CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer: Çorlu tren katliamı iktidarın sorumluluğu olarak tarihe geçecek
Çorlu tren katliamının üzerinden geçen bir yılı, sürecin başından beri konunun takipçisi ve adalet mücadelelerinde ailelerin yanında olan CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ile konuştuk.
08-07-2019 10:03

Tugay Candan - Twitter: @TugayCandann
Mail: tugaycandan@ilerihaber.org
8 Temmuz 2018’de TekirdaÄŸ’ın Çorlu ilçesi Sarılar Mahallesi mevkiinde 25 kiÅŸinin hayatını kaybettiÄŸi, 300 kiÅŸinin ise yaralandığı tren katliamının üzerinden bir yıl geçti.
Aradan geçen süre zarfında bu olayın bir kaza deÄŸil de katliam olduÄŸu daha ilk günlerde ortaya çıkarken, katliamın hukuki süreci ise büyük skandallara sahne oldu.
Ailelerin adalet mücadelesi sürerken, aradan geçen bu bir yılı, sürecin takıpçisi olan CHP TekirdaÄŸ Milletvekili Candan Yüceer ile konuÅŸtuk.
‘DEHÅžETE TANIK OLDUK’
Siz facia sonrası olay yerinde ilk incelemeleri yapanlardan birisiniz. Facianın ardından apar topar bir onarım yapılmıştı olay yerinde ama siz ne gözlemlediniz bu incelemede?
Öncelikle dehÅŸete tanık olduk. Tam bir kaos hakimdi ortama. AFAD’dan ekipler vardı, yetkililer vardı. Ama tam bir koordinasyon yoktu. İnsanların yüzünden büyük bir ÅŸaÅŸkınlık ve çaresizlik okunuyordu. Ara ara gözümün önüne geliyor. Yetkililerde de bir telaÅŸ vardı.
Tren hattının yenilenmesi için ocak ayında ihale veriliyor ve mayısta da hat açılıyor. Sonrasında yenileme ve bakım ihalesinin ‘yeterli ödenek olmadığı’ için kesintiye uÄŸradığına dair iddialar var. Yani açık bir ihmal var. Mahkeme doÄŸruluÄŸunu araÅŸtırmıştır diye düÅŸünüyorum. Rayların altına döÅŸenen traverslerin bir kısmı kaymış, raylar neredeyse desteksiz duruyordu. Yani kaza deÄŸil hakikaten cinayet. Sonra ailelerle görüÅŸtük. Hastanelere gittik. Büyük bir acıya tanık olduk açıkçası. Sonra biliyorsunuz yayın yasağı geldi. Buna da anlam veremedi insanlar. Neyin üstünü örtmek için bu yayın yasağı getirildi anlamadılar.
‘AKP TÜRKİYESİ’NDE HESAP VERME KÜLTÜRÜ YOKTUR’
Bu incelemenin ardından 10 Temmuz’da da Meclis’te yeni UlaÅŸtırma Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdiniz. Åžimdi birkaç hatırlatma yapacağım.
- Bu önergeye cevap süresi 15 gün olmasına raÄŸmen, Bakan Turhan 2 ay sonra ancak yanıt verdi. Yanıtında da faciayı yağışa baÄŸladı, ihalelerle ilgili “kısa sürede iptal yok ama kısa süreli iptaller var” gibi tuhaf bir yanıt verdi. Ne Bakanlığının, ne de TCDD’nin bu katliamda bir ihmali bulunmadığını iddia etti. Ancak Bakanın bu cevapları verdiÄŸi tarihte, meslek odaları tarafından birçok rapor hazırlanmış ve ihmaller açık açık ortaya konulmuÅŸtu.
- İYİ Parti’nin verdiÄŸi araÅŸtırma komisyonu önergesi yine 24 Temmuz’da AKP-MHP oylarıyla reddedildi.
- Aralık ayında o dönemin TCDD Genel Müdürü İsa Apaydın, Meclis KİT Komisyonu’na geldi. Burada kendini yine yağış ve Meteoroloji tarafından kurumunun uyarılmadığı ÅŸeklinde savundu. Oysa facianın olduÄŸu tarihte Meteoroloji Genel MüdürlüÄŸü’nün TCDD ile bir protokolü bulunmadığı ve olaydan hemen sonra protokol yapıldığı ortaya çıktı. Açık açık yanıltıcı beyanat verdi. Ve ardından bir yağış raporu gösterdi 8 Temmuz’a dair. Bu raporun Meteoroloji onaylı olmayan bir ölçüm istasyonundan alındığı ortaya çıktı. Yani açık açık yasadışı bir belgeyi Meclis’te delil olarak sundu.
Åžuraya gelmek istiyorum: İktidar ve ortağı, iktidarın atadığı bürokratlar bu konu ne zaman Meclis’te gündeme gelse ya görüÅŸmeyi reddetti, ya yalanlar üzerinden konuÅŸmayı seçti. Bu tutumu nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
Açıkçası tek dertleri sorumluluktan kurtulmak. Çorlu tren katliamında da daha önceki maden kazalarında, tren kazalarında olduÄŸu gibi kendi sorumluluklarını halının altına süpürme gayreti içine girdiler. İşin gerçeÄŸi Bakanlık ve TCDD Genel MüdürlüÄŸü asıl sorumludur. İhmalleri vardır. Kusurları vardır. Gerekli ve yeterli denetim yapmamışlardır. Yeterli standartları saÄŸlamadan hatları iÅŸletmeye açmışlardır. Teknik gereklilikleri, ÅŸartnameleri yok sayarak proje yapılmıştır. Gördük iÅŸte geçtiÄŸimiz yılın sonunda Ankara’da da bir tren kazası oldu ve sinyalizasyonun olmadığı, hatta gerek duyulmadığı ortaya çıktı. Sorumluluklarını gizlemek için yok yaÄŸmurdu, yok çamurdu, yok fıtrattı gibi ÅŸeylerin arkasına sığınıyorlar. Odaların kapı gibi raporları var yağıştan deÄŸil diye. Velev ki aşırı yağış oldu. Ama sen önlemini ona göre alacaksın deÄŸil mi? Traversleri ona göre döÅŸeyeceksin, zemini ona göre saÄŸlamlaÅŸtıracaksın. Bu senin görevin. Olmadı trenin hareketine izin vermeyeceksin ki daha sonra ortaya çıktı, sorun yaÄŸmurda deÄŸil, standarda uymayan alelacele yapılmış demiryolunda.
Sel olur, vatandaÅŸ yanlış yere bina yapmıştır. Maden faciası olur, bu iÅŸin fıtratında vardır. Ekonomiyi batırdılar mesela yok üst akıldı, yok dış güçlerdi… Baktığınız zaman hiçbir konuda sorumluluk onların deÄŸil. Onlar sütten çıkmış ak kaşık. Yahu devleti anahtar teslimi FETÖ’ye verip “kandırıldık” diye sorumluluktan sıyrılıp, üstüne alakasız insanları FETÖ ile iliÅŸkilendiren bir iktidardan söz ediyoruz. Böyle bir faciada, böyle bir katliamda sorumluluklarını mı kabul edecekler? AKP Türkiyesi’nde hesap verme kültürü yoktur. Kuralların normal iÅŸlediÄŸi bir ülkede iktidarın sorumlu olduÄŸu, yapması gereken denetimleri yapmadığı bir olayda vatandaşın burnu kanasa bakanlar istifa ediyor. Biz 25 canımızı kurban verdik, bırakın istifayı bir özrü bile çok gördüler.
Meclis’teki komisyonda zamanın TCDD Genel Müdürü’nün yasadışı ve yanıltıcı bir belgeyi göstermesine gelirsek, Reza Zarrab’dan 700 bin liralıktı galiba, saat hediye alan bakanın, peçete üzerine yazılmış uydurma yazıyı Meclis kürsüsünden sallayan bir iktidar mensubunun bürokratı da komisyona çakma belge sunar. Biz dile getiririz, siz haber yaparsınız ama hakkında kimse bir soruÅŸturma açmaz. Yüzleri de hiç kızarmaz. Bütün bu olaylar karşısında AKP’nin tutumunu tek kelimeyle tanımlayacak olsam, piÅŸkinlik derdim.
‘ASLINDA HÄ°Ç KONUÅžULSUN BİLE İSTENMİYOR’
Birçok toplumsal konu, toplumun vicdanında yara açmış konuların ya da olayların araÅŸtırılması Meclis’te iktidar tarafından reddediliyor. (Suruç, Çorlu, Soma, FETÖ’nün siyasi ayağı vs.) Bu konuların birçoÄŸunda da bizzat iktidarın direkt ya da dolaylı olarak sorumluluÄŸu bulunduÄŸu görülüyor. AKP, Meclis’i halka karşı iÅŸlenilen suçların üzerini örtmek bir araç olarak görüyor diyebilir miyiz? Ne düÅŸünüyorsunuz bu konuda?
Aslında hiç konuÅŸulsun bile istenmiyor bu konular. Hiç olmamış gibi davranırlarsa tarihten silinecekmiÅŸ zannındalar. Meclis bu konuları araÅŸtırırsa sorumlulukları kanıtlarıyla ortaya çıkacak biliyorlar bunu. O zaman üzerini örtemeyecekler, kamuoyuna diledikleri yalanı söyleyemeyecekler, yanıltamayacaklar. İktidarları zarar görecek. Tökezleyecekler. Bundan korkuyorlar. Meclis aritmetiÄŸi de lehlerine olduÄŸundan her ÅŸeyin üzerini örtebileceklerini düÅŸünüyorlar. Ama gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Normalde Meclis’in denetim görevi var. Kuvvetler ayrılığının mantığında da bu var. İktidarın yaptıklarını kontrol etmesi, denetlemesi gerekiyor. Hesap sorabilmesi gerekiyor. Ama böyle iÅŸlemiyor ne yazık ki. AKP ve MHP sayısal çoÄŸunluklarıyla iktidarın denetlenmesini engelliyor. Tabii ki Meclis’in görevini yapmasını engelleyince aklanmış olmuyorlar. Çünkü vicdanlarda mahkumlar. Çorlu tren katliamını ele alalım. Meclis’te görüÅŸtürmediler. Ne oldu? Sokaktan çevirin herhangi bir insanı ne diyecek bir bakın. “Sorumlu kim?” diye bir sorun bakalım.
‘HADDİMİZİ BİLMEDİĞİMİZDEN OLSA GEREK’
24 Temmuz’da reddedilen bir araÅŸtırma önergesi var Meclis’te Çorlu tren katliamıyla ilgili. Bu ret, o dönem vekaleten Meclis BaÅŸkanı ve ÅŸu an bu görevi asli olarak sürdüren sizin de seçim bölgenizin milletvekili Mustafa Åžentop’a soruldu. O da “Bu konu muhalefet tarafından istismar edilmek isteniyor” ÅŸeklinde bir beyanat verdi. Çok kısa süre öncesine kadar TekirdaÄŸ’ın birçok noktasında “Tekirdağımızın gururu Meclis BaÅŸkanı Mustafa Åžentop” pankartları asılıydı. Kim astırdı bilinmiyor bu pankartları. Meclis BaÅŸkanlığı tabii ki çok önemli bir görev ama gurur duyulması gereken insanın yaptıkları deÄŸil midir? Mustafa Åžentop’un Çorlu tren katliamıyla ilgili tek yaptığı sanırım reddedilen önergeyle ilgili açıklaması…
Gerçekçi olalım, Sayın Åžentop yasamanın başındadır ama sonuçta iktidarın söylediÄŸinin dışında bir ÅŸey söyleyemez. Belki düÅŸüncesi ve söylemi farklıdır onu bilemem. Herkes kendi yükünü taşır. Bunu tercih ettiyse günü gelir vicdanıyla hesaplaşır. “Muhalefet istismar ediyor” meselesine gelirsek, Sayın Meclis BaÅŸkanı baktığı her yerde muhalefet görüyor anlaşılan. Yakınlarını, çoluÄŸunu, çocuÄŸunu kaybeden aileler mi muhalif, sivil toplum örgütleri mi muhalif, TekirdaÄŸlılar mı muhalif? İnsanların isteÄŸi basit; “SorumluluÄŸunuzu kabul edin” diyorlar. Bunu demek muhalefetse, bunu dile getirmek istismar etmekse diyecek lafım yok açıkçası. Sayın Åžentop ne yapılmasını bekliyordu acaba? İnsanlar bağırlarına taÅŸ basıp susmalı mıydı? “Olur böyle ÅŸeyler” mi demeliydi? “Sorumluluk sizin olur mu hiç asıl sorumlu trene binenler” mi demelilerdi? O zaman mı muhalefet etmemiÅŸ olacaklardı?
Zaten biliyorsunuz Türkiye’de her ÅŸeyin sorumlusu muhalefettir. O tren yolunu standart dışı yapan muhalefettir. Denetlemeyen de muhalefettir. Zaten TCDD Genel Müdürü ve Bakan da muhalefet mensubudur. Biz kimiz de sorumluluÄŸu iktidarda arıyoruz? Haddimizi bilmediÄŸimizden olsa gerek.
‘SON GELİŞMELER TÜY DİKTİ’
Hukuki sürece dönersek, neresinden tutsanız elinizde kalacak bir tablo var. Ancak 3 Temmuz’daki duruÅŸmayla baÅŸlayalım. Siz de ben de duruÅŸmadaydık. TekirdaÄŸ ValiliÄŸi bir açıklama yaptı, duruÅŸmada yaÅŸananlarla ilgili. “Polisimiz marjinal gruplara geçit vermedi” dedi. Si z adliyede “marjinal grup” gördünüz mü? Kimleri iÅŸaret etmiÅŸ olabilir valilik? Bir de son duruÅŸma üzerinden geriye doÄŸru bakıldığında bu katliamın hukuki süreci bize ne anlatıyor?
“Marjinal grup” dedikleri kim acaba? Yakınlarını kaybedenler, yakınlarını kaybedenlerin acısını paylaÅŸanlar, sivil toplum örgütleri, milletvekilleri, avukatlar mı? Emin olun tek bir taÅŸkın hareket dahi yoktu. Herkes birbirini az çok tanıyor zaten. Öyle dışardan gelen kimse de yoktu. Adalet arayan insanlar vardı. Hakkını aramak, adalet istemek artık marjinal bir eylem sayıldığından valilik böyle deÄŸerlendirmiÅŸ anlaşılan. Açıkçası ben öyle marjinal grup, yasadışı örgüt falan görmedim. “Gördüm” diyen varsa buyursun kanıtlasın. Acılı aileler vardı. Kazada yaralanmış insanlar vardı. DuruÅŸmayı izlemek, kayıplarını dile getirmek istiyorlardı. Olay budur. Ama bazı polisler avukatları ve aileleri darp etti. İtip kaktılar. Sivil polisler aileler suçluymuÅŸ gibi kamera görüntüsü almaya çalıştı. Asıl soru Sayın Vali’nin bunlar karşısında ne yapacağıdır? Bir soruÅŸturma açmayı planlıyor mu? Mahkeme salonunun kapısını kilitleyip insanları içerde bir saati aÅŸkın süre mahsur bırakanlar konusunda ne yapacak? ValiliÄŸin asıl görevi orada huzuru ve insanların güvenliÄŸini saÄŸlamaktır. Ailelere ve avukatlara terörist muamelesi yapmak deÄŸildir. Açıkçası valilikten beklentim ailelerin acısına saygı duyup ona göre davranmasıydı. Ama öyle olmadı.
Hukuki sürece gelecek olursak. Türkiye’de yargının hali hakikaten içler acısı. Dava kaplumbaÄŸa hızıyla ilerledi. Kazadan bir yıl sonra ilk duruÅŸma yapılabildi. İnsanlar adalet beklerken mahkemenin kendilerini bile ikna etmeyen bir gerekçeyle çekilmesi, kazadan bu yana kapanmayan yaralara tuz bastı. Zaten Bakanlık yetkilileri ve TCDD’nin üst yönetiminde olanlar hakkında kovuÅŸturmaya yer olmadığı kararının verilmesi insanların canını iyice acıtmıştı. Bu son geliÅŸmelerde buna tüy dikti
‘AKP’NİN YARGI REFORMU BİR ŞİRİN GÖZÜKME ÇABASIDIR’
YurttaÅŸların adalete olan güveninin sarsıldığı bir gerçek. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan bir yargı reformu paketi açıkladı. Adalet Bakanlığı da bu paketin ilk bölümünü geçtiÄŸimiz günlerde ErdoÄŸan’a sundu. Ancak Çorlu tren katliamının hukuki süreci bize gösterdi ki mevcut kanunlar bile uygulanmıyor, deliniyor. Çözüm yeni bir yargı reformumudur? Yoksa iktidarın göstermelik bir hamlesi midir bu paket?
Bence göstermeliktir. Åžirin gözükme çabasıdır. Yargıya güvenin neredeyse sıfırlandığı bir ortamda yara bandı iÅŸlevi görecektir, baÅŸka da bir iÅŸe yaramayacaktır. Yargı bağımsızlığı tam olarak saÄŸlanmadığı sürece ne yapılsa nafiledir. Yargıdan her gün skandal bir karar görmek mümkündür. Bazı davalar var ki iddianameleri akıllara zarar. O kadar çok örnek var ki… Mesela Cumhuriyet gazetesi davası, mesela altı yıl sonra açılan Gezi davası. Gazetecilerin yargılandığı davaların hemen hepsi. Yargıyı bir intikam aracı, muhalefeti baskılama aracı olarak görürseniz her ÅŸeyin çivisi çıkar. PartizanlaÅŸmış bir yargı tüm ülke için tehlikedir. Yargı reformu diye pazarladıkları ÅŸeyin bunu ortadan kaldırması mümkün deÄŸildir.
‘BU YÜZDEN ADALET YÜRÜYÜÅžÜ YAPTIK’
Çok uzun süredir hukuk garabetlerinin yaÅŸandığı zincirleme olaylar ve davalar görüyoruz. Bırakın adil yargılanmayı, adliyeler yurttaÅŸlar için can güvenliÄŸinin olmadığı yerler haline geldi. Buna Soma davası, 3. Havalimanı iÅŸçilerinin davası ve 3 Temmuz’da da gördüÄŸümüz üzere Çorlu tren katliamı davası örnek gösterilebilir. Yargının bir iktidar organı gibi çalışması, yurttaÅŸların adalete olan güveninin yerine bizzat can güvenliÄŸi endiÅŸesinin yerleÅŸmesi… Bu sürdürülebilir mi?
Sürdürülemez tabii ki. Bu ülkenin en acil ihtiyaçlarından birisi adalettir. Adalete güven yoksa, hukuk iÅŸlemiyorsa, iÅŸleyince de nalıncı keseri gibi iÅŸliyorsa o sistemden hayır gelmez. Tek çözümü de yargı bağımsızlığını saÄŸlamaktır. Bir yargÄ±ç ‘yarın ne olurum’, ‘beni de herhangi bir ÅŸeyle suçlayıp içeri atar bunlar’ diye düÅŸünürse, korkuyla yaÅŸarsa adalet dağıtamaz. Nitekim yargıya güven, tarihinin en dip noktasında. Modern devletlerin varlık sebeplerinden birisidir adalet. Böyle bir yargı yaratarak devlet kendini reddetmektedir. Yargıçların muktedirler karşısında el pençe divan durdukları, önlerini ilikledikleri bir sistemin adalet dağıtabileceÄŸine, hukuku uygulayabileceÄŸini düÅŸünmüyorum açıkçası.
Bu yüzden biz ısrarla kuvvetler ayrılığı diyoruz. Bu yüzden adalet yürüyüÅŸü yaptık, bu yüzden “hak, hukuk, adalet” dedik.
‘ERDOÄžAN SAVCI MI Kİ SÜRECİ TAKİP EDECEKMİŞ’
Katliamdan sonra CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan, katliamda yaÅŸamını yitiren 9 yaşındaki OÄŸuz Arda Sel’in dedesi Necmettin Sel’i arıyor ve sorumluların cezalandırılması için elinden gelen her ÅŸeyi yapacağını söylüyor. Biliyorsunuz bir baba var; ismi Åžaban Vatan. Bu babanın kızı 11 yaşındaki Rabia Naz ÅŸüpheli ÅŸekilde hayatını kaybetti. Baba Åžaban Vatan kapı kapı, sokak sokak geziyor ve kızının öldürüldüÄŸünü yetkili kurumlara inandırmaya çalışıyor. Bir süre önce gazeteci İsmail Küçükkaya aktardı; ErdoÄŸan’a yakın bir isim Åžaban Vatan’la görüÅŸmüÅŸ ve kendisine ErdoÄŸan’ın durumdan haberdar olmadığını fakat haberdar edildiÄŸinde mutlaka bu süreci takip edeceÄŸini söylemiÅŸ. Åžimdi neresinden tutarsanız tutun facia bir durum ama ÅŸunu sormak istiyorum: Yargının harekete geçmesi için ErdoÄŸan’ın giriÅŸimde bulunması mı gerekiyor? Ya da buna ne denir, talimat mı vermesi gerekiyor?
Talimatla hareket eden yargıdan kimseye hayır gelmez. Tarih bunun örnekleriyle dolu. EÄŸer bir hakim talimatla hareket ediyorsa orada hukuk devleti yoktur, kabile devleti vardır. Rabia Naz olayına gelirsek, sağır sultanın duyduÄŸunu ErdoÄŸan mı duymamış? Bunlar kamuoyunu aldatmaya yönelik söylemler. Ayrıca ErdoÄŸan savcı mı süreci takip edecekmiÅŸ? Oradaki savcı bu talimat olmazsa iÅŸini mi yapmayacakmış? Yargı baskıyla, yönlendirmeyle, talimatla hareket ederse -ki öyle oluyor- sistem çürümüÅŸ demektir. Bir hukuk devletinde kimsenin talimatına ihtiyaç yoktur. Kurallar bellidir. Suçlu kimse, iktidara yakın da olsa gözünün yaşına bakılmaz. Ama bu hukuk devletinde böyledir. Hukuk devletinde ne hakime, ne YSK’ya kimse talimat veremez.
‘HALK AKP’YE ÇOK TEPKİLİ’
Tüm bunların sonucu olarak, ülkenin her yerinden bir adalet çığlığı yükseliyor. Soma, Çorlu, Åžule Çet, Rabia Naz, PerÅŸembe günü yargının karar verdiÄŸi AladaÄŸ… AKP’nin tek adam rejimine giderken ilmek ilmek ördüÄŸü bu ortam, bu rejimin karakteri oldu diyebilir miyiz? Bu rejimin sürmesi mümkün görünüyor mu?
Sürmesi mümkün deÄŸil. AKP ve uyguladığı otoriter yönetimin miadı doldu. Artık çok ciddi bir gerileyiÅŸ sürecindeler. Halkın hem ekonomik, hem demokrasi ve özgürlükler alanındaki beklentilerini karşılamaktan çok uzaklar. Halk kendisine giydirilen bu deli gömleÄŸini yırtacaktır emin olun. GeçtiÄŸimiz yerel seçimler bunun iÅŸaret fiÅŸeÄŸidir. Yerel seçim sürecinde İstanbul’da mahalle mahalle çalıştım. Orada da gördüm, baÅŸka yerlerde de görüyorum. Halk artık çok tepkili. DeÄŸiÅŸim istiyor ve bu isteÄŸini tüm baskılara raÄŸmen dile getiriyor. Tabii ÅŸunu da ortaya koymak lazım. AKP iktidarı kaybetmemek için baskıyı, ayrıştırma politikalarını ve otoriterliÄŸini artıracaktır. Ama umut var, direnç var, demokrasiye inancımız var. Göreceksiniz yakında her ÅŸey çok daha güzel olacak. O zaman adalet de, özgürlükler de, demokrasi de olması gerektiÄŸi gibi olacak.
‘BUNLARIN YAPTIÄžI ÖZELLEÅžTİRME BİLE DEĞİL’
Demiryollarındaki özelleÅŸtirme fikri 24 Ocak Kararları doÄŸrultusunda 12 Eylül’ün ardından ortaya atılmıştı fakat bu özelleÅŸtirmeler AKP tarafından hayata geçirildi, birçok alanda olduÄŸu gibi… ÖzelleÅŸtirme, demiryollarını piyasaya açmak demek. Piyasaya açmak ise bu alanı kar kapısına çevirmek demek. Ulaşımı kar hırsına teslim etmek, ihmallerin önünü açmak deÄŸil midir? Ulaşım temel hak, siz de bir hekimsiniz; saÄŸlık da böyle. Demiryolları özelinden yola çıkarak, özelleÅŸtirmeler hakkında ne düÅŸünüyorsunuz?
ÖzelleÅŸtirme dediÄŸimiz neoliberal uygulamalar baÅŸlı başına yıkıcıdır zaten ama bunların yaptığı özelleÅŸtirme bile deÄŸil. Bu yapılanlar mirasyedilik. Halkın birikimlerini, gelecek kuÅŸakların hakkını peÅŸkeÅŸ çekmek, gasp etmek. Yılların birikimiyle oluÅŸturulmuÅŸ deÄŸerleri yalnızca iktisadi kuruluÅŸlar olarak görmek büyük yanlıştır. Bunlar bir halkın kendini ispatıdır, aynı zamanda ülkenin teminatıdır. Sosyal adaleti, dayanışmayı saÄŸlayan kurumlarıdır. 70 milyar dolarlık özelleÅŸtirme yapıldı yanlış hatırlamıyorsam. Nerede bu paralar. Yeni fabrika mı açtılar, yeni istihdam alanları mı yarattılar. Hayır. YandaÅŸ basın yaratmaya harcandı paralar. EÅŸe dosta dağıtıldı. Sarayların yapımına harcandı. Açıkçası har vurup harman savurdukları deÄŸerlerle ülkeyi ciddi bir açmaza sürüklediler.
‘AKP İSTİYOR Kİ KİMSE SES ÇIKARMASIN’
Bir de meslek odaları konusu var. AKP, meslek odalarına düÅŸmanca bir yaklaşım geliÅŸtirdi ve meslek odaları kamu hizmetlerinin tasfiyesiyle bu alanlardan da tasfiye edildi. Demiryolları bu konuda en çarpıcı örneklerden biri. Meslek odalarının tasfiyesi, demiryollarındaki denetimi de ortadan kaldırdı. Ve sıralanan ihmaller… Dünyanın en güvenli ulaşımında sadece 2018’de en az 34 yurttaşımız hayatını kaybetti, yüzlerce yurttaşımız yaralandı ve baÅŸka faciaların da eÅŸiÄŸinden dönüldü. Demiryollarının denetimi nasıl olmalı?
AKP istiyor ki meslek odaları, sivil toplum kuruluÅŸları hukuksuzluklara, keyfi yönetime sesini çıkarmasın. Hatta alkış tutsun. YandaÅŸ olsun. Bu yapılmayınca da bu kuruluÅŸları kriminalize ediyor. Terörle suçluyor. Hatırlarsınız, “taraf olmayan bertaraf olur” demiÅŸti. Taraf dediÄŸi de kendi tarafı. “Haddinizi bileceksiniz” diye kükremesi de bundan. Oysa hem meslek odalarının hem STK’ların kamuyu bilgilendirme görevi var. Kendi doÄŸrularını gösterecek elbette. Yanlışları ortaya koyacak. Üstelik herkesin hakkı olan özgürlükleri de, demokrasiyi de, barışı da savunacaklar. Ne yapsın yani Çevre Mühendisleri Odası, “DoÄŸa katliamını durdurun” demesin mi? Ya da Tabipler Odası, “Herkes için ücretsiz eriÅŸilebilir saÄŸlık” demesin mi? Bunları deyince haddini bilmiyormuÅŸ. Elbette adalet de diyecekler, insan hakları da, hukuk da. Demeleri gerek. AKP, ‘ben yaptım oldu’ mantığıyla devlet yönetiyor. Bunu denetlemesi gereken sivil toplum organları da meslek odaları, sendikalar, sivil toplum örgütleridir. AKP’nin demokrasi anlayışı sığ olduÄŸundan bunu algılayamıyor. Bu yüzden tasfiye etmeye çalışıyor.
Demiryollarının denetimi muhakkak uluslararası standartlara uygun olarak meslek odalarının da katılımıyla yapılmalıdır. Yalnızca demiryolları deÄŸil, kamunun tüm uygulamalarında bu olmalıdır. Üstelik öyle göstermelik de olmamalıdır bu.
‘ÇORLU TREN KATLİAMI İKTİDARIN SORUMLULUÄžU OLARAK TARİHE GEÇECEK’
Peki son sorum; Çorlu tren katliamında yaÅŸananlar referans alındığında, yıllar sonra bu katliam ve Türkiye’nin içinde bulunduÄŸu bugünkü durum nasıl anılacak sizce?
Hangi alana bakarsanız bakın bugünler gelecekte hayırla yâd edilmeyecek. Çorlu tren katliamı iktidarın sorumluluÄŸu olarak tarihe geçecek. Çünkü gerçek bu. Öte yandan bu günler hukuksuzluk çağı, özgürlüklerin yok sayıldığı bir zaman dilimi olarak hatırlanacak. Bugünlerde iktidarın dümen suyunda hareket edenler, yarın insanların yüzüne bakamayacak. Bugün ezilenler, ötekileÅŸtirilenler, iftiralara uÄŸrayanlar, hapislere atılanlar ise mücadele etmiÅŸ olmanın, bu karanlığa direnmiÅŸ olmanın onurunu taşıyacaklar.
İLGİLİ HABERLER
'Çorlu tren faciası araştırılsın' önergesi bir kez daha AKP'li ve MHP'lilerin oylarıyla reddedildi!
CHP Tekirdağ Milletvekili Dr. İlhami Özcan Aygun'un Çorlu tren faciasının araştırılması için Meclis'e verdiği önergenin görüşülmesi, AKP'li ve MHP'li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.
11-07-2019 12:02

CHP TekirdaÄŸ Milletvekili Dr. İlhami Özcan Aygun, 8 Temmuz 2018 tarihinde gerçekleÅŸen ve 25 kiÅŸinin hayatını kaybettiÄŸi 341 kiÅŸinin de yaralandığı Çorlu tren faciasına iliÅŸkin Meclis'e araÅŸtırma önergesi verdi. Aygun'un ihmallerin, sorumluluÄŸu olanların ve maÄŸdur ailelere yapılan kötü muamelelerin araÅŸtırılması için verdiÄŸi araÅŸtırma önergesinin görüÅŸülmesi, AKP ve MHP’li vekillerin oyları ile reddedildi.
'GENÇSİNİZ ÇOCUÄžUNUZ OLUR!'
Aygun, önergesinin nedenlerini anlattığı konuÅŸmasında, tren kazasında yaÅŸamını yitirenlerin fotoÄŸraflarını göstererek ÅŸöyle konuÅŸtu:
“YaÅŸamını yitiren 25 canımız için adalet arıyoruz. Onlar trenden bize bakıyor! Ama maÄŸdur ailelere devlet daha büyük acılar hissettiriyor. Tren kazasında evlatlarını yitirmiÅŸ, evlatlarının bedenleri tren altında kalmış ailelere hiç utanmadan arsızca diyorlar ki: ‘Yaşınız genç, çocuk yapabilirsiniz’ Evet, bunu söyleyen yetkilileri buradan kınıyorum. Ben böyle bir sözü kabul etmiyorum.”
'TRENE BİNMEK SUÇ MUYDU?'
Aygun, “O gün o trene binmek suç muydu? Sizin de evlatlarınız da anneniz, babanız da olabilirdi. En güvenilir ulaşım aracı diye trene bindiler. O Arda Sel merakından o trene binmiÅŸti ama merakından bindiÄŸi o tren onun tabutu oldu” dedi.
MECLİS BAÅžKANI'NA ÇAÄžRI
Aygun, TekirdaÄŸ Milletvekili olan TBMM BaÅŸkanı Mustafa Åžentop’a seslenerek, “Bu kazayı ve sorumluları araÅŸtıralım, acıları hafifletelim. Kazadan bu yana 1 yıl geçti, konunun araÅŸtırılmasını bırakın görüÅŸülmesini bile istemiyorsunuz” dedi. Aygun, “Bu kaza deÄŸil faciadır” derken, tepeden aÅŸağıya herkesin sorumlu olduÄŸunu kaydetti.
'KAZANIN SORUMLULARI PİŞKİN PİŞKİN MECLİS’TE OTURUYOR!'
Kazada sorumluluÄŸu ve ihmali olanların BilirkiÅŸi Raporu ile aklandığına dikkat çeken Aygun, “Aileler sorumluların yargılanmasını istediÄŸi için hep itilmiÅŸ, kakılmışlar ama Devlet Demiryollarının üst yönetimi, bürokratlar ve siyasiler bu kazanın sorumlusu olduÄŸu hâlde, piÅŸkin piÅŸkin Meclis sıralarında oturmuÅŸlar” eleÅŸtirisini yaptı.
POLİSE 'SÜPÜRÜN' TEPKİSİ
Yerel mahkemelerde hak ettikleri adaleti bulamayan ailelerin 12 Haziran 2019’da Anayasa Mahkemesi'ne gittiÄŸine, ancak burada polisin plastik mermili, biber gazlı müdahalesi ile karşılaÅŸtığına iÅŸaret eden Aygun, ÅŸu eleÅŸtirileri yaptı:
“Arda Sel’in dedesi gelmiÅŸ, adalet arıyor kızıyla beraber ama emniyet güçleri diyor ki ‘Vekilleri ayırın, diÄŸerlerini süpürün’. Bunlar mal mı, çöp mü? Bunları süpürün diyorsunuz. Polis diyor ki ‘Bu bizim jargonumuz.’ Ben böyle bir jargonu kabul etmiyorum. Ben vatandaşımla eÅŸit kategorideyim. Bu kelimeyi emniyet güçlerinin sözlüÄŸünden çıkarmasını talep ediyorum. Evet, o gün dede zehirlendi, hastaneye kaldırıldı, tansiyonu 20’ye çıkmıştı. Allah korusun, o gün o dedemizi de kaybetseydik, acaba bunun hesabını kimler verecekti?”
'MARJİNAL OLAN KİM?'
CHP TekirdaÄŸ Milletvekili Dr. İlhami Özcan Aygun, Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruÅŸmada, Mahkeme Heyeti’nin kazada yakınlarını kaybeden aileleri içeri almak istemediÄŸini söyledi.
Bu sırada polislerin maÄŸdur ailelere sert bir müdahalede bulunduÄŸunu anlatan Aygun, TekirdaÄŸ Mülki İdare Amiri’nin ‘Marjinal gruplar faaliyette bulunduÄŸu için orada güvenlik tedbirleri artırılmıştı” açıklamasına tepki gösterdi.
Aygun, ÅŸöyle devam etti:
“OÄŸlunu kaybeden kiÅŸi marjinal güç mü? Yine, boynunda boyunluÄŸuyla gelen yaralı kardeÅŸimiz mi marjinal militan? Yine, annesini, babasını kaybeden İsmail Kartal kardeÅŸimiz mi marjinal militan? Evet marjinal militanın elinde su ÅŸiÅŸesi var, buna müdahale ediliyor. ArkadaÅŸlar darp raporu aldılar, emniyet güçleri hakkında, emir verenler hakkında suç duyurusunda bulundular.”
BİLİRKİŞİDEKİ ŞAİBE
Aygun, Çorlu kazası için oluÅŸturulan BilirkiÅŸi Heyeti’ndeki isimlerin TCDD ile danışmanlık ve ihale iÅŸleri olan kiÅŸilerden oluÅŸtuÄŸuna iÅŸaret etti.
Aygun; ÅŸu tepkiyi gösterdi:
“Pamukova’yı paklayan bilirkiÅŸi heyeti Çorlu’ya gönderildi. Bunlar kimler? Devlet Demiryollarıyla ortaklığı olanlar. Sinyalizasyon iÅŸleri yapan Savronik firmasının yönetim kurulu baÅŸkanı. DiÄŸeri kim? İkmal bakım iÅŸlerini yapan firmada danışmanlık yapan kiÅŸi. Esasında bu kazada tepeden aÅŸağıya herkes suçlu! Suçu, doÄŸa olaylarına yıkamazsınız!”
AKP’Lİ RECEP ÖZEL’DEN İTİRAF GİBİ KONUÅžMA
Bu eleÅŸtiriler üzerine AKP Grubu adına söz alan Isparta Milletvekili Recep Özel, “Åžehitlerimiz var, yakınlarına baÅŸsaÄŸlığı diliyorum. Bu acı üzerinden siyaset yapmak, acıları kapatmak için soruÅŸturmaların sabote edildiÄŸini söylemek doÄŸru deÄŸil” dedi.
''GENÇSİNİZ ÇOCUK YAPARSINIZ' CÜMLESİNİ REDDEDİYORUZ!'
AKP Milletvekili Recep Özel, kazadan sonra bir yetkilinin “Daha gençsiniz, tekrar çocuk yapabilirsiniz” demiÅŸse bunu reddettiklerini, tasvip etmediklerini, kınadıklarını belirtti.
Anayasa Mahkemesi’nde acılı ailelerin basın açıklamasının engellenmesinin doÄŸru olmadığını savunan Özel, “KeÅŸke polisimiz bunlara o imkânı saÄŸlayabilseydi, hoÅŸgörülü davranabilseydi. Oradaki görüntülerden hiçbirimiz memnun deÄŸiliz. Onların gaz bombalarına maruz bırakılmasını, onlara plastik mermi sıkılmasını biz de reddediyoruz” diye konuÅŸtu.
İŞTE İHMALLER
AKP’li Recep Özel’in açıklaması üzerine yeniden söz alan CHP Vekili İlhami Özcan Aygun, acıları siyaset malzemesi yapanın AKP olduÄŸunu söyledi.
Aygun, BilirkiÅŸi Raporu’ndaki ÅŸu cümleleri aynen aktardı:
“Devlet Demiryolları ve Meteoroloji Genel MüdürlüÄŸü arasında koordinasyon olmadığı, meteorolojik deÄŸerlendirme yapacak uzman personel ve idari birimin kurulmadığı, Devlet Demiryollarındaki dönüÅŸümün tamamlanamadığı, kaliteli teknik personel sayısının yetersiz olduÄŸu, yeni geliÅŸen hat izleme ve demir yolu yapım teknolojilerinin mevcut eski hatlarda etkin ÅŸekilde kullanılmadığı, menfez kontrol ve bakımlarında herhangi bir meteorolojik ve jeolojik verinin deÄŸerlendirilemediÄŸi, taÅŸkın sularının izlediÄŸi yolların deÄŸerlendirilemediÄŸi, yapılan rutin kontrol ve muayenelerin gözle yapıldığı, yağış istatistiklerinin tutulmadığı, menfez temizliÄŸi ve ıslah yapılmadığı gözlenmiÅŸtir.”
Acıları hafifletme çaÄŸrısı yapan Aygun “O ailelere sıkılan gaz bombalarına, atılan coplara hep beraber göÄŸsümüzü siper edelim ve acılarını hafifletelim. Acıları siyaset malzemesi yapan biz deÄŸil, sizsiniz. Adalet istiyoruz, baÅŸka bir ÅŸey istemiyoruz. Gelin bu önergeye destek olun” çaÄŸrısı yaptı.
Aygun’un çaÄŸrısı karşılık bulmadı. Önergenin görüÅŸülmesi AKP’li ve MHP’li vekillerin oyları ile reddedildi.
EMO: Çorlu faciasının en önemli nedenlerinden biri teknik personel yetersizliği
Elektrik Mühendisleri Odası, Çorlu tren faciasının birinci yıl dönümü için bir değerlendirme raporu hazırlayarak düzenlediği basın toplantısında bu raporu paylaştı.
08-07-2019 16:39

İleri Haber
Çorlu'da 25 kiÅŸinin hayatını kaybettiÄŸi, 300 kiÅŸinin de yaralandığı Çorlu tren faciasının birinci yıl dönümünde Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) İstanbul Åžubesi basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına HDP Milletvekilleri Filiz KerestecioÄŸlu ve Oya Ersoy ile çok sayıda siyasi parti ve kurum temsilcisi de katılım saÄŸladı.
Toplantı, EMO İstanbul Åžubesi Yönetim Kurulu BaÅŸkanı Erol Celepsoy‘un konuÅŸması ile baÅŸladı. Batıda insanların tesadüfen hayatını kaybettiÄŸini ülkemizde ise tesadüfen yaÅŸadığımızı belirten Celepsoy, yakınlarının kaybeden ailelere sabır dilerken dava sürecinde yaÅŸanan olayların ise hukuk cinayeti olduÄŸunu ifade etti.
Åžu an var olan demiryolu güzergahlarında sinyalizasyon sistemlerinin yeterli olup olmadığı, denetimlerinin yapılıp yapılmadığı sorularını yönelten Celepsoy basın açıklamasını yapmak üzere sözü EMO İstanbul YK BaÅŸkan Yardımcısı Hakkı Kaya Ocakaçan‘a bıraktı.
EMO İstanbul Åžubesi tarafından Çorlu faciasına iliÅŸkin hazırlanan deÄŸerlendirme raporundan öne çıkanlar ÅŸu ÅŸekilde:
"8 AÄŸustos 2018 Pazar günü TekirdaÄŸ Çorlu da meydana gelen tren “kazası” nın üzerinden tam bir yıl geçti. Bir dizi ihmal ve en önemlisi kabul edilemez sistem hataları sonucu gerçekleÅŸen bu olayın ayrıntıları bilirkiÅŸi raporu , TCDD teftiÅŸ heyeti raporu ve TMMOB ye baÄŸlı ilgili odaların yaptığı çalışmalar sonucunda oldukça netleÅŸmiÅŸtir.
Kamuoyunun duyarlı kesimlerinin çoÄŸunun bildiÄŸi bu hususları kısaca özetlersek,
• Edirne Uzunköprü istasyonundan İstanbul Halkalı’ya doÄŸru sefere baÅŸlayan 12703 numaralı yolcu treni saat 17:00 civarında Çorlu ilçesi Sarılar Mahallesi ‘nde raydan çıkmış altı vagonundan beÅŸi devrilmiÅŸ, 25 yolcu yaÅŸamını yitirirken 341 yolcu da yaralanmıştır.
• Kazanın nedeni yaÅŸanan ÅŸiddetli yaÄŸmur neticesinde, kaza mahallinde travers ve rayların altında bulunana en az 30 cm. lik balast tabakasının tamamen sürüklendiÄŸi ve tamamen ortadan kaybol kaybolmasıdır .
• Balastın sürüklenmesi sonucu raylar askıda kalmış, tren bu raylardan geçerken sarsılmaya baÅŸlamış ve durumu fark eden makinistlerin treni durdurma gayretlerine raÄŸmen trenin son beÅŸ vagonu devrilmiÅŸtir.
• Trenin kaza sırasındaki hızı 110 km/saat olup hız sınırları içindedir.
• BilirkiÅŸi raporlarına göre Makinistlerin her hangi bir kusuru yoktur.
• Meteorloji genel müdürlüÄŸünden alınan verilere göre yağışın ÅŸiddeti yüksek olmakla birlikte yedi yıl geriye gidildiÄŸinde çok daha yoÄŸun yağışlarla karşılaşıldığı görülmektedir.
• Yağış olayın tek nedeni deÄŸildir ama bu olay sonucunda TCDD ile Meteorloji genel MüdürlüÄŸü arasında herhangi bir protokol olmadığı , TCDD nin kendi bünyesinde de metrolojiden sorumlu bir birim olmadığı anlaşılmaktadır.
'NORMAL ÇALIÅžTIÄžI SÖYLENEN MENFEZ MUHTEMELEN 145 YILLIK KAGİR BİR YAPI'
• BilirkiÅŸi raporunda normal olarak çalıştığı söylenen menfez muhtemelen 1873 yılından kalma 145 yıllık kagir bir yapıdır.
• Senelik Umimi Muayene raporunda menfezde mutlaka balast tutucu yapılması gerektiÄŸi belirlenmiÅŸtir.
• Bu rapor raÄŸmen menfezde hiçbir çalışma yapılmamıştır.
• DSİ nin yaptığı analizlerde menfez kesitinin 100 yıllık ve 500 yıllık debiyi taşıyabilecek kesit alanına sahip olduÄŸu bildirilmiÅŸtir.
• 29.06.2018 tarihinde TCDD İşletmesi Genel Md. TCDD 1. Bölge Md. (HaydarpaÅŸa) Demiryolu Bakım Servis MüdürlüÄŸü’nde Servis Müdürü Vekili olarak görev yapan Mümin Karasu hazırladığı turne raporunda MGM den alınan bilgiler doÄŸrultusunda aşırı yağışların olabileceÄŸini bu nedenle önlemlerin alınmasını ve Köprü ve Menfezlerdeki tespit edilen aksaklıkların giderilmesini istemiÅŸtir.
'ELEMAN SAYISI YETERSİZ'
• TCDD de çalışan eleman sayısı son derece yetersizdir. Bu durum Köprüler ÅŸefi Çetin Yıldırım’ın 11.10.2018 tarihli savunmasında ÅŸu ÅŸekilde belirtilmektedir:
“ …2015 yılı Mart ayından beri Köprüler Åžefi olarak TCDD’da çalışıyorum.Görev mıntıkam Edirne Kapıkule’den EskiÅŸehir’e kadar yaklaşık 750 km.lik bir hattır. Bunun içerisinde yaklaşık 250 adet köprü 2500 adet menfez ve üst geçit bulunmaktadır…..Sorumlu olduÄŸum mıntıkanın çok geniÅŸ olması sebebi ile her yaÄŸmur ihbarında benim yaklaşık 250 köprü ve 2500 menfezi kontrol etmem mümkün deÄŸildir.”
• Peki bu köprü ve menfezleri kim nasıl kontrol edecektir ?
Elektronik algılayıcılar bulunmadığı için Ray Bekçileri. Çorlu hattı boyunca çalışan ray bekçisi sayısı sadece 1 kiÅŸidir o da günlerden Pazar olduÄŸu için izinlidir. Yani TCDD nin sürekli hat izleme sistemi ve kontrolü yoktur. Bu kontroller özel donanımlı vagonlarla ama sadece haftada iki kez yapılabilmektedir. Bu konuda elektronik algılayıcılar olsaydı bu “kaza” söz konusu olmazdı evet bu maliyetli bir iÅŸtir ama 25 canın ve belki de bundan sonra kaybedilecek canların bedeli olabilir mi ?
• BilirkiÅŸi raporunda yine sayfa 23 de ÅŸöyle denmektedir :
“ İdari ve teknik yönetim’de BiliÅŸim Teknolojilerinden yararlanma sınırlıdır. ….özellikle ,demiryollarının izlenmesinde akıllı sensör teknolojilerinin kullanılması kaçınılmazdır. “
Rapor böyle söylemektedir ama Ankara tren kazasından sonra bırakın akıllı sensörlerle izlemeyi ,UlaÅŸtırma Bakanı ” YHT için sinyalizasyon sistemi ÅŸart deÄŸildir.” Açıklamasında bulunmuÅŸtur. İşte kazaların temel nedeni bu kabul edilemez çaÄŸ dışı anlayıştır.• TCDD de iÅŸletmeden sorumlu olan ve onu denetleyen birimler aynı yapı altındadır bu da iÅŸletme zaafının en büyük nedenlerinden birisidir. BilirkiÅŸi raporunda ÅŸu tespite yer verilmiÅŸtir:
“ …geliÅŸmiÅŸ ülkelerde , seyir belgeleme ve onaylama , kalite kontrol yapısı , teknik denetim yapısı gibi hayati unsurlar , ilgili iÅŸletmeden bağımsızdır. Dolayısıyla , DDY iÅŸletmesi özelinde , böylesi bir yapılaÅŸma, ister istemez sistemin çalışma güvenliÄŸini düÅŸürmektedir.” (bilirkiÅŸi raporu s. 22 )
• Yine bilirkiÅŸi raporunda “ …iÅŸi bilen , iÅŸi yapabilen kaliteli teknik personel sayısı yetersiz kalmaktadır. Bu da performans deÄŸerini olumsuz etkilemektedir” denilmektedir.
'KAZANIN EN ÖNEMLİ NEDENLERİNDEN BİRİSİ TEKNİK PERSONEL YETERSİZLİĞİ'
• Kanımızca kazanın en önemli nedenlerinden birisi bu teknik personel yetersizliÄŸidir. Evet ortada bakıma iliÅŸkin , denetime iliÅŸkin , süreç yönetimine iliÅŸkin çok açık mühendislik kusurları vardır ama ortada yeterli mühendis yoktur. Bunun nedeni TCDD üst yönetiminin son yıllarda izlediÄŸi personel politikasıdır. Yetenekli mühendisler ayrılmaya adeta zorlanmış onların görevleri ise ( kadrolar “ mühendis” yerine “teknik personel “ kavramı altında muÄŸlaklaÅŸtırılarak) sanat okulu mezunlarına veya teknikerlere yaptırılmaya baÅŸlanmış bunun mümkün olmadığı durumlarda atamalar sürekli olarak vekâleten yapıla gelmiÅŸtir.
• Bu durum sadece TCDD demir yollarında deÄŸil pek çok kurum ve kuruluÅŸta bu ÅŸekildedir. Mühendislik hizmetleri itibarsızlaÅŸmakta ve bunun sonucu pek çok iÅŸ kazası ve hatalı süreç yönetimi ile karşılaşılmaktadır."
İHD: Çorlu'nun gerçek sorumlularını hesap vermeye çağırıyoruz
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, 25 kişinin hayatını kaybetti Çorlu tren faciasının yıl dönümünde bir açıklama yaparak facianın gerçek sorumlularını hesap vermeye çağırdı.
08-07-2019 15:08

İleri Haber
TekirdaÄŸ'ın Çorlu ilçesi Sarılar mevkiinde 8 Temmuz 2018 tarihinde 25 kiÅŸinin hayatını kaybettiÄŸi, 300 kiÅŸinin ise yaralandığı tren katliamının üzerinden bir yıl geçti. Olayın bir kaza deÄŸil de katliam olduÄŸu daha ilk günlerde ortaya çıkarken, katliamın hukuki süreci ise büyük skandallara sahne oldu.
İnsan Hakları DerneÄŸi (İHD) İstanbul Åžubesi, Çorlu tren faciasının yıl dönümünde bir açıklama yaparak olayın gerçek sorumlularını hesap vermeye çağırdı.
İHD tarafından yapılan açıklamanın tamamı ÅŸu ÅŸekilde:
"ÇORLU TREN 'KAZASI' NDA YAÅžAMINI YİTİRENLERİ SAYGIYLA ANIYOR, OLAYIN GERÇEK SORUMLULARINI HESAP VERMEYE ÇAÄžIRIYORUZ
25 insanın yaÅŸamını yitirdiÄŸi ve 341 insanın yaralandığı TekirdaÄŸ Çorlu’da yaÅŸanan tren 'kazası'nın üzerinden tam bir yıl geçti. Çorlu Cumhuriyet BaÅŸsavcılığı tarafından 4 sanık hakkında hazırlanan iddianame doÄŸrultusunda açılan davanın 3 Temmuz’da baÅŸlayan duruÅŸmasında olayda yaÅŸamını kaybedenlerin yakınlarına mahkeme önünde ÅŸiddet uygulanarak bir nevi cezalandırılmaları, ailelerin ve kamuoyunun adalet beklentisine devletin kabul edilemez yaklaşımını göstermektedir.
Kamuoyunda 'katliam' olarak deÄŸerlendirilen olay sonrasında Elektrik Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklamalar ve hazırlanan raporlar, sistem hataları ve devam eden ihmaller neticesinde bu “kaza”nın kaçınılmaz olduÄŸuna vurgu yapmasına ve hükümet yetkililerinden bakanlara bu olayda sorumlulukları olduÄŸu tespit edilmesine raÄŸmen bu kiÅŸilere dava açılmayarak gerçek sorumluların korunması, gerçeklerin karartılmaya çalışılması da aynı devlet yaklaşımını desteklemektedir.
İnsan hakları savunucuları olarak; hükümeti, bakanlıkları, yargısı ve polisi ile devletin bu tutumunun, diÄŸer adalet bekleyen katliamlar, iÅŸ cinayetleri, kadın cinayetlerinde olduÄŸu gibi devletin insana verdiÄŸi deÄŸerle yakından alakalı olduÄŸunun bilinciyle, temelde yaÅŸam hakkının korunması için devleti etkin önlemler almaya zorlayacak etkinliklerde bulunmaya ve Çorlu Tren 'Kazası' maÄŸdurları için adalet talep etmeye, gerçek sorumlular cezalandırılıncaya kadar davanın takipçisi olmaya devam edeceÄŸiz."
Gazeteci-yazar Mustafa Hoş: Çorlu tren katliamı süreci AKP iktidarının en adaletsiz, en gaddar sürecidir
Çorlu tren katliamının üzerinden geçen bir yılı, süreci başından beri takip eden ve yazdığı 'Ölüm Treni' kitabıyla tarihe not düşen gazeteci-yazar Mustafa Hoş'la konuştuk.
08-07-2019 13:57

Tugay Candan - Twitter: @TugayCandann
Mail: tugaycandan@ilerihaber.org
8 Temmuz 2018’de TekirdaÄŸ’ın Çorlu ilçesi Sarılar mevkiinde 25 kiÅŸinin hayatını kaybettiÄŸi, 300 kiÅŸinin ise yaralandığı tren katliamının üzerinden bir yıl geçti.
Aradan geçen süre zarfında bu olayın bir kaza deÄŸil de katliam olduÄŸu daha ilk günlerde ortaya çıkarken, katliamın hukuki süreci ise büyük skandallara sahne oldu.
Ailelerin adalet mücadelesi sürerken, bu sürecin başından beri konunun takipçisi olan ve cinayeti belgeleriyle ortaya koyan, hatta yazdığı "Ölüm Treni: Çorlu Tren Faciasının Gizlenen Gerçekleri" kitabıyla tarihe not düÅŸen gazeteci-yazar Mustafa HoÅŸ'la kitabı ve katliamın üzerinden geçen bir yıl üzerine konuÅŸtuk.
'HAK ARAYAN İNSANLARI SUÇLU GÖSTERMEYE ÇALIÅžTILAR'
Sondan baÅŸlayalım. 3 Temmuz'da duruÅŸmadaydınız. Bu duruÅŸma ve hukuki süreç ne anlatıyor bize?
Yani o gün mahkemede hepimizin gözünün önünde oldu her ÅŸey. Ailelerin gözü önünde oldu, avukatların gözü önünde oldu, baro baÅŸkanlarının gözü önünde oldu, gazetecilerin gözü önünde oldu. Zaten baÅŸka da kimseye yok. Katılanlar bunlar. Ben neredeyse 1 yıldır o insanlarla temas halindeyim ve birçok etkinliklerine katıldım. Herkes birbirini tanıyor yani. Yabancı biri olsa fark edilirdi. Åžimdi herkesin gözü önüne olan bir ÅŸeyi farklı aktardılar. Yani yok marjinal, yok provokasyon gibi ÅŸeylerle orayı kriminalize etmeye çalıştılar. Hak arayan insanları suçlu göstermeye çalıştılar, bu çok vicdansızca geliyor bana.
Yani 8 Temmuz 2018’den, 3 Temmuz 2019’da kadar bütün aÅŸamalarda büyük bir gaddarlık var ve adaletsizlik var. Mahkemeden döndükten sonra oturdum, düÅŸündüm. Bu ne böyle neden bunları yapıyorlar diye düÅŸündüm. Bu vicdansızlığı hala da anlayamadım. Bunun tek bir açıklaması var sanırım; büyük bir suç iÅŸlediler ve bu suçun üstünü örtmeye çalışıyorlar. Suçluluk telaşı içerisinde her bir aÅŸamada da yapmaya çalıştıkları ÅŸeyi eline yüzüne bulaÅŸtırıyorlar.
Mahkemede olan ÅŸuydu: Salona girdiÄŸimde gördüm bunu, sonradan düÅŸündüÄŸümde daha da netleÅŸti. Bakıyorsun sanıkların olduÄŸu kısma, sonra yaralıların ve ailelerin olduÄŸu kısma bakıyorsun, sanki sanıklara “Biz sizi koruruz, biz sizin yanınızdayız” der gibi bir ortam oluÅŸturulmuÅŸtu.
Yargılanan aileler sanki…
Evet, tamamen böyle bir ÅŸey hissediliyordu. Bilinçli yapılmışsa çok korkunç. İçgüdüsel olarak yapıldıysa zaten orayı düzenleyenin kendini nerede konumlandırdığını gösteriyor. Silahlı polisler vardı, kim ne yapacak ki mahkemede? Ama mesaj sanıklara burada. “Biz sizin yanınızdayız” demek istiyorlar. Bunu aileler hissetti. Sadece aileler de deÄŸil, orada bulunan birçok insan hissetmiÅŸtir zaten.
DuruÅŸmada yapılanların organize olup olmadığını Anayasa Mahkemesi önünde yaÅŸananlardan anlamak mümkün deÄŸil mi? “Süpürün” diyenler orada da vardı, burada da ortaya çıktı.
Organizeden de öte mahkemedeki güvenlik görevlilerinin konumu ÅŸu halde: Kendi iÅŸlevlerinin ya da mahkemedeki hukukun gerektirdiÄŸi gibi hareket etmiyorlar. Orada bir güç var ve o gücü korumak için hareket ediyorlar. Bir paramiliter gibi yani. Bir güvenlik görevlisi refleksi yok. “Süpürün” lafı belki polisin kendi içinde kullandığı bir kavramdır ama orada “Siz bizim için deÄŸerli deÄŸilsiniz, istediÄŸimiz zaman sizi süpürürüz” diye kullanıyorlar. Hissettirdikleri de bu, yaptıkları da bu. Zaten orada bunların organize ÅŸekilde yapılması deÄŸil, zihinlerin böyle düÅŸünüyor olması zaten korkunç.
'İNSANA YABANCILAÅžMANIN EN ÜST NOKTASI'
Mayıs ayında kitabınız Ölüm Treni çıktı. Bu kitabın içinde birçok belge var, ailelerin anlattıklarında müthiÅŸ bir tanıklık var, araÅŸtırmacı gazetecilik ve yoÄŸun bir emek var. Siz kitabınızda “Ben 30 yıllık gazetecilik hayatımda böyle bir olay görmedim” diyorsunuz. Çorlu’yu diÄŸerler ihmal cinayetlerinden ayıran nedir?
Çorlu’yu diÄŸerlerinden ayıran ÅŸu: Çorlu aymazlığın, insansızlığın, insana yabancılaÅŸmanın en üst noktası… O raydaki çimentonun, balastın, herhangi bir ÅŸeyin insandan daha deÄŸerli olması. Bunu göze soka soka gösteriyor olmaları. Bir cinayet iÅŸlemeleri ve bu cinayetinde üstünü örtmek için devletin bütün olanaklarını kullanmaları. Devletin tüm olanaklarını kullanırken de deÄŸiÅŸik hiyerarÅŸide ya da kulvardakilerin buna destek olması. Yani organize bir ÅŸekilde topyekün bir cinayet iÅŸlediler ve bu cinayetin üstünü kapamaya çalışıyorlar. Bu bir tarafı…
DiÄŸer tarafı da insana bu kadar nasıl yabancılaşılıyor anlamakta zorlanıyorum. Yani, “Adalet istiyoruz” diyor baÅŸka bir ÅŸey söylemiyor aileler. Adalet isteyen insanı nasıl döversin ya? 8 Temmuz’dan beri her bir davranış, her bir hoyratlık aynı oranda devam ediyor. Sürekli kötülükte kendilerini aşıyorlar.
Bu açıdan bakıldığında Çorlu hakikaten çok farklı. Her bir insanın hayatı 8 Temmuz’la birlikte bölünmüÅŸ durumda. Bu insanların 7 Temmuzuyla, bugünü arasıyla hiçbir benzerlik yok. Hayatında karakol görmemiÅŸ, adliye görmemiÅŸ insanları sokaklarda adalet aramak zorunda bırakıyorlar ve bu arayışta da korkunç bir gaddarlık sergiliyorlar.
Yani bu kadar belgesi bilgisi olan bir cinayetin üstünü örtmek için bu kadar gaddarlaÅŸmak, aslında bir dönemin simgesi olacak nitelikte.
'BİR TRAVMAYA DÖNÜÅžMÜÅž DURUMDA'
Aileler bu katliamın ardından acılarını bile yaÅŸayamadılar, bu bile çok büyük bir kötülük deÄŸil mi?
YaÅŸayamadılar ve hala yaÅŸayamıyorlar. Åžimdi bak, çok yakınlarını kaybetmiÅŸ insanlar ve bu ihmallerle olduÄŸu için büyük bir travmaya dönüÅŸmüÅŸ durumda. Bir diÄŸer travma da kaybettikleri çocuklarının, analarının, bababalarının haklarını ve hukuklarını ararken karşılaÅŸtıkları gaddarlık. Her biri kendisine ÅŸu soruyu soruyor: “Ya biz bunlara ne yaptık da bize böyle davranıyorlar?” Bak o insanların arasında MHP’li olan var, muhafazakar olan var, CHP’li olan var. Zaten zorunlu ÅŸekilde bir araya gelmiÅŸler öncesinde tanışıklıkları da yok. Ama ÅŸu an her biri aynı ÅŸeyleri hissediyor. Farklı kültürlerden, farklı ortamlardan, siyasi görüÅŸlerden olmalarına raÄŸmen hepsi aynı soruyu soruyor. “Hem eÅŸimizi, anamızı, babamızı, çocuÄŸumuzu elimizden aldınız, hem de bize karşı niye bu kadar zalimsiniz?” diye soruyorlar. Bak bu sorunun yanıtını bulamadıkça daha büyük travmalar yaşıyorlar. Bu cinayeti diÄŸer ihmal cinayetlerinden ayıran en önemli noktalardan biri de bu.
'ÇOCUKLARA GEREKLİ DESTEK VERİLMEDİ'
Bu trenden kurtulan çocuklar da var.
Evet iÅŸin gaddarlık kısmını, adli kısmını konuÅŸuyoruz ama bir tarafı da bu. Hayatını kaybedenlerin çocukları var, kardeÅŸleri var, yakınları var. Bir çocuk unsuru var yani olayda. Ve bu çocuklara gerekli destek de verilmedi. Bir rehabilitasyon sürecinden de geçemediler ve hala o anı yaşıyorlar çünkü aileler sürekli bu anı yaÅŸadıkları için onlar da bu anı yaşıyorlar ve bu sarmalın içindeki çocuklarda ciddi sorunlar ortaya çıktı. Yani ÅŸefkatten uzak bir yıl yaşıyorlar. AKP iktidarının en adaletsiz, en gaddar sürecidir Çorlu süreci.
Kitabınızda birçok belge var katliamı aydınlatan. Bu belgelerin yansıması aralık ayında Meclis KİT Komisyonu’nda görüldü. İsa Apaydın, burada yasadışı bir belge gösterdi. Meclis çatısı altında yasadışı belge göstermek ne demek?
Onu koruyanlar, tren katliamındaki asli sorumluÄŸundan yargılanmasını engelleyebilir mi bilmem ama bu sahte veri düzenlemek, Meclis KİT Komisyonu’nda açıklamak ve yalan söylemekten yırtamayacak.
'ÖNEMSEMEDİLER, SAVSAKLADILAR VE GÖREVLERİNİ YAPMADILAR'
Sahte delil gösteriyor ve yalan da söylüyor. “Meteoroloji bana bilgi vermedi” diyor. Oysa kurumların arasında bir protokol yok.
Orada da yalan söylüyor. 1. Bölge MüdürlüÄŸü 29 Haziran’da yağış uyarısı yapıyor. TCDD’nin iç yazışmalarında var bu. Ama o gün hiçbir kontrol yapılmadı. Bahsedilen yağışla, trenin devrildiÄŸi yağış arasında 2 buçuk saat fark var. Kendi raporlarına uygun davransalardı, o tren zaten devrilmeyecekti. Bu bilgi ellerinde var. Ellerinde bilgi olmasına raÄŸmen önemsemediler, savsakladılar, görevlerini yapmadılar.
'BU OLAYI 'DOĞAL AFET' DİYEREK KAPATABİLECEKLERİNİ SANIYORLARDI'
Siz bu süreçte sık sık ve kitabınızda da aynı ÅŸekilde, hazırlanan iddianamenin cinayetin üstünü örtmek için hazırlandığını söylediniz. Åžimdi bu iddianamenin kaynağı olan bir bilirkiÅŸi raporu ve bu raporu hazırlayan BilirkiÅŸi Kanununa aykırı atanmış bilirkiÅŸiler var. Siz bunların kanunen neden bilirkiÅŸi olamayacağını ortaya çıkardınız. Bu atamayı yapanlar, bilmiyorlar mı bu kiÅŸilerin ifÅŸa olacaklarını? Nasıl böyle pervasız bir atama yapılabilir?
Yani bunu tahmin etmekten öte, başından beri sürece “nasılsa üzerini örteriz” ÅŸeklinde bakıyorlar. Asıl pervasızlık burada. İlk günden beri böyle bakıyorlar. Tablonun tümüne baktığımızda organize bir üstünü örtme ÅŸebekesi görüyoruz. İçerisinde her bir kademeden insanların yer aldığı ve sonrasında da hala mahkemeye kadar uzanan süreçte devam ediyor aynı anlayış. BaÅŸlangıçtan beri bu olayın üstünü “doÄŸal afet” bahanesiyle örteceklerine o kadar emindiler ki temmuzda bilirkiÅŸilerden Mustafa KaraÅŸahin emir geldi ve televizyona çıkarıldı. Onlar bir sayfa ‘doÄŸal afet’ raporuyla kapatabileceklerini sanıyorlardı bu olayı. Bundan o kadar eminim ki… Ama ailelerin ısrarlarıyla…
Sizin de takibinizle…
Benim gibi gazetecilerin de takibiyle ortaya çıkmadı baÅŸladı gerçekler ve artık üzeri örtülemeyecek bir cinayet meydanda duruyor. Ama hala buna çabalıyorlar, inanılır gibi deÄŸil.
'GÜNLERCE, HAFTALARCA, AYLARCA GÖZÜME UYKU GİRMEDİ'
Biraz da iÅŸin sizinle ilgili olan kısmını, gazetecilik kısmını konuÅŸalım. Kitabınızda ailelerden aktardığınız insana çok ağır gelen hikayeler var. “Acıyı paylaÅŸmak” demiÅŸsiniz. Okurken bile çok zor; dinlerken ve aktarırken çok daha zor deÄŸil mi insani açıdan?
Zor, çok zor. Aynı ÅŸeyi Ensar’da yaÅŸamıştım. Bütün o çocukların yaÅŸadığı her anı biliyorum, vakıfım. Ama hiçbirini yazmadım. O çocukları deÅŸifre edemezdim. Zaten yazamazdım da… Onların yaÅŸadıklarını aktardığınız an baÅŸka bir ÅŸeyi de tetiklemiÅŸ oluyorsunuz. Daha fazla okunursunuz falan ama yazmadım bunlar için. Günlerce, aylarca, haftalarca gözüme uyku girmedi. O yüzden bu sürecin ağırlığını üzerimde hissettim uzun zaman.
Bunun bir benzeri de Çorlu’da oldu. Bizim iÅŸimiz insanlarla temas kurma iÅŸi ama aynı zamanda da mesafe iÅŸi. Yaptığım her iÅŸte temas ve mesafeyi korumaya çalıştım ama bu iki olayda da temas ve mesafenin geri dönüÅŸü bende çok yıpratıcı oldu. Çünkü o acıyı hissediyorsunuz falan ama insanların acıya duyarsızlaÅŸtığını da görüyorsunuz. Bu daha acı. İnsanız biz sonuçta herhangi bir ÅŸeye bu kadar yabancılaÅŸamayız. Tabi ki içerisine girdiÄŸinde objektifliÄŸi yitirme riski vardır ama bu aynı zamanda yabancılaÅŸmaya doÄŸru evrilmemelidir. Bunun içerisine girersin ve sana etki eden yanlarıyla da baÅŸa çıkarsın.
Asıl meselede burada. Ben bu kadar hırpalanıyorsam, o insanların yaÅŸadıklarını düÅŸünün! Hep söyledikleri ÅŸu: “Abi neden bize böyle yapıyorlar, bize neden böyle davranıyorlar?” Evet tek sordukları bu ve bunu bana sorduklarında benim gözlerim doluyor.
'SUÇ ORTAKLIÄžI YAPIYORLAR'
“Anaakım” denilebilir. Medyanın büyük bir kısmının da bu olayın üzerini örtme görevini üstlendiÄŸini düÅŸünüyorum ben.
Suç ortakları… Suç ortaklığı yapıyorlar.
Sizin gibi tecrübeli bir gazetecinin bakış açısıyla, bir gazetecinin suça ortak olması nasıl bir ÅŸeydir?
Korkunç. Bu dönemde gazeteci bir suç ortaklığı kuramaz. Kurarsa, gazeteci olamaz zaten. Bu dönemde AladaÄŸ’da, Ensar’da, Çorlu’da suç ortaklığı yapanlar bunun hesabını da vermeli bence. “Görmedim, duymadım” diyemezler. Her ÅŸey, herkesin gözü önünde oldu ve bilinçli bir ÅŸekilde bunlar kamuoyuna aktarılmadı, sansürlendi ve haberleri yapılmadı. Bu ölümlerin suç ortağıdır ve hiçbir zaman da kendini aklayamayacaktır medya.
Sadece ÅŸu var Tugay: Çorlu’da ne yaptın, Ensar’da ne yaptın, AladaÄŸ’da ne yaptın, 14 yaşında ölen çocuÄŸun annesi yuhalatılırken ne yaptın, Rabia Naz olayında ne yaptın? Bu beÅŸ maddeyi birisine sorduÄŸunda yanıt veremiyorsa bir ‘gazeteci,’ suratına tükürsün herkes. Bırakın gazeteciliÄŸi insan deÄŸil bunlar. Tez bu kadar basit; alın karşınıza beÅŸ tane soru sorun. EÄŸer gazeteciyse bunlara yanıt verir, deÄŸilse suratına tükürülsün. BaÅŸka da bir ÅŸeye gerek yok zaten.
'GAZETECİ HALKA KARŞI SORUMLUDUR'
Siz kitabınızda bir ‘vefa borcu’ndan bahsetmiÅŸsiniz. Ben de ÅŸu soruyu soruyorum. Gazetecinin halka karşı vefa borcu nedir?
Gazeteci halka karşı sorumludur. Kamusal alanda görev yapar ve gerçekleri anlatmakla yükümlüdür. Gazeteci aslında ÅŸudur: Bir deniz fenerinin ışığı yanlış yere yönlendirirse gemi ya karaya vurur, ya da bir adacığa çarpar ve batar. Gazetecilik buradaki deniz feneridir. Bu görevi yapmayanlar, ‘gazetecilik’ adı altında bu ülkeye kötülük yapmış, mesleÄŸine de ihanet etmiÅŸ insanlardır. Hiçbir gerekçesi yoktur. Hiçbir savunulacak yanı da yoktur.
Bir insanın bir çocuÄŸa karşı kılı kıpırdamıyorsa insan bile deÄŸildir. Ensar’da kılınız kıpırdamadıysa, eve gidip çocuklarınızı nasıl sevdiniz ya? Hayata bu kadar yabancılaÅŸamaz bir gazeteci. Gazetecilik yaparak bedel ödeyen birçok insan var bu ülkede.
Gazeteci kime yaranacağına ve kime yarayacağına bakmaz, gerçeÄŸin peÅŸinden gider ve gerçeÄŸi anlatır. Bedeli ne olursa olsun.
Memleketin her noktasından bir adalet çığlığı yükseliyor neredeyse; Soma, Rabia Naz, Åžule Çet, AladaÄŸ, Çorlu…
Trafikte kaza sürü verilen cinayetler…
Evet evet.
Yani böyle bir sürü olay var.
'BU SUÇ ÅžEBEKESİNİN SONUNU ADALET ARAYAN İNSANLAR GETİRECEK'
Ama adalet, kendisini arayanları birleÅŸtiriyorlar da… Mesela Åžaban Vatan, Çorlu ailelerinin adalet nöbetine katılıyor. Keza Mısra Hanım, Berkin Elvan’ın ailesiyle bir araya geliyor.
DediÄŸin gibi daha fazla da bir araya gelecekler ama ÅŸu var: Bir suç ÅŸebekesi AladaÄŸ’dan Åžule Çet’e, Ensar’dan Çorlu’ya, Rabia Naz’a kadar her yerde görülüyor.
Bu suç ÅŸebekesinin sonunu adalet arayan insanlar getirecek. AKP’nin bumerangıdır bu çığlıklar. Bu böyle olmaya da devam edecek. Bir ülkenin ortak paydası adalet ve vicdanı aldığınız da ortada bir ülke kalmaz.
Kitabınızda, ErdoÄŸan ve Necmettin Sel arasında geçen telefon konuÅŸmasına da tanıklığınızla yer vermiÅŸsiniz. İsmail Küçükkaya’nın aktardığı bir Rabia Naz olayı var.
Evet, biliyorum onu.
'ERDOÄžAN SÖZÜNÜ TUTMADI'
Nereden tutsanız elinizde kalıyor ama bu ülkede yargının harekete geçmesi için ErdoÄŸan’ın talimat mı vermesi gerekiyor?
Öyle görünüyor. Zaten rahip Brunson’dan birçok olaya kadar bu görülüyor. Acı olaylarda da böyle. Yalnız ÅŸu var: Çorlu’da Tayyip ErdoÄŸan sözünü tutmamıştır. Sözünü tutmadığını da 3 Temmuz’da hepimiz gördük.
'İHMAL CİNAYETLERİNİN ÖNÜNÜ AÇAN ÅžEYLERDEN BİRİ DE 'NASILSA BİR ÅžEY OLMAZ'CI BAKIÅž AÇISIDIR'
Adaletsizlik ve vicdansızlığın AKP’yı yıkacağını söylediniz. Bu kadar gaddarlık cezasız kalır mı peki?
Bu adaletsizlik ve vicdansızlık sürecinin AKP’nin sonunu getireceÄŸi kesin. Siyasal olarak birçok ÅŸeyi onarabilirler; “Yol yaptık”, “Köprü yaptık” diyebilirler ama bir tane menfezin onarılmaması sonlarını getirir. Bu davanın zaman aşımının olmadığını da bu yüzden söylüyorum. Bugün sorumluluÄŸu olup yargılanmayan kim varsa, gelecekte mutlaka bunun hesabını verecek.
O İsa Apaydın mutlaka yargılanacak. Ben ÅŸu andan itibaren biliyorum ki hiçbiri rahat uyuyamayacak. Bu ülkede bir bakış açısı vardır. “Nasılsa bir ÅŸey olmaz” denir. Bu bakış açısı ihmal cinayetlerinin artmasına neden olmuÅŸtur. Hiçbir ÅŸey yapamıyorsan bu insanların acılarını paylaÅŸ, yanlarında dur, sesleri duyur. O zaman birileri geceleri rahat uyuyamayacaktır. Bu bile bir ÅŸeydir.
Peki yıllar sonra bakıldığında bu dönem nasıl hatırlanacak? Bir kelimeyle anlatılacak olsa ne olur?
Aklına ilk ne geliyorsa o.
Zalimlik…
Evet, kimin aklına ilk ne geliyorsa öyle hatırlanacak.
Evren İşler: Bilirkişi heyeti, sorumluların yargılanmıyor olmasının ilk sebebi
Çorlu tren katliamının üzerinden geçen bir yılı, hayatını kaybedenlerin ailelerinin avukatı olan Evren İşler ile konuştuk.
08-07-2019 11:20

İzel Sezer - @izelsezer
E-posta: izelsezer@ilerihaber.org
8 Temmuz 2018’de TekirdaÄŸ’ın Çorlu ilçesi Sarılar mevkiinde 25 kiÅŸinin hayatını kaybettiÄŸi, 300 kiÅŸinin ise yaralandığı tren katliamının üzerinden bir yıl geçti.
Aradan geçen süre zarfında bu olayın bir kaza deÄŸil de katliam olduÄŸu daha ilk günlerde ortaya çıkarken, katliamın hukuki süreci ise büyük skandallara sahne oldu.
Ailelerin adalet mücadelesi sürerken, aradan geçen bu bir yılı yaÅŸamını yitirenlerin ailelerinin avukatı olan, Sosyal Haklar DerneÄŸi (SHD) Genel Sekreteri Avukat Evren İşler'le konuÅŸtuk.
‘KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMASINI ENGELLİYORLAR’
Ailelerin ve sizin "Çorlu tren faciasının tüm sorumluları yargılansın" talebinize raÄŸmen davada yalnızca alt düzey 4 TCDD görevlisi yargılanıyor. Bu durumu nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
Bu durum kamu görevlilerinin yargıdan kaçırılma çabasının bir parçası. Aslında bunu bütün sosyal cinayet dosyalarında görüyoruz. Mümkün olduÄŸu sürece kamu görevlilerinin yargılanmasını engelliyorlar, yargılamak zorunda kalırlarsa da en alt seviye cezaları vererek dosyayı kapatma derdine düÅŸüyorlar. Bu maalesef ki idarenin, bürokrasinin ve yargının bir pratiÄŸi olarak karşımıza çıkıyor. Bütün dosyalarda olduÄŸu gibi burada da engellemeye çalışıyorlar. Bir ÅŸekilde, bir gün bu yargılama sırasında yaptığımız itirazlar sonucunda tüm sorumlular yargılanmadan bu dosyanın kapanmayacağına inanıyoruz.
‘BİLİRKİŞİ HEYETİ TÜM SORUMLULARIN YARGILANMIYOR OLMASININ İLK SEBEBİ’
BilirkiÅŸi raporunu hazırlayan iki kiÅŸinin UlaÅŸtırma Bakanlığı ve ihale verdiÄŸi firma ile baÄŸlantısı çıktı. Sizce bu durum soruÅŸturmanın bağımsızlığını etkiledi mi?
Tabii ki etkiledi. Çünkü bu insanlar neredeyse sanık olması gereken insanlar. Bir tanesi o hatta danışmanlık yapan kiÅŸi. Bir diÄŸeri o hattın sinyalizasyon ihalesini alan insan. Yani hem ticari hem de siyasi baÄŸlantıları var UlaÅŸtırma Bakanlığı ve TCDD ile. Dolayısıyla zaten, bilirkiÅŸi heyetinin içinde bu iki insanın olması tüm sorumluların yargılanmıyor olmasının ilk sebeplerindendir.
‘SAVCI VE HAKİM DELİLLERİ OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ DEÄžERLENDİRMEDİ’
SoruÅŸturma sürecinde bilirkiÅŸi raporunu hazırlayan ÅŸahısların bakanlık baÄŸlantısı haricinde baÅŸka hukuksuzluklara da denk geldiniz mi?
BilirkiÅŸi raporu ne kadar kötü, ne kadar taraflı olursa olsun soruÅŸturmayı yürütme yükümlülüÄŸü savcıya aittir. Dolayısıyla savcının bütün delilleri toplayıp bu delillere uygun ÅŸekilde karar vermesi gerekirdi. Bu kadar taraflı hazırlandığından emin olduÄŸumuz bilirkiÅŸi raporu dahi aslında hem UlaÅŸtırma Bakanlığı'nın hem de TCDD Genel MüdürlüÄŸü'nün sorumlu olduÄŸu yerleri söylüyor. Söyledikten sonra "Bunların sorumluluÄŸu yoktur" diyor. Dolayısıyla savcının hukuki deÄŸerlendirmeyi yaparken soruÅŸturmasını derinleÅŸtirmesi gerekirdi. Sadece bilirkiÅŸilerin dediÄŸine göre iddianame düzenlemesi ve diÄŸer insanlar hakkında karar vermesi kabul edilemez. Biz buna itiraz ettik, itirazımızı deÄŸerlendiren Sulh Ceza HakimliÄŸi de itirazı reddetti. Dolayısıyla sadece bilirkiÅŸilerin sorumluluÄŸunda deÄŸildir bu iÅŸ. SoruÅŸturmayı yürüten ve daha sonra itiraz kararını deÄŸerlendiren savcı ve hakimin de delilleri tam olması gerektiÄŸi gibi deÄŸerlendirmediÄŸini düÅŸünüyoruz.
‘ACILI İNSANLAR KATİLLERİYLE YÜZLEÅžMEK İSTİYORLAR’
İlk duruÅŸma öncesinde polis ailelere saldırdı ve hayatını kaybedenlerin ailelerini salona almadı. Sizce bu saldırının sebebi ne?
O kadar olmaması gereken bir ÅŸey yaÅŸadık ki... Bu salonun yetersiz olduÄŸu en başından belliydi. 300'den fazla müÅŸtekisi var dosyanın, 135 kiÅŸilik salonda duruÅŸma yapma kararı verildi. Aileler ve avukatları duruÅŸma öncesinde de salonun yetersiz olacağını ve daha büyük bir yerde yapılması talebini iletmiÅŸlerdi mahkemeye ama açıkçası böylesi bir saldırı beklemiyorduk. Bu insanlar acılı. Evlatlarının, annelerinin, babalarının ölümünden sorumlu olan insanlarla, katilleriyle yüzleÅŸmek istiyorlar haklı olarak. Onlara soracakları sorular var. Ve hepsinden önemlisi, bir adil yargılama yapıldığından bahsedebilmek için zaten bu insanların duruÅŸma salonunda olması ÅŸarttır. Aileler sadece bunu talep etti. Polis, duruÅŸmaya giriÅŸten itibaren inanılmaz bir pervasızlıkla davrandı.
‘ACILI AİLELERİ DÖVMEKTEN ÇEKİNMEDİLER’
Gerçekten bir ÅŸey söylemek çok zor. O insanların acısına acı katan bir olay yaÅŸadık. Adalet arıyorlar ve adı "Adalet Sarayı" olan yere girmeleri, duruÅŸmalarını takip etmeleri dövülerek engelleniyor. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. Aileler zaten açıklamalarında da söyledi, "Biz düÅŸman mıyız, bize niye böyle davranıyorsunuz?" diye. Ama ÅŸunu biliyoruz, sorumluluk mümkün mertebe alt seviyede tutulsun çabasının bir yansıması bu. Takip edilmesin ki yargı mekanizmamız bir kere daha araç olarak kullanılabilsin ve bütün sorumluları da yargılamadan göstermelik cezalarla bu iÅŸi kapatabilsin istiyorlar. DediÄŸim gibi bu bir idari pratik. Yargı mekanizmasıyla ve polisiyle bir bütün olarak karşımıza çıktı ve bunu saÄŸlayabilmek için acılı aileleri dövmekten bile çekinmediler. Gerçekten utanç verici ve çok üzücü. Aileler açısından da kabul edilemez nitelikte. Hem üzgünler, hem öfkeliler.
‘AÇIKLAMA, VALİLİĞİN KENDİ SUÇUNUN ÜSTÜNÜ KAPATMAK İÇİN BAÅžVURDUÄžU MANİPÜLASYON'
TekirdaÄŸ ValiliÄŸi, ilk duruÅŸma sonrasında skandal bir açıklama yaparak "Polisimiz marjinal gruplara prim vermedi" dedi. Sizce kim bu "marjinal" gruplar?
Orada marjinal grup falan yoktu. Bu açıklama valiliÄŸin kendi büyük hatasını, hem insani hem hukuki hatasının üstünü kapatmak için baÅŸvurduÄŸu bir klasik çarpıtma yöntemidir. Aileler oradaydı, kimse polise karşı en ufak bir suç iÅŸlemedi. Polis başından itibaren, sabah 09.00'da buluÅŸtuÄŸumuzdan itibaren, pervasız bir tutum içindeydi. Bir marjinal grup yoktu, tamamen valiliÄŸin kendi suçunun üstünü kapatmak için baÅŸvurduÄŸu, çaresizlikten kaynaklanan bir çarpıtmadır, bir manipülasyondur.
Barış Atay: Bir şeyler AKP'nin zarar verdiği ailelerin mücadelesiyle değişecek
Çorlu tren katliamının üzerinden geçen bir yılı Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Barış Atay ile konuştuk.
08-07-2019 10:56

İzel Sezer - @izelsezer
E-posta: izelsezer@ilerihaber.org
8 Temmuz 2018’de TekirdaÄŸ’ın Çorlu ilçesi Sarılar mevkiinde 25 kiÅŸinin hayatını kaybettiÄŸi, 300 kiÅŸinin ise yaralandığı tren katliamının üzerinden bir yıl geçti.
Aradan geçen süre zarfında bu olayın bir kaza deÄŸil de katliam olduÄŸu daha ilk günlerde ortaya çıkarken, katliamın hukuki süreci ise büyük skandallara sahne oldu.
Ailelerin adalet mücadelesi sürerken, aradan geçen bu bir yılı Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Barış Atay ile konuÅŸtuk.
'PAMUKOVA'DAN SONRA BİNALİ YILDIRIM MECLİS BAÅžKANLIÄžI'NA YÜKSELTİLEREK ÖDÜLLENDİRİLDİ'
Çorlu'da hayatını kaybedenlerin yakınlarının ve avukatlarının "Davada üst düzey yetkililer ve siyasiler de yargılansın" talebine raÄŸmen alt düzey 4 TCDD görevlisinin sanık olarak yer aldığı bir iddianame hazırlandı. 25 kiÅŸinin yaÅŸamını yitirdiÄŸi bir katliamda yalnızca 4 kiÅŸinin sanık olmasını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
Üst düzey yetkililerin devletin organları tarafından korunması durumu neredeyse 20 yıllık sürece baktığımızda AKP iktidarıyla daha da belirginleÅŸen ama Türkiye siyasal tarihinde sıkça rastladığımız bir durum. Bir de ne yazık ki devlet yöneticileri yönettikleri alanlarla ilgili sorumlulukları almaktan her zaman kaçınmışlardır. Bunun daha önceki örnekleri Pamukova Katliamı'nda Binali Yıldırım'ın bakan olduÄŸu dönemdi. Binali Yıldırım'ın Meclis BaÅŸkanlığı'na kadar yükseltilmesini, ödüllendirilmesini oradan görebiliriz. O yüzden bu karar ÅŸaşırtıcı deÄŸil. Türkiye'de, belki dünya tarihinde görülmüÅŸ en büyük yolsuzluktan sonra güle oynaya bütün milletvekillerini, bakanları akladıkları dönemi hatırlıyoruz. Fakat ailelerin bu hak arayış talebi içerisinde bu durumun daha da direngen bir mücadele oluÅŸturduÄŸu da kesin.
'POLİSLERE YURTTAÅžI DÖVDÜRMEK AKP AÇISINDAN ÇÖZÜM OLMAYACAK'
Hem 12 Haziran'da Ankara'daki Adalet Nöbeti'nde hem de davanın çarÅŸamba günü görülen ilk duruÅŸmasında polis yaralılara ve ailelere yönelik saldırıda bulundu. Hatta siz de Ankara'daki Adalet Nöbeti'ndeydiniz. Ailelere yönelik bu saldırılara iliÅŸkin neler söyleyebilirsiniz?
İktidarının yarattığı gücü gittikçe kaybetmekten olan hükümet, bizzat kendisinin hatalı olduÄŸu durumlarda hesap vermekten kaçınıyorsa çareyi yurttaşın kendisinden beklentileri karşısında kaba gücü gittikçe arttırmakta bulur. Bu AKP'nin çok uzun zamandır denediÄŸi bir yöntem. Özellikle 2013'te Gezi'den bu yana yükselen veya yükselme ihtimali olan herhangi bir toplumsal tepkiye karşılığı kolluk kuvvetlerine zor kullandırmak hatta bunu abartılı ve kontrolsüz bir biçimde yaptırmak ÅŸeklinde. AKP, Anayasa Mahkemesi önünde Çorlu ailelerinin hak taleplerini tekrar dile getirme ve davanın önünü açması konusundaki baskısının toplumsal muhalefet açısından kabul göreceÄŸini bildiÄŸi için saldırarak bastırmak istedi ama her zaman söylediÄŸimiz gibi, bu yöntem toplumsal muhalefet açısından korkutucu deÄŸil, gittikçe mücadeleyi büyüten bir hale geliyor. Çünkü insanlar hem sıkılmışlık hem de sıkışmışlık duygusu içerisinde belli noktalarda artık kaybedecek bir ÅŸeylerinin olmadığını da bildiklerinden hükümete karşı çok net durmaktan geri durmuyorlar. O yüzden de polislere yurttaşı dövdürmek gibi hareketler AKP açısından çözüm olmayacak bir ÅŸey.
'KAMUOYUNA VE SOKAÄžA TAÅžIMAYA ÇALIÅžIYORUZ'
Meclis'teki birçok milletvekili "Çorlu faciası araÅŸtırılsın" talebiyle araÅŸtırma önergesi verdi fakat her seferinde AKP'li ve MHP'li milletvekillerinin oyuyla bu talep reddedildi. Sizce bu taleplerin reddedilmesinin sebebi ne olabilir?
Böyle bir önerge verip bir komisyon tarafından hakkaniyetli bir araÅŸtırma yapılırsa sadece Çorlu'da veya Pamukova'da deÄŸil; UlaÅŸtırma Bakanlığı hakkında konuÅŸtuÄŸumuzda, muhalefetin ve toplumsal kamuoyunun Türkiye'deki birçok tren yolunun sıkıntılar yaratabilecek hatta baÅŸka katliamlara yol açabilecek ÅŸekilde üstünkörü incelendiÄŸini veya bakımdan geçirildiÄŸini görebilme ihtimali var. Ayrıca AKP böyle bir "gedik" verirse bu araÅŸtırma önergelerinin kendisini rahatsız etmekten öte iktidarını parçalayabilecek hatta yok edebilecek birçok olayda da tekrarlanması ve istenmesi söz konusu. "Birine izin verdim, diÄŸerine izin vermedim" gibi bir anlayışla gidemeyeceÄŸi için kendisine tehlike yaratabileceÄŸini düÅŸündüÄŸü her ÅŸeyi Meclis'teki sayısal üstünlüÄŸüyle reddetme yolunu tercih ediyor. Çünkü ÅŸu an Meclis'teki sayısal durum açısından muhalefet partilerinin reddedildikten sonra bunu tekrar gündeme getirme ÅŸansı olmuyor. Biz de o yüzden bunu kamuoyuna ve sokaÄŸa doÄŸru, toplumsal muhalefetin etkili olabileceÄŸi alanlara doÄŸru taşımaya çalışıyoruz.
'BİR ÅžEYLER AKP'NİN ZARAR VERDİĞİ AİLELERİN MÜCADELESİYLE DEĞİŞECEK'
Türkiye'nin dört bir yanında çocuÄŸu katledilen ailelerin mücadelesi sürerken, bir milletvekili olarak her zaman bu ailelerin yanında olmaya çalışıyorsunuz. Rabia Naz'ın, Berkin Elvan'ın, OÄŸuz Arda Sel'in adalet arayan ailelerine baktığınızda ne görüyorsunuz?
Elbette ki hiçbirimiz böyle bir ÅŸey yaÅŸamadığımız için sadece empati kurmaya çalışmaktan baÅŸka bir çaremiz yok fakat ÅŸunu görüyoruz, bu insanlar çok güçlü insanlar ve toplumun bir kısmının da gücünün olduÄŸunu çocuÄŸu katledilen ailelerin yüzünde görme ÅŸansımız oluyor. Bu senin verdiÄŸin mücadelede gücü daha çok arttırma, mücadeleyi daha çok büyütme ihtiyacı saÄŸlıyor çünkü onlar bu acıları yaÅŸarken, çocukları için bu kadar çabalarken senin yan gelip oturma lüksünün olmadığını gösteriyor sana. EÄŸer bu ülkede önümüzdeki süreçte bir ÅŸeyler deÄŸiÅŸecekse geçtiÄŸimiz yıllarda AKP'nin direkt ya da dolaylı olarak zarar verdiÄŸi ve düzenini bozduÄŸu ailelerin bu mücadelesiyle olacağına inanıyorum.
'ÅžU AN DEVLET ERDOÄžAN VE AİLESİNİN KAFASINA GÖRE YÖNETMEYE ÇALIÅžTIÄžI DAR BİR ALAN'
AKP'nin baÅŸkanlık sistemiyle tek adam rejimine giderken ülkenin dört bir yanında ördüÄŸü adaletsizlik ortamı bu rejimin karakteri oldu demek mümkün müdür? Bu rejimin sürmesi mümkün görünüyor mu?
Elbette ki karakteri oldu. Åžu an zaten bilindik anlamda bir devlet yapısından söz etmek çok da mümkün deÄŸil. Åžu an devlet dediÄŸimiz ÅŸey ErdoÄŸan ve ailesinin kendi kafasına göre ve kendi ikbali açısından yönetmeye çalıştığı bir dar alan. Aslında bir sıkışmışlık da söz konusu. Bunu en yeni örneÄŸi Merkez BaÅŸkası BaÅŸkanı'nı faizleri indirmediÄŸi için geçtiÄŸimiz günlerde görevden alması. Artık kanunun üstünde kararnamelerin geçerli olduÄŸunu düÅŸünmemizi saÄŸlamaya yönelik bir sistem icat edildi. Elbette yurttaÅŸların bir kısmı buna karşı çok büyük bir direnç uyguluyor fakat AKP'nin kendisi açısından bu düzeni kurduÄŸu bir gerçek.
'TEK ADAM REJİMİNİN DEVAM ETME ŞANSI YOK'
Bu rejimin devam etme ÅŸansı yok. AKP gibi faÅŸizan yönetim anlayışını benimsemiÅŸ ve bu ÅŸekilde ayakta kalmaya çalışan bir iktidar ne kadar güçlü olursa olsun, bu türlü bir düzensizliÄŸin kendisi açısından bir geçerliliÄŸinin olmadığını onlar da farkında. Birincisi gitme ihtimallerinin yarattığı korku kendi aralarında çok görünmeyen ama hissedilen bir çözülme durumuna karşılık geliyor, rahatsızlıkları olduÄŸu bir gerçek. Sonuçta AKP son iktidarını biraz da MHP'nin desteÄŸiyle kurdu, o da çok kırılgan ve güvenilir olmayan bir ittifak. Öbür taraftan, her ne kadar yerel seçim de olsa, yerel seçimdeki baÅŸarıların Meclis içindeki muhalefet partilerine özgüven getirdiÄŸi de bir gerçek. O yüzden sesleri de yüksek çıkıyor.
''GİDERAYAK NEYİ GÖTÜREBİLİRİZ' HESABINI YAPIYORLAR'
Åžu ana kadar uyguladıkları yanlış dış politikalar, iç politikada yurttaÅŸ üzerinde bir baskı kurulması bir korkutma taktiÄŸi güdülmesi AKP'nin sonunu hazırlayan önemli etmenlerden. AKP ÅŸu an bunu tek başına çevirebilecek veya eski haline getirebilecek güce sahip bir parti de deÄŸil. O yüzden ÅŸu an ne kadar az zararla kapatırız, giderayak neyi götürebiliriz hesabını yaptıklarını düÅŸünüyorum.
'BU YAÅžADIÄžIMIZ DÖNEMİN HESABININ SORULMAYACAÄžINI DÜÅžÜNMEK YANLIÅž OLUR'
8 Temmuz 2018'de Çorlu'da yaÅŸananları ve karanlık soruÅŸturma sürecini, ailelere saldırıları referans aldığımızda, yıllar sonra bu katliam ve Türkiye'nin bugün içinde bulunduÄŸu durum sizce nasıl anılacak?
Çok karanlık bir dönem olarak anılacağı kesin. Bu AKP'den önce her ÅŸey toz pembeydi, yaÅŸam çok güzeldi demek deÄŸil. Ama bütün olumsuz hukuki yaptırımlara rapmen bir zamanlar bu yurttaÅŸlar eÄŸer fırsatını bulabilirse bir ÅŸekilde davaya konu edebilme ÅŸansları vardı. Åžimdi ülke tamamen kabile mantığıyla yönetildiÄŸi için o fırsatı çok bulamıyor. Dolayısıyla bu dönemin karanlık bir dönem olarak anılacağını düÅŸünüyorum. Burada önemli olan ÅŸu, bundan sonra oluÅŸacak düzen içerisinde -bu düzenin nasıl inÅŸa edileceÄŸine kesinlikle bizim de söz sahibi olmamızın gerekliliÄŸine iÅŸaret ederek söylüyorum- devr-i sabık yaratmamak mantığıyla hareket edecek her türlü parti, kuruluÅŸ; kendisi açısında bu karanlık dönemin küçük bir suç ortağı olma tehlikesi taşıyor. Bu yaÅŸadığımız dönemin hesabının sorulmayacağını düÅŸünmek dahi yanlış olur. AKP'den ve ErdoÄŸan'dan sonraki süreçte, bu yaÅŸadığımız 17 yıllık sürecin hukuki anlamda yeniden dizayn edilmiÅŸ bir hukuk sistemi içerisinde hesabının nasıl sorulacağını ve nasıl cezalandırılacağını düÅŸünmek gerekiyor. Ama hiçbirimiz sanırım güzel anmayacağız bugünleri...