Diyanet her yerde

Diyanet her yerde

Son dönemde Diyanet İşleri Başkanı’nın dinin sadece kul ile Tanrı arasında değil toplumsal yaşamın her alanında düzenleyici nitelikte olması gerektiğini belirtmesiyle, görevi, yetkisi ve sınırları daha yoğun bir şekilde tartışılan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın din hizmetleri görevinin dışına çıkarak toplumsal ve kültürel dünyamızı şekillendirme çabaları, Başkanlığın kurduğu Diyanet Vakfı aracılığı ile yaptığı ticari faaliyetler,  yurt içi ve yurt dışına sunulan destekler, kurulun işlevi, hizmetleri, iktidar ve siyaset ile ilişkilerinin yanı sıra aile, kadın, çocuk ve gençlik konusunu dini referansla dizayn etme faaliyetlerini, Burcu Karakaş ayrıntılı ve akıcı bir biçimde anlatıyor. 

Ufuk Akkuş

Diyanet İşleri Başkanı’nın son dönemdeki demeçleri ülkemizde anayasal bir ilke olan laikliğin sınırlarını zorlamakta ve islam dininin sadece Tanrı ile kul arasında bir ilişki değil hayatın her alanında uygulanması konusundaki argümanları yerleştirmeye çalışmaktadır. Dini, siyasetin bir aracı olarak gören bir siyasi iktidardan destek bulan bu anlayış gerek ülkenin sosyal hayatındaki yeri gerekse bu fikirlerin yaygınlaşmasında özel bir rol üstlenen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapısı, görevleri ve sınırlarını tartışmaya açmaktadır.  

Burcu Karakaş, “Biz Her Şeyiz¨ Diyanet’in İşleri adlı kitabında Diyanet’in yapısı, gelir kaynakları, amaçları, siyaseti yönlendirme çabaları, laikliğe aykırı beyan ve davranışlarının ayrıntılı bir panoramasını sunuyor. Karakaş, Bahri Savcı’ya atfen Diyanet’in yetkileri ve örgütlenmesinin 1965 Kanunu’nda genişletildiğini belirtir. 1982 Anayasası’nda ise Diyanetin laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve “milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek görevlerini yerine getirir” şeklinde bir değişiklik maddesi eklenmesiyle kuruma milli koruma görevi verilmiş olur. Karakaş’a göre; en önemli konularından biri dini konularda toplumu aydınlatmak olan Diyanet’in AKP döneminde 2010 sonrası yapılan değişikliklerle yetki ve faaliyet alanının genişlemesiyle iktidarın toplumu dini anlamda dönüştürme amacına ve devlet yönetimine ortak edildiğini görüyoruz. Kitapta, Diyanet’in sorumluluk alanının cami dışına çıkması ve sosyal kültürel içerikli din hizmetlerinin yaygınlaşmasına ilişkin gerek yetkililerin açıklamaları gerekse de uygulamalar alanında pek çok örneğe yer verilmiştir.    

Erdoğan da her fırsatta Diyanet’in görev alanının sadece cami ile sınırlı olmaması gerektiğine ilişkin demeçler vererek hukuki ve fiili duruma destek vermiş, Diyanetin insani yardım çalışmalarından eğitim ve irşat faaliyetlerine kadar önemli roller üstlendiğine vurgu yapmıştır. Diyanet, kamusal alan düzenleme yönünde artan rolü ile Milli Eğitim Bakanlığı, Aile Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yetkilerini paylaşan bir kuruluş haline gelmiştir. Karakaş’a göre; Diyanet’in gündemden düşmeyen bütçesinin en büyük kalemini personel giderleri oluşturmaktadır. Diyanet kadrosunun her geçen gün büyümesinin sebeplerinden biri de  dini eğitim görenlere iş alanı yaratma ihtiyacından kaynaklanmaktadır.

Diyanet’in bütçesi bütün inanç gruplarının vergilerinden karşılanırken Diyanet İşleri’nin Hristiyanlara, Ezidilere, Musevilere ve Alevilere de hizmet vermesi gerektiği konusu çeşitli platformlarda dile getirilmiş ve haklı eleştirilere konu olmuştur. Diyanet’in cami hizmetlerinin yanı sıra sosyal ve kültürel içerikli diye tanımladığı hizmetleri de var. Aile ve dini rehberlik hizmetleri, gençlik hizmetleri, okuma salonları ve manevi destek hizmetleri de yine islam dini referans alınarak şekillendiriliyor. Yurtdışına gönderilecek görevlilerin de “İslam’ın barış, adalet ve özgürlük mesajının insanlığa ulaştırılmasında etkin rol oynaması planlanıyor.

Sayıştay denetimine tabi olmadığı için Diyanet’in kara kutusu olarak bilinen Türkiye Diyanet Vakfı’nın hizmetleri, işlevi, şirketlerle, Milli Eğitim Bakanlığı ve Üniversiteler ile ilişkilerini mercek altına alan Karakaş’ın Vakfın raporlarından aktardığı bilgilere göre; Vakıf Suriye, Arakan, Yemen, Endonezya, Sudan ve Filistin’e milyonlarca TL yardımda bulunmaktadır. 1977 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile vergi muafiyeti sağlanan kurum 2005 yılında izin almadan yardım toplayan kuruluşlar arasına girdi. Kurumun halen yurtdışında değişik ülkelerde 20 adet camii projesi bulunmaktadır. Vakıf aynı zamanda Haiti, Romanya, Bulgaristan, Gürcistan, Azerbaycan, Kırgizistan, Kazakistan, Pakistan, Moğolistan, Bangladeş, Malezya, Somali, Filistin ve KKTC’de Kuran kursu ve öğrenci yurtları da inşa ediyor. Raporda Türkiye’nin milli gelir oranına göre en fazla insani yardım yapan ülkeler arasında ilk sırada yer aldığı, milli gelirinin yüzde 0,85’ine denk gelen insani yardımların Türkiye’yi dünyadaki en cömert ülke konumuna getirdiği vurgulanıyor.

Diyanet milli ve manevi değerlere bağlı aile yapısının korunması için Aile ve Dini Rehberlik Büroları aracılığı ile çalışmalar yapıyor. Gerek ilgili raporlar ve yayın organlarında gerekse hutbe ve vaazlarda ailenin yüceltilmesi, aile içi sıkıntılarda kadının sabretmesi ve şükretmesine yönelik bakış açıları, nikahsız birlikteliklerin aşağılanması ve kadına şiddet konusunun erkek merhametine vurgu yapılarak çözülmeye çalışılması, cinsiyet seçiminin kişisel bir özgürlük alanı olarak göstermenin ilahi iradeyi yok sayma, haddi aşma ve kulluktan sapma olduğu iddiaları yer almaktadır. Kadın haklarını dini referanslarla yeniden ele alarak topluma kabul ettirme çabasında olan Diyanet’in bu tavrı laik devlet yapılanması içinde hukukun sunduğu haklarla çelişki oluşturmaktadır. Yapısal bir sorun olan kadına şiddet sorununa; merhamet, vicdan, şefkat gibi kavramlarla çözüm üretilebileceği fikri düzenli olarak dile getiriliyor. Karakaş, kadınlara en son çare olarak boşanma telkin edilirken her türlü eziyet karşısında sabretmelerinin salık verildiğini ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardında yatan temel nedenlerden birinin, kadınların artık tereddüt etmeden açtıkları boşanma davaları olduğunu belirtiyor.  

Karakaş’ın Eğitim Sen’nin raporlarından aktardığı bilgiye göre; Diyanet’in çocuklar ve eğitim konusundaki etkinlikleri de dini düşünce ve pratiğin toplumun tüm kesimlerine benimsetilmesi yönünde işliyor. Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan protokoller eli ile ayrımcılığı derinleştiren, tek tipleştirmeyi hedefleyen ve eğitimin dinselleştirilmesini amaç edinen uygulamalar yürürlüğe konuluyor. Protokoller yeni rejimin inşasında kullanılan en temel araçlar haline gelmiş durumda. Eğitim-Sen Başkanı Ferit Feray Aytekin’e göre; eğitim alanında AKP iktidarı döneminde protokollerle iki temel hat yaşama geçiriliyor. Eğitim alanının sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda dizayn edilmesi ve yeni rejimin inşasını esas alan eğitim politikalarının dini yapılarla imzalanan protokollerle uygulanması. Değerleme alanı daralan sermayenin eğitim alanına girerek özel okul furyasını artırması toplumdaki var olan eşitsizlikleri daha da keskinleştirmekte, eğitimin dine dayalı restorasyonu laiklik ilkesinin çiğnenmesine ve sünni heteroseksüel ve erkek Türk tanımı dışında kalanların yaşam alanlarının daralmasına ve baskı ve hakaret görmelerine neden olmaktadır.

Burcu Karakaş, “Biz Her Şeyiz Diyanet’in İşleri” adlı kitabında AKP döneminde görev ve yetkilerini din hizmetinin dışına yayarak toplumu Türk-İslam sentezi şeklinde dizayn etmeye çabalayan, kültürel ve sosyal konularda dini referanslarla hareket eden,  kadın, gençlik, çocuk ve aile konusunda dinsel eğilimler doğrultusunda çalışan ve devasa bütçelere sahip olan, yurt dışında pek çok ülkeye cami yapan ve yardımda bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapısını ve hizmetlerini eleştirel bir tarzda ortaya koyuyor.  

Künye: Burcu Karakaş, “Biz Her Şeyiz” Diyanet’in İşleri, İletişim Yayınları, 2021, 262 sayfa.

DAHA FAZLA