Cumartesi Anneleri’nden 831. hafta açıklaması: ‘Cüneyt Aydınlar için adalet istiyoruz’
Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle sosyal medyadan yayınladıkları 831. hafta açıklamasında, gözaltına alınan ve ağır işkenceye maruz bırakıldıktan sonra kaybedilen Cüneyt Aydınlar için adalet istedi.
27-02-2021 12:55

İleri Haber
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yurttaşların akıbetini sormak amacıyla her cumartesi günü yaptıkları açıklamayı, 831. haftada yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını tedbirleri kapsamında internetten yayınladı. Cumartesi Anneleri, yaptığı 831. hafta açıklamasında 20 Şubat 1994 tarihinde Bakırköy’de polis tarafından gözaltına alınan, gözaltına alındığı önce inkar sonra kabul edilen ve uygulanan işkence sonrasında kaybedilen Cüneyt Aydınlar için adalet istedi.
Yetkilileri, 27 yıldır kendisinden haber alınamayan Cüneyt Aydınlar dosyasındaki cezasızlığa son vererek etkin soruşturma ve kovuşturma yapma yükümlülüğünü yerine getirmeye çağıran Cumartesi Anneleri’nin açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
CÜNEYT AYDINLAR İÇİN ADALET İSTEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ!
Türkiye, kamu gücünü kullanan görevlilerin hesap verebilirliği noktasında ağır sorunlar yaşayan bir ülke. Bu durum kamu gücünü kullanırken yasal yetkilerini aşıp yurttaşa karşı suç teşkil eden eylemlerde bulunan kamu görevlilerini hesap sorulamaz konuma getiriyor.
831. haftadır, hesap verebilirliğin demokrasinin ve hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olduğuna dikkat çekiyor, devleti yönetenleri zorla kaybetmelerle ilgili kayıp yakınlarına ve topluma hesap vermeye çağırıyoruz.
831 haftadır ısrarla soruyor ve cevap istiyoruz: Gözaltında kaybedilen insanlarımıza ne oldu? Onları kaybedenler neden korunuyor? Devleti yönetenler neden anayasa ve uluslararası sözleşmelerdeki yükümlülüklerini yerine getirmiyor?
831. haftamızda bu soruları 27 yıl önce gözaltında kaybedilen Cüneyt Aydınlar için soruyoruz.
7 GÜN BOYUNCA GÖZALTINDA OLMADIĞI SÖYLENDİ, SONRA KABUL EDİLDİ
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi Cüneyt Aydınlar, 20 Şubat 1994 tarihinde Bakırköy/İncirli’de polis tarafından gözaltına alındı. Aynı operasyon kapsamında gözaltına alınan 14 kişi gibi Cüneyt de Gayrettepe’deki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Ancak onu soran ailesine ve avukatlarına yedi gün boyunca gözaltında olmadığı söylendi. Yapılan ısrarlı başvurular sonucu 27 Şubat 1994 tarihinde gözaltında olduğu kayda geçirildi.
Cüneyt’le birlikte gözaltında tutulan 14 kişi savcılığa çıkarıldığında aralarında Cüneyt yoktu. Bu kişiler, 17 Mart 1994 tarihinde avukatları aracılığıyla kamuoyuna bir açıklama yaptılar. Açıklamada Cüneyt Aydınlar’ın 20 Şubat 1994 tarihinde gözaltına alındığını ve 2 Mart 1994 tarihine kadar birlikte gözaltında tutulduklarını söylediler. Ağır işkence gören Cüneyt’in 2 Mart 1994 tarihinde, “Ölmeye hazır mısın? Ölmeye gidiyorsun!” diyen altı polis tarafından sürüklenerek bulunduğu hücreden götürüldüğünü ve kendisini bir daha görmediklerini anlattılar.
TEM’İN KAYBETTİĞİ KAMUOYUNA DUYURULDU
Cüneyt’e ağır işkence yapıldığına, yürüyemez ve hareket edemez halde olduğuna dair çok sayıda tanık vardı. Ancak İstanbul Emniyet Müdürlüğü onu soran ailesine oğullarının, 28 Şubat 1994 tarihinde yer göstermek için götürdükleri Beyoğlu Çukurcuma’da “Dur” ihtarına uymayarak kaçtığını söyledi.
Ailenin başvurusu üzerine İnsan Hakları Derneği avukatları olayı araştırdı. Araştırma sonrası İHD İstanbul Şubesi, 25 Mart 1994 tarihinde bir basın açıklaması yaptı ve Terörle Mücadele Şubesi’nin gözaltına aldığını kabul ettiği Cüneyt Aydınlar’ı kaybettiğini kamuoyuna duyurdu.
Cüneyt’in akıbetini öğrenmek isteyen ailesinin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. Etkin bir araştırma, soruşturma süreci işletilmedi. Tüm yetkili merciler, polisin firar senaryosunu esas aldı. Elleri kelepçeli, ayakkabıları bağcıksız, görgü tanıklarının beyanına göre desteksiz ayakta duramayan birinin 30 kadar polisin elinden nasıl kaçabildiği sorgulanmadı. Dosya zaman aşımı gerekçe gösterilerek kapatıldı.
‘YETKİLİLERİ YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRMEYE ÇAĞIRIYORUZ’
Oysa AİHM içtihatlarına göre, güvenlik güçlerinin gözaltında bulunan bir kişinin “yer gösterme” sırasında kaçtığı iddiası dosyanın kapanması için yeterli değildir. Aradan geçen süreye rağmen firar ettiği iddia edilen kişiden haber alınamaması durumunda onun yaşamından hükümet sorumludur.
Cüneyt Aydınlar’dan tam 27 yıldır haber alınamamaktadır ve devletin, onun akıbetinin açığa çıkartılması için etkin soruşturma yürütme yükümlülüğü devam etmektedir. Ayrıca gözaltında kaybetme insanlığa karşı işlenen suç kapsamındadır ve zaman aşımına tabi değildir.
Devletin yetkili makamlarını Cüneyt Aydınlar dosyasındaki 27 yıllık cezasızlığa son vererek etkin soruşturma ve kovuşturma yapma yükümlülüğünü yerine getirmeye çağırıyoruz.
Kaç yıl geçerse geçsin Cüneyt Aydınlar için tüm kayıplarımız için adalet istemekten, 132 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz
İLGİLİ HABERLER
CHP'nin '128 milyar dolar nerede' önergesi reddedildi
CHP'nin Merkez Bankası’ndaki 128 milyar doların hangi yöntemlerle kime satıldığı, döviz rezervlerinin tüketilmesinin yol açtığı sorunlar ve sorumluların belirlenmesi ile “128 milyar dolar nerede?” afişlerinin yasaklanması konularının değerlendirilmesi için genel görüşme önergesi AKP ve MHP'nin oylarıyla reddedildi.
14-04-2021 18:29

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç, Merkez Bankası’ndaki 128 milyar doların hangi yöntemlerle kime satıldığı, döviz rezervlerinin tüketilmesinin yol açtığı sorunlar ve sorumluların belirlenmesi ile “128 milyar dolar nerede?” afişlerinin yasaklanması konularının değerlendirilmesi için genel görüşme önergesi verdi.
CHP'nin '128 milyar dolar nerede?' önergesi AKP ve MHP oyları ile reddedildi.
CHP Grup Başkanvekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç tarafından hazırlanan genel görüşme önergesi, TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Önergenin gerekçesinde, Merkez Bankası’ndaki 128 milyar dolarlık rezervin kimlere hangi yöntemle satıldığının uzun süredir gündeme getirilmesine karşın, kamuoyuna sağlıklı bir açıklama yapılmadığı, son olarak da “128 milyar dolar nerede?” afişlerinin toplatılması yoluna gidildiğine dikkat çekildi. Önergede şu görüşlere yer verildi:
“Merkez Bankası’nın kamuoyuna açıkladığı veriler bankanın brüt olarak 90 milyar doların altında bulunan brüt döviz ve altın rezervine karşılık, yurç içine ve yurt dışına swap borçlarıyla birlikte toplam 150 milyar dolarlık bir döviz ve altın borcu bulunmaktadır. Dolasıyla Merkez Bankası’nın 60 milyar dolar civarında bir döviz açığı bulunmaktadır. Oysa çok değil daha 2017 yılı sonunda Merkez Bankası’nın 35 milyar, 2018 yılı sonunda 28 milyar, 2019 yılı sonunda 19 milyar dolar döviz fazlası bulunuyordu. Merkez Bankası, son yıllarda bu döviz fazlasını erittiği gibi 60 milyar dolarlık döviz açığı oluştu. Aynı dönemde Merkez Bankası’na, reeskont kredisi, borçlanma ve benzeri yollarla gelen döviz ve altınlarla, bilinen yollardan çıkan dövizi karşılaştırdığımızda ortaya 128 milyar dolarlık açıklanamayan kayıp çıkmaktadır. Bu paranın nereye gittiğini sormak bir yurttaşlık görevidir.
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bu parayla ilgili olarak yapılan ve birbiriyle yüzde yüz çelişen, bugün söylediğini yarın açıkça yalanlayan açıklamalar kayıp 128 milyar doların nereye gittiğinin araştırılmasını elzem bir hale getirmektedir. Örneğin Cumhurbaşkanı birgün ‘O kadar para hepsi bu milletin hazinesinde ve Merkez Bankası’nda. Kaybolan bir şey yok’ demiş, bir başka gü ‘yeni bir finansal dalgalanma oluşturmak isteyerlere karşı mücadelede kullanılmıştır’ şeklinde açıklamalar yapmıştır.
Aylardır konuşulmasına ve sorulmasına, önceki Merkez Bankası Başkanının da ‘128 milyar doların nereye satıldığını araştırmak istediği’ için görevden alındığına ilişkin yalanlanmayan haberlere rağmen Merkez Bankası’nın bu konuyla ilgili olarak aylardır resmi bir açıklama yapmamış olması manidardır.
CHP örgütlerinin çeşitli il ve ilçelerde bilboardlara astığı ‘128 milyar dolar nerede’ pankartları için “Cumhurbaşkanına hakaret” edildiği gerekçesiyle Cumhuriyet savcılıkları tarafından re’sen soruşturmalar açılmaktadır. Bir siyasi partinin ülkenin kaynaklarının nerelere harcandığını sorması Anayasal hakkı olduğu gibi, bu sorulara da bu günkü sistemde “yürütmenin başı” olması nedeniyle Cumhurbaşkanın cevap vermesi gerekir. Cumhuriyet savcılarının, Anayasal bir hakkı “Cumhurbaşkanına hakaret” diyerek engellemesi Anayasal bir suçtur.
*128 milyar dolar nerededir, kimlere hangi yollarla satılmış ya da aktarılmıştır?
*128 milyar doların kaybolduğu dönemde ekonomiden sorumlu olan bakan şimdi nerededir? Ortadan kaybolmak sorumluluktan kurtulmaya yeter mi?
*“128 milyar dolar nerede” sorusu yüzünden Cumhuriyet savcılarının hakarete uğradığını düşündüğü Cumhurbaşkanının bu 128 milyar doların kaybolmasındaki sorumluluğu nedir?
*Yasamayı, yürütmeyi, yargıyı, basını tek başına kontrol eden Cumhurbaşkanının ülkenin 128 milyar dolarlık rezervinin eritilmesinden haberinin olmaması mümkün müdür? Eğer bu mümkünse ülkenin daha hangi değerleri kaybolmakta ve kaybolma tehlikesi altında bulunmaktadır.
*Önceki Merkez Bankası Başkanının, 128 milylar doların akibetini araştırmak istemesi yüzünden Cumhurbaşkanının öfkelendirdiği için görevden alındığı iddiaları doğru mudur?
TBMM SORULARA YANIT BULMALI
Türkiyle Büyük Millet Meclisi’nin bu sorulara yanıt bulması ve 84 milyon vatandaşına anlatması gerekmektedir.
Milletimizin birikimi olan Merkez Bankası’ndaki 128 milyar doların hangi yöntemlerle kime satıldığı, döviz rezervlerinin tüketilmesinin yol açtığı sorunlar ve sorumluların belirlenmesi ile vatandaşlarımızın ‘128 milyar dolar nerede?’ diye sorduğu afişlerin yasaklanması konularının TBMM’de değerlendirilmesi amacıyla Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğünün 101, 102 ve 103’üncü maddelerine göre Meclis Genel Görüşmesi açılmasını arz ederiz.”
Gençlik örgütleri Dolmabahçe'den seslendi: 'ABD Karadeniz'den defol!'
ABD savaş gemilerinin Boğazlardan geçerek, Karadeniz'e gireceği gün gençlik örgütleri tarihsel anlamı olan Dolmabahçe'den seslendi: "ABD defol bu memleket bizim!"
14-04-2021 17:44

İleri Haber
Gençlik örgütleri Dolmabahçe’de "ABD Karadeniz'den defol" demek için buluştu. Yapılan açıklamada, “Buradan, Denizlerin 6. Filo!yu denize döktüğü yerden bir kez daha ilan ediyoruz: Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı verdiğimiz bu mücadelede kazanan biz olacağız” denildi.
Ukrayna’nın doğusundaki Donbass bölgesinde yaşanan çatışmalar ile Rusya ve Ukrayna arasındaki askeri gerilimin artması gözleri yeniden bu bölgeye çevirmişti. Kiev, Rusya’nın Ukrayna sınırına asker yığdığını iddia etmiş, Rusya ise Ukrayna’yı provokasyonla suçlayarak, “iç savaş” uyarısı yapmıştı. Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) de Ukrayna’ya destek açıklaması gelmiş ve 2 savaş gemisini Karadeniz’e göndermişti.
ABD savaş gemileri bugün Boğazlardan geçerek Karadeniz'e çıkacak. Gemilerin 4 Mayıs'a kadar Karadeniz'de kalacağı belirtilirken, Sosyalist Devrimci Gençlik (SDG), Sol Genç, Öğrenci Kolektifleri, Devrimci Gençlik Dernekleri (DGD) ve Devrimci İşçi Partili (DİP) Öğrenciler ve Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Gençliği tarafından Dolmabahçe’de bir eylem yapıldı.
‘AKP, ABD’NİN SALDIRGAN HAMLELERİNE HEVESLE KATILIYOR’
Buradaki açıklamada, kan dökme niyetiyle gelen ABD gemilerinin işbirlikçi iktidar sayesinde hedefine boğazları kullanarak ilerlediği vurgulanırken, “AKP bir yandan kanal projesi ile doğal kaynakların yağmalanmasına hız vermeye kararlılığını ilan ederken bir yandan da Karadeniz’de yıllardır barışın en önemli güvencelerinden birisi olan Montrö Sözleşmesi’ni emperyalizmin çıkarları için yeniden tartışmaya açıyor. Boğazlardan geçen gemilerle bir kez daha görüldü ki; işbirlikçi AKP iktidarı tüm vatanperverlik şovlarının aksine ABD'nin tüm saldırgan hamlelerine hevesle katılmaktadır. AKP'nin halkı mobilize etmek için attığı antiemperyalizm naralarının yalan olduğu, ABD emperyalizminin Karadeniz'i kuşatma politikalarına verilen destekle birlikte bir kez daha gün yüzüne çıktı” denildi.
‘KAZANAN BİZ OLACAĞIZ’
Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
“Emperyalist güçler, dünya kamuoyunu arkalarına alabildiği veya en azından etkisiz kılabildiği oranda pervasızlaşmakta ve saldırılarının boyutunu/şiddetini arttırmaktadır. Bu nedenle ABD emperyalizmine karşı sessiz kalmamak ve bütün imkanlarla mücadele etmek yaşamsal önemdedir. Dünya halklarının gözleri önünde savaşlar çıkarılmaktadır. Buna “dur” demek özgürlükten, bağımsızlıktan ve barıştan yana olan herkesin görevidir.
Biz de bu ülkenin anti emperyalist gençleri olarak bu görevi yerine getirmekte kararlıyız! Bizim emperyalizmle derdimiz sadece iki geminin geçişinden ibaret değildir. Emperyalizm tekeller ve savaş demektir, emperyalizm sömürü ve yoksulluk demektir, emperyalizm ırkçılık ve gericilik demektir, emperyalizm polis copu ve ABD üssü demektir, emperyalizm doğa ve kent yağması demektir...
Bu ülkenin gençliği emperyalizme karşı her zaman bağımsızlığı savunmuş ve dünya halklarının barış içinde ve kardeşçe yaşaması için emperyalizme karşı mücadele etmiştir. Buradan, Denizlerin 6. Filo’yu denize döktüğü yerden bir kez daha ilan ediyoruz: Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı verdiğimiz bu mücadelede kazanan biz olacağız!”
Eylemde ayrıca sık sık “Yankee Go Home”, “ABD defol bu memleket bizim”, “Katil ABD, İşbirlikçi AKP”, “Emperyalizme Son, Gericiliğe Son, Militarizme Son” ve “Faşizme Ölüm Tek Yol Devrim” sloganları atıldı.
Basına yönelik ambargoya ilişkin dikkat çeken çıkış: 'Basın İlan Kurumu ‘İletişim Başkanını Koruma Kurumu’ oldu'
CHP'li Utku Çakırözer, gazetelere adaletsiz ilan ambargoları ile BİK'in hesapsız harcamalarını Meclis gündemine taşıdı.
14-04-2021 13:15

İleri Haber
CHP’li Utku Çakırözer, BİK’in adaletsiz ilan ambargoları ve kurumu zarara uğratan milyonluk harcamalarla ilgili “Basın İlan Kurumu olmuş ‘Basın İnfaz Kurumu’. Olmuş ‘ İletişim Başkanını, RTÜK Başkanını Koruma, Kollama Kurumu.’” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) gazeteci kökenli Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, gazetelere adaletsiz ilan ambargoları ile Basın İlan Kurumu’nun (BİK) hesapsız harcamalarını Meclis gündemine taşıdı. Genel Kurul’da bir konuşma yapan Çakırözer, ülkede basın özgürlüğünün önünde sayısız engel olduğunu dile getirirken, bu engellerden birinin de düzenleyici kurum olması gereken BİK ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) işlevinden sapması olduğunu söyledi.
Sadece 2020 yılında gazetelere 803 günlük resmi ilan cezası uygulandığını hatırlatan Çakırözer şu değerlendirmelerde bulundu:
“Cumhuriyet'e 110 gün, BirGün'e 112 gün, Evrensel'e hiç ilan verilmediği gibi üstüne 65 günlük yeni ceza, Korkusuz'a 29, Sözcü'ye 17 gün ilan kesme cezası verildi. Yeni Asya gazetesine 28 Ocak 2020'den buyana 440 gündür ilan verilmiyor. Bu yılın ilk üç ayında ise, sadece Evrensel ve BirGün'e 15 günlük ilan kesme cezaları verilmiş. Başlığı beğenmedik, beş gün ceza. Köşe yazısını beğenmedik, üç gün ceza. Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel açıklama vermiş, beş gün ceza. Cumhuriyet muhabiri hâkim karşısına çıktı diye Evrensel haber yapmış üç gün ceza. İşin daha da vahimi ise Mart ayında Anayasa Mahkemesi’nin Basın İlan Kurumu’nun Korkusuz Gazetesi’ne verdiği ilan kesme cezasına ‘Basın ve ifade özgürlüğünün ihlalidir’ dedi. Mürekkebi bile kurumadan Evrensel'e beş, BirGün'e iki gün ilan cezası verildi.”
‘İLETİŞİM BAŞKANINI KORUMA KURUMU’
Çakırözer, gazetelere şikayet dahi olmadan resen başlatılan soruşturmalar sonucunda verilen cezaların tarihte hiç görülmediği kadar arttığını açıklarken, “Basın İlan Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın Başkan Yardımcısı. Patronu Fahrettin Altun'la ilgili hangi haber çıksa hemen şikâyet, hemen ceza. Bunun adı açık seçik ‘sansürdür.’ Bu iktidarın 28 Şubat’ta şikâyet ettiği ne varsa aynısını bugün Basın İlan Kurumu yapmakta. Basın İlan Kurumu olmuş ‘Basın İnfaz Kurumu, olmuş İletişim Başkanını, RTÜK Başkanını Koruma, Kollama Kurumu’. Gerçekleri yazan, halkı bilgilendiren haberlere hiç tahammül yok. Bu cezalar, halkın haber alma hakkını engellerken, basın özgürlüğünü de tehdit etmekte. Yapılması gereken bellidir. Basın İlan Kurumu gibi resmî ilan gücünü, yani para gücünü elinde tutan ve iktidar tarafından oluşturulan bir kurumun haber içeriklerinde etik denetim yapması doğru değildir. Bundan vazgeçilmelidir ya da bu haksız, hukuksuz cezaların son bulması için ilan kesme cezaları ancak ve ancak mahkeme kararı sonrasında verilebilmelidir” diye konuştu.
‘PELİKANCILAR, TURKUAZCILAR KURULU’
BİK’in yapısına da dikkat çeken Çakırözer, “36 kişilik Basın İlan Genel Kurulu’nda hükûmeti temsilen ilan veren idarelerin bağlı olduğu bakanlıkların üst düzey temsilcileri olurdu. Şimdi, bu yapı ortadan kaldırıldı. İletişim Başkanı’nın ekibi, Turkuazcılar, Pelikancılar oturuyor o koltuklarda. Komisyonlar var ama toplanmıyorlar” dedi. Kurum içindeki olağan dışı personel değişimlerine de gündeme getiren Çakırözer, “Bir yıl içinde kurumda çalışan personelin yüzde 23'ü yer değiştirmiş, ya görevinden alınmış ya başka yere atanmış. Sanki AKP gitmiş yerine başka bir iktidar gelmiş ki iktidar değişse bile bu yapılan doğru değildir” dedi.
'TCCD'nin dönüştürülmesi' projesine tepki: 'Kurum yok pahasına kimlere peşkeş çekilecek?'
Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Mehmet Balık, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın TCDD ile TÜBİTAK-Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü’nün hazırladığı “Demiryolu KİT’leri Kurumsal Dönüşüm Projesi”ne ilişkin bir açıklama yaptı.
14-04-2021 12:04

İleri Haber
Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Mehmet Balık, iktidarın TCDD’yi “dönüştürme” adı altında şirketleştirdiğini ifade ederek, “Kamu hizmetlerini ticarileştirerek vatandaşları ‘müşteriye’, kamu hizmeti üreten kurumları ‘ticari işletmeye’ dönüştürülmesinin karşısındayız. Kamu emekçileri her türlü özelleştirmeye ve güvencesizliğe karşı duracaktır” dedi.
Birleşik Kamu İşgörenleri Sendikaları Konfederasyonu (Birleşik Kamu-İş) Genel Başkanı Mehmet Balık, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) ile TÜBİTAK-Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü’nün hazırladığı “Demiryolu KİT’leri Kurumsal Dönüşüm Projesi”ne ilişkin bir açıklama yaptı.
“AKP iktidarının kamu kaynaklarını tasfiye edecek politikalar yürüttüğünün farkındayız. Hükümetin, verimliliği, üretimi ya da hizmeti önemsediğinden değil asıl amaç kamusal yaşamı ve kamusal hizmeti tamamen özelleştirmektir” diyen Balık, ülke kaynaklarının AKP iktidarı döneminde yağma ve talana açıldığını belirtti.
‘İKTİDARIN TCDD’Yİ SATMA DÜŞÜNCESİNİN FARKINDAYIZ’
Balık, şunları söyledi:
“AKP iktidarının seçim yatırımına başladığını kalan kamu kurumlarını özelleştirmek istemesiyle anlamaktayız. İktidar uzun süredir TCDD’yi satma düşüncesinin farkındayız ancak karşısında yer alıyoruz. TCDD’nin özelleştirilerek gayrımenkulleri ve tesisleri yok pahasına kimlere peşkeş çekilecektir? TCDD’nin zenginliği kimlere geçecek ya da kimlere pazarlanacaktır?”
‘YERLİ VE YABANCI SERMAYENİN ÖNÜNÜ AÇIYORLAR’
Ülkede iş cinayetlerinin hız kesmeden devam ettiğinin altını çizen Balık, özelleştirmelerle birlikte çalışma koşullarının insanlık dışı bir hal aldığını söyledi. Balık, “Birleşik Kamu İş Konfederasyonu olarak; sermayenin iştahını kabartan özelleştirmeler binlerce işçi ve emekçi için sefalet ve güvencesizlik olduğunu belirtiyoruz; ulusal çıkarlar gözetilmeden, yerli ve yabancı sermayenin egemenliğinin yolunu açan, ülkemiz zenginliklerini halkın yararına değil sermeyenin talanına sunan özelleştirmelerin karşısındayız. “Kamu hizmetlerini ticarileştirerek vatandaşları ‘müşteriye’, kamu hizmeti üreten kurumları ‘ticari işletmeye’ dönüştürülmesinin karşısındayız. Kamu emekçileri her türlü özelleştirmeye ve güvencesizliğe karşı duracaktır” dedi.
Erdoğan, toplu iftar yasağını açıkladıktan hemen sonra Saray'da iftar yemeği verdi
Artan Covid-19 vakaları sebebiyle alınan önlemler kapsamında toplu iftar yemeklerinin yasaklandığını duyuran Erdoğan, açıklamasının hemen ardından Saray'da iftar yemeği verdi.
14-04-2021 11:44

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni tip koronavirüs (Covid-19) tedbirlerini duyurduğu açıklamasında, toplu iftarların yasaklandığını bir kez daha hatırlatmasının hemen ardından, Saray'da düzenlenen iftar programında hayatını kaybeden askerlerin aileleriyle bir araya geldi.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, salgın sebebiyle artan can kaybı ve yeni vaka sayıları nedeniyle kısmi kapanmaya gidileceğini açıklamış, yeni kısıtlamaları duyurmuştu. Erdoğan, Ramazan ayında İçişleri Bakanlığı genelgesiyle toplu iftar yemeklerinin yasakladığını bir kez daha vurgulamıştı.
Açıklama sonrası Cumhurbaşkanlığı hesabından yapılan paylaşımla ise Tayyip ve Emine Erdoğan'ın Saray'da toplu iftar yemeği verdiği ortaya çıktı. Paylaşımda "Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde düzenlenen iftar programında şehit aileleri ile bir araya geldi" ifadelerine yer verildi.
Cumhurbaşkanı @RTErdogan ve eşi Emine Erdoğan, şehit aileleriyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesindeki iftar yemeğinde bir araya geldi. pic.twitter.com/UXzjfA6xyp
— T.C. Cumhurbaşkanlığı (@tcbestepe) April 13, 2021
THY ve Pegasus'tan 'kısmi kapanmada seyahat' açıklaması
THY ve Pegasus, kısmi kapanma sürecinde yolcuların seyahat belgeleri ile yolculuk yapabileceklerini duyurdu.
14-04-2021 09:57

Kısmi kapanma kararının duyurulmasının ardından Türk Hava Yolları (THY) ve Pegasus'tan, uçuşlara ilişkin açıklama geldi. Her iki havayolu şirketi de yolcuların seyahat belgeleri ile yolculuk yapabileceklerini açıkladı.
AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine toplantısının ardından Ramazan ayının ilk iki haftasında kısmi kapanma kararı alındığını duyurmuş, ''Sokağa çıkma saatlerinde zorunlu haller dışında şehirler arası seyahate izin verilmeyecek'' demişti. Bu açıklamanın ardından THY ve Pegasus, uçuşlara dair duyuru yaptı.
Türk Hava Yolları, sosyal medya hesabından yaptığı duyuruda "seyahat belgeleri"ni ibraz eden yolcuların havalimanlarına ulaşabileceğini açıkladı. THY'den yapılan açıklamada "Değerli yolcularımız; 14 Nisan 2021 itibarıyla uygulanacak kısıtlama süresince yolcularımız seyahat belgelerini ibraz ederek havalimanı ulaşımlarını sağlayabilirler. Sağlıklı ve güvenli uçuşlar dileriz" denildi.
Değerli yolcularımız;
— TK HelpDesk (@TK_HelpDesk) April 13, 2021
14 Nisan 2021 itibarıyla uygulanacak kısıtlama süresince yolcularımız seyahat belgelerini ibraz ederek havalimanı ulaşımlarını sağlayabilirler.
Sağlıklı ve güvenli uçuşlar dileriz. pic.twitter.com/pynlA0AsdW
Pegasus ise "14 Nisan 2021 itibarıyla uygulanacak olan 14 günlük kısmi kapanma sürecinde uçuşu olan misafirlerimiz, seyahatlerine ait belgeleri ile uçuşlarını güvenle gerçekleştirebilirler" duyurusunu yaptı.
14 Nisan 2021 itibarıyla uygulanacak olan 14 günlük kısmi kapanma sürecinde uçuşu olan misafirlerimiz, seyahatlerine ait belgeleri ile uçuşlarını güvenle gerçekleştirebilirler. #PegasusSağlıklıUçuşlar ✈️ pic.twitter.com/uyfqjZzxnd
— Pegasus Hava Yolları (@ucurbenipegasus) April 13, 2021