Cumhuriyet davası: Kadri Gürsel tahliye edildi, 4 isim hala tutuklu

Cumhuriyet davası: Kadri Gürsel tahliye edildi, 4 isim hala tutuklu

Cumhuriyet davasının üçüncü duruşması, bugün Çağlayan Adliyesi’nde görüldü. Gazeteci Kadri Gürsel açıklanan ara kararda tahliye edilirken, Murat Sabuncu, Akın Atalay, Ahmet Şık ve Emre İper'in tutukluluk halinin devamına karar verildi.

Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Yayın Danışmanı ve yazar Kadri Gürsel, gazeteci Ahmet Şık ve muhasebe çalışanı Emre İper’in tutuklu olarak yargılandığı Cumhuriyet davasının 3. duruşması bugün Çağlayan’daki İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Mahkeme heyeti, Kadri Gürsel’in tahliye edilmesine karar verirken, diğer Cumhuriyet yazar ve yöneticilerin tutukluluk halinin devamına hükmetti. Bir sonraki duruşma 31 Ekim salı günü saat 09.30'da, Çağlayan'da yapılacak.

CANLI BLOG

Güncelleme 22.37

Mahkeme Başkanı: Bir sonraki duruşma 31 Ekim Salı günü saat 09.30'da, Çağlayan'da yapılacak.  Star ve Akşam gazetesinin işgüzarlık yaparak, karar salondan çıkmadan savcı mütalaası deyip öngörüde bulunmasıyla ilgili suç duyurusunda bulunduk.Jeansbiri için ayrı bir suç duyurusunda bulunduk.

Kadri Gürsel'in tahliyesine diğer sanıkların ise tutukluluk hallerinin devamına karar verildi.

Güncelleme 20.12

SAVCI MÜTALAASINI VERDİ

Savcı gerekçe ve nedenlerin henüz ortadan kalkmaması gerekçesiyle tüm sanıkların tutukluluğunun devamını talep etti. Savcının gerekçeleri arasında ara karardaki eksikliklerin giderilmesi, bilirkişi raporlarının beklenmesi de var.

AYDIN ENGİN MÜTALAAYA İTİRAZ ETTİ

Aydın Engin:Biz üç kere aynı gazeteyi yapsak kapının önüne konurduk. Savcı üç defadır tıpatıp aynı mütalaayı veriyor! Savcı 3 duruşmadır "sanıkların kaçma şüphesi, delillerin karartılma tehlikesi" diyor o zaman kanıtlasın. Ben öyle düşünüyorum diye olmaz.


KADRİ GÜRSEL SÖZ ALDI

Kadri Gürsel: 28 Temmuz 2017 tarihli celsenin sonunda ara kararınızda benim tanıklar üzerinde baskı yapma ihtimalim .. tutukluluğa devamına gerekçe olan iki maddeden biriydi, 11 Eylül'de ise bu tek gerekçe olarak yer aldı.Bu 10,5 aydır süren tutukluluğumun 15 gün uzayarak 11 ayı bulmasına sebep veren haksız bir gerekçe.Dinlenmiş olan tanıkların benimle ilgili herhangi bir hüküm vermeleri mümkün değildi. Çünkü onlardan yıllar sonra görev aldım.Bugün dinlenen tanıklar ifadelerinde benden bahsetmedi. Ne de benimle ilgili herhangi bir soru soruldu.Alev Coşkun yazılarımı okuduğundan, TV'den haberdar olduğunu bu şekilde beni tanıdığını söylemiştir ki davayla alakası yoktur. Bu nedende tanıklara baskı yapma gerekçesi artık bir gerekçe olamaz. Ben gözaltına alınıp tutuklandığımda 34 günlük yayın danışmanıydım. Beni bu sözde yardım suçlamasıyla ilişkilendirmek mümkün değil. Sadece 34 gün görev yapmış birisinin bu suçu işlemiş olamaz. Göreve geliş şekli başında tutukluluğum devamını gerektiren "kaçınılmaz bağ ve illiyet" ileri sürülemez. Beni hapiste tutmak için herhangi bir gerekçenizin kalmadığından hareketle sayın mahkemenizden önce tahliyemi istiyor, beraatimi rica ediyorum. 

Ahmet Şık: Hiçbir talebim yoktur.

Emre İper: Raporu bekleyeceğiniz için ne desem boştur.

Av. Bahri Belen: Savcılık makamının siyasi bir iddianame düzenlediğini söyledik. Müvekillerimize yöneltilen suç maddelerine dayanak olan belgeleri değerlendirdik. İlk duruşmadan itibaren söylediklerimizin çoğu tutuklamaya ilişkindi. Hatta bugün belki de arandığı, yakalanması gerektiği söylenen, "kaçak" olarak telafuz edilen Can Dündar'ın durumunun diğer sanıkların tutukluluğu için gerekçe olmaması gerektiğini söyledik. AYM'nin özellikle bu dosyayı ilgilendiren Can Dündar ve Erdem Gül içtihatını ilettik. Adalet Bakanlığının, Avrupa Konseyi'nin, Adli Tıp Kurumu'nun, Türkiye Barolar Birliği'nin terör maddesi çerçevesinde yardımın ne olacağına ilişkin açıklamalarına atıf yaptık. Şu anda geldiğimiz aşamada tutuklu müvekillerimizin tutukluluğuna ilişkin söyleyecek bir şeyimizin kalmadığını düşünüyoruz. Takdir, tercih ve karar sayın heyetinizindir.

Av. Tora Pekin: Siz de söylediniz. Emre İper'in telefonu incelenmiş, bilirkişiye sorularınız varmış. 6 aydır incelenemeyen telefon, adli yapılamayan işin cezasını Emre İper ve ailesi çekecek, öyle mi? Tanıklardan birinde "böyle tanıklık olmaz" dedirtti,diğerinin yalan söylediği ortaya çıktı ve bu tanıklar tutukluluğun devamı için kullanıldı. Bilirkişi raporlarını sonucu beklensin deniyor. Beklensin, ama bu tutuklama gerekçesi olamaz. Ne diyor AYM ve Yargıtay "soyut maddeler tutuklama gerekçesi yapılamaz". Ama savcı bunu hiç umursamıyor. Ama siz umursamalısınız. Savcının tutuklama gerekçesini somutlaması gerekiyor. Talebim adil yargılanma hakkına riayet edilmesi.

Av. Köksal Bayraktar: Türkiye Cumhuriyeti devletinde hukuk vardır, mahkemeler vardır denilmesi için de savunmanın gerektiğine inanıyorum. Bu iddianameyi iyice değerlendirmek ve nasıl yanlış noktalar üzerinde durduğunu değerlendirmek gerekir.Rıza Zelyut geldi, tanıklık değil yorum yaptı. 5-10 yıl önceki hakim olsaydı o ifadeyi dinlemezdi. Gördüğü bir şeyi söylemedi, yorum yaptı.Alev Coşkun da yorum yaptı. 15 gün önce huzurunuzda konuşan tanıklar gerçeği söylediler ve müvekillerimizin aleyhine bir şey söylemediler. 2 kişi sürekli olarak yorum yapabiliyorlar gözümüzün önünde. Zelyut bunları sizin huzurunuzda, 100 kişinin huzurunda dolu dizgin söyleyebilirken, ve bunları tutukluluk halinin devamı için, bunları Cumhuriyet gazetesinin tarih sahnesinden silinmesi için söyleyebilirken kim bilir yalnız kaldığı Savcıya kapalı kapılar ardında neler söyledi. Akın Atalay'ın doğrudan ifade ettiği gerçekler var ama gözler nasıl kapanabilir, deliller nasıl toplanmayabilir. 330 gündür tutukluluğun devam ettiği davada bu delilleri kim toplayacak. Ben huzurunuzda bir şeyi müdafaa etmek için sorumluluk altındayım. İddia makamı delilleri getirmek için sorumluluk altında. Sonra "deliller toplanmamıştır, yakalanmayan sanıklar gelmemiştir..." Biz çocuk muyuz? ABD'den Fransa'dan gelecek bu kişiler. Gelinceye kadar biz tutuklu bekleyecek miyiz? Sizin önceki duruşmada tutukluluğun devamı için ortaya koyduğunuz yarım sayfa tutarındaki gerekçede iki cümle var ki suçta kanunilik prensibi, Ceza Kanunu yorumu gereğince hukuki esastan yoksun. Diyorsunuz ki "sanıklar yönünden suçlamanın niteliği, özelliği, yardım kavramının sınırlı bir şekilde öngörülmemesi, lehine yardımda bulunan örgütlerin silahlı örgüt olması"...Yani örgüte yardım için suç işlemenin, örgüt üyeliği ile aynı anlama geldiğini söylüyorsunuz. Bu hukuken yanlıştır. Müvekillerimiz Cumhuriyet çalışanları, müvekkilim Kadri Gürsel bilerek ve isteyerek örgüte nasıl yardım etmiştir. Örgüte yardım için örgüt fiili lazım, örgüt bütünlüğü lazım, ve bilerek ve isteyerek yardım lazım. Kadri Gürsel'in hangi fiiliyle bilerek ve isteyerek silahlı terör örgütüne yardım ettiğinin iddianameye yazması lazımdı, savcının bunu yazması, sizin bunu belirtmeniz lazımdı. Sayın Hakim,"yardım" sınırsız bir kavram değil. Ceza Kanunu "yardım"ı "iştirak" olarak nitelendiriyor. Eğer biz ceza yargılaması yapıyorsak suçta ve cezada kanunilik prensibini mutlaka uygulamalıyız. "Her türlü şey yardım olabilir" denilmemesi gerekir. Nedense ve nasılsa, hem iddia makamı hem siz Vakıf olayına çok fazla giriyorsunuz. Bugün 3,5 saat Vakıf ile ilgili konuşuldu. Vakıf dosyasını ben de çıkardım. Alev beyin söylediği bir nokta var. 2 Haziran 2011 dedi, hayır 2 Mayıs 2011'de Asliye Ceza Mahkemesi karar verir. "Yönetim Kurulu'nun üye seçimine ilişkin kararının Vakıf senedine aykırı olması nedeniyle iptali" deniyor. Bakın dava budur. Yönetim Kurulu'nun aldığı karar yanlıştır diyor. Peki biz neden bu kıyameti koparıyoruz? İnsanların illa ki zindana mı atılması mı gerekiyor. İlla zindana atılacaksa ellerine ayaklarına da pranga koyun. Zulüm bu. ByLock iddiası vardı Gürsel ile ilgili, ByLock'un B'si konuşulmadı. İddia makamı "imza yetkisi var" dedi, olmadığı ortaya çıktı ama maddi gerçeklere uyulmuyor.Türkiye Cumhuriyeti'nin altına bomba konmuş gibi bir makalesinden bahsediyor iddianame, bugüne kadar o makalenin m'si anılmadı.Eğer suçta ve cezada kanunilik ilkesine, Ceza Kanunu'ndaki kurallara inanıyorsanız, eğer -ben de Faruk Eren gibi söyleyeceğim 


Mahkeme Başkanı: (Köksal Bayraktar'a) Sizin mahkeme heyetine hukuk dersi vermek haddinize değil. Bizim bilmem kim hocanın dersini bize veremezsiniz.

Av. Bahri Belen: Bize ders vermeyin demeniz bugüne kadarki kibarlığınıza uygun değil. O bizim hocamız.

Mahkeme Başkanı: Sayın Köksal Bayraktar sizi başka davalardan da biliyoruz. Bize ders veremez, bizim insan sevgimizi ölçemezsiniz.

Mahkeme Başkanı CMK 204'e göre Av. Uğur Yetimoğlu'nun dışarı çıkmasını istedi ancak henüz çıkartılmadı.

Av. Bahri Belen: Biz hakimlerin bizden daha hoşgörülü, daha sakin olacak diye bilerek savunma yapıyoruz.

Mahkeme Başkanı: Bülent Utku'yu basın mahkemesinden tanırım. Tarzını biliyorum. Ahmet Şık'ı tanımam, sevip sevmemem söz konusu değil Onun da fanı (hayranları anlamında) var. Ama insan sevgisine davet etmekle tahliye talep etmek aynı şey değil.

Av. Bahri Belen: Sizin de hocamıza böyle davranmamanızı rica ediyorum. Bu yargılamayı karşılıklı saygı çerçevesinde bitirmemizi umuyorum.

Mahkeme Başkanı: İddianamede problemler var, kabul ediyorum. Sizin dinlemekten bir hukukçu olarak keyif alıyorum. Ama başka bir arkadaşımızın topa girip de "Bunu böyle söyleyemezsiniz" demesi mahkememizin tarzı değildir.

Av. Köksal Bayraktar: Biz burada adam öldürmeden yargılama yapmıyoruz. İfade özgürlüğünü yargılıyoruz. 330 gün tutukluluk az bir süre değildir. Çok uzun bir süredir. Ben Ergenekon'da, Balyoz'da savunmanlık yaptım. Sonunda ne oldu? Nice hayatlar karardı.Hukuku böyle sert bir şekilde uygulamak uygun değil. Hayır size yönelik bir şey yok. "Ama bunları söylediniz" diyorsunuz. İddia makamı,savunma makamı ve yargılama makamı var. Tabii ki bunları söyleyeceğim aksi halde kendi kendimi sınırlamış olurum. Savunma olarak sınırsız konuşmam gerekir. Katiyetle sizi küçük görmek diye bir şey yok. "Her türlü yardım olabilir" deniyor, bu yanlış. Yardımcı olabilmek için yapılmakta olan fiile etkin olarak müdahalede bulunacaksınız. Lütfen bunu akıldan uzak tutmayalım. Tekrar ediyorum. Ben gerekmüvekkillerimin hem de diğer Cumhuriyet çalışanlarının bir an evvel tahliye talep edilmelerini arz ve talep ediyorum.

Av. İlkan Koyuncu: Bugün UYAP'ta gördüm. Rapor gelmiş, önceki celsede müvekkilim izah etmiştir, Bu belgelerde de farklı bir husus yok. 15 gün önce her şeyi söyledik. Heyet kısa bir süre dedi, sanıklar beyanda bulunsun değerlendirelim dedi biz de itiraz etmedik. 11 ay devletten alacaklı olan bir adam için 15 gün daha bekledik ve ona da izah ettik. Ahmet Şık muhabir, vakıf senediyle ne alakası var.Bu dosya vakıfsa Akın Atalay niye tahliye edilmedi. Murat Sabuncu 2 aylık genel yayın yönetmeni Kadri Gürsel 34 günlük yayın danışmanı Alev Coşkun, Kadri Gürsel ile ilgili ne dedi? Bir şey demedi. Rıza Zelyut ne dedi? "Üstten baskı geldi, yazı yazdım" dedi. K. Gürsel yazmadı. Mehmet Faraç gelmedi, belki gerekçede yer alacak. Ama söyleyeyim hiçbir şey söylemeyecek. İnan Kıraç ne söyledi? Biz getirdik onu Biz bu davayı hukuki mecrada tutmaya çalışıyoruz. Bu iddianameye rağmen tutmaya çalışıyoruz. Hukuk içinde kalmak için çırpınıyoruz. 11 aydır oturuyoruz, bir tane karşı oy alıyoruz, o üye duruşmada yok.

Ahmet Kemal Aydoğdu'nun avukatı da tahliye talep etti.

Mahkeme Başkanı: Salonda bir arkadaşımız Star gazetesinde kararın verildiği, kararın tutukluluğun devamı yönünde olduğunu söyledi. O haberi görmek istiyorum.Star ve akşam gazetesindeki bu durumu haber yapan kişiler kim ise ya da buradan karar sızdıran bir kişi var ise bunlar hakkında cezai işlem yapılacaktır. Bu kişilerin adamlıkla bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum.

Ahmet Şık:  6 yıl önce beni ergenekonda suçladıklarında, bu şekilde haberleri STV açıyordu. Ben bu oyunu gördüm.

Mahkeme Başkanı, Ahmet Şık'ın Star ve Akşam gazeteleri için yaptığı suç duyurusunu kabul etti.


Güncelleme 18.00

Alev Coşkun'un ardından Rıza Zelyut tanık olarak çağrıldı. Rıza Zelyut ifadesinde şunları söyledi:


"Buraya bir Cumhuriyet aydını ve Mustafa Kemal'in yazarı olarak geldim. Mustafa Kemal'i dedesi bilen biriyim. Mustafa Kemal'i sevdiğim için yargılanan bir insanım, FETÖ'cü örgütün açtığı davada yargılanmış bir yazarım. Hiçbir zaman AKP destekçisi olmadım. Ben burada Mustafa Kemal'i, laikliği, Atatürkçülüğü savunan yazılarım nedeniyle geldim. Benim bu dava açılmadan ve bu davayla ilgili işaret yokken 30 Nisan tarihli yazımın başlığı 'İlhan Selçuk'u' vurmak."

"Ben Cumhuriyet'in geleneksel yoldan ayrıldığını ve operasyon gazetesine dönüştüğünü yazdım. Cumhuriyet gazetesine ilk FETÖ operasyonu 21 Mart 2008'deydi. İlhan Selçuk'un içeriye atılması FETÖ'nün ilk hamlesi. Sayın hazirun, o döndemde SkyTürk'e çıktım "İlhan Selçuk ne yazdıysa altına adımı yazıyorum" dedim. Bunu da dönemin savcısı Zekeriya Öz'e seslenerek yaptım. Cumhuriyet beni ilgilendiriyor, arkadaşlar. Çünkü Cumhuriyet ile cumhuriyet değerli birbiri üzerine oturmuştur. Arkadaşlar, 21 Mart 2008'de kim gözaltına alındı İlhan Selçuk. FETÖ'nün en güçlü olduğu dönemler. Sonra da vakıf üzerinden birileri Cumhuriyet gazetesine el koydu. Kim yaptı? Nuray Mert'i, Can Dündar'ı Aydın Engin'i kim getirdiyse o yapmıştır. Yazarları suçladığım düşünülmesin. 12 haberin 8'i HDP ve Selahattin Demirtaş'tı. Bir gazetenin internet sayfasında HDP ve Demirtaş'ın 8  haberi olamaz.

(Salondan "Sana ne" seslerinin yükselmesinin ardından Mahkeme Başkanı "Cevap vermeyelim" şeklinde uyarı yaptı.)

"2008 Aralık'ta Can Dündar hakkında 10 gün yayın yapıldı, İlhan Selçuk da onlardan biriydi. Can Dündar hayatında hiçbir gazetede yayın yönetmeni olarak çalışmadı. Yayın yönetmenliği ile habercilik başka bir şeydir. Ben Türkiye'nin en iyi köşe yazarıyım . Hepinize cevabım vardır. Ardından da "Ben Mustafa Kemal'İn yazarıyım. Cumhuriyet'İn CUMOK diye destek grubu vardır Bunlar da Cumhuriyet gazetesini terk etti. Namık Kemal Boya'nın bu davanın ardından bir açıklaması vardı, bu açıklamada "Cumhuriyet'in DNA'ları ile oynandığı" söylenmiştir. O açıklamada gazete yazarlarının tutuklanması da talihsizlik olarak değerlendirildi."

"Ben de gazetecilerin tutuksuz yargılanması gerektiğini düşünüyorum. Meşhur MİT TIR'ları haberinin davasının bile tutuksuz yargılanması gerektiğini düşünüyorum.  Bu gazetede ikinci cumhuriyetçi, FETÖ operasyonlarını alkışlayanlar var. Vakfın hileyle geçirilmesi yerel mahkeme tarafından karara bağlandı. O zaman Cumhuriyet'te çalışanlar Ergenekoncu ve ulusalcı gösterildi.Bu FETÖ'nün marifetidir. Ulusalcı isimler uzaklaştırıldı, Balbay, Faraç gibi. Ve gazetenin DNA'sı ile oynandı.Cumhuriyet gazetesinin laik, çağdaş, ulusal devletten yana, Amerikan emperyalizmine karşı olan tavrının yerine benim tespitlerime göre FETÖ ve PKK'yı destekleyen, yayan çizgiye itilmesi beni rahatsız etti.. Halen Cumhuriyet'te yazan, değerleri sonuna kadar savunan arkadaşlar var.Gazete okunmadığı için gazete yönetimi mülklerini satmak zorunda kalmış. Dava bu dava değil, Vakıf davasıdır.Benim PKK'yı ya da FETÖ'yü destekliyorsun demem mümkün değil. Ama gazetenin yeni Taraf haline getirildiğini görmüş tecrübeli bir gazeteciyim. Gönlümde yatan, Cumhuriyet'in bu badireleri atlatması, arkadaşlarımızın serbest kalması Cumhuriyet'in de cumhuriyetçilere teslim edilmesidir."


Mahkeme Başkanı: Bir sürü tabloid gazetesi var. Neden onlar değil de Cumhuriyet seçildi?

Rıza Zelyut: Cumhuriyet gazetesi Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerinin temsil edildiği ve savunulduğu bir cephedir. Bu cephenin ele geçirilmesi gerekiyordu. Oraya yerleştirdiği yazarlarıyla Cumhuriyet değerlerinin içinde bir delik açmak istediler. Onun için FETÖ 21 Mart 2008'de operasyona başlattı, Can Dündar'ın Nuray Mert'in oraya getirilmesiyle işlemin bittiğini zannettiler.

Mahkeme Başkanı: Ergenekon operasyonuyla başlayan süreç Aydın Enginlerin getirilmesiyle bitti diyorsunuz. 

Rıza Zelyut:  Evet. Ama yazarları suçlamayalım, bunu kimler yaptı. 2007'den itibaren CHP'ye saldıranlara "bu bir demokrasi mücadelesidir"diyenlerin Cumhuriyet'e alınmasını doğru bulmuyoruz. Cumhuriyet'i destekleyenlerin suçlaması bana geri adım attıramaz. Çünkü ben iktidar politikalarına karşıyım.Benim kadar ayrıntılı yazan, cepheden iktidar partisini ve yönetimi hedef alan varsa saygı duyarım. Ama ben iktidarın değil Mustafa Kemal'İn yazarıyım. Gök Tanrı beni o şekilde toprağa alsın.

Av. Bahri Belen: Bu sanıklar içinde İlhan Selçuk'a düşman olan birini tanıyor musunuz?

Rıza Zelyut: Tanımıyorum ama, bir kişi İlhan Selçuk hakkında, Turgut Özakman hakkında kötü bir yazı yazıyor ve o kişi gazeteye genel yayın yönetmeni oluyor.

Av. Belen:  MİT TIR'ları haberinden söz ettiniz. Aydınlık'ta çıkan haberle ilgili Aydınlık'a dava açıldı. Bu haber Aydınlık'ın FETÖ tarafından ele geçirildiği konusunda bir iddiaya yoruma neden olabilir mi?

Rıza Zelyut: Olamaz. Bu davanın Cumhuriyet davasının ana ekseni yapılmasına karşıyım. Ama bundan 1 yıl geçtikten sonra ve hakkında gizlilik kararı verildikten sonra yayınlanması da bana biraz ilginç geldi.

AYDIN ENGİN SÖZ ALDI

Aydın Engin: (Rıza Zelyut'u kast ederek) Türkiye'nin en iyi yazarıymış. Tanımıyorum kendisini. Bu konuda kendimi geliştirmeye çalışacağım. Ama dedi ki "Nuray Mert'i, Aydın Engin' kim işe aldıysa.." Beni İlhan Selçuk işe aldı, sonra yazı işleri müdürü yaptı. Tüm gazete benim elimden çıktı. Aydın Engin'in Cumhuriyet gazetesine alınmasının tüm sorumluluğu İlhan Selçuk'undur.

Rıza Zelyut: Beni tanımaması normal. Ergenekon davalarında tamtam çaldığından görmemiştir. Ben onu ikinci kez kimin aldığını soruyorum.

Av. Tora Pekin, Gazeteci ve Yazarlar Vakfı tarafından Zelyut'a verilen ödülü sordu.

Rıza Zelyut: Aldatıldım, ödülü iade ettim.

AKIN ATALAY SÖZ ALDI

AKIN ATALAY: Ben de 1992'den ölünceye kadar İlhan Selçuk ile çalıştım. Her gün gördüm. Ondan öğrendiğim en iyi şey şu, ölmüş birinin arkasından onu referans göstererek "kemikleri sızlardı" gibi sözleri asla kullanmadım. Kullanmayacağım.En son dinlenen tanık benim hakkımda hiç tanışmamakla beraber bazı beyanlarda bulundu. Medeni Kanunu'nun 13 maddesi :Yaşının küçüklüğü  yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir. 14. madde Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur. 15. madde Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri  hukukî sonuç doğurmaz. Rıza Zelyut'a dair söyleyeceklerim bunlardır.CB Genel Sekreterliğine verilen imzasız dilekçede "sizi rahatsız etmeyecek muhalefet yapacağız" deniyor.  Bu yazı üzerine Vakıflar Genel Müdünlüğü "olur" imzasıyla sonuçlanmış bir sürece yeniden inceleme başlattı.Bu ihbar dilekçesine ilişkin dosyada bazı ifade ve emareler var. 

 Atalay, Alev Coşkun'un dosyaya verdiği ok işaretli küpür ile imzasız dilekçede yer alan kupürün arasındaki benzerlikleri gösterdi.

Akın Atalay: Bu iki küpür aynı küpür. 

Akın Atalay Alev Coşkun'un savcıya verdiği kupür ile Cumhurbaşkanlığı'na gönderilen kupürün aynı olduğunu üzerindeki el yazısı ve notlarla gösteriyor.

Akın Atalay: Bu gazetenin tarihine geçecek bir yargılama yapılıyor. O tarihe geçmesi açısından önemli. Hukuk davasına girmemek için özellikle kaçınıyorum. Türkiye'nin en büyük hukukçusu ve gazetecisi değilim. Ama ilkokul öğrencisine anlatır gibi anlatırdım hukuk davasını. Bizi 5'in 6'dan büyük olduğuna ikna edemezsiniz. Uzun uzun anlatmıyorum ama isterseniz o davanın da hukuki kısımlarını anlatabilirim.

Akın Atalay sözlerini tamamladı.

Avukat Bahri Belen: Tanık beyanlarında çelişki var. Zelyut, "Yönetim değiştikten sonra çok HDP haberi vardı.İlhan Selçuk döneminde olmazdı" dedi. HDP 2013'te kuruldu, Selçuk 2010'de öldü. Parlamentodaki en büyük üçüncü partinin haberlerinin yapılmasını istemez miydi? Mehmet Faraç yine gelmedi. Kendisinin husumeti vardır. Kendisi dinlendiği takdirde davaya katkısı olmayacağını düşünüyoruz.


Güncelleme 16.12

Tanık Alev Coşkun'un ifadesine başlandı. Alev Coşkun, ifadesinde şunları söyledi:

"İlhan Selçuk vefat edince bir hareketlilik başladı. 2 Nisan 2013'te vakfın ilk üyesinin Prof. Aydın Aybay'ın vefatı üzerine bir üyenin seçimi yapıldı. Bu tarihli seçimde hukuka aykırılık olduğuna inandık biz. Bu 2 Nisan 2013 tarihli seçim Cumhuriyet vakfı ve gazete için bir kırılma noktasıdır. Bu seçimle ilgili itirazlardan sonra seçimin yenilenmesi için yeni bir seçim yapıldı. O da hukuka aykırıydı. Biz de açık imzalarımızla şikayette bulunduk. 4 ayrı zamanda 4 ayrı Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişi tarafından bu seçim incelendi. İnceleme sonucunda 3 müfettiş bizim dediğimizin doğru olduğuna karar vermiş, biri 'hayır' demiştir. Ama akıflar Genel Müdürlüğü, 'Cumhuriyet karışsın' mı diyor nedir, bir türlü seçim yaptırmıyordu. Bunun üzerine ben ve arkadaşlarım 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açtık. Dava 1,5 yıl sürdü. 2 Haziran 2017'de bizim iddiamızın doğru olduğu 1. Asliye Hukuk Mah. tarafından tespit edildi ve gerekçeli karara bağlandı. Şu anda görülen dava bir ceza davasıdır. Cumhuriyet Vakfı yöneticilerinin sorumluluklarıyla ilgili bir ceza davasıdır...Bu dava 2 kapsamlı olarak görülüyor. Birinci noktası terör örgütü üyesi olmamakla beraber yardım etmek, ikinci esası Vakıf mallarının özenli bir şekilde yönetilmemesi nedeniyle TCK 155'teki görevi kötüye kullanma suçlarını kapsıyor. Yani bizim açtığımız dava ile bu dava arasında en ufak ilişki yoktur. Bizim davamız basit bir iptal davası bu dava bir ceza davasıdır. Ekim ayında bu dava açılıp arkadaşlarımız tutuklandığı zaman buna ilk itiraz eden ben ve arkadaşlarım oldu. Biz bu tutukluluğa karşı olduğumuzu söyledik, bildiri yayınladık....

13 Haziran 2017'de bir makale kaleme aldım, 'Hukukun üstünlüğü ve kanunsuz suç olmaz ceza ilkesi' başlıklı makale sosyal medyada yer aldı.Bunları söylüyorum çünkü benim üzerimde 1,5 yıldır algı operasyonu yapılıyor. bugün bile Cumhuriyet'te var. 'Neden bu davayı açtı' deniyor. Bu algı operasyonuna cevap vermem gerekiyor. 4 sebep var. 1. sebep hukuka bağlılık. Cumhuriyet 95 senedir hukuk diyor, önce Vakıf hukuka bağlı olmak zorunda. 2. sebep ben vakfın kurucu yönetim kurulu üyesiyim, 22 yılımı verdim. O çalışmaları bugün tutuklu olan arkadaşlarımla beraber çalıştık. Onların yaptıkları hizmetleri hiçbir zaman inkar etmiyorum. Üçüncüsü ben İlhan Selçuk, Nadir Nadi ve Uğur Mumcu ideolojisi yönünde çalışan bir insanım. Bu konuda en sert yazıları yazdım. İlhan Selçuk'a olan bağlılığım nedeniyle bu davaları açtım.Efendim, bu davayı açmasaydı bu dava olmayacaktı" deniyor. Böyle bir şey olamaz. 10 ay önce tutuklama olduğunda üstümde baskı hissettim. Milletvekilleri özellikle üzerime geldi. Onlara da 'Bana bir hukukçu gönderin, ikna etsinler,davamda vazgeçeyim' dedim. Ama yapamadılar. 22 yılımı bu gazeteye verdim. Can Dündar ile oturup kahve içmişliğim yok. Ama düşünce kodunu bilirim, Cumhuriyet aleyhine yazı yazmış bir insan. Murat Sabuncu'yu, İlhan Tanır'ı tanımıyorum, Ahmet Şık'ı tanımıyorum. Yazılarını biliyorum ama tanımıyorum. Kadri Gürsel'le kahve içmişliğim yok ama iyi tanıyorum. Orhan Erinç 20 yıllık arkadaşım.

Aynı şekilde Güray Öz, Hakan Kara, diğer arkadaşlarım. Ben bu arkadaşlarımın geçmişini biliyorum, koridorda çalıştık. Turhan Günay'ın ne işi var burada? Aynı şekilde Güray Öz, Hakan Kara, diğer arkadaşlarım. Ben bu arkadaşlarımın geçmişini biliyorum,bu arkadaşlarla 22 yıldır beraber çalıştım, yaşam biçimini biliyorum. Bu arkadaşlardan terörist olmaz, bu arkadaşlardan FETÖ'cü olmaz. Bu arkadaşlarımızın mahkemenizden tutuksuz yargılanmalarını istiyorum"

Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı: Cumhuriyet gazetesi 2 Nisan 2013 için kırılma noktası dediniz. Açıklar mısınız?

Alev Coşkun: Yönetim kurulu üyemiz Prof. Aydın Aybay vefat etmişti. Cumhuriyet Vakfı'nın amir hükmü şu. 1 ay içinde herhangi bir nedenle ayrılan yönetim kurulu üyesi için seçim yapılır. Bu seçimin yapılması için 2 Nisan 2013'te yönetim kurulu toplandı. 11 kişiden 9 kişi hazır bulundu. 2 arkadaşımız oylarını kapalı zarf içinde vekaletname ile gönderdi. Toplantı açıldı, yeter sayısının olduğu görüldü. İki kişi sayın Mustafa Balbay ve sayın İnan Kıraç vekaletle, kapalı zarfla oylarını yollamışlar. Sayın Başkan Orhan Erinç dedi ki "Efendim, Mustafa Balbay'ın oyunu kabul edebiliriz, çünkü kendisi tutukludur ama İnan Kıraç'ın oyunu kabul edemeyiz. Çünkü Paris'e gitmiş Bunlar yönetim kurulu kararının zabıtlarında vardır. Buna karşı ben itiraz ediyorum. Diyorum ki '2 vekaletle oy var. Birini kabul edipdiğerini etmezseniz yarın zor duruma düşeriz. Eşitlik ilkesi aykırı olur, hukuka aykırı olur.Sayın Orhan Erinç "Ben bu konuda bir oylama yapacağım" dedi, ben de "Böyle bir oylama yapamazsınız' dedim.Ve prensip olarak Balbay'ın oyunu kabul ediyoruz, Kıraç'ın oyu da kabul edilsin mi edilmesin mi diye oylama yaptı. 50 yıllık arkadaşım,50 yıllık Orhan Erinç'in kariyerinde en talihsiz oylamadır.

Mahkeme Başkanı: Sayın Coşkun lütfen heyeti muhatap alırsanız..

Alev Coşkun: Sayın Atalay'ın geçmişinde de talihsiz bir oylamadır.Bu konuda Yargıtay'ın içtihat kararı var. Yargıtay'ın kararını eleştirebilirsiniz ama Yargıtay kararına uymak herkesin görevidir.Yargıtay kararını bir Vakfın yönetim kurulu kararı ile değiştireceksiniz? İşte bu nedenle kırılma noktasıdır. Mustafa Pamukoğlu, İnan Kıraç'ın kararıyla kazanmış ama Erinç'in iki oyuyla Önder Çelik kazanmış. Önder Çelik seçilince Vakfın yapısı değişti, ve Cumhuriyet'e genel yayın yönetmeni olamayacak kişi genel yayın yönetmeni oldu.

Avukat Tora Pekin: Gazetecilerin yanında gazete yönetimine böyle toplu bir dava açıldığını ilk defa görüyorum. Bu davanın en ayırt edici özelliklerinden biri. İddianamedeki Cumhuriyet'e yönelik 'yayın çizgisi' tartışması ile sayın Coşkun'un şimdi ifade ettiği 'eksen kayması' konusunda bir paralellik var. Sayın Coşkun, öncelikle savcılık soruşturmasında nasıl tanık olduğunuzu anlatır mısınız? 

Alev Coşkun: 31 Ekim 2016'da arkadaşlarımız tutuklanınca aynı saatte ben bir bildiri yayınladım. Dedim ki "bizim açtığımız dava eski bir davadır, bugünkü ceza davasıyla bir ilişkimiz yoktur ve bu tutuklamalara karşıyız. Eğer bir dava görülecekse tutuksuz yargılama olsun" diye bir bildiri yayınladım. Ertesi günü bir SMS geldi. Savcılıktan değil terör dairesinden. Ayın 1 ve ya 2'sinde saat 16.30'da beklediklerini söylediler. Ben de Ceza Kanunu gereğince gittim, soru sordular, cevaplarım iddianamede var...

Av. Tora Pekin: İfadenizde olan ama burada değinmediğiniz bir bölüm var. Cumhuriyet mensuplarının Sulh Ceza Hakimliğindeki tutuklamalarından biri 23 Mayıs ve 25 Mayıs tarihli haberler. Biliyor muydunuz?

Alev Coşkun: Ben gittiğimde zaten gözaltına alınmışlardı.Ama o iki tarihli gazeteden bahsettim. 72 milyon kişi karşı çıksa o iki gazeteye karşı çıkmaya devam edeceğim. 

Av. Tora Pekin: 23 ve 25 Mayıs tarihli iki gazeteyi terör şubesine siz mi götürdünüz diye sordum.

Alev Coşkun: Herhangi bir yere bakın bu iki gazete çıkacak. Bu gazete beni ağlatmıştır. Çünkü Cumhuriyet'in logosunun baş köşesinde Fethullah'ın remsi var. Siz bunu nasıl kabul ediyorsunuz?

Av Tora Pekin: Benim kabul edip etmememin ilişkisi yok. Bu iki gazetenin tutuklama gerekçesi olduğunu biliyor muydunuz dedim, bilmiyordum dediniz.

Alev Coşkun: Ben o iki gazeteyle ilgili ifademin arkasındayım. Bana FETÖ'cü olup olmadıklarını sordular. Bilmem dedim.

Bu cevap üzerine Salondaki izleyiciler "yazıklar olsun" diye tepki gösterdi

Alev Coşkun: Ben demin "bu arkadaşlarımız FETÖ'cü değil" dedim.

Av. Tora Pekin: Siz dediniz ki, cep telefonunuzda bu haber var. Ama benim sorum şu: Siz o fotokopileri alıp da mı gittiniz?

Mahkeme Başkanı: Soruya itirazımız var. Tanığı burada yargılayamazsınız. Bu fotokopinin tanıklık sıfatıyla alakası yok.

Av Tora Pekin: Alakası şu, terör şube ifadeye çağırmış. o da fotokopilerini alıp gitmiş.

Alev Coşkun: Sen diyorsun ki (Pekin'e) Bunlar Fethullah'ı baş köşeye koymuşlar, siz de onun fotokopisini alıp götürdünüz. Bu nedenle tutuklandılar. O zaman Fethullah'ı neden başköşeye koydunuz? 

Av. Tora Pekin: Bu haberin suç olduğunu mu düşündünüz?

Alev Coşkun: Ben suç değil, etik olmadığını düşündüm. Hiçbir zaman logonun üzerinde yer almamıştır.

Güncelleme 15.56

Tutuklu Kemal Aydoğlu'nun tanığı olarak dinlenen Fatih Aytuğ ifade vermeye başladı.

Mahkeme Başkanı, Fatih Aytuğ'a Ahmet Kemal Aydoğdu'yu hangi isimle tanıdığını, "Salih" isminin bir anlam ifade edip etmediğini sordu. Aytuğ, Aydoğdu'ya "Kemal Bey" dediğini, Salih isminin bir anlam ifade etmediğini söyledi.

Fatih Aytuğ:  Fatih kolejinde öğretmenken Kemal Aydoğdu ile tanıştım 2011 gibi.Olimpiyat seminerlerinde karşılaştık arkadaş olduk.

Soru: İstanbul dışında karşılaştın mı?

Cevap: Antep'te karşılaştık tesadüfen.

Soru: Tesadüfen karşılaştıktan sonra kaç gün görüştünüz?

Cevap: Temmuz sonu gibiydi. Sözleşmem yenilenmedi. O da işinden ayrılmıştı. Bir yerde oturduk. O okullarda çalışanlar gözaltına alınırken insanlar bize iş vermedi. İş ihtiyacımız var ne yapabiliriz diye konuştuk. Özel ders verebiliriz dedik ve bir ev tutalım dedik...Yakalandığımız ev burasıydı. Ama özel ders veremedik. Evde eksikler vardi mobilya vs. tamamlayamadık. Ama özel ders veremedik.Eylül sonu gibi tam hatırlamıyorum. Gözaltılar oldu süreç ilerledi. Evimde aramalar oldu. Bizim evde kalıyordu Ahmet Bey...Kontratı o imzalamıştı ustaları getirip götürüyorduk . Eşyaları tamamlamaya calışıyordu. Ahmet bey için sıkıntı yoktu ama benim evime aramaya gelmişlerdi tutuklanma korkusu yaşıyordum. Ailemi memlekete gönderdim. Hakimin bulunan paranın kime ait olduğu sorusuna Aytuğ, paranın kendisine ait olduğunu ve 20 yıllık birikimi olduğu cevabını verdi..

Soru: Miktar fazla. Neden hepsi nakit?

Cevap: Eşimin de parasi vardı. Bankadan çektik. Kiralık kasalarım da var hem istanbul hem Gaziantep'te gayrimenkul gelirim yok hep para biriktirdim. Altın ve dolar aldım.

Güncelleme 15.50

Kimlik tespitinin yapılmasının ardından duruşma başladı. Tanıklar Alev Coşkun, Rıza Zelyut ve Fatih Aytuğ dinlenecek. 

ADLİYE ÖNÜNDE BASIN AÇIKLAMASI

Duruşma öncesi adliye önünde yapılan basın açıklamasına CHP milletvekilleri Mahmut Tanal, Mehmet Tüm, Ali Haydar Hayverdi, Onursal Adıgüzel, Ali Şeker, Sezgin Tanrıkulu,Gamze Akkuş İlgezdi, Barış Yarkadaş, Engin Altay, Gülay Yedekçi, Hilmi Yarayıcı, CHP PM üyesi Canan Kaftancıoğlu ve HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan destek verdi.

"UTANILACAK BİR TABLO"

Açıklamada ilk sözü Cumhuriyet Davası Koordinasyonu adına alan Faruk Eren, "Arkadaşlarımız özgürlüklerinden mahrum ve 160'dan fazla gazeteci hapiste. Bu tablo utanılacak bir tablodur. İktidar hapiste gazeteci yok dese de biz arkadaşlarımızın gazeteciliğine tanığız. Binlerce gazeteci işsiz ve kurumlar kapalı. Sahada haber takibi yapılan arkadaşlarımız tehdit alıyor iken dışarıdaki gaseteciler halkın haberalma hakkı için mesleklerini icra etmeye çalışıyor" ifadelerini kullandı. 

"DİZ ÇÖKECEK DEĞİLİZ"

Ardından hukuk örgütleri adına sözü Yaprak Türkmen yaptı. Türkmen, "Bugün Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın açlık grevlerinin 200. günü iken bugün 5 gazeteci arkadaşımızın tutuklulukları devam ediyor. Savunma makamını elimizden alanlar,er yada geç savunma hakkına ihtiyaç duyacaklardır. Biz avukatlar, diz çökecek değiliz. Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!" dedi.

"TOPLUMA GÖZDAĞI VERİLMEK İSTENİYOR"

Sosyal Demokrasi Vakfı(SODEV) adına Ercan Karakaş ise yaptığı açıklamada, "25 haftadır her perşembe günü bu Adalet Sarayı içinde adalet nöbeti tutmaktayız. Bu davanın bugün son bulmasını talep ediyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde gazeteciler faaliyetlerinden dolayı tutuklanmaz. Topluma gözdağı vermek için gazeteciler tutuklanıyor. Haksız bir biçimde Nuriye ve Semih içerde tutuklu bulunuyor. İnsanların işini ve ekmeğini istemesine bile tahammül edemiyorlar. Avukatlıklarını yapan 14 genç avukat tutuklanıp farklı illere sürgün edildi" ifadelerini kullandı.