"Çözüm süreci"nin "cürmü" (Aydın Can)

"Bugün Kürt sorunu, hem iki halkı “eşit yurttaşlığı esas alan bir çözüm”ün ötesine taşıyabilecek bir stratejik bağlaşıklık fırsatını, hem de emperyalist savaşın doğrudan etkisiyle onları karşı karşıya getirebilecek gerici bir iç savaş tehlikesini birlikte barındırıyor. Bu durum, komünistlere önemli sorumluluklar yüklüyor. Çünkü Kürt sorunu bağlamında doğan fırsat, bölgede yaşayan bütün halklar için devrimci bir olanağa dönüştürülebilir."

“Çözüm Süreci”nin “Cürmü[1]

ABD hegemonyasının tescil tarihi[2] 22 Temmuz 1944’tür. Öncesinde üstünde yükseldiği, sonrasında sürekliliğini sağlayan üçayak, Dünya Sosyalist Sisteminin çözülerek komünizm tehdidinin fiilen son bulmasıyla ideolojik, ardından 70’li yıllarda başlayan güç kaybının 2008 buhranında ivme kazanmasıyla da ekonomik dayanağını yitirdi. Geriye son bir dayanak, ABD’nin halen koruduğu askeri üstünlüğü kaldı.

Bu üstünlük, yalnızca mevcut büyük silah gücünden ve Dünyanın stratejik noktalarına dağılmış bini aşkın ABD üssünden ibaret değil. Deyim yerindeyse onun belkemiğini, ABD’nin dolaylı dolaysız bağlarla, hegemonyası altındaki devletler ve NATO üzerinde kurduğu kontrol gücü oluşturuyordu.

Çöken iki ayağın fazladan binen yüküyle bu son dayanak da bel verince, ekonomik temeli çözülen, inandırıcılığını yitiren, kontrol gücü zayıflayan ABD hegemonyası, gerileme sürecine girerek başta hasımları, diğerlerince sorgulanmaya başladı.

Bu gerilemenin, her biri ayrıca ele alınmayı hak eden, ıskalayanı siyasal körlüğe düşürecek önem ve ağırlıkta bir dizi ekonomik, siyasal sonuçları oldu[3]. Bunlardan birine, Avrupa ve Orta Doğu’da uç veren emperyalist savaşa, ama tüm boyutlarıyla değil, yazının amacına sadık kalarak değineceğim.

Amacım, Türkiye solu ve Kürt Özgürlük Hareketinin farklı siyasal önceliklerinin yarattığı açmazı, daha geniş bir ufka referansla pratik olarak aşmanın olanaklı olduğunu göstermek, “çözüm sürecinin cürmü”yle ilgili solda yaygın olduğu ölçüde abartılı olan bir algıyı yıkmaktır.

Buraya bir not düşerek, söz konusu açmazın ülke ölçeğine referansla siyaset üretme zorunluluğundan ötürü daha çok Türkiye solu için bir engel olduğunu belirtmek gerekir. Kürt sorununun uluslararası boyutundan ötürü, sınırları referans almadan siyaset yapmayı bir gelenek haline getirmiş olan Kürt Özgürlük Hareketi için -muhatap alabileceği bir gücün varlığı koşullarında- böyle bir engelin olmadığı görülecektir.

2008 bunalımıyla birlikte, eşitsiz gelişme rüzgârlarıyla yelkenlerini şişiren, reel sosyalizm sürecinden kalan silah gücüyle ciddi bir meydan okuma kapasitesine sahip olan Çin ve Rusya Federasyonu gibi yükselen emperyalist güçler, ABD hegemonyasındaki gerilemenin ivme kazanmasını fırsat bilerek işlerin mevcut yürütülüş biçimine itirazlarını yüksek sesle dillendirmeye başladılar.

Diğer emperyalistler de işlevi tümüyle Amerikan toplumunun bütünlüğünün sigortası, ayrıcalıklı bir yaşam tarzını ayakta tutmaya indirgenmiş bu asalaklığa, açıktan değilse de yeri geldiğinde Çin ve Rusya’nın itirazlarına pasif desteğe dönüşen sinik biçimlerde tepki vermekte gecikmediler.

Hiyerarşik bağların zayıflamasının yarattığı bu kaçınılmaz ayak sürüme ve diklenmeler, yürürlükteki hegemonya kavramının içini boşaltan, araçlarını pratik olarak işlemez kılan Dünya pazarı kaynaklı belirsizliklerle birleşerek, kaotik bir Dünya konjonktürünün doğumuna önayak oldu.

Doğu Avrupa’da ve Orta Doğu’da uç veren emperyalist savaş, tüm zaaf ve açmazlarıyla malul olduğu bu konjonktürün ürünüdür.

Kaotik konjonktür, hegemonya sorunu ve ekonomik bunalım bağlamında sermayenin sıkıntılarını ağırlaştırırken, devrimci durumlara gebe bir nesnelliğe süreklilik kazandıran bir dinamo gibi çalışıyor. Yığınların siyasallaşmasının önünü açarken, iddia sahibi, kendine güvenen öznelerin gücü üzerinde çarpan etkisi yapıyor. Mülksüz ve ezilen yığınlara sermaye egemenliğinin boyunduruğundan kurtulmanın olanağına dönüştürebilecekleri tarihsel fırsatlar sunuyor. 

Rojava Devrimi, böyle bir fırsatın ezilenler adına olanağa dönüştürüldüğü ilk örnektir. Uzun mücadele deneyimi ve halkıyla bütünleşmiş olmanın verdiği özgüvenle hareket eden Kürt Özgürlük Hareketinin belirleyici rol oynadığı bu devrim, aynı zamanda kaotik Dünya koşullarının öznelliğin rolü ve gücü üzerinde çarpan etkisini gösteren canlı bir kanıttır.

Rojava Devrimi, ardından IŞİD’çi çetelere karşı Kobané’de sergilenen görkemli direniş, Kürt Özgürlük Hareketini ve Kürt sorununu emperyalist savaşın bütün taraflarının ilgi odağı yaptı. ABD’nin şimdiye değin çözülmesindense, sürekliliğini yeğlediği Kürt sorunu, emperyalist savaşta dört parçada birden öne çıkan uluslararası boyutuyla iyiden iyiye olgunlaştı.

Bugün Kürt sorunu, hem iki halkı “eşit yurttaşlığı esas alan bir çözüm”ün[4] ötesine taşıyabilecek bir stratejik bağlaşıklık fırsatını, hem de emperyalist savaşın doğrudan etkisiyle onları karşı karşıya getirebilecek gerici bir iç savaş tehlikesini birlikte barındırıyor.

Bu durum, komünistlere önemli sorumluluklar yüklüyor. Çünkü Kürt sorunu bağlamında doğan fırsat, bölgede yaşayan bütün halklar için devrimci bir olanağa dönüştürülebilir.

Nasıl mı?

Soruyu, Kürt sorununda izlenmesi gerektiğini düşündüğüm somut politikanın zeminini tasvir ederek ipuçlarını veren birbiriyle ilişkili bir dizi önerme ile yanıtlamaya çalışacağım:

1.    Sermayenin tarihsel sınırlarına gelip dayanması, Dünya pazarının iç kenetliliğinde eriştiği düzeyle kazandığı organik nitelik, kaosun geçici değil, kapitalizmin “yeni normali”[5] olacağını gösteriyor. Dünyanın devrimci durumlara teşne hali süreklilik kazanacak, haliyle bağlaşıklık politikalarının önemi de, yanlışlara ödenecek bedel de misliyle artacaktır.

2.    Kürt sorunu, TC’nin “çözüm süreci”nin dar zemininde anlaşılabilecek ve çözülebilecek ulusal bir sorun değildir. Hegemonya krizinin bir ürünü olarak Orta Doğu’da patlak veren emperyalist savaşın tarafı olan güçlerin kendi savaş planlarının bir parçası yapmak istediği uluslararası bir sorundur.

3.    Kürt Özgürlük Hareketi, onu bugünlere taşıyan taktiklerinden hareketle ve Kürt sorununun uluslararası boyutunu ıskalayan bir bakışla değil, en iyi dört parçada birden ve sürmekte olan sınıf mücadelesinin içinden bakarak anlaşılabilir.

4.    Dört parçanın her birinde sorunun farklı muhataplarının olması gerçeği, bir başka gerçeği, bu parçaların tümünde birden Kürt halkının içinde süren sınıf mücadelesinde, Kürt Özgürlük Hareketinin solu, Barzani ve Talabani gericiliğinin de sağı temsil ettiği gerçeğini unutturmamalıdır. 

5.    Barzani-Talabani gericiliği oldukça rafinedir; fazla söz gerektirmez. Tarihsel olarak gecikmiş, bu nedenle de geçmişte üretilmiş her çözümün üzerinde iğreti durduğu bir sorunla, inatla solda durarak cebelleşen Kürt Özgürlük Hareketinden aynı saflığı beklemek haksızlıktır; hayatın diyalektiğiyle bağdaşmaz.

6.    “Demokratik özerklik”,  Kürt Özgürlük Hareketinin, emperyalizmin içsel bir olguya dönüştüğü, burjuvazinin “ulusal” niteliklerinden arındığı, Dünya ekonomisinin daha çok “karşılıklı bağımlılığa” referansla tanımlandığı günümüz dünyasına bakarak önerdiği, hayata geçirmeye çalıştığı sol bir çözümdür.

7.    Rojava Devrimi ve Kobané direnişi de, bu çözümün neden ve nasıl sol olduğunun açık, canlı kanıtıdır. Ulusal kurtuluşu sosyal kurtuluşla birleştirme çabasıyla, Orta Doğu halkları için bölge devrimine açılan yolu somut olarak gösteren bir örnektir. TC dâhil, emperyalistlerin “öldürmeyip, sıtmaya razı etmeye çalışmalarının” öncelikli nedeni de onun yol olmasını önlemektir.

8.    Kürt Özgürlük Hareketi’nin emperyalistlerle yapmak zorunda kaldığı uzlaşmayı,  Duhok’ta vermek zorunda kaldığı ödünleri mahkûm etmek çok kolaydır. Onları geçici kılacak, yeni ve daha ileri mevzilerin kalıcı ilk adımına dönüştürmek ise zor, ama mümkün ve devrimci olandır.

9.    ABD’nin savaştaki en önemli kozu, kontrolden çıkma belirtileri gösteren TC’ye ayar vermek, ya da zamanı geldiğinde artık güven vermeyen “TC kartı” ile yer değiştirmek üzere, dört parçanın Barzani gericiliği altında birleşmesini öngören işbirlikçi bir Kürdistan projesidir.

10. Buraya kadar yazılanlar, AKP’nin “çözüm süreci”nin bir oyalamadan ibaret olduğunu ve Kürt sorununu neden çözemeyeceğini göstermek için de yeterlidir.

11. Kürt Özgürlük Hareketinin bu yalın gerçeği gör(e)mediğini söylemekle, Dünyaya ortalama bir TC vatandaşının gözüyle bakmak arasında bir fark yoktur.

12. Müdahil olunmadığı koşulda, diktatörlük dâhil, emperyalist savaşın taraflarından herhangi birinin kıvılcımını ateşleyebileceği, halkların birbirine kırdırılacağı gerici bir iç savaş ülkede yakın tehlikedir.

13. Hem tehlikenin önünü almak, hem de onu bir bumeranga dönüştürmek, Türkiye solu ile Kürt Özgürlük Hareketinin siyasal öncelikleri arasındaki farkın yarattığı engeli aşmak, her iki hareketin dayandığı sınıfsal tabanın ortak çıkarları temelinde uzun erimli stratejik bir bağlaşıklığı kurma iradesini göstermekle mümkündür.

14. Böyle bir iradenin ilk adımı, soyut tartışmaların uçsuz bucaksız dünyasında vakit öldürmekle değil, kendi yazgısını özgürce belirleyebileceği koşulları Kürt Halkıyla birlikte yaratmak hedefiyle, sürmekte olan sınıf mücadelesinin içinde, pratik olarak atılabilir.

“Je suis Charlie” üzerine bir not: Bu yazı, Charlie Hebdo katliamından önce yazıldı (18 Aralık 2014).  Araya başka yazılar girdi, ertelendi. Birkaç satırla da olsa, emperyalist savaşla ilgisi yönünden Charlie Hebdo saldırısının sonuçlarına/hedeflerine değinmeyi zorunlu görüyorum. Katliam sonrası hemen her sol çevre eyleme ve sonuçlarına gericilik-emperyalizm ilişkisi genel çerçevesinde değindi. Bu genel yaklaşım, “je suis Charlie” eyleminde -istisnalar hariç- emperyalistlerle bir araya gelmekte beis görmeyen sol üzerindeki liberal etkiyi kırmaya yetmedi. Oysa bu bir araya gelişin ve doğan liberal etkinin kendisi bile emperyalist savaşın meşruiyetine katkı yaptığı ölçüde katliamın olası siyasal sonuçlarından/hedeflerinden biriydi.  Ancak hegemonya çatışması bağlamında değerlendirildiğinde günümüz dünyasında yerini bulacağını ve bir dizi benzerinin izlemesinin sürpriz olmayacağını düşündüğüm eylemin diğer olası sonuçları/hedefleri özetle şöyledir:

1.    Eylem FransAlmanya ittifakını, dolayısıyla AB’yi, onun mevcut emperyalist savaşta “çekimserlik” biçiminde yansıyan “bağımsız” tutumunu hedef almaktadır.

2.     Dolaylı olarak aynı hedef, bu “bağımsız” tutumun arkasındaki gücün -iki savaşta yapamadığını 2008 buhranıyla başararak Avrupa hegemonyasını ele geçiren Almanya’nın- bağımsız bir odak olarak yükselişidir.

3.    Kaçınılmaz sonuçlarından/hedeflerinden birisi de tıpkı Almanya’da olduğu gibi, Fransa’da yabancı karşıtlığının, faşizan eğilimlerin güçlenerek Fransız devletinin de savaşa hazırlanmasıdır.

4.    Ülke için en önemli sonucu/hedefi ise AKP rejiminin ve onun nezdinde TC’nin uluslararası tecridinin hız kazanmasıdır.

 

[1] Gerçekte “suç” anlamına gelen bu sözcük, “ateş olsa cürmü kadar yer yakar” deyişini çağrıştırmak amacıyla bir galatımeşhur olarak “hacim” (cirim) yerine bilerek kullanılmıştır.

[2]Bretton Woods’ta yapılan, 1 ons altın=35 dolar eşitliği esas alınarak doların dünya parası ilan edildiği, Dünya Bankası ve  Uluslararası Para Fonu’nun temellerinin atıldığı Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı.

[3] Taze bir örnek, petrol fiyatlarındaki son altı ayda yaşanan yaklaşık %50 düşüştür. Gerileyen hegemonya ve uç veren emperyalist savaşla ilişkilendirmeden ABD’nin petrol şirketlerini torpilleme pahasına giriştiği bu operasyonun arkasındaki -Çin-Rusya ittifakını ve onun savaştaki pozisyonunu hedef alan- daha yaşamsal çıkarlar görülemez. Aynı zaman dilimi içinde rublede yaşanan % 100’ü aşan devalüasyon ve %70’lik faiz artışı da anlaşılamaz.

[4] 21 Ekim 2014 tarihli Birleşik Haziran Hareketi “çağrı”sından.

[5] Kapitalist üretimin gerçek engelinin sermaye olduğu katı gerçeğinin burjuva iktisatçılarda yarattığı bir tür mazoşist savunma mekanizmasının ürünü, patenti PIMCO Başkanı Mohamed A. El-Erian’a ait bir kavram.