları dahilinde “İnsan hakları, laiklik ve Türkiye’nin demokratikleşmesi yönündeki taleplerimizi sürdürmekle birlikte, iş kolunun sorunlarını ve çalışanların taleplerini önceleyen bir sendikal program ve yalnızca kadrolu çalışanların değil iş kolundaki tüm emekçileri kapsayacak biçimde bütünlüklü bir alan çalışması” ile kendimizi yeniden inşa etmeliyiz.

Sonucuna pazarlık usulüyle ve toplam üye sayısının küçük bir azınlığı tarafından karar verilen antidemokratik seçim şekli Eğitim Sen’in olması ve savunulması gereken ruhuna aykırıdır. Sendikal mücadeleye önemli bir ivme kazandıracak ilk değişim adımı olarak yönetim belirleme şeklini yenilemek olduğu ortak düşünce haline gelmiştir.

Eğitim Sen, siyasi anlayış ve kurumların mevcudiyet aracı olmaktan çıkıp doğru ve kararlı atılacak adımlarla ulusal çerçevede emek mücadelesine yön verecek ve önderlik edebilecek iradeye sahip olmalıdır.

Kitlesel bir emek örgütünde coğrafi, bölgesel vb. nedenlerle, önceliklerde farklılıklar oluşması anlaşılır bir durumdur. Bu öncelikler örgütün bütünlüklü yapısı gözetilerek ve sendikal mücadele sınırları içerisinde gündemleştirilmelidir

KHK'lı üyelerle ilgili hali hazırda birbirinden bağımsız ve dağınık biçimde sürdürülen faaliyetler yerine, sendika genel merkezi tarafından planlanmış, taleplerini net ve anlaşılır ifade eden ve toplumun tümüne seslenen güçlü bir kampanya düzenlenmelidir.

Sendikal mücadeleyi, “sadece laiklik ve birkaç özlük hak mücadelesine indirgendi” şeklinde eleştirip ulusal ve küresel politik meseleler etrafında tarafgirliğe davet etmek, emek mücadelesine zarar vermektedir.

Sendikal mücadeleye ilişkin tartışmalar, sadece pozisyon belirtmek için değil, günlük sorunlara pratik çözümler üretmek için yapılmalı, Eğitim Sen “siyasi parti” refleksinden çıkartılmalı, emek mücadelesi başta olmak üzere her konuda muhatap ve özne olabileceği bir zemine taşınmalıdır.

Biz Eğitim Sen üyeleri, Eğitim Sen'in sonuç olarak bir sendika olduğu gerçeğinden yola çıkarak, "bugün kıyasıya tartıştıklarımızın yarın omuz omuza mücadele edeceğimiz yoldaşlar olacağını da unutmadan" kimi yerellerden başlattığımız, genel kurulda ortaya çıkan somut durumu da göz önünde bulundurarak emekçileri özgün bir "Üye Girişimi" ile yeni bir örgütsel mutabakat yapmaya davet ediyoruz.