Chavez'in ardından Venezuela: Paramiliter terör, ekonomik sabotaj, emperyalist abluka...

Chavez'in ardından Venezuela: Paramiliter terör, ekonomik sabotaj, emperyalist abluka...

ABD’nin “arka bahçesi” olarak gördüğü Güney Amerika’da emperyalist tahakkümün oyunlarını bozarak tüm kıtada büyük bir etki yaratan Venezuela, son yılların en ağır saldırısıyla karşı karşıya. Hugo Chavez önderliğinde girişilen “Bolivarcı devrim” hamlesi, ABD ile işbirlikçi bölge ülkeleri ve sağ muhalefet tarafından organize edilen ekonomik sabotaj faaliyetleri, uluslararası baskı ve ambargo, şiddet olayları ve darbe girişimleriyle boğulmaya çalışılıyor.

Özgür Yılmaz @ozguryilmaz

Neoliberal iktisadi politikaların yarattığı eşitsizliğe isyan eden emekçi kitlelerin desteğiyle 1998’de Devlet Başkanlığı koltuğuna oturan Hugo Chavez, adına “Bolivarcı devrim” denilen bir sosyalizan süreç başlatmıştı. Dünyanın en büyük petrol rezervine sahip ülkede, petrol gelirleriyle finanse edilen kamusal yatırımlar aracılığıyla eşitsizlikler azaltılmış, yoksulluk oranları büyük ölçüde düşürülmüştü.

Bu sürecin bir ön koşulu olarak da Chavez, burjuvazinin ekonomi üzerindeki hakimiyetini kısıtlamaya ve başta petrol endüstrisi olmak üzere kritik sektörlerde kamulaştırma hamlelerine girişmişti. Chavez’in hamlelerine karşı sık sık müdahalelerde bulunan sermaye örgütleri ve sağ gruplar ise halkın geniş desteği karşısında etkisiz kalmıştı.

Ancak Chavez’in hayatını kaybetmesinin ardından faaliyetlerinin yoğunlaştıran sağ grupların saldırıları, ABD’nin uluslararası baskıyı artırması ve ekonomik krizin etkisiyle, 2015 yılından itibaren süreç tersine döndü. Venezuela, sermaye grupları, sağ muhalefet ve ABD ortaklığında gerçekleştirilen 2002’deki başarısız darbe girişiminden bu yana en ağır politik krizle boğuşuyor.

Nisan ayından bu yana sağ grupların şiddet eylemleriyle sarsılan ülkeye yönelik saldırılar, 30 Temmuz’daki Ulusal Kurucu Meclis seçiminin gerçekleştirilmesinin ardından yoğunlaştı. Süreç, 6 Ağustos Pazar günü bir grup askerin darbe girişiminde bulunmasıyla yeni bir evreye taşındı.

KIVILCIM CHAVEZ’İN ARDINDAN ÇAKILDI

Ülkede son 4 ayda yaşanan gelişmelerin kıvılcımı, 14 Nisan 2013 tarihindeki başkanlık seçimlerinde çakıldı. ‘Bolivarcı devrim’in lideri Hugo Chavez’in hayatını kaybetmesinin ardından yapılan başkanlık seçimlerinden sosyalist Nicolas Maduro zaferle ayrılırken, sağ muhalefetin adayı Miranda Valisi Henrique Capriles, oylamada hile yapıldığını savundu.  

Seçim sonuçlarını kabul etmediklerini açıklayan Capriles’in çağrısıyla sokağa çıkan sağ gruplar şiddet olayları organize etmeye başladı. 2014 yılına gelindiğinde, ülkenin bir başka etkili sağcı lideri olan Chacao Belediye Başkanı Leopoldo Lopez’in çağrısı üzerine Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun istifası talebiyle şubat ayında başlayan şiddet eylemleri haziran ayına kadar sürdü. Olaylarda 43 kişi hayatını kaybederken, yaklaşık 800 kişi de yaralandı.

13 Şubat 2014 tarihinde Carabobo eyaletinde sağcılar tarafından 3 polis aracı ateşe verildi

“Guarimbas” adı verilen bu şiddet olaylarında, sağcıların yakarak ya da el yapımı patlayıcılarla gerçekleştirdiği saldırılarda hayatını kaybeden siviller ve polis memurları için, olayların başladığı 12 Şubat tarihi “Venezuela’daki Guarimba Kurbanları ile Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan edildi. Şiddeti körüklediği ve seçilmiş hükümeti devirmek üzere darbe çağrısı yaptığı gerekçesiyle yargılanan Lopez, ev hapsi cezasına çarptırıldı.

SON KRİZ NASIL BAŞLADI?

2015 yılına gelindiğinde, petrol fiyatlarının düşmesi nedeniyle tetiklenen ekonomik krizi fırsat bilen sermaye grupları ve sağ muhalefet, çeşitli ekonomik sabotajlarla bu krizi derinleştirmeye çalıştı. Ekonomik krizin ve sabotajlar sonucu yaşanan kıtlığın en çok etkilediği yoksul kesimlerde Maduro’ya verilen destek azaldı. Bunun etkisiyle 2015 yılının aralık ayında gerçekleştirilen milletvekili seçimleri sonucunda sağ muhalefet, 16 yıl sonra ilk kez Ulusal Meclis’te çoğunluğu ele geçirdi.

Ancak birçok bölgede seçimlere hile karıştırıldığı, bazı adayların oy satın aldığı yönünde iddialar gündeme geldi. İddiaları araştıran Venezuela Yüksek Mahkemesi, hileye karıştığı belirlenen 4 vekilin istifa etmesini talep etti. İktidardaki Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) üyesi olan 1 vekil istifa ederken, sağcıların çatı örgütü Demokratik Birlik Masası (MUD) üyesi diğer 3 vekil istifayı reddederek mahkeme kararına karşı geldi.

Venezuela Yüksek Mahkemesi, mahkeme kararına uyulmaması nedeniyle 2016 yılının temmuz ayında Ulusal Meclis’in alacağı kararların geçersiz olduğunu ilan etti. Bunun üzerine PSUV üyesi vekiller de meclis faaliyetlerini boykot etme kararı aldı.

Venezuela’da gerilimi zirveye çıkaran olay mart ayında, kararına uyulmamasını gerekçe gösteren Yüksek Mahkeme’nin Ulusal Meclis’i feshetmesiyle yaşandı. Sağ muhalefet duruma tepki gösterirken, Maduro hükümeti ise Yüksek Mahkeme’ye kararını gözden geçirme çağrısında bulundu. Mahkeme daha sonra kararını geri alsa da, sağ muhalefet durumu fırsat bilerek Devlet Başkanı Maduro’nun istifası talebiyle 2014 yılındaki gibi bir kez daha sokağa çıktı.

PARAMİLİTER ÇETELERİN ŞİDDETİ

Başkent Caracas’taki bir eylemde el yapımı havan kullanan 'barışçıl gösterici'

Kolombiya’da başta FARC olmak üzere sosyalist hareketlere karşı birkaç yıl öncesine kadar ABD ve sermaye grupları tarafından ciddi biçimde desteklenen paramiliter çeteler, Venezuela’da da aktif bir şekilde faaliyet gösteriyor. 

[ih2]

Ülkedeki özel televizyon kanalları ve ABD merkezli medya organları aracılığıyla “barışçıl göstericiler” olarak lanse edilen sağ gruplar, geçtiğimiz 4 ayda sık sık el yapımı patlayıcılar ve havanlarla çeşitli saldırılar düzenlediler. Saldırılarda güvenlik güçlerinin yanı sıra sivil memurlar, Chavistalar (hükümet destekçileri) ve ırkçı nefretle siyahlar da hedef alındı. Patlayıcı ve molotof kokteyliyle düzenlenen saldırılarda bugüne kadar 23 kişi yakılarak öldürüldü ya da ciddi yaralar aldı. 

Los Cardones’da ele geçirilen cephanelik

Ulusal Kurucu Meclis seçimi öncesinde sağcı grupların şiddet eylemlerine hız vermesi üzerine bu gruplara yönelik operasyonlar da yoğunlaştırıldı. 26 Temmuz Perşembe günü Lara eyaletinin başkenti Barquisimeto'nun doğusunda bulunan Los Cardones bölgesinde, polis ekiplerinin düzenlediği operasyonla sağcılara ait bir cephanelik ortaya çıkarıldı. Operasyon sonucu 200 litre benzin, 900 molotof kokteyli, 11 el yapımı patlayıcı, 49 kalkan ve 6 çelik yelek ele geçirildi. 

Sağ grupların saldırıları sırasında birçok bölgede marketler yağmalanırken, kamu binaları da vandallıktan nasibini aldı. Ulusal Kurucu Meclis seçimine günler kala devlet televizyonu Venezolano TV’ye yönelik işgal girişiminde bulunuldu.

Caracas’ta motosikletli polis konvoyuna gerçekleştirilen bombalı saldırı

Sağcılar seçim günü de saldırılarına devam etti. Başkent Caracas'ta bir motosikletli polis konvoyuna yönelik bombalı saldırıda 1 polis yaralanırken, 3 polis motosikleti ağır hasar gördü. Chacao kentinde ise bir polis merkezi sağcı gruplar tarafından ateşe verildi. 

SABOTAJ FAALİYETLERİ

Şiddet olaylarının yanı sıra sosyalist hükümet ekonomik krizle de mücadelede veriyor. 2015 yılında, petrol arzında yaşanan artış ve Suudi Arabistan’ın baskısıyla Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) arzı kısmama kararında ısrar etmesi nedeniyle petrol fiyatlarında başlayan düşüş, Venezuela’yı ciddi biçimde etkiledi. İhracat geliri yüzde 90’ı aşan bir oranda petrole bağlı olan ve ham petrolün çıkarılmasının ve işlenmesinin yetersiz teknoloji nedeniyle oldukça maliyetli olduğu Venezuela’da, fiyatların düşmesiyle birlikte ekonomik kriz baş gösterdi.

Ekonomik krizi fırsat bilen sermaye grupları hükümetten sosyal yardımları kesmesini isterken, bir yandan da gerek stokçuluk yaparak gerekse de çeşitli fabrikalarda üretim süreçlerini kasıtlı olarak kesintiye uğratarak sosyalist hükümete ekonomik sabotajlar düzenlemeye başladı. Özel sektörün elindeki çeşitli fabrikalarda üretiminin bilinçli olarak durdurulduğunu söyleyen Devlet Başkanı Nicolas Maduro, ekonomik krizin derinleşmesinden burjuvaziyi sorumlu tutarak, “burjuvazi tarafından felce uğratılmış üretim kapasitelerine yeniden ulaşılabilmesi için” fabrikalara el konulması çağrısı yaptı.

Stokçuluk ve kaçakçılık faaliyetlerinden dolayı ülkede çeşitli temel gıda maddelerinde kıtlık yaşandı. Hükümet, stokçuluk faaliyetinin engellemek için sık sık operasyonlar gerçekleştirdi. 14 Ocak 2015 tarihinde Zulia eyaletinde Herrera isimli büyük bir zincir market firmasının deposuna yapılan baskında 135 ton deterjan, 5 bin paket bebek bezi, 94 bin tıraş bıçağı, 50 ton süt, 38 ton pirinç ve 158 bin ton balığı konservesi ele geçirildi. 24 Şubat 2015 tarihinde Merida eyaletinde bir depoya yapılan baskında da 117 bin ton gıda malzemesi bulundu.

Tachira’da kamyonlarda yakalanan gıda malzemeleri

Benzer şekilde bazı ürünlerin ülkede dağıtıma girmeden Kolombiya’ya kaçırıldığı tespit edildi. 30 Ocak 2015 tarihinde Tachira eyaletine bağlı San Cristobal kentinde Kolombiya’ya kaçırılmak üzere 11 bin ton gıda malzemesi yakalandı. Ülkede özellikle rahatlıkla bulunması gerekirken kıtlık yaşanan süt ürünlerinin bu şekilde Kolombiya’ya kaçırıldığı belirtiliyor.

VENEZUELA’YA ULUSLARARASI BASKI VE ABD’NİN ROLÜ

Venezuela’da Bolivarcı devrimi boğmak için yürütülen tüm bu süreçte kuşkusuz ABD’nin “arka bahçesi” olarak gördüğü Güney Amerika’ya yönelik politikasının ciddi bir rolü var. Üstelik ABD, Venezuela’ya yönelik müdahalesini gizleme gereği bile duymadan açık bir şekilde gerçekleştiriyor. Venezuela’nın ABD açısından önemi sadece ülkenin sahip olduğu petrol rezervinden kaynaklanmıyor. Bolivarcı hükümet, tüm Güney Amerika’da ABD’ye karşı anti-emperyalist bir hattın örgütlenmesinde büyük rol oynuyor.

ABD’nin Venezuela’ya yönelik ilk ciddi müdahalesi 2002’deki darbe girişiminde oldu. Darbe girişimi öncesinde Chavez’in uygulamaları ABD merkezli medya organları aracılığıyla topa tutulurken, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ise sık sık yaptığı açıklamalarında Chavez yönetiminin “insan hakları suçları” işlediğini savunarak “meşru olmadığını” iddia etti. Yaklaşık 48 saat süren ve halkın müdahalesi sonucu başarısızlığa uğrayan darbe girişiminin ardından ise Powell, Chavez yönetimine sağduyu ve diyalog çağrısı yapıyordu. Darbecilerin Devlet Başkanlığı koltuğuna getirdiği işveren örgütü Fedecamaras'ın başkanı ve ülkenin en zengin isimlerinden biri olan Pedro Carmona ise darbenin başarısızlığa uğramasının ardından kaçırılarak ABD’ye götürüldü.

Darbe girişiminin ardından halk desteği artan Chavez yönetimine karşı elinden bir şey gelmeyen ABD, bir sonraki hamlesi için aradığı fırsatı Chavez’in hayatını kaybetmesinin ardından bulacaktı. 2013 yılında başkanlık seçimi sonrasında şiddet olaylarına girişen sağ grupların saldırılarını yoğunlaştırmasıyla paralel bir şekilde ABD de Venezuela’ya karşı adımlar atmaya başladı.

29 Mayıs 2014 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi’nde “Venezuela'da İnsan Haklarını ve Sivil Toplumu Koruma Kanunu” kabul edildi. Kanun tasarısıyla, Venezuela’da “insan hakları suçu” işlediği iddia edilen hükümet görevlerine seyahat yasağı, banka hesaplarının dondurulması gibi yaptırımların uygulanmasını öngörüldü. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama ise Mart 2015 tarihinde yayınladığı “başkanlık kararnamesi” ile Venezuela’yı ABD için “olağanüstü tehdit” ilan etti.

ABD bayrağı, sağ grupların eylemlerinin vazgeçilmezlerinden biri

ABD, “soğuk savaş” yıllarında sosyalizmin Güney Amerika’daki etkisini kırmak için bir araç olarak kullandığı Amerikan Devlet Örgütü (OAS) aracılığıyla da Venezuela’ya bölge ülkeleri üzerinden müdahale etmeye çalıştı. Başta Arjantin ve Kolombiya olmak üzere çeşitli ülkeler, Venezuela’da “insan hakları suçları” işlendiği propagandasını yayarak seçilmiş hükümete karşı girişilen şiddet eylemlerini destekledi. Venezuela hükümeti de bu hamlelere karşılık OAS’tan ayrılma kararı aldı. Aynı şekilde, Ulusal Kurucu Meclis seçimlerinin ardından “Venezuela’da demokratik düzenin bozulduğu” iddiasını dile getiren Brezilya ve Arjantin’in girişimleriyle Venezuela’nın Güney Amerika Ortak Pazarı (MERCOSUR) üyeliği askıya alındı.

Obama döneminde başlayan Venezuela karşıtı uygulamalar Trump döneminde de devam etti. Trump, Ulusal Kurucu Meclis seçimlerinin meşru olmadığını ilan ederken, seçimin hemen ardından ABD Hazine Müsteşarlığı, Venezuela’ya yönelik yeni yaptırım kararları aldı. ABD’nin Venezuela’daki faaliyetlerinin en açık itirafı ise Trump’ın CIA direktörlüğüne getirdiği Mike Pompeo’dan geldi. Pompeo, Ulusal Kurucu Meclis seçimi öncesinde Aspen Enstitüsü’nde yaptığı bir konuşmada, Venezuela’da hükümeti değiştirmek için ülkedeki sağ grupların yanı sıra Meksika ve Kolombiya hükümetleri ile işbirliği yaptıklarını itiraf etti.

VENEZUELA DİRENİYOR

Chavez’in ardından peş peşe gelen ekonomik kriz, sağcı saldırılar ve uluslararası baskıyla karşı karşıya kalan Maduro yönetiminin önünde 2019’daki başkanlık seçimlerine kadar sürecek zorlu bir dönem var.

[ih3]

Hiçbir şekilde geri adım atmayacaklarını ve Bolivarcı devrim sürecini ilerletmekte kararlı olduklarını sık sık tekrarlayan Maduro yönetimi, 2019’daki başkanlık seçimi öncesinde devrime yönelik saldırıları püskürtmek için 3 temel başlıkta hızlı adımlar atmayı planlıyor:

1 - Barışı sağlamak ve ulusal bir diyalog sürecinin ardından hukuksal düzenlemelerde uzlaşmak

2 - Petrole bağımlı ekonomik sistemde çeşitliliği sağlamak ve üretim mekanizmalarını geliştirmek

3 - Komünleri ve komün konseylerini gerçekleştirerek katılımcı ve doğrudan demokrasiyi sağlayacak yeni adımlar atmak

Ulusal Kurucu Meclis’e destek için Caracas’ta gerçekleştirilen yürüyüş

Sosyalist hükümetin bu kararlı duruşunun arkasında, Venezuelalı emekçi kitlelerin desteğinin bulunduğunu belirtmek gerekiyor. 8 milyonu aşkın yurttaşın katıldığı Ulusal Kurucu Meclis seçimiyle sosyalist hükümet, 2015’teki milletvekili seçiminde azalan halk desteğini yeniden kazanmış görünüyor. 1989’da “El Caracazo” ile Bolivarcı devrim sürecinin temelini atan Venezuela halkı, bu sürecin ciddi bunalımları ve hızlı bir şekilde çözülmesi gereken sorunları bulunmasına rağmen,  kendi eserinden kolay kolay vazgeçmeyeceğini tüm dünyaya göstermiş bulunuyor.