Cumhuriyetin imam hatiple imtihanı (Halil Selimoğlu)

AKP iktidarı yeni bir rejim inşa ederken, imam hatip okullarının eğitim sistemi içerisindeki sayısı Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir dönem olmadığı kadar artmış durumdadır. Ancak bugün imam hatip okulları / imam hatipleşme tartışmaları, açılan okulların kaç tane olduğu ya da bu okullara devam eden öğrenclerin sayısı gibi matematiksel hesaplamaların ötesine taşınmalıdır. 

Eğitim sisteminin bütünü zorunlu / seçmeli din dersleri, değerler eğitimi, türban ve mescit uygulamaları ile imam hatipleştirilirken, bir yandan imam hatip okulları mevcut eğitim kurumlarının alternatifi, hatta normal eğitim kurumlarından ''daha ileri'' unsurlar olarak referans gösterilmeye çalışılmaktadır.

Peki Cumhuriyet tarihi boyunca imam hatip okullarının sayısı ve eğitim sistemi içerisindek ağırlığı nasıl şekillenmiş ve bu şekillenmede hangi tarihsel koşullar ve politik yönelimler etkili olmuştur? Cumhuriyet tarihini altı döneme ayırarak imam hatip okullarının tarihsel serüvenini ya da tersinden Cumhuriyet'in imam hatip imtihanını ele alalım.

Köken

1912 yılında İslam tebliğcileri yetiştirmek üzere açılan 'Medresetü-l Vaizin' ile 1913 yılında imam hatip yetiştirmek üzere açılan  'Medresetü-l Himmeti ve Hutaba' birleştirilerek 'Medresetü-l irşlad' adını alır. Bu kurum bugünkü imam hatip  liselerinin kökeni olarak kabul edilebilir ve Tevhid-i Tedrisat Kanununa kadar varlığını sürdürür.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu'ndan 1930'a

3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" ülke genelindeki tüm eğitim ve öğretim kurumlarının,  Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanması kararı alınmıştır. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun ardından imam hatip okulları kanunda belirtilen çerçevede 1924 yılında ''imam hatip mektepleri'' adı altında 29 okul açılmıştır. 1930 yılında ise öğrenci azlığı nedeniyle bu okullar kapatılmıştır.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve sonrasındaki adımlar kuşkusuz yeni kurulan rejimde yeni bir kimliği inşa etmek, uluslaşmak, yeni değerler sistemi kurmak amacıyla merkezi, pozitivist, modernist ve ulusal bir eğitim sistemi kurma amacı taşıyordu. Yasanın ardından tüm medreseler, azınlık ve yabancı okulları kapatılarak eğitimdeki çoklu yapıya son verilmiş, eğitim dini kurumların elinden alınmış, karma eğitime geçiş yapılmıştır.

1949-51'den 1970'e

1930 yılında imam hatiplerin kapatılmasından sonra din eğitimi Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Kuran Kursları tarafından verilmiştir. 1940'lı yılların ortalarından itibaren din eğitimi tartışmaları yeniden gündeme gelmiştir. 1948 yılında CHP iktidarında alınan ''Din Bilgisi Dershaneleri'ne öğretmen yetiştirmek, imam hatiplik hizmetleri için eleman hazırlamak '' amacıyla kursların açılması kararının ardından 15 Ocak 1949 tarihinde 10 şehirde 10 ay süreli imam hatip kursları açılır.

1950 seçimlerinin ardından iktidara gelen Demokrat Parti ise bir seçim vaadi olarak dillendirdiği imam hatip okullarının açılması projesini, iktidarının ilk yılında hayata geçirir. 1950-1951 yılları arasında açılan yedi okul varken Demokrat Parti'nin iktidardan indirildiği 1960 tarihine kadar imam hatip okullarının sayısı 19'a ulaşır. 27 Mayıs Darbesi'nin ardından ise imam hatip okullarının sayısında ''beklenenin'' aksine hızlı bir tırmanış görülür. 1959-1970 yılları arasında imam hatiplerin sayısı 70'e ulaşır.

Yukarıda özetlenen tabloda eğitim alanındaki dinselleşmenin bilinenin aksine CHP iktidarı döneminde başladığı ve Demokrat Parti iktidarında artarak devam ettiği görülür. Bu tablonun ortaya çıkmasındaki temel etken ise 1940'lı yılların ortasından itibaren rejimin, komünizm tehlikesine karşı bir bariyer oluşturacağını düşündüğü, dinci ideolojiyi bir aparat olarak kullanmasıdır. Bu bakış açısı çerçevesinde aydın yetiştirme havzası sayılabilecek Köy Enstitüleri kapatılırken, imam hatip okulları açılmış ve yaygınlaştırılmıştır.

1960 İhtilali sonrasında İmam Hatip Okulları mevcudiyetini korumuş, imam hatipler açısından olumsuz herhangi bir gelişme yaşanmamıştır. Süleyman Demirel liderliğinde Adalet Partisinin iktidara gelmesiyle imam hatip okullarının sayısında artış olmuştur.

1971-1980 ''Kaos'' Döneminde Altın Çağ

12 Mart darbesi ve ardından geçen 10 yıllık süre içerisinde imam hatip okullarının sayısında inanılmaz bir artış yaşanmış, özellikle 1974-79 yılları arasında imam hatip liseleri altın çağını yaşamıştır. 1980 yılına gelindiğinde imam hatip okulu sayısı 588'dir. Sadece 1974-79 yılları arasındaki artış oranı bile yüzde 900'leri bulmuştur. Bu dönemde imam hatiplerin ortaokul kısımları yeniden açılmıştır.

1970'li yıllara siyasi açıdan bakıldığında ise bir önceki on yıldan kopuk bir değerlendirme yapılamaz. 1960-70'li yıllar ülkemizde toplumsal muhalefetin yükseldiği, solun ideolojik ve siyasal olarak ağırlığını hissettirdiği, üniversitelerde gençlik hareketinin ve emek alanında sınıf mücadelesinin etkisini arttırdığı yıllardır. 12 Mart darbesiyle toplumsal muhalefeti baskı altına almaya, yok etmeye çalışan rejim hiç kuşkusuz bir sonraki dabeye giden süreçte eğitim alanındaki islamizasyon politikalarıyla hem solun ideolojik ağırlığını kırmayı hem de sola karşı dini kullanmayı amaçlamıştır.

1980- 1991 Darbe ve Sonrası

1979-80 yıllarında 588 olan imam hatip sayısı darbeden sonraki 10 yıl boyunca yükselişini devam ettirmiş ve sayısı 761 olmuştur. Burada dikkat edilmesi gereken iki durum söz konusudur. Doğrudan imam hatip okulu açılmasa da mevcut liselere yan şubeler açılması imam hatip okullarının sayısında önemli bir artış yaşanmış olmasıdır. Bir diğer dikkat çekici nokta ise imam hatipe devam eden öğrenci sayısı 217 binden 310 bine çıkmış olmasıdır. Bu da yaklaşık yüzde 45'lik bir artış anlamına gelmektedir.

12 Eylül darbesi kuşkusuz Türkiye'nin 24 Ocak kararları doğrultusunda neoliberal dünya sistemine entegrasyonunu ''sorunsuz'' bir geçişle sağlamak için toplumsal muhalefeti yok etme amacıyla yapıldı. Darbecilerin miting meydanlarında elde Kuran ve dilde ayetlerle ''teröre'' ve ''anarşiye'' karşı yaptıkları konuşmalar hafızalardadır. Türk-İslam sentezi fikri yukarıdaki tablo ile birlikte düşünüldüğünde 12 Eylül ve sonrasındaki uygulamalar, Türkiye'nin  İslamizasyon süreci açısından da dönüm noktasıdır ve asker/imam el eledir. Yine darbe sonrasında imam hatip mezunlarının üniversitelerin istedikleri bölümlerine girebilmelerini sağlayan düzenleme bu dönemde atılmış önemli adımlardan biridir.

1991-2002: Doksanlardan AKP'li Yıllara

1991 yılında 780 olan imam hatip sayısı (ortaokul- lise) 1998-99 yılları arasında 1224'e ulaşmıştır. Yine ilk kez Turgut Özal döneminde açılan Anadolu imam hatip liselerinin sayısı 90'lı yıllar boyunca önemli bir artış yaşamıştır.

1990'lı yıllar kuşkusuz Türkiye açısından ekonomik ve siyasi krizlerle anılan yıllardır. Doğu ve Güneydoğu'da sürmekte olan savaş, üniversitelerdeki öğrenci gençlik hareketinin yükselişi, Alevi toplumsallığının huzursuzuğu, yükselen Devrimci Demokratik hareketler ve tabii ki bu tabloda faili meçhul cinayetler, kontrgerilla faaliyetleri ve 12 Eylül darbesi sonrası rejim tarafından önü açılan siyasal İslamın zaferi. Bu kaotik tabloda desteklenen siyasal İslamın ve kontrgerilla güçlerinin yeniden yapılandırılması adına verilen ''balans ayarı'' yani 28 Şubat. Devlet aklı bir kez daha (90'lı yıllar boyunca) dini konjoktürel olarak araçsallaştırmış ve kontrol dışına çıktığını düşündüğünde ayar vermiştir.

2002-2014: Renkli Devrimden Yeni Rejime Değişen İşlev

28 Şubat'tan sonra imam hatiplerin ortaokul kısımları kapatılmış, üniversiteye girişte yeniden kat sayı uygulaması getirilmiştir. 1996-97 yıllarında 511 bin olan imam hatipli öğrenci sayısı 1998-99 yılında 192 bine, 2001-2002 yıllarında ise 70 bine kadar gerilemiştir. AKP'nin iktidara geldiği yıllarda 70 binlerde olan imam hatipte okuyan öğrenci sayısı özellikle 4+4+4 olarak bilinen düzenlemenin ardından imam hatip okullarının orta kısımlarınında açılmasıyla hızla yükselmiş ve 2013-14 eğitim öğretim yılında 714 bine ulaşmıştır. Özellikle TEOG yerleştirmeleriyle sayının çok daha yukarılara tırmanacağı düşünülmektedir.

2002 yılında bir ''renkli devrimle'' siyasi iktidar olan AKP, yaptığı operasyonlarla yeni bir rejim inşasına soyunmuştur. Siyasi iktidarın yeni Türkiye söylemine uygun yeni rejim inşa edilirken, yeni eğitim sistemide rejimin yönelimlerine uygun olarak biçimlendirilmektedir. Ancak belli başlı farklılıklarla! Bu kez imam hatiplerin misyonu değişmiştir. İmam hatipler sayısal ağırlığıyla eğitim sistemi içerisini gericileştirme çabalarının ve toplumsal muhalefetin önünde set oluşturmanın aracı olarak değil, doğrudan ''yeniden gerici kuruluşa'' ilham veren ve  peygamberin hayatı, Kuran gibi ''seçmeli'' dersler, değerler eğitimi dersleri, türban ve mescit uygulamalarıyla tüm okulların kendisine benzetilmeye çalışıldığı merkezler halini almışlardır. Kanımca bütün bu tartışmalar içinde önemli noktalardan biri budur.

Sona Yaklaşırken...

Cumhuriyet tarihi boyunca imam hatipler, rejimin yönelimlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış, sayısı artmış ya da azalmıştır. Tüm darbe sonrası dönemlerde, özellikle toplumsal muhalefetin yükseldiği zamanlara paralel olarak imam hatiplerin sayısında artış yaşanmıştır. Bu durum darbe imam hatip/İslamizasyon denklemini masaya yatıran bir bakış açısıyla ele alımalıdır. AKP iktidarı döneminde imam hatipler sadece bir gericileştirme faaliyetinin parçası olarak ele alınamaz. İmam hatiplerin misyonu değişmiştir. Bu gün imam hatipler yeniden gerici kuruluş için model işlevi görmektedir.

Tüm bunların sonucunda Cumhuriyet tarihi boyunca, sınıfsal tercihleri doğrultusunda rejimin yönelimleri ve siyasi iktidarların konumlanışının, eğitim, din, imam hatipleşme ve İslamizasyon ilişkisini belirlediğini söyledik. Kuşkusuz bu tehlikeli ilişkide keskin bıçak ilk önce sahibini kesmiştir. Tercihler Cumhuriyet'i tükenmiş ve bir ''reklam arası'' söylemine sıkıştırmıştır. Kısacası Cumhuriyet için birinci dönem kapanmıştır, ikinci dönem başlamıştır.

Bu açıdan bakıldığında yeni rejimin inşası olarak adlandırılabilecek ikinci dönemde, eğitimde gericileşmeye karşı mücadele en önemli mücadele ve kriz başlıklarından biri olacaktır. Yeni rejime karşı mücadeleyi önlerine koyanlar, eğitim alanında yaşanan dönüşümü göz ardı edemezler. Mücadele ancak dönemin ihtiyaç ve olanaklarını dikkate alan ve meşruiyetini kendi mücadele hattında elde eden bir tarzla kazanılabilir.