Eddy’nin hikayesi

Eddy’nin hikayesi

Edouard Louis’in otobiyografik öğelerle bezeli romanı; Fransa’nın yoksul bir kasabasında ailesiyle birlikte yaşayan Eddy’nin kaotik dünyasına eğiliyor. Ailesi ve mahalle üyeleri tarafından biçilen delikanlı rolüyle, karşı cinsin duygularını taşıyan erkek bedeninde karşı cinsin hissiyatını yaşayan Eddy’nin, homo fobinin, ırkçılığın ve şiddetin hakim olduğu bir ortamda içinde bulunduğu durumdan çıkış yolları sahici biçimde ortaya konuluyor. Eddy kurulu değerlere, geleneksel yapıya teslim mi olacaktır? Yoksa duygularının sesine kulak verip isyan edip doğru bildiği yolda mı yürüyecektir? 

Ufuk Akkuş

Tarihin her döneminde toplumun genelinden farklı özellikler sergileyen kişi ve topluluklar dışlanma, aşağılanma ve şiddete uğrama gibi her türlü baskıya maruz kalmışlardır. Toplumda sayıca az konumda olan bu kişiler politik, etnik köken, ırk, cinsel kimlik temelinde egemenler tarafından hor görülmüş, yaşam hakları kısıtlanmış ve hatta yok edilmiştir.

Sayıca birbirine eşit veya yakın düzeyde olan ve egemen cins tarafından ezilen kadınları dışta tuttuğumuzda diğer ayrımcılık alanlarında hep bir sayıca azınlıkta olma durumu vardır. Edouard Louis “Eddy’nin Sonu” adlı otobiyografik romanı bu ayrımcılık biçimlerinden cinsel ayrımcılığı çarpıcı bir şekilde ele alıyor. 1990’lı yılların sonunda Fransa’nın kuzeyinde yoksul bir kasabada karışık duygular içinde ilk gençlik deneyimini yaşayan Eddy, ailesinin ve kasabalıların gözünde cinsel tercihi dolayısıyla ötekileştirilir, aşağılanır ve büyük bir mutsuzluğa itilir.  

Çocukluğuna dair mutlu bir anısı olmayan Eddy okul yıllarında fiziksel şiddete de maruz kalır. Okuldaki iki öğrencinin düzenli saldırısına uğrayan Eddy, insanın bu durumda acıyı, yaralanan, kanayan bedenin çektiği acıyı düşünmediğini, aklına önce aşağılanma, anlam veremezlik, korku geldiğini söyler, acının kendisi önemli değildir.
Eddy, babasının suçlamaları ve sorularını kendine de sorardı. Babası “Bu nasıl adam olacak? Bitmeyecek mi karı gibi halleri? Sürekli ağlıyor, karanlıktan korkuyor. Kız gibi de yetiştirmedim ki. Öbür oğlanlara ne yaptımsa aynısını yaptım” diye söylenir ve çaresizliği sesine yansırdı. Aynı soruları kendine de soran Eddy, “neden öyle davranıyordum, neydi o haller, tavırlar, büyük büyük hareketler (karı gibi kıvırmalar); konuşurken rahat durmayan eller, kadınsı vurgular, o ince ses,” diyerek kendini sorguluyor ve farklılığının neden kaynaklandığını bilmediğini ve bu bilgisizliğin de kendinin yaraladığını düşünüyordu. 

Yumuşak ve efemine sözcükleri Eddy’nin bulunduğu ortamdaki yetişkinlerin ağzından hiç düşmezdi. Eddy’nin ifadesiyle etinin jilet gibi kesen bu sözcükler saatlerce kanatırdı yarasını. Haklı olduklarını yinelerdi içinden Eddy. Ama bedeninin ona itaat etmediğini, ona söz geçiremediğini de bilirdi. Değişme umutlarını suya düşürürdü bu durum. Aile bir yandan  Eddy’ye karşı cinsiyetçi bir tutum takınırken Arap halkına, siyahilere, diğer azınlıklara vb. ırkçı eğilimler göstermekteydi. Annesi Eddy’yi Araplardan ya da aşırı yoksul komşularından üstün olduğu konusunda telkinlerle yetiştirmişti. Eddy, hiç ummadığı kadar ayrıcalıksız olduğunun farkına ise ancak ortaokulu bitirdiği zaman varabilmişti. 

Eddy başkalarınca kabul görmek ve yaşadığı hakaretlerden kurtulmak için dönüşmeyi dener. Sert bir delikanlı olmak için çabalar ve bunun yolunun kızlarla arkadaşlık ve flört ilişkilerinden geçtiğini düşünür ve kız arkadaşlar edinir. Fakat bu yapay ve zoraki yakınlaşma başarısızlıkla sonuçlanır. İki kız ile yaşadığı flört deneyimi onu kadın vücudundan duyduğu nefrete sürükler. 

Eddy’nin pek çok kez herkesten duyduğu bir şey olan oğlan bedeninde doğmuş bir kız olduğu düşüncesi giderek daha gerçekçi görünmeye başlar. İçinde bir kaos hüküm süren Eddy giderek bir eşcinsele dönüştüğünü düşünür. Bir sabah uyandığında bedeninin değişmiş olduğunu görmeyi hayal eder ve her yıldız kaydığında tuttuğu tek dilek artık oğlan olmamaktır.  Çevre baskısının etkisiyle bir delikanlıya dönüşme isteğine yönelik çabaları sonuç vermeyen ve bedeninin tutkularına yenik düşen Eddy sonunda bir kurtuluş yolu bulur.

Edouard Louıs’in öz yaşam öyküsünden yola çıkarak yazdığı “Eddy’nin Sonu” romanında; ergenlik dönemindeki bir gencin toplumsal çevresinin biçtiği erkeklik rolü ile bedeninin tutkuları arasındaki çatışma, yoksul aile ortamında maruz kaldığı cinsiyetçi yaklaşım, hakaret ve şiddeti çarpıcı bir biçimde anlatılıyor.

KÜNYE: Edouard Louis, Eddy’nin Sonu, Çev: Ayberk Erkay, Can Sanat Yayınları, Mayıs 2021, 167 Sayfa.

DAHA FAZLA