CHP'li Candan Yüceer: Tekirdağ'da ihtisaslaşmış bir onkoloji hastanesine ihtiyaç var
CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, Sağlık Bakanlığı'nı göreve çağırarak, Tekirdağ'da ihtisaslaşmış bir onkoloji hastanesine ihtiyaç olduğunu bildirdi.
24-09-2019 19:40

İleri Haber
CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, Tekirdağ’da ihtisaslaşmış bir onkoloji hastanesine ihtiyaç duyulduğunu belirterek Sağlık Bakanlığı’nı göreve çağırdı. Yüceer yaptığı açıklamada Trakya’da kanser vakalarında çok hızlı bir artış gözlendiğini belirterek yalnızca kansere yakalanmış hastalara hizmet verecek bir hastane gereksinimi olduğunu ifade etti.
ŞEHİR HASTANESİ İHTİYACI KARŞILAMAKTAN UZAK
Yıllardır yapımı süren ancak bir türlü hizmete alınamayan Şehir hastanesinin de ihtiyacı karşılamaya yetmeyeceğini ifade eden Yüceer, “Namık Kemal Üniversitesi bünyesinde çok değerli onkolog hocalarımız var. Ancak vaka sayısı o denli arttı ki, tüm gayretlere rağmen hastalarımız yeterli sağlık hizmetini alamıyor” dedi.
UZMANLAŞMIŞ HASTANELERE İHTİYAÇ VAR
Dünya’da genel eğilimin uzmanlaşmış hastaneler olduğunu bildiren Yüceer, “Özellikle Ergene gibi kirliliğin kanserojen madde saçtığı bölgelerde artan hasta sayısına yetişebilmek ve insanlarımıza hak ettikleri sağlık hizmetini sunabilmek için yalnızca onkoloji alanında çalışan uzman hastanelere ihtiyaç var. Dünyadaki genel eğilime paralel olarak bizim ülkemizde de uzmanlaşmış hastanelere ihtiyaç doğmuştur” dedi.
KİRLİLİK TEMEL NEDEN
Dünya’da her yıl 14 milyon insanın kansere yakalandığını ve 8,2 milyon insanın kanser nedeniyle hayatını kaybettiğinin altını çizen Yüceer, “Dünya Sağlık Örgütü kanserin nedenleri arasında çevre kirliliğini temel nedenlerden biri olarak sayıyor. Tekirdağ’da sanayi çok hızlı ve denetimsiz gelişiyor. Bunun çevre kirliliğine yol açması kaçınılmazdır. Bülent Şık’ın aralarında olduğu bir ekip tarafından kanser vakalarının en fazla görüldüğü bölgeler olan Dilovası ile Ergene Nehri Havzasında yer alan Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde çevresel ortamlarda bulunan kanserojen kimyasalları tespit etmek amacıyla 2011-2016 yılları arasında kapsamlı bir araştırma çalışması gerçekleştirildi. Birçok ağır metal ve kanserojen madde tespit edildi. Bu riskin büyüklüğünü ortaya koyuyor” dedi
YILDA 163.000 YENİ KANSER VAKASI TEŞHİS EDİLİYOR
Türkiye’de yılda 163.500 civarında yeni kanser vakası teşhis edildiğini bildiren Yüceer, “özellikle riskli diyebileceğimiz bölgeler var. Kirliliğin aşırı olduğu, toprak ve suya ağır metallerin bulaştığı bölgelere teşhis ve tedavi açısından öncelik verilmeli. Tekirdağ da bu riskli bölgeler arasındadır. Kirlilik korkunç boyuttadır. Kanser saçan Ergene temizlenmediği gibi üstüne termik santral konusunda anlaşılmaz bir ısrara da tanık olduk. Kanser nedeniyle gerçekleşen ölümlerin oranının en yüksek olduğu iller arasında ilk sırada yüzde 24,1 ile Tekirdağ gelmektedir. Kanser tehdidi altında yaşayan Tekirdağlılardan teşhis ve tedavi olanakları açıkça esirgenmektedir. Uzmanlaşmış bir onkoloji hastanesine ihtiyaç olduğu tartışmasızdır. Sağlık Bakanlığı’nı göreve çağırıyorum” dedi.
İLGİLİ HABERLER
İmamoğlu, ‘İşine baksın’ diyen Erdoğan'a yanıt verdi: Daha fazla sesimiz çıkacak
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, gazetecilerin, “Kanal İstanbul geçen haftadan beri gündemdeydi. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sizi kastederek, ‘İşine baksın’ dedi. Ne diyeceksiniz?” sorusuna “Ben burada oturarak, çalışmayarak, iş üretmeyerek belediye başkanlığı yapmak için seçilmedim” cevabını verdi.
13-12-2019 16:49

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün yaptığı konuşmasında, Kanal İstanbul Projesi’ne karşı çıkan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “Sen işine bak” demişti.
İmamoğlu bugün, 2020 bütçesinin onaylandığı Meclis toplantısı ardından gazetecilerin, gündeme ve oturuma ilişkin sorularını yanıtladı.
İmamoğlu’nun gazetecilere verdiği cevaplar şu şekilde:
‘OTURMAK İÇİN GELMEDİM’
Kanal İstanbul geçen haftadan beri gündemdeydi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siz yönelikte eleştirileri de vardı. ‘İşine baksın’ eleştirisi de geldi size yönelik. Ne diyeceksiniz Erdoğan’ın eleştirilerine yönelik?
“Uzun zaman geçti Sayın Cumhurbaşkanı’nın belediye başkanlığından bu yana. Belediye kanununun 18. Maddesi, “Belediye başkanı; belediye teşkilatının, beldenin ve belediyenin haklarını, menfaatlerine korur” diye izahta bulunur. Dolayısıyla, oturarak iş yapan hangi belediye başkanlarıyla çalıştı onu bilmiyorum. Öyle bir geleneği mi oluştu, onu da bilmiyorum İstanbul’la ilgili. Ama ben, burada oturarak, çalışmayarak, iş üretmeyerek belediye başkanlığı yapmak için seçilmedim. Ben toplumun menfaatlerini ve haklarını korumak için belediye başkanı seçildim. ‘Sen otur işine bak’ cümlesinin bir başka açılımı, ‘En iyisini ben bilirim’ demektir. Bence en iyisini 16 milyon bilir. Ben, bu anlamda süreci sonuna kadar takip edeceğim. Toplumun menfaati için çalışacağım. Ve bu süreçle ilgili 16 milyon insanın, en son noktasına kadar bilgileri elde etmesini sağlayacağım. Bu işi çok iyi bilen insanlardan faydalanacağız. Bu işi çok sesli bir şekilde toplumun önünde dile getireceğiz. Toplumun kararını, toplumun menfaatini, yine toplumla, ortak akılla vereceğiz. Bütün bunları yapmamızın sebebi, aslında yaşadığımız seçimin bize verdiği en değerli kısmı, susmamak, konuşmak. Herkes konuşacak. Ben de onların temsilcisi olarak her zaman konuşacağım. Buna alışmak istemeyen kim varsa, bu sürece alışsa iyi olur. Daha fazla sesimiz çıkacak.”
‘İSTANBUL’A İHANET EDECEK PROJELERE EVET DEMEYECEĞİZ’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün, Kanal İstanbul’la ilgili, ‘Dünyada büyük sükse yaratacak. CHP’nin takoz siyasetine boyun eğmeyiz. Her şeye rağmen 2023 hedefimiz arasına giremeyecekler’ demişti. Bu konuyu da değerlendirir misiniz?
“Biz, birileri sükse yapsın diye İstanbul halkına ihanet edecek, yarın pişman olacakları hiçbir projeye, ‘Evet’ demeyeceğiz.” (Cumhuriyet)
İngiltere'nin Trump'ı neden kazandı?
Corbyn dümeni sola kırdığı için değil, gündem paradoksunu aşamadığı için...
13-12-2019 15:10

İleri Haber
İngiltere’de son dört yılda üçüncü kez yapılan genel seçimlerde Başbakan Boris Johnson liderliğindeki Muhafazakâr Parti, 364 sandalye ile seçimi ilk sırada tamamladı. Böylece Muhafazakârlar, salt çoğunluk olan 326'yı geçerek 2 yıl aradan sonra yeniden tek başına iktidara geldi. Öte yandan, İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından istifa edeceğini duyurdu.
İleri Haber yazarlarından Erdoğan Gün, İngiltere'deki seçim sonuçlarını, Brexit sürecini ve seçim sonuçlarının İşçi Partisi'nde yaratabileceği etkileri değerlendirdi. Gün'ün değerlendirmeleri şöyle:
Muhafazakârlara tek başına iktidarı kazandıran Boris Johnson'ın erken seçimde ısrarcı olması mıydı? Seçimi Johnson'ın kazanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İngiltere gibi, sömürgeci geçmişe sahip, güçlü devlet gelenekleri olan bir ülkenin 3,5 yıl boyunca çok temel bir siyasi meselede adım atamaması alışık olduğumuz bir tablo değil. Avrupa Birliği'nden (AB) çıkış (Brexit) konusunda irade sergileyemediği için koltuğundan olan Theresa May yerine Muhafazakâr Parti'nin ve hükümetin başına geçen Boris Johnson'ın kendi adına başarısı öncelikle "kararlı" olduğunu göstermek oldu. İngiltere siyaseti ve halkı, Haziran 2016'da yapılan Brexit referandumundan bu yana hayata geçmeyen "boşanma" konusunda artık daha fazla beklemek istemediğinin işaretlerini fazlasıyla veriyordu. "Anlaşmasız da olsa AB'den çıkacağız" diyen Boris Johnson, geleneksel sermaye sınıfından ve ABD Başkanı Donald Trump'tan aldığı muazzam desteğin yanı sıra bu kararsızlık halinden çıkışın aktörü olacağını gösterdiği için tek başına iktidarı sağlayacak bir oya ulaştı.
İşçi Partisi'nin, 2017'de kazandığı 262 sandalyeden 59’unu kaybetmesinin ardından, İşçi Partisi lideri Corbyn istifa edeceğini duyurdu. Bu istifa kararı İşçi Partisi'ni nasıl etkileyecek?
İşçi Partisi'nin lideri Jeremy Corbyn, partisine destek veren seçmenler arasında AB'de kalma taraftarlığının ciddi bir karşılığı olduğunu bildiği için oyunu Brexit üzerinden kurmamayı tercih etti. Sosyalizan mesajlara ağırlık vererek kendi gündemini oluşturmaya çalıştı. Ancak Corbyn'in gündeminin, ülkeyi yıllardır kasıp kavuran ve taraflaşmaya neden olan "ana gündemi" aşacak bir ağırlık yaratamadığı görülüyor. Üstüne, ikinci bir referanduma gidilebileceği yönündeki açıklamaları, belli ki Brexit kararsızlığını da derinleştirmek olarak algılandı.
Bundan sonrası için en güçlü ihtimal, İşçi Partisi’ne “dümeni fazla sola kırdığı” yönünde yoğun bir propaganda yapılacak. Sorun bu olmasa da, sermaye sınıfı buradan yüklenecek ve bunun parti içinde etkisi olacağını öngörmek mümkün.
Oysa burada, benim gündem paradoksu olarak kodladığım bir mekanizma işledi. Sol siyasette, ki bu ülkemiz için de geçerli, ülkenin gündemiyle emekçilerin gündemini birbirlerinden apayrı başlıklar olarak görmek gibi bir davranış başgösterebiliyor zaman zaman. "Bu yapay gündem, emekçinin derdi başka" sözlerine aşinayızdır. Oysa, ülkenin gündemi ne ise çoğu zaman emekçinin gündemi de o oluyor. Zira, emekçilerin tek gündemi olduğu zannedilen "emek sorunları" çoğu zaman ülke gündeminde oluşan kutuplaşmalara tabi oluyor. Sermaye sınıfı tarafından örülen perdeler veya yaratılan ideolojik iklim emekçilerin doğrudan karşı karşıya kaldığı koşulları belirliyor, tercihlerini etkiliyor veya bazen işçi sınıfının hareketini felç ediyor. Bu bakımdan, Corbyn'in bu paradoks içinde, emekçiden patrona tüm kesimleri etkileyen bir asli gündeme, "emekten yana, anlaşılabilir ve keskin bir yanıt" vermediğini görüyoruz. Yukarıda da söylediğim gibi, bu aslında, kendi tabanındaki bölünmüşlükten kaynaklanan bir tercihti. Yine de çok yaşamsal bir başlıkta emekçi sınıfların çıkarlarını esas alan ve "emekçilerin yönettiği ülkede AB politikamız şu olacak" kararlılığını yansıtan bir politikanın örgütlenememiş olması, üzerine uzun tartışmalar gerektiren kötü bir deneyimi ortaya koymuş oldu.
Seçim sonuçlarına bakıldığında seçmenlerin yaşı büyüdükçe muhafazakarlara verilen oy oranının yükseldiğini, gençlerin ise yüksek oranda İşçi Partisi için oy kullandığını görüyoruz. Ülkenin genç dinamiği göz önüne alındığında, muhafazakaflara karşı bir hareketin ortaya çıkması ihtimalinden bahsedilebilir mi?
Gençlerle ilgili analiz, seçim öncesinde yapılan anketlere dayanıyor. Yanlış diyemem ama biraz daha kapsamlı verilere ihtiyacımız var. Öte yandan, BBC tarafından seçim sonuçlarına ilişkin yapılan bir analiz daha var ki; İşçi Partisi'nin geleneksel emekçi tabanında sarsıntı yaşandığını ve referandumda Brexit yanlısı oy veren bölgelerde İşçi Partisi'nin düşüşte olduğunu gösteriyor.
Ben buradan şu sonuçları çıkarıyorum. Birincisi, AB, ekonomik başlıklardan ziyade genç seçmende uluslararası entegrasyon, sınırların kalkması gibi çağrışımlarla anılıyor. Ayrıca, İşçi Partisi lideri Corbyn'in genç olmamasına rağmen solun değerlerini gençler açısından sempatik hale getirmeye başladığını söyleyebiliriz. Ancak, özellikle yaşanan ekonomik yıkıma bir sorumlu arayan emekçi kesimlerin arayışını ve kaderini Avrupa'dan çok ABD ile birlikte çizmek isteyen geleneksel sermayenin beklentilerini Boris Johnson "başarılı şekilde" manipüle etti.
Johnson, tek başına iktidara gelmesi durumunda ilk işinin Brexit anlaşmasını parlamentoya getirmek olacağını söylüyordu. Brexit'le İngiltere'yi nasıl bir sürecin bekleyeceğini öngörüyorsunuz?
İngiltere'yi nasıl bir geleceğin beklediği sorusuna Independent yazarı Sean O'Grady şöyle yanıt veriyor. İsterseniz bu soruya onun sözleriyle yanıt verelim:
(...) Kendinizi Johnson liderliğindeki ahbaplar ve dalkavuklar hükümeti fikrine alıştırmanız gerekiyor.
Yapacakları diğer şeyler arasında şunlar var: Brexit sonrası uzun süreli resesyona başkanlık etmek; sterlinde çöküş, kapsamlı harcama incelemeleri gelip çattığında yerel hizmetler ve refah devletini finansmandan mahrum bırakmak; AB ile ticaret anlaşmasını zamanında sonlandırmayı başaramamak; 2024'e kadar (özellikle) Trump'ın korumacı Amerikası dahil olmak üzere kimseyle avantajlı ticaret anlaşmaları yapamamak; Muhafazakar manifestosunun 48'inci sayfasında yer aldığı üzere Avam Kamarası ve mahkemelerce desteklenen anayasal kontrol ve denge mekanizmalarını bozmak; Channel 4'ü kapatmak; BBC'yi etkisizleştirmek; zenginlere vergi indirimleri sağlamak; Lordlar Kamarası'nı daha fazla Muhafazakarla doldurmak ve sivil hizmetlerin, kordiplomatiğin, İngiltere Bankası'nın ve yarı bağımsız kurumların en üst mevkilerine görevliler atamak; manifestolarında özellikle hariç bırakılmamış her şeyi özelleştirmek.
AKP döneminde Ensar'la ilintili şirkete verilen yolcu durağı ihalesi İBB tarafından feshedildi
İBB'ye bağlı İstanbul Dijital Medya A.Ş., 2018 yılında Esnar’ın yöneticileri arasında bulunduğu Panout şirketinin sahibi İbrahim Bacacı ile imzalanan reklam ihalesini feshettiğini duyurdu.
13-12-2019 14:39

İleri Haber
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) AKP döneminde, 2018 yılında yapılan yolcu durakları ve reklam işi ihalesini Ensar Vakfı yöneticisine ait Panout Medya İletişim A.Ş.’ye devrettiği ortaya çıkmıştı. İBB'ye bağlı İstanbul Dijital Medya A.Ş., konuya ilişkin bir açıklama yaparak anlaşmanın feshedildiğini duyurdu.
2018 yılında yapılan yolcu durakları ve reklam işi ihalesini önce 21 milyon lira bedelle İBB iştiraki Medya AŞ’nin aldığı sonra da şirketin işi 22 milyon 500 bin lira bedelle Ensar Vakfı ve Türken Vakfı’nın yönetiminde bulunan Halil İbrahim Bacacı’ya ait Panout Medya İletişim A.Ş.’ye devrettiği anlaşılmıştı.
İBB sözleşmenin feshedildiğini duyurarak bir açıklama yayınladı.
İstanbul Dijital Medya A.Ş. tarafından yapılan açıklamanın tamamı şu şekilde:
“İETT otobüs hatlarındaki 5000 adet otobüs durağının modernize edilmesi ve içindeki reklam alanlarının kullanım hakkının verilmesi işi kapsamında Panout Medya İletişim A.Ş. ile imzalamış olduğumuz sözleşme İstanbul Dijital Medya A.Ş. Tarafından feshedilmiştir.
İşbu fesih sonrası ilgili yüklenici firma ile hiçbir bağımız kalmamıştır.
Bugünden itibaren (13/12/2019) bahse konu olan otobüs duraklarında bulunan reklam alanlarında her türlü reklam satış ve pazarlama süreci tarafımızdan yürütülecektir.
İlgili mecralara vereceğiniz reklamlar için aşağıda iletişim bilgilerinin yer aldığı numaralardan bize ulaşabilirsiniz.
Bilgilerinize sunar, iyi çalışmalar dileriz.”
Asgari ücretten fazla: Saray 2018’de dakikada 1794 lira harcamış!
Cumhurbaşkanlığı 'sarayının' 2018 yılında her 1 dakikada 1794 lira harcadığı ortaya çıktı. Bu rakam aynı yıldaki 1603 liralık asgari ücretin üzerinde.
13-12-2019 13:32

Doğruluk Payı, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin 4 Aralık’taki grup toplantısında dile getirdiği ‘Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin 1 dakikalık masrafı bir asgari ücret ile aynı’ olduğuna dair iddiasını araştırdı.
Buna göre, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin yıllık harcamasını tespit etmek için Sayıştay Başkanlığı’nın Eylül 2019’da yayınladığı Cumhurbaşkanlığı 2018 Denetim Raporu’na bakmak gerekiyor.
Bu raporda yer alan ‘Faaliyet Sonuçları Tablosu’ cumhurbaşkanlığı giderleri 11 farklı başlık altında 44 kalemle beraber paylaşılıyor
Raporda personel giderleri, mal ve hizmet alım giderleri ve ilk madde ve malzeme giderleri gibi başlıklarda paylaşılan cumhurbaşkanlığı giderleri, 2018 yılında toplam 943.6 milyon lira olarak hesaplandı.
Cumhurbaşkanlığı giderleri içerisinde en çok harcama yapılan başlıklar ise 428.4 milyon lirayla mal ve hizmet alım giderleri, 189.2 milyon lirayla proje kapsamında yapılan cari giderler, 181.6 milyon lirayla personel giderleri.
İleri Hatırlatıyor
İleri Hatırlatıyor
İleri Hatırlatıyor
15 Temmuz'da hayatını kaybedenler için toplanan para Meclis'i birbirine kattı
Meclis Genel Kurulu’nda süren bütçe görüşmelerinde, 15 Temmuz’da hayatını kaybedenler ve yaralananlar için toplanan paralar tartışılırken Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk'un "Vakıf nerede?" sorusuna "Vakıf adreste" diye yanıt verdi.
13-12-2019 13:14

Meclis Genel Kurulu’nda süren bütçe görüşmelerinde, 15 Temmuz’da hayatını kaybedenler ve yaralananlar için toplanan paralar tartışma konusu oldu. CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, hayatını kaybedenler için toplanan para üzerinden Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Selçuk'a sert eleştiriler yöneltti. AKP ve CHP'li milletvekilleri birbirlerinin üzerine yürüdü.
Özkoç’un sözleri şu şekilde:
“15 Temmuz şehit yakınları ile ilgili toplanan 309 milyon TL sizin hesaplarınızda değil mi sayın bakan, şiz bu şehit yakınlarının paralarının ödenmesi için bakanlık olarak ne yaptınız? Şehit yakınlarına bu paranın 3,5 yıldan beri verilmemesi gülümseyerek izliyorsunuz, hiç canınızı acıtmıyor mu, söyledikleriniz hepsi gerçek dışıdır siz şehit paralarının üzerinde oturuyorsunuz”
BAKAN SELÇUK YANIT VERDİ
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç'a “Para bütün kuruşuna kadar durmaktadır yine şehit ve gazi yakınları için harcanacaktır” cevabını verdi.
TARTIŞMA YAŞANDI
CHP milletvekillerinin Bakan Selçuk'a tepki göstermesi üzerine Genel Kurul'da tansiyon yükseldi.
Engin Özkoç: Şehitlerin parasını verin!
Bakan Selçuk: Zaten şehitlerimiz için kullanılacak o para her zaman vakıf onlar için çalışacak
Engin Özkoç: Paralar nerede?
Bakan Selçuk: Para vakıfta..
Vekiller: Vakıf nerede?
Bakan Selçukl: Vakıf adresinde
Bakan Selçuk ile Engin Özkoç arasında başlayan tartışma, AKP ve CHP sıralarına taşındı. Milletvekilleri birbirinin üzerine yürüdü.
Meclis Başkanvekili Mithat Sancar, gerginliğin sona ermesi için oturuma ara verdi.
Asgari ücretlinin temel gıdada alım gücü düştü
CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın temel gıda maddeleri üzerinden yaptığı çalışmada yıl başından bu yana asgari ücretin alım gücü kuzu etinde 5 kilo, tavuk etinde 41 kilo, pirinçte 50 kilo, sütte 138 litre düştü.
13-12-2019 12:28

Bir asgari ücretli ocak ayında fiyatı ortalama 48 TL olan kuzu etinden 42 kilo alınırken, aralık ayında fiyatın 54 TL’ye yükselmesiyle 37 kilo alınabiliyor. Aynı hesaplama yöntemine göre yıl başında fiyatı 9 TL olan tavuk etinden 224 kilo alınırken, yıl sonunda fiyatı 11 liraya yükselmesiyle 183 kilo alınabiliyor. Buna göre tavuk etinde alım gücündeki düşüş 41 kilo olarak hesaplanıyor.
Cumhuriyet’ten Mahmut Ilıcalı’nın haberine göre, bir asgari ücretle yıl başında fiyatı 8 TL olan pirinçten 252 kilo alınabilirken, yıl sonunda pirinç fiyatının 10 TL’ye yükselmesiyle 202 kilo alınabiliyor. Yıl başında fiyatı 3 TL olan undan 673 kilo alınabilirken, yıl sonunda fiyatın 4 TL’ye yükselmesi nedeniyle 505 kilo alınabiliyor.
Yıl başında fiyatı 3.8 TL olan bulgurdan 531 kilo alınabilirken, yıl sonunda fiyatın 4.7 TL’ye çıkmasıyla 426 kilo bulgur alınabiliyor. Yine fiyatı 3.6 olan makarnadan 561 paket alınabilirken, yıl sonunda makarna fiyatının 5.25 TL’ye çıkmasıyla 384 adet alınıyor. Yıl başında fiyatı 23 TL olan beyaz peynirden bir asgari ücretle 87 kilo alınabilirken, yıl sonunda beyaz peynir fiyatının 29 TL’ye yükselme nedeniyle 69 kilo alınabiliyor. Yine fiyatı 23 TL olan zeytinden bir asgari ücretle 87 kilo alınabilirken, yıl sonunda fiyatın 28 TL’ye çıkmasıyla 72 kilo alınabiliyor.