Dr. Çağatay Tarhan Covid-19 mutasyonunu değerlendirdi: 'Aşıların etkisinin azalması ihtimali epey düşük'

Dr. Çağatay Tarhan Covid-19 mutasyonunu değerlendirdi: 'Aşıların etkisinin azalması ihtimali epey düşük'

Covid-19’un geçirdiği mutasyonu ve aşı çalışmalarında gelinen son durumu İleri’ye değerlendiren Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Çağatay Tarhan ‘’Aşıların, hastalığın gelişimini durdurma oranının yüzde 90’larda olması çok ciddi bir başarı’’ dedi.

İzel Sezer - @izelsezer

İngiltere'de yeni tip koronavirüsün (Covid-19) mutasyona uğrayan yeni bir türünün tespit edilmesiyle yeni yıl kutlamaları öncesi kısıtlamalar artırıldı, Türkiye dahil birçok ülke İngiltere'den seyahatleri yasakladı. Mutasyona uğrayan virüs, İngiltere’nin ardından başka ülkelerde de tespit edildi.

Covid-19’un geçirdiği mutasyonu, aşı çalışmalarında gelinen son durumu ve mutasyonu kavramada evrimin üstlendiği rolü İstanbul Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Çağatay Tarhan İleri’ye değerlendirdi.

Sars-Cov-2 virüsünün şimdiye kadar 4000'den fazla mutasyonunun tespit edildiği biliniyor. İngiltere’de ortaya çıktığı düşünülen son mutasyonun bu kadar ses getirmesinin sebebi ne olabilir, bu mutasyonun diğerlerinden farkı nedir?

Bu mutasyon aslında eylül sonuna doğru saptanıyor. İngiltere’de ta Nisan ayından beri aktif bir konsorsiyum var. Hastalardan elde edilen virüslerin genom dizilemesi yapılıyor ve ülkedeki viral popülasyonun nabzı tutuluyor. Bir mutasyon var mı, varsa virüsün neresinde var, ne zaman ve nereden ülkeye girmiş ve hangi bölgelerde yaygınlaşmış gibi soruların yanıtları elde ediliyor. Bu, ilk olarak hastalığın bulaşma ve ciddiyetinin seyrindeki değişimlerin, ikincisi virüsün ilaca ya da aşıya direnç kazanıp kazanmadığının anlaşılması için çok önemli. Zira yerelleşmiş bir virüs popülasyonuna karşı oraya özgü bir aşı tasarlamak gerekebilir.

‘BU VİRÜS TİPİ ‘KURUCU ETKİSİ’ GİBİ BİR DURUMLA DA ORTAYA ÇIKMIŞ OLABİLİR’

Londra’da belirli tipteki mutasyonları geçirmiş virüs tipine sahip hastaların sayısı tüm vakalar içinde %60’lara varınca bu dikkat çekiyor. Bir de bu kadar kısa sürede üzerinde ondan fazla mutasyon biriktirmiş olması enteresan. Bu mutasyonlardan da özellikle üçü önemli zira virüsün hücreye bağlanma ve içeri girme mekanizmalarını etkileme potansiyeline sahip. Bu da zaten doğrudan daha hızlı bulaşma, hastalık seyrini etkileyebilme ya da diyelim bağışıklık sisteminden kaçabilme olasılığını beraberinde getirir. Fakat bildiğimiz gibi her mutasyon mutlaka böyle bir etkiye yol açar diye bir kural yok, o yüzden hep olasılık sözcüğü geçiyor. Mevcut durumun bu mutasyonlardan kaynaklandığına ilişkin deneysel veri de henüz yok. Ancak bulaşma oranını %70 arttırdı gibi söylemler birden hızla yayılınca bir panik havası ortaya çıktı. Bu virüs tipi örneğin evrim biyolojisinden bildiğimiz kurucu etkisi (founder effect) gibi bir durumla da ortaya çıkmış olabilir.

‘TAŞIYICIDA HANGİ VİRÜS TİPİ VARSA GİTTİĞİ YERDE DE O VİRÜS TİPİ YAYILIR’

Örneğin Çin’de virüs ilk ortaya çıktığında virüs popülasyonunda bir çeşitlilik söz konusuydu. Avrupa’ya ya da Amerika’ya geçen bir taşıyıcı kişide hangi virüs tipi varsa orada yayılacak virüs tipi de o olacaktır. Yani o tip daha başarılı olduğu için değil şansa bağlı olarak o hastayla başka yerlere taşındığı için oradaki kurucu ya da baskın tip olacaktır. Bu durum henüz netleşmedi. Ancak bulaşma oranında bir artış varsa da bunun %70’ler düzeyinde olduğunu söylemek biraz abartılı.

‘AŞILARIN ETKİSİNİN AZALMASI İHTİMALİ EPEY DÜŞÜK’

İngiltere’de ortaya çıkan yeni tür koronavirüs, aşıların etkisinin azalmasına sebep olabilir mi?

Buna ilişkin de kesin bir veri olmamakla birlikte bu ihtimal epey düşük. Zaten bazı aşı üreticileri ürettikleri aşının bu tipe karşı da etkili olacağını söylüyor ama yine de buna ilişkin çalışmalara başladıklarını biliyoruz. Öte yandan mRNA aşısı gibi son zamanlarda popüler olan aşılar bir-bir buçuk ay gibi sürelerde modifiye edilip yeni virüse karşı uyarlanabilir. Diğer aşı tipleri ise virüsün daha fazla parçasını taşıdığı için geniş bir bağışıklık yaratma potansiyeline sahip. Dolayısıyla bu anlamda çok ciddi bir tehlike görünmüyor. 

‘SÖZ KONUSU OLAN, VİRÜSÜN TAMAMININ DEĞİL KÜÇÜK BİR PARÇASININ BAĞIŞIKLIK AJANI OLARAK KULLANILMASI’

Aşı çalışmalarında gelinen son aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu noktaya neredeyse eşi görülmemiş bir hızda geldiğimiz su götürmez bir gerçek. Fakat moleküler biyoloji, sentetik biyoloji ya da genetik mühendisliği alanlarındaki ilerleme özellikle son 20 yılda öyle büyük bir ivmeyle sürüyor ki bunun altyapısı bir anlamda hazırdı. Dolayısıyla pandemi ya da virüse karşı aşı geliştirme bir anlamda bunların herkesin gözü önünde sahneye çıkacağı bir zemin sağladı denebilir.

Geleneksel zayıflatılmış virüs içeren ya da adenoviral vektörler içeren aşılar zaten kullanımda olan aşılardı. Ama örneğin bunların arasında en çok ilgi çeken mRNA aşısı çok yeni gibi görünse de onun da 90’lı yılların başına dek uzanan bir tarihi var ki 30 yıllık bir süre bu tekniğe hâkim olunması bağlamında hiç de az bir süre değil. Bugünkü gibi lipozomların içine hapsedilmiş mRNA’nın hem hücresel hem de humoral bağışıklığı sağladığı 94 yılında anlaşılıyor. Hem hücre hatlarında, hem hayvanlarda denenip test ediliyor. Burada söz konusu olan bir virüsün tamamının değil de dışarıda sentezlenecek küçük bir parçasının bağışıklık ajanı olarak kullanılmasıdır.

‘HASTALIĞIN GELİŞİMİNİ DURDURMA ORANININ %90’LARDA OLMASI ÇOK CİDDİ BİR BAŞARI’

Gen dizileme, saflaştırma, rekombinant gen anlatımı, proteinlerin üç boyutlu yapılarının tanımlanması gibi alanlardaki muazzam ilerlemeler zaten bunu mümkün kılmıştı. Dolayısıyla teknik anlamda korku yaratacak bir yanı yok. Ancak şimdi pandemi gibi olağanüstü bir durum söz konusu olunca bu ürünün güvenli olup olmadığının sınanacağı bazı durumlar mecburen atlanıyor. İşte deniyor ki 16 yaş altındaki çocuklarda neye yol açar bilinmiyor, hamilelerde neye yol açar bilinmiyor. Fakat ekonomik, toplumsal tüm bir sistemin işleyişini ciddi bir şekilde bozan bir durumun bir an önce önüne geçmek için, bir öncelik verme durumu söz konusu olduğu için bu anlamda belirli sınırlılıkları var. Fakat hastalığın gelişimini durdurma oranının %90’larda olması çok ciddi bir başarı. Toplumsal bağışıklığın sağlanması için de bakılan, bu koşullarda ağırlık kaydırılan yer burası oluyor.         

‘SORUN, TÜM MEKANİZMALARIN İŞLEYİŞİNİ ORTAYA KOYAN BİLİMSEL AÇIKLAMANIN EVRİM TEORİSİ OLDUĞUNUN ÜSTÜNÜN ÖRTÜLMESİ’

Müfredattaki ve genel olarak iktidardaki "evrim" karşıtlığı; mutasyonu, hastalığı ve aslında yaşamı ve doğayı anlamada nasıl bir sonuca yol açabilir?

Herkes mutasyon geçirince virüsün değişeceğinin ve bunun da kendisinin sağlığını tehdit edeceğinin farkında. Mutasyonla birlikte virüsün biyolojisinin değişmesi, hastalığın seyri ya da bunun aşıya karşı bir engel oluşturması arasındaki bağlantı gayet açık. Pandeminin bunu daha görünür kıldığını söyleyebiliriz mesela. Virüs bağlamında da tek tek evrimsel mekanizmalar anlatıldığında bunları reddeden kimse de pek çıkmaz. Sorun tüm bu mekanizmaların aslında daha genel ve kapsayıcı bir doğal olgunun parçaları olduğunun ve bu olgunun işleyişini en iyi biçimde ortaya koyan bilimsel açıklamanın da evrim teorisi olduğunun üstünün örtülmesi ya da bilinmesinin engellenmesidir. O zaman ortaya şu çıkıyor, öğrenciler bir şeyleri parça parça öğrenecek, canlılar ya da tek tek biyolojik yapılar tarihsiz olacak, doğadaki dönüşüm ve değişim belirli bir bütünlük içinde verilmeyecek, insanın bu ekolojik süreklilik içindeki milyonlarca daldan yalnızca biri olduğu kavranmayacak ve sonuç olarak doğanın bir bütün olarak kavranması güçleşecek.

‘DÜNYAYI BELİRLİ BİR ŞEKİLDE KAVRAYIŞIN ÖNÜNÜ BAŞTAN KESECEK SAĞLAM BİR ZEMİN…’

Tarihsel süreçte doğa tasavvuruyla toplumsal düzen kavrayışı arasında genel düzeyde bir koşutluk vardır. Doğanın nasıl var olduysa öyle gittiğine,  değişmezliğine ve insanın en tepede olduğu hiyerarşik yapılanmasına yapılan vurgu bir yandan toplumsal hiyerarşinin mevcut durumunun olduğu gibi kabullenilip korunması gerektiği fikrini meşrulaştırır. Bugün virüsün değişimini açıklayan bu mekanizmalar aynı zamanda insanı geleneksel tahtından, biricikliğinden eden ve ortak bir atadan türeyip değişerek ortaya çıkan türlerden sadece biri haline getiren mekanizmaların aynısıdır. Bunun mantıksal sonucu da başka canlılar da dâhil olmak üzere tüm dünyanın belirli bir amaca yönelik olarak insan için düzenlenmiş bir sahnenin bileşenleri olmadığıdır. Salt bu bile dünyayı belirli bir şekilde kavrayışın önünü baştan kesecek sağlam bir zemin yaratır.

‘MADDİ SÜREÇLERLE AÇIKLANACAK ŞEYLERİN FITRAT YA DA TAKDİR OLARAK SUNULMASI...’

Konu salt bilimdeki teknik bir açıklama biçiminin reddi değildir, bu reddediş içinde örneğin karma eğitime karşı olmayı, kadının toplumsal konumuna ilişkin geleneksel bakışı, maddi süreçlerle açıklanacak şeylerin fıtrat ya da takdir olarak sunulmasını barındırır. Din derslerinin anaokulu düzeyine kadar indirilmesi, okulların imam hatiplere dönüştürülmesi ya da anayasada laiklik olmasın önerileri bu bakış içinden filizlenir. Dolayısıyla bahsi geçen evrim karşıtlığı, doğanın ya da hastalıkların belirli bir biçimde kavranmasıyla kalmaz onu aşıp toplumsal düzenin ya da ilişkilerin de belirli bir şekilde kavranmasının önünü açar. Evrim hakkında çoğu zaman bilim insanlarının değil politikacıların, din adamlarının ve kanaat önderlerinin fikir beyan etmesinin nedeni budur.