'Cinsiyetçi kalıplar kadınların ne kadar direnç gösterdiklerini ispatlamalarını istiyor'

'Cinsiyetçi kalıplar kadınların ne kadar direnç gösterdiklerini ispatlamalarını istiyor'

Kadına yönelik şiddetle mücadelede 'rıza' kavramı önemli bir yer tutuyor. Kadınların maruz kaldığı şiddet vakalarında cinsiyetçi yargının 'rıza' kavramına yönelik tutumunu Ankara Barosu Kadın Komisyonu'ndan Av. Seher Kırbaş Canikoğlu ile konuştuk.

İleri Haber- Ankara

Fatoş Erol

Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü olan 25 Kasım'a sayılı günler kala, binlerce kadın şehir şehir sokağa çıkmaya hazırlanırken, Türkiye'nin kadına yönelik şiddet karnesini de tekrar hatırlamak gerekiyor. Türkiye'de kadınlar en çok en yakınlarındaki erkekler tarafından şiddete maruz bırakılıyor. Ve çoğu zaman kadınların şiddet karşısındaki dirençleri sorgulanıyor.

Özellikle cinsel saldırılarda erkeklerin öne sürdüğü çeşitli 'bahaneler', mahkemeler tarafından 'sebep' olarak kabul ediliyor. "Açık giyinmişti" "Kırmızı ruj sürmüştü" "Gece o saatte sokakta olmasaydı" gibi çeşitli bahanelerle kadınların yeterince direnç gösterip göstermediği sorgulanabiliyor. Kadınlar "Yalnızca evet, evet demektir" mücadelesiyle rıza kavramını da yeniden inşa etmeye çalışıyor.

Rıza kavramının, mahkemeler tarafından cinsel saldırılarda nasıl manipüle edildiğini ve nasıl yaklaşılması gerektiğini Ankara Barosu Kadın Komisyonu'ndan Av. Seher Kırbaş Canikoğlu ile konuştuk. Canikoğlu, mahkemelerin geleneksel cinsiyetçi kalıplarla yaklaştığını, kadının rızası olmadığını göstermek için sesini daha gür çıkarmaya mecbur bırakıldığını, hukuk sisteminin kadınların direncini kanıtlamalarını istediğini söyledi.

Rıza, en sade anlamıyla kişinin kendisini belirleyen koşullar dikkate alınarak değerlendirilen irade beyanı olarak tarif ediliyor. Cinsiyetçi yargı kararlarında rıza kavramının neredeyse kadınların aleyhine kullanıldığına tanık oluyoruz. Örneğin “neden yeterince direnç göstermediği” sorgulanıp suçlanabiliyor kadınlar. Sessizlik ya da direnç gösterememe hali “rıza var” anlamına gelir mi?

Cinsel suçlarda, özellikle yetişkinler açısından, rızanın varlığı, fiilin suç mu yoksa rızaya dayalı bir cinsel ilişki mi olduğunu belirlemede en temel ölçüdür. Ancak, iki kişi arasında geçen cinsel ilişki ya da cinsel saldırıda rızanın olup olmadığını tespit etmek genellikle sorun oluyor.

'VÜCUDUNDA DARP İZİ OLMAMASI CİNSEL SALDIRININ, CİNSEL İLİŞKİ OLDUĞUNU GÖSTERMEZ'

Mahkemelerde çoğunlukla, saldırıya maruz kalan kadınlara cinsel saldırı sırasında bağırıp bağırmadıkları, direnç gösterip göstermedikleri, failin zor kullanıp kullanmadığı sorulmakta; fail zor kullandı ise mağdurun vücudunda darp ve cebir izlerini görmek istemektedirler. Cinsel ilişkiyi cinsel saldırıdan ayırmak için, failin fiziki cebir kullanmasını bir koşul olarak aramaktadırlar. Mağdurların olayın şoku, korku ve çaresizlik ile tepki ve direnç gösteremedikleri, silahla tehdit edildikleri için direnç gösteremedikleri birçok tecavüz olayı yaşanmaktadır. 
Bu durumlarda mağdurun bağırmaması rızasının olduğunu göstermeyeceği gibi, vücudunda darp izlerinin olmaması da, cinsel saldırının aslında bir cinsel ilişki olduğunu göstermez.
Bu konuda Catharine MacKinnon, Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru kitabında: “Efendisi" tarafından sistematik olarak cinsel saldırıya maruz kalan Harriet Jacobs, tecavüzü anlatırken şöyle yazmıştır: ‘İnsanın kendini teslim etmesi, zorlamaya baş eğmekten daha az aşağılayıcı’.” örneğini vermiştir. MacKinnon’un verdiği örnekteki gibi bir psikoloji içerisinde saldırıya direnç göstermeyen/gösteremeyen birçok kadının da olduğu kabulü ile olayları değerlendirmek gerekmektedir. Cebrin olması meşru olanı gayrimeşru olandan ayırmada kolaylık sağlayan emarelerden olmakla birlikte, tek emare olarak kabul edilmemesi ve olayların öznellikleri göz önünde tutularak rıza değerlendirmesi yapılması gerekmektedir.

'GELENEKSEL CİNSİYETÇİ KALIPLAR KADINLARIN NE KADAR DİRENÇ GÖSTERDİKLERİNİ İSPATLAMALARINI İSTİYOR'

Kadınlar uzun yıllardır “Hayır, hayır demektir”i anlatmak için mücadele veriyor. Ama “Hayır” diyebilmek için de kadının objektif koşullara ihtiyacı var. Bu koşullar olmadığında mahkemeler nasıl değerlendirme yapıyor?

Geleneksel cinsiyetçi kalıp yargılara göre, kadınlar cinsel içerikli bir teklife ‘hayır derken, aslında evet demek istemektedirler’ diye bir kabul var. Bu yargıya göre; ‘kadınlar eğer gerçekten hayır demek isterlerse, o zaman çok daha şiddetli bir biçimde seslerini yükseltirler; hatta fiziksel olarak bir direnç gösterirler.'

Bu kabul sebebiyle mahkemeler kadınlardan rızalarının olmadığını göstermek için ne kadar direnç gösterdiklerini, ne kadar bağırdıklarını duymak ve bunları ispatlamalarını istemektedirler.

Ayrıca, kadının kendini 'savunamadığı' durumlarda, örneğin failin kendisine çok miktarda alkol ya da uyuşturucu verdiği, savunmasızlık durumlarında da cebir varmış gibi değerlendirilerek, cinsel saldırıdan bahsetmek gerekir. 

Böyle vakalar mahkemeler tarafından cinsel saldırı olarak değerlendirilmiyor mu?

Yaklaşık on yıl önce Türkiye’de tartışılan ünlü bir kadına tecavüz vakasında, kadın sevgilisi ile birlikte eğlenirken kendini savunamayacak kadar sarhoş olmuş, uyku halindeyken sevgilisinin cinsel saldırıya maruz kalmış ve bu görüntüler bir süre sonra 'şantaj' için yayınlanmıştı.

Bu olayda, mahkemeler çok doğru bir biçimde failin eyleminin bir tecavüz olduğunu kabul etmişler ve cezalandırılmasına karar vermişlerdi. Bu karar, kadının kendi tercihi ile savunmasız kalması halinde de maruz kaldığı tecavüzün tecavüz olarak kabul edilmesi bakımından, Türkiye’deki bir mahkemede alınmış önemli bir karardır. Elbette ki, bu olayda kadın örgütlerinin ve kamuoyunda oluşan baskının da etkisinin olduğunu gözden kaçırmamak lazım.

Bir başka açıdan da, toplumda, erkekler direnç kavramını öğrenerek sosyalleşiyor, oysa kadınlara sosyalleşirken itaat ve sessizlik öğretiliyor; dolayısıyla, hâkimlerin karar verirken toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadın ve erkekteki bu etkisini gözetmesi gerekiyor. Şiddeti tanımayan ve şiddetle nasıl başa çıkacağını bilmeyen kadınlardan, ciddi bir fiziksel direnç göstermelerini beklemek, mantıklı ve adil değil.

'KADININ İRADESİNİN KOLAYCA SAKATLANABİLECEĞİNİ SÖYLEMEK DE AYRIMCILIKTIR'

- İsveç'te Temmuz ayında yeni bir yasa yürürlüğe girdi. Rıza kavramı "Yalnızca evet, evet anlamına gelir" üzerinden değerlendirilecek. Rızanın inşası kavramını, bu yasa çerçevesinde nasıl değerlendirirsiniz?

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği rıza inşasını: “Kişinin rıza göstermediği herhangi bir cinsel davranıştaki ‘hayır’ı, ‘evet’e çevirmek için kullanılan ve ‘fiziksel zorlama içermeyen’ bütün yöntemler” olarak tanımlıyor. Mesela tehdit ederek, yalan söyleyerek, ısrarla takip ederek, aslında var olmayan bir rızayı oluşturmaya zorlama; rızanın inşası olarak tanımlanabilir.

Burada da iradeyi sakatlayan ve meşru görülmeyecek eylemler varsa, gösterilen “rıza”, hukukun kabul edebileceği bir rıza olmamalıdır. Ama özellikle erişkin kadınlar için, rızanın inşası konusu tartışılırken dikkat etmek gerekir. Sınırlarının çok geniş algılanması halinde; kadınları kandırılabilen, kararlarını alırken kolayca etki altında kalan ve temyiz kudretinden yoksun bireyler gibi değerlendirmeye yol açacak yorumlara, beklentilere yol açabilir ki; bu hususta dikkatli olunmalıdır. Kadının iradesinin kolayca sakatlanabileceğini söylemek, cinsel suçlara maruz kalmaları kadar ayrımcıdır ve tehlikelidir.

DAHA FAZLA