Cumartesi Anneleri 775. hafta: 'Ölenle ölünmez diyorlar ama kaybedilenle kayboluyor insan'

Cumartesi Anneleri 775. hafta: 'Ölenle ölünmez diyorlar ama kaybedilenle kayboluyor insan'

Cenevre’de soruları yanıtlayan Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı’nın Cumartesi Anneleri’nin turistleri rahatsız ettiği yönündeki açıklamasına anneler “Galatasaray yasağı Türkiye'deki rejimin geldiği noktanın aynasıdır. Gayri ciddi açıklamalarınıza, darbecilerin gerisine düşen uygulamalarınıza son verin” sözleriyle cevap verdi.

Emre Orman - @eemreorman

Cumartesi Anneleri 775’inci hafta oturumunda kayıp yakınları 2000 yılında Şırnak Silopi Jandarma Komutanlığı’na çağrılan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan HADEP yöneticileri Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’in akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle bir araya geldi.

Galatasaray Meydanı’ndaki eylem yasakları nedeniyle İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde yoğun polis ablukası altında buluşan Cumartesi insanları, kaybedilen yakınlarının fotoğrafları ile birlikte kayıpları temsilen birer kırmızı karanfil de taşıdı.

'BABAMI ELİMİZDEKİ 8 FOTOĞRAFLA TANIDIM'F

19 yıl önce, babası Serdar Tanış kaybedildiğinde henüz 1 yaşında olan Diyar Tanış, babasını hiç görmeden, onunla hiç tanışmadan, vakit geçirmeden geçirdiği çocukluğu anlattı. Babasının nasıl bir insan olduğunu, neden kaybedildiğini yakın akraba çevresinden öğrendiğini dile getiren Tanış, şöyle konuştu:

“Babamı hiç görmedim, onu elimizde olan yalnızca sekiz tane fotoğrafla tanıdım. Babam hayatta olsaydı onunla neler yapardım, nerelere giderdim bilmiyorum. Çünkü böyle bir duyguyu yaşamadım. Olayın üzerinden yüz yıl da geçse, babam ve dayımın akıbetini açığa çıkarmadan bu mücadeleden vazgeçmeyeceğim. Çünkü onları ne aklımda ne de vicdanımda hiçbir zaman öldürmedim. Onlar benim için hep buradalar. Babam ve dayımla birlikte bizim çocukluğumuzu da elimizden aldılar. Ne ben ne abim ne Ebubekir dayımın çocukları, hiçbir zaman çocukluğumuzu yaşayamadık, bu yüzden onları hiç affetmeyeceğim. Tek talebim olayın aydınlatılması ve faillerin yargılanarak cezalandırılmasıdır.”

'BİZİ MEZAR TAŞINDAN BİLE MAHRUM EDEN BİR DEVLETTE YAŞIYORUZ'

Ebubekir Deniz’in kızı Ceylan Deniz ise gönderdiği mektupla eyleme dahil oldu. Onca geçen zamana rağmen mücadeleden vazgeçmeden tüm mazlumların umudu olduğu için Cumartesi Anneleri’ne minnettar olduğunu aktaran Deniz, mektubunda şunları dile getirdi:

“Dilerim hepimizin çektiği kaybedilme acısı bir an önce son bulur. Bilindiği üzere adaletin yok olduğu, insanların kaybedildiği bir ülkede yaşıyoruz. Herkesin yaşama hakkı vardır, bu bizim babamızdan alındı. Ölenle ölünmez diyorlar ama kaybedilenle kayboluyor insan. Kaybının yokluğunda ve acısında kayboluyor insan. Artık hiçbir şey seni eski masum mutlu çocukluğuna döndüremiyor. Elimizde zar zor tutunduğumuz anılar kaldı. Senden en kalıcı anıda gittiğin o son gün. Tüm mutluğumun elimden alındığı o gün, elimde kalbimde zihnimde kaldı. Ne zaman babamla mutlu anımı hatırlasam, elimden alındığı o günü, kapıdan çıkışını unutamam asla. Siz baba kelimesine ne kadar hasret kaldığımızı tahmin bile edemezsiniz. Artık babası vefat eden mezara giden insanları bile kıskanır olduk. Bizi mezar taşından bile mahrum eden bir devlette yaşıyoruz.”

Basın açıklamasını Cumartesi insanlarından Sebla Arcan okudu. Cenevre’de Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı’nın gösteri ve toplantı hakkının kullanımına yönelik eleştiriler karşısında toplantı ve gösteri yasaklarını inkâr ettiğini belirten Arcan, Kaymakçı’nın Galatasaray Meydanı turistik bir alan olduğu ve ‘turistleri rahatsız ettikleri’ için Cumartesi Anneleri'ne izin verilmediğini söylediğini aktardı. Cumartesi Anneleri, bu söylemler karşısında devlet yetkililerine şöyle seslendi:

“Galatasaray yasağını 'turistik mekan’la açıklamak inandırıcılıktan uzaktır. Galatasaray yasağı Türkiye'deki rejimin geldiği noktanın aynasıdır. Gayri ciddi açıklamalarınıza, darbecilerin gerisine düşen uygulamalarınıza son verin.”

NE OLMUŞTU?

25 yaşındaki Serdar Tanış, 2000 yılında Silopi'de HADEP ilçe teşkilatını açmak üzere parti merkezince görevlendirildi. Çalışmalara başlayan Tanış ve arkadaşları, vazgeçmeleri için Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı General Levent Ersöz ve Silopi İlçe Jandarma Karakol Komutanı Yüzbaşı Süleyman Can tarafından tehdit edildi. Tehditlere rağmen 3 Ocak 2001 tarihinde HADEP ilçe teşkilatı açıldı ve Serdar Tanış İlçe Başkanı oldu. Sonrasında baskılar daha da ağırlaştı. Serdar Tanış, bütün resmi makamlara yazılı başvuru yaptı. Başvurusunda maruz kaldığı tehditleri anlattı, can güvenliğinin sağlanması ve siyaset yapma hakkının engellenmemesi talebinde bulundu.

25 Ocak 2001 tarihinde Silopi Jandarma Komutanlığından Serdar Tanış'ı telefonla arayıp Komutanlığa gelmesi istendi. Serdar Tanış ilçe yöneticisi 27 yaşındaki Ebubekir Deniz ile birlikte Silopi Jandarma Komutanlığı'na gitti ve onlardan bir daha haber alınamadı.

Silopi Jandarma Komutanlığı 5 gün boyunca Tanış ve Deniz'i görmediklerini söyledi. Kamuoyu baskısının artması üzerine Şırnak Valisi Hüseyin Başkaya, onların 25 Ocak'ta Silopi Jandarma Komutanlığı'na geldiklerini ama yarım saat kalıp, tutanak imzaladıktan sonra oradan ayrıldıklarını açıkladı. Daha sonra Tanış ve Deniz'e ne olduğuna dair ısrarlı sorular karşısında Vali; "HADEP'lileri arkadaşları kaçırmış olabilir!” cevabını verdi.

Baba Şuayip Tanış ise kamuoyuna yaptığı açıklamada "Oğlum, ilçe teşkilatını açmaya çalışırken Levent Ersöz bizi sürekli tehdit etti. Beni, Şırnak İl Jandarma Komutanlığı'na götürdüler. Levent Ersöz, 'Oğlun bu işten vazgeçsin, yoksa sizin için iyi olmaz.' dedi. Oğlum parti çalışmaları için Diyarbakır'a gittiğinde Levent Ersöz beni telefonla aradı. 'Oğlun Serdar, Şırnak topraklarına ayak basarsa yaşatmam.' dedi. Oğlum Diyarbakır'dan geldiğinde Silopi İlçe Jandarma Karakolu'na çağrıldı. Gitti, bir daha da dönmedi” dedi.

İnsan hakları örgütleri, aydınlar, BM Yargısız ve Keyfi İnfazlar Komisyonu Tanış ve Deniz'in akıbetinin araştırılması için devreye girdi. Ama tüm girişimler sonuçsuz bırakıldı. Yetkili makamlar, Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz'in gözaltında kaybedilmesini soruşturmak için gerekli mekanizmaları harekete geçirmedi.

AİHM'e taşınan davada ise Mahkeme, "yerel mahkemeler tarafindan ayrıntılı bir adli İnceleme veya bağımsız bir soruşturma gerçekleştirilmemiş olmasını üzüntü ile karşılamaktayız” diyerek Tanış ve Deniz'in kaybedilmesinde Devletin sorumlu olduğu sonucuna vararak Türkiye'yi oybirliği ile mahkûm etti.