Çevre ve Şehircilik Bakanlığı binlerce taşınmazı kayıt altına almamış!
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na ait Sayıştay Denetim Raporu, binlerce taşınmazın kayıt altına alınmadığını ortaya çıkardı.
27-09-2019 09:12

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na ait Sayıştay Denetim Raporu’nda, binlerce taşınmazın kayıt altına alınmadığı ortaya çıktı.
Birgün'den Burcu Cansu'nun haberine göre, Milli Emlak Otomasyon Programı, Envanteri Olmayan Taşınmazlar Raporu nda yer alan 68 bin 570 adet taşınmaz muhasebe kayıtlarına aktarılmadı. Yurtdışı temsilciliklerinin kullanmakta olduğu 265 adet taşınmaz, Hazine taşınmazları envanterine dahil edilmedi. Denetçiler, envanter çalışmalarının tamamlanmaması ve mevzuatta öngörülen muhasebe kayıtlarının yapılmaması nedeniyle kayıtların doğru ve gerçeğe uygun değerleri göstermediğini belirtti. Bakanlık ise savunmasında, 81 il valiliğine yazı yazarak Hazine taşınmazının muhasebe kayıtlarına aktarılmasının sağlanmasının istenildiğini ifade etti. Sayıştay denetçileri, düzeltme kayıtlarının ancak 2019 yılı içinde muhasebe kayıtlarına aktarılacağından, 2018 yılı mali tablolarındaki hatayı ortadan kaldırmayacağını belirtti.
Sayıştay denetçileri, Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından edinilen ve elden çıkarılan Hazine taşınmazlarına ilişkin muhasebe kayıtlarının da eksik yapıldığına değindi. Raporda, şu tespitler yer aldı: “2018 yılında 55 bin 32 adet taşınmazdan, kaydı tutulmayan 19 bin 728 adet taşınmaz bulundu. 2018 yılında edinilen 111 bin 523 adet taşınmazdan 66 bin 333 adedi ile ilgili kayıt bulunamadı.”
Raporda, “Hazine taşınmazları üzerinde tesis edilen kira ve irtifak hakkı işlemlerinden kaynaklanan ve vadesinde tahsil edilemeyen alacakların mali tablolarda doğru olarak yer almadığı görülmüştür” denildi. Hazine taşınmazlarına ilişkin işlemlerin, 2013-2018 yılları arasında vadesi geldiği halde tahsil edilmeyen 28 milyon 855 bin 629 TL tutarında kira ile 212 milyon 807 bin 673 TL tutarında irtifak hakkı bedelinin bulunmadığı bildirildi. Vadesi geldiği halde tahsil edilmeyen toplam 241 milyon 663 bin 302 TL tutarında alacağın Gelirlerden Takipli Alacaklar Hesabına aktarılmaması nedeniyle bu hesabın borç bakiyesinin aynı tutarda düşük göründüğü ifade edildi.
İLGİLİ HABERLER
Bakanlık 111 bin metrekarelik askeri alanı imara açtı
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, istanbul'da TOKİ'ye ait olan 111 bin 235 metrekare büyüklüğündeki bir askeri alanı imara açtı.
07-02-2019 09:52

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul Hadımköy’de 111 bin 235 metrekare büyüklüğündeki bir askeri alanı imara açtı. Bakanlığın yaptığı imar planı değişikliğine göre TOKİ'ye ait arazi sanayi, sosyal tesis, rekreasyon ve yol alanı olarak yeniden planlandı. Planlara 5 Mart’a kadar itiraz edilebilecek.
Bakanlık Arnavutköy Hadımköy’deki askeri alan için hazırladığı yeni imar planlarını önceki gün askıya çıkardı. Raporda “Plan değişikliği teklifine konu alan, askeri alanlardan çıkartılarak sanayi alanı, sosyal tesis alanı, rekreasyon alanı ve yol alanı olarak yeniden planlanmıştır” denildi. Toplam 202 bin 41 metrekarelik arazinin 111 bin 235 metrekarelik bölümü üzerinde değişiklik yapıldığı ifade edildi.
BÜFE, TUVALET, ÇAY BAHÇESİ, OTOPARK...
Cumhuriyet'ten Hazal Ocak'ın haberine göre alanın 45 bin 406 metrekaresi sanayi alanı, 48 bin 856 metrekaresi rekreasyon alanı, 9 bin 652 metrekaresi sosyal tesis ve 7 bin 319 metrekaresi de yol olarak ayrıldı. Sanayi tesis ve sosyal tesis alanında inşaat koşulları emsal 1.20, yükseklik 3 kat olarak belirlenirken rekreasyon alanında ise inşaat koşulları emsal 0.05 ve maksimum 4.50 metre yükseklik olarak belirlendi. Sosyal tesis alanına kreş, kurs, yurt, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, yaşlı ve engelli bakımevi, rehabilitasyon merkezi, toplum merkezi, şefkat evleri gibi yapılar inşaa edilebilecek. Rekreasyon alanında ise sökülüp takılabilir elemanlardan oluşan büfe, tuvalet, çay bahçesi ve açık otopark gibi alanlar yer alabilecek.
'5 bin ağacın kesilip yerine 553 villanın yapılacağı projeye itirazımız var'
Kuzey Ormanları Savunması ve Beykoz Kent Dayanışması 5 bin ağacın kesilip yerine 553 villanın yapılacağı projeye karşı İstanbul Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğü önünde basın açıklaması düzenleyerek itiraz dilekçelerini bakanlığa verdi.
14-01-2019 20:22

İzel Sezer - @izelsezer
Kuzey Ormanları Savunması ve Beykoz Kent Dayanışması, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Beykoz’da toplam 2 milyon 470 bin 186 metrekarelik özel orman alanına 553 adet villa yapılmasını öngören projenin imar planlarını askıya çıkarması üzerine İstanbul Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğü binası önünde basın açıklaması düzenledi ve proje için itiraz dilekçelerini bakanlığa teslim etti.
3. Havalimanı projesinin de sahiplerinden biri olan Kalyon İnşaatı'ın yapacağı projenin hayata geçirilmesi durumunda sahil çamı, meşe, gürgen, kestane, yalancı akasya gibi türlerin bulunduğu en az 5 bin ağaç kesilerek yerine villalar ve bağlantı yolları yapılacak.
Beykoz’da yapılmak istenen bu doğa katliamına karşı Kuzey Ormanları Savunması tarafından düzenlenen basın açıklamasının tamamı şu şekilde:
5 BİN AĞACIN YERİNE 553 VİLLA MI?!
Bugün burada, 3. Havalimanı projesini de yürüten Kalyon İnşaat'ın yapacağı 553 villa projesine karşı toplandık. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen onay kararına iptal talebiyle hazırladığımız dilekçeleri bakanlığa iletiyoruz.
İstanbul Beykoz'da bulunan Kuzey Kirazlı Ormanı ve Güney Kirazlı Özel Ormanı olarak anılan alan, 1995 yılında “Doğal Sit alanı” ilan edildi. 2017 yılında koruma derecesi düşürüldü ve inşaatın önü açıldı.
Bugün Kalyon İnşaat'ın üstlendiği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın imar planını onayladığı, toplam 2 milyon 470 bin 186 metrekarelik orman alanına 553 adet villa projesi gündemde.
Proje hayata geçerse, sahil çamı, meşe, gürgen, kestane, yalancı akasya gibi türlerin bulunduğu en az 5 bin ağacın yerini villalar ve bağlantı yolları alacak.
Plan kapsamındaki orman niteliğindeki alan, İstanbul’un doğal ekolojik bütünlük taşıyan koridorundadır; aynı zamanda İstanbul Kuzey Kesimi Karadeniz Kuşağı Doğal Sit Alanı sınırları içinde yer almaktadır. Bakanlığınızca doğal sit bütünlüğü göz ardı edilerek parsel bazında yapılan imar planı, koruma ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.
Anayasa’nın 169. maddesi üçüncü fıkrasına göre “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.”
Bugüne kadar korunabilmiş olan Kuzey ve Güney Kirazlı ormanları ve doğal sit alanında, yapılaşmanın önünü açan bu planlar ile emsal teşkil edici biçimde orman alanı bütünlüğüne zarar verilmektedir.
Söz konusu alana yönelik 2011 yılından bugüne yapılan plan teklifleri, İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin gündemine gelmiş ancak bu teklifler alanın sit ve orman niteliği değerlendirilerek reddedilmiştir.
Beykoz İlçesi sınırlarındaki orman alanların bir kısmı yasa dışı yapılaşma sonucu tahrip edilmesine karşın Kuzey Marmara Otoyolu ile yerleşim alanları arasında kalan orman alanlarında doğal yaşam sürmektedir. Kuzey Ormanları ekosisteminin varlığını koruduğu alan, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksek bir bölgedir. Çevresel Etki Değerlendirmesi’ne (ÇED) gerek olmadığı yönünde karar verilen 553 adet villanın yaratacağı nüfus ve taşıt trafiğinin yalnızca bu parselde inşa edilecek yapılar açısından değerlendirilmesi eksik olacaktır.
Bölgede yapılaşmaya ilişkin alınan bu karara
İtirazımız var!
İleri Hatırlatıyor
ORMAN 'NİTELİKLİ DOĞAL KORUMA ALANI' OLARAK BELİRLENMİŞTİ
Proje sahasıyla ilgili geçen günlerde Çevresel Etki Değerlendirme’ye (ÇED) gerek olmadığı yönünde karar verilmişti. İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü ve Beykoz Orman İşletme Şefliği sınırları içinde bulunan söz konusu alan 1995’te “Doğal Sit Alanı”, 2018’de ise İstanbul 3 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından “nitelikli doğal koruma alanı” ve “sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı” olarak belirlenmişti.
Soluduğumuz hava normalin 9 katı kirli
Bakanlık verilerine göre Türkiye’de soluduğumuz havadaki kirlilik oranı, Dünya Sağlık Örgütü’nün normal kabul ettiği değerin 9 kat üzerine kadar çıktı.
08-12-2018 09:56

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de solunan havadaki kirlilik oranı zaman zaman Dünya Sağlık Örgütü’nün normal kabul ettiği değerin 9 kat üzerine kadar çıktı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Ulusal Hava Kalite İzleme Ağı’nın her gün saatlik olarak kontrol ettiği ve paylaştığı hava kalitesini gösteren değerler Türkiye’nin gece gündüz zehir soluduğunu ortaya çıkardı.
'TEHLİKELİ' ARALIĞA YÜKSELDİ
Dünya Sağlık Örgütü’nün normal kabul ettiği Hava Kalitesi İndeksi 0-50 aralığında iken yıl içerisinde hemen hemen bütün illerde hava kirliliği günün bazı saatlerinde sağlıksız olan 150-200 aralığını sıklıkla geçti, “tehlikeli” olarak nitelenen 300-500’e aralığına kadar yükseldi.
Bakanlığın hava kalitesini ölçerken kullandığı değerler şöyle sınıflandırıldı: “0-50 “İyi” hava kalitesi memnun edici, 50-100 “Orta” orta düzeyde sağlık endişesi,100-150 “Hassas” hassas gruplar için sağlık etkisi, 150-200 “Sağlıksız” herkes sağlık etkileri yaşamaya başlayabilir, 200-300 “Kötü” sağlık açısından acil durum, 300-500 “Tehlikeli” ciddi sağlık etkisi ile karşılaşılır.”
En sık rastlanan ve “sağlıksız”olarak nitelenen “150-200"lük indeks düzeyinde, yurttaşlar açık hava sporları ve piknik gibi etkinlikler yapmamaları, maske takmaları yönünde uyarıldı. Bunun üzerindeki kirliliğin yaşandığı günlerde koruyuculuğu daha yüksek maske, kirlilik 300-500 aralığında iken ise gaz maskesi olarak nitelenen maskelerin kullanılması önerildi.
Burcu Cansu'nun Birgün'de yer alan haberindeki bakanlık verilerine göre, Türkiye’de yaşayan insanları ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya bırakacak düzeye çıkan hava kirliliği değerleri bazı illerde şöyle gerçekleşti:
Ocak
Adıyaman (182), Elazığ (173) ve Iğdır’da (168) hava kalitesi, sınırın 3.5 katı üzerine çıkarak “sağlıksız” olarak nitelenen değere ulaştı.
Şubat
Bursa İnegöl 101, Balıkesir 106, Tekirdağ 109, Kayseri Hürriyet 104, Giresun 116, Erzurum 103, Düzce 113 ile “sağlıksız” hava soludu. Sabahın ilk ışıkları ile kirlilik üç kat arttı.
İzmir 157, Konya 159 oldu. Kocaeli, Çanakkale, Düzce, Tokat, Isparta, Manisa ve Aydın’da da kirlilik değeri 100’ün üzerine çıktı. Konya Karatay’da “kötü” olarak tanımlanan ve maske takılması önerilen 218 görüldü. Edirne Keşan 179, Çorum 116, Samsun 166, Maraş Elbistan 154, Iğdır 161’lik değerle “sağlıksız” kategorisinde yer aldı. Ordu 198’lik değer ile alarm verdi.
Mart
Çanakkale Biga 395, Iğdır 355 ile “tehlikeli”, Konya Karatay 225 ile ”kötü”, Konya Selçuklu’da 169 ile hava “sağlıksız” düzeyine çıktı. Erzurum, Ankara, Kahramanmaraş, Samsun, Düzce, İzmit’te normal değerin iki kat üzerine çıktı.
Sınırın dört kat üstü
Nisan
İstanbul Büyükçekmece 247 ve Konya Selçuklu 213 ile “kötü”, Edirne Keşan 172 ve İstanbul Sultangazi 186 ile “sağlıksız”, Tokat Erbaa 103 ve Ordu Ünye 100 ile hassas hava soludu. Bazı sabahlar Konya halkı normal değerin 4 kat üzerinde kötü hava soludu.
Ordu Ünye 104, Samsun Tekkeköy 116, Bilecik 106, Bursa 102, Ankara Ulus 113 ile normal değerin 2 kat üzerinde kirli havaya maruz kaldı. Amasya, Ordu, İzmit, Iğdır’da da “sağlıksız” hava solundu.
Mayıs
Konyalılar bazı geceler 281 olan sağlık açısından “acil durum” oluşturabilecek kötü havaya maruz kaldı. Gece zaman zaman hava kirliliği yükselerek Konya Selçuklu’da 412 ile tehlikeli sinyali verildi. İstanbul Kadıköy 151’lik değer ile sağlıksız havadan etkilendi. Tekirdağ, Yozgat, Edirne, Muş, Kahramanmaraş ise normal değerin iki kat üzerinde hava solumak zorunda kaldı. Edirne halkı sağlıksız hava koşulları nedeniyle hastalık riskine karşın uyarıldı.
Haziran
İstanbul’da hava 165’lik değeri ile “sağlıksız”, Konya’da ise 338 ile “tehlikeli” düzeye çıktı. İzmir Kemalpaşa 103, Tekirdağ 105, Muş 100 ile normal değeri iki kat aştı. Saatler gece 03.00’ı gösterdiğinde ise Konya’da kirlilik 271’e düşerek “kötü” düzeyde seyretti. Sabah kirlilik 355’e yeniden yükseldi ve Konyalılar zehirli hava solumaya devam etti. Iğdır ve Çanakkale’de hava kirliliği iki kat artarak 100’ün üzerine çıktı. Çanakkale ve Konya’nın havasının “tehlikeli” alarmı verdiği günler oldu.
BOLU'DA TEHLİKE ALARMI
Temmuz
Bolu’nun hava kalitesi 486 ile “tehlikeli” değerinin üst sınırına yaklaştı. Sabah Mardin 361 ile tehlikeli uyarısı verdi. Iğdır, Ağrı, Hatay ve Muş’ta ise kirlilik normal değerin iki kat üzerinde oldu. Akşam Muş 377 ile “tehlikeli” alarmı verdi.
Ağustos
Adana 435, Konya Karatay 398 ile sağlık açısından tehlikeli havaya maruz kaldı. Çanakkale Biga 395 ile tehlikeli uyarısı verdi. Akşam saatlerinde Muş, Ağrı, Balıkesir, Muğla, Adana, Şırnak’ta hava kirliliği normalin iki kat üzerinde seyretti.
Eylül
Çanakkale Biga, 395 ile “tehlikeli” uyarısı verdi. Samsun Bafra, Muğla ve İstanbul’da kirlilik sürekli yükselerek 100’ü aştı.
Ekim
Ankara Sincan 375, Çanakkale Biga 395 ile tehlikeli uyarısı verdi. Gün içerisinde de Muş, Şırnak, Mardin, Elazığ, Kahramanmaraş, Iğdır, Kırıkkale, Isparta normalin iki kat üzerinde kirli hava soludu. Akşama doğru kirlilik Bartın, Bilecik, Kayseri, Erzincan, Niğde, Ordu da arttı.
Kasım
Çanakkale Biga 395i, Tokat Erbaa 355 ile “tehlikeli”, Elbistan 213 ile “kötü”, Samsun 161, Iğdır 152, Hakkari 153 ile “sağlıksız” hava soludu. Sabah saatlerinde Samsun, Kahramanmaraş, Iğdır ve Çanakkale alarm vermeye devam etti. Akşam saatlerine kadar Şanlıurfa, Hakkari sağlıksız havaya maruz kaldı. Çorum, Sinop, Afyonkarahisar, Erzurum, Erzincan, Isparta’ya normalin iki katı kirli hava hakim oldu.
Aralık
Çanakkale Biga 395 ile “tehlikeli”, Hakkari 152, Bursa 155 ile ”sağlıksız” havayı soludu. Öğlen saatlerinde ise Tekirdağ 345 ile “tehlikeli”, Sinop 286 ile “kötü”, Karabük 166, Ordu Ünye 165 ile “sağlıksız” uyarısı verdi. Gün içerisinde de Tokat, Sakarya, Bursa, Artvin, Iğdır, Denizli, Çorum normalin iki kat üzerinde kirli hava soludu.
Mahkemenin durdurduğu 'Yeşil Yol'u bakanlık ikinci kez onayladı
Doğa katliamına neden olacak, Karadeniz’in yaylalarını birbirine bağlayarak ranta açmayı planlayan “Yeşil Yol” projesini de kapsayan ve hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilen 1/100.000 ölçekli ‘Çevre Düzeni Planı', Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yeniden düzenlenerek onaylandı.
21-10-2016 14:18

Rize, Artvin, Trabzon, Gümüşhane, Giresun ve Ordu da doğa katliamına neden olacak, yaylaları birbirine bağlayarak ranta açmayı planlayan “Yeşil Yol” projesini de kapsayan ve TEMA Vakfı tarafından açılan davada hakkında ‘yürütmeyi durdurma’ kararı verilen 1/100.000 ölçekli ‘Çevre Düzeni Planı', Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yeniden düzenlenerek onaylandı. DHA'da Muhammet Kaçar imzasıyla yer alan habere göre, Yeşil Yol projesinin önünü açan Çevre Düzeni Planı onayının yargı kararlarına aykırı olarak yapıldığını öne süren TEMA Vakfı, karara tepki gösterdi.
DANIŞTAY YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI VERDİ
Yeşil Yol'u da kapsayan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, 2011 yılının Ağustos ayında dönemin Çevre ve Orman Bakanlığı'nca hazırlandı. TEMA Vakfı, planın yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle 2011 yılının Aralık ayında Danıştay’a dava açtı. Dava kapsamında 2013 yılının Kasım ayında, Danıştay üyeleri ile birlikte aralarında Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğretim görevlilerinin de yer aldığı bilirkişi heyeti, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 36 noktada 3 gün süreyle inceleme yaptı. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, bilirkişi raporunda bölgedeki önemli doğa koruma alanları, su havzaları ve tarım alanlarını korumadığına vurgu yapılan 6 ilin Çevre Düzeni Planı'nın yürütmesini durdurma kararı verdi.
BAKANLIK YENİDEN DÜZENLEYEREK ONAYLADI
Bunun üzerine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 1/100.000 ölçekli 6 ilin Çevre Düzeni Planı’nı yeniden düzenleyerek onayladı. Ağustos ayında yeniden onaylanan ve bu ay askıya çıkartılan Çevre Düzeni Planı’nda, Yeşil Yol'a da, yeniden yapılan düzenleme ile yer verildi.
DAĞLAR, ORMANLAR, MERALAR, SU VARLIKLARI GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYACAK ŞEKİLDE ZARAR GÖRECEK
Konuyla ilgili yazılı açıklama yapan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, Yeşil Yol'un gerçekleştirilmesi ile Karadeniz’in dağları, ormanları, meraları, su varlıkları, florası ve faunasının geri dönüşü olmayacak şekilde zarar görme riskiyle karşı karşıya olduğunu iddia etti. Hukuki süreç başlattıkları Çevre Düzeni Planı’nın yargı kararlarına aykırı bir şekilde onaylandığını öne süren Deniz Ataç, "Yeşil Yol ile Samsun’dan Hopa’ya kadar Karadeniz yaylaları yüksek rakımdan, denize paralel bir şekilde birbirine bağlanacak. Bu güzergâhtan geçecek bir yol nadir ve tehlike altında olan türlerin yaşam alanlarını tahrip edecek. Yolun geçeceği Doğu Karadeniz dağları çok sayıda milli park, tabiat parkı, yaban hayatı geliştirme sahası, özel çevre koruma bölgesi ve doğal sit alanına ev sahipliği yapıyor. Bütün yaylaların kolaylıkla erişilebilir hale gelmesi yapılaşmanın çok hızlı artmasına ve düşük gelirli kitle turizmine yol açacak. Karadeniz’e ek gelir ve istihdam sağlanması önemlidir. Ancak bunu yaparken kendi menfaatimiz için bölgenin doğal ve kültürel değerlerinden vazgeçmemek gerekir. Bölgenin doğal ve kültürel zenginlikleri ve bu değerlerin korunması gerekliliği dikkate alınarak tüm yatırım ve faaliyetler gerçekleştirilmelidir" şeklinde konuştu.
Whakaari Yanardağı patlamasında hayatını kaybedenlerin sayısı 14'e çıktı
Yeni Zelanda’nın kuzeyindeki Whakaari Yanardağı'nda meydana gelen patlamanın ardından Ada’da mahsur kalan 8 kişiden 6’sının cesedine ulaşılmasıyla hayatını kaybedenlerin sayısı 14’ yükseldi, diğer iki kişiyi arama çalışmaları sürüyor.
13-12-2019 12:17

Yeni Zelanda Polisi'nden yapılan açıklamaya göre Whakaari Yanardağı’nda pazartesi günü meydana gelen patlamanın ardından Ada'da mahsur kalan ve hayatta olmadıklarına inanılan 8 kişiyi arama-kurtarma çalışmaları yerel saat ile 08.00 sularında başlatıldı.
Yeni Zelanda Savunma Birliklerinde görevli 8 kişiden oluşan yüksek risk ekibinin yürüttüğü arama-kurtarma çalışmasında, kayıp 8 keşiden 6'sının cesedine ulaşıldığı, diğer iki kişiyi arama çalışmalarının sürdüğü açıklandı. Ada'daki hava, deniz ve çevre koşullarının kurtarma açısından uygun olduğu belirtilen açıklamada, ‘‘Yanardağ’dan altı ceset başarıyla kurtarıldı ve şu anda HMNZS Wellington’da bulunuyor.'' ifadeleri kullanıldı. Ulaşılan 6 cesetle birlikte Whakaari Yanardağı patlamasında hayatını kaybedenlerin sayısı 14'e çıktı.
Adada hava durumunun hafif rüzgarlı ve yanardağın sessiz olduğunu belirten Yeni Zelanda Emniyet Müdür Yardımcısı Mike Clement, kurtarma ekiplerinin kayıp iki kişiyi arama çalışmalarına devam ettiklerini ifade etti.
Yeşil Yol davasında karar yine çıkmadı
Yeşil Yol'a karşı çıkan 13 sanığın davasından yine sonuç çıkmadı, dün davanın karar duruşması olması beklenirken dosya uzlaşma bürosuna gitti.
13-12-2019 11:10

Yeşil Yol'a karşı çıkan 13 sanığın davasından yine sonuç çıkmadı, dün davanın karar duruşması olması beklenirken dosya uzlaşma bürosuna gitti.
Rize Çamlıhemşin’in yaylalarında Yeşil Yol kapsamında, Yukarı Kavron ve Samistal yaylaları arasında yapılan 8 kilometrelik bağlantı yoluna karşı çıktıkları için 13 bölge sakini yıllardır yargılanıyor.
Yayla sakinleri, 9 Eylül 2015 tarihinde Yukarı Kavron Yaylası’nda tepkilerini dile getirerek iş makinelerini durdurmaya çalışmıştı.
Gözaltına alınan 13 kişi hakkında soruşturma başlatılmıştı.
Zanlılar hakkında, “İş ve çalışma hürriyetini ihlal” suçlamasıyla Pazar Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı.
Dün davanın karar duruşması olması beklenirken dosya uzlaşma bürosuna gitti.
Dava 21 Şubat 2020’ye ertelendi.
Avukat İbrahim Demirci, sürecin başa döndüğünü belirterek “Yargının adı dahi yok” dedi.
İbrahim Demirci’nin açıklaması şu şekilde:
“Yargı reformuyla çıkan yasada, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunu da uzlaşma kapsamına almışlar. 4 yıldır süren, karar aşamasındaki dosya bu. Bu kadar uzun süren dava, uzlaşma süreciyle 1 sene daha uzayacak. Ceza hükmü çıkmadan, bu yargıyla zaten cezalandırma gerçekleşmiş oluyor.”
İstanbul'da Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, 'ilk depremde yıkılır' raporu olan lojmanını satışa çıkardı
Ataköy'de "ilk depremde yıkılır" raporu verilen lojmanın boşaltılmasının ardından, İstanbul Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü "Sorumluluk alıcıya aittir" yazarak lojmanı satışa çıkardı.
13-12-2019 09:05

İstanbul'un Ataköy ilçesindeki "ilk depremde yıkılır" raporu verilen lojman boşaltıldı. 98 daire, 665 ila 845 bin lira arasında fiyatla satışa çıkarıldı. Şartnameye, "Sorumluluk alıcıya aittir" yazıldı.
İstanbul Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü Avrupa Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığı, Ataköy Karlıtepe Mahallesi’nde yer alan Yunus Emre Sitesi’ndeki S-4 blokunu satışa çıkardı. İçerisinde 98 daire bulunan ve üç bitişik binadan oluşan yapı bir süre önceye kadar Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü personeli tarafından lojman olarak kullanılıyordu. Haziran 2017’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki İSTON A.Ş. binayı deprem güvenliği açısından inceledi. Lojmanın taşıyı sistem rölövesi çıkartıldı, karot numunesi alındı ve bilgisayar ortamında modellenen binada deprem analizi yapıldı. Ayrıca betonarme yapının korozyon ve karbonatlaşma testleri yapıldı.
‘KULLANILAMAZ HALDE’ DENİLDİ
Sözcü’den İsmail Şahin’in haberine göre, söz konusu incelemelerinden ardından hazırlanan 603 sayfalık analiz raporunda “Binanın konut olarak kullanılması için gerekli olan can güvenliği performans seviyesini sağlamadığı görülmüştür” yazıyordu. Raporun sonuç bölümünde birinci ve ikinci deprem bölgelerinde yer alan yapılarda minimum C20 betonu kullanılması şartı arandığına dikkat çekilerek, mevcut binada beton değerinin C13 olduğu, söz konusu yapının deprem yönetmeliği şartlarını sağlayamadığı belirtildi. Bu raporun ardından Devlet Arşivleri’nin 98 personeli kiracı oldukları lojmanı boşalttı.
YIKILMASI GEREKEN BİNAYI SATIŞA ÇIKARDILAR
İstanbul Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü Avrupa Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığı Topkapı Emlak Müdürlüğü, geçtiğimiz günlerde internette yayınladığı ilan ile söz konusu dairelerin satışa çıkarıldığını duyuruldu. Açık teklif usulü ihaleyle 7 – 8 – 9 Ocak 2020 tarihleri arasında elden çıkarılacak olan taşınmazlar için 665 bin lira ile 845 bin lira arasında değişen tutarlarda değer biçildi. Deprem riski altına olduğu için boşaltılan ve “can güvenliği olmadığı” belirtilen dairelerin devlet tarafından satışa çıkartılması şaşkınlık yarattı. “Ayıplı malın” satış şartnamesine de özel madde koyarak “tüm sorumluluk alıcıya aittir” denildi.
İŞTE O RAPOR:
'Kanal İstanbul, İstanbul ve Trakya'nın yok oluş projesidir'
İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe, Kanal İstanbul Projesi için kritik uyarılarda bulunarak, "Bu, İstanbul'un kuzeyini imara açacak rant projesidir" dedi.
12-12-2019 11:27

İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe, tartışmaların odağındaki Kanal İstanbul Projesi için kritik uyarılarda bulundu. "Bu bir ulaşım projesi değil" diyen Gökçe, "Bu, İstanbul'un kuzeyini imara açacak rant projesidir. Kentin nüfusu 25 milyon olacak. İstanbul Havalimanı, 3. Boğaz Köprüsü ve Çanakkale Köprüsü'yle birlikte Trakya'da bölge nüfusu 40 milyona ulaşacaktır" dedi.
AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2011'de 'çılgın proje' olarak duyurduğu Kanal İstanbul Projesi ile ilgili tartışmalar sürüyor. 23 Haziran'da tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı seçimiyle koltuğa oturan CHP'li Ekrem İmamoğlu'nun"'cinayet projesi' diyerek karşı çıktığı Kanal İstanbul'la ilgili hükümetten ise sürekli açıklamalar geliyor.
Uzmanlar söz konusu projenin İstanbul'un içme suyunu tehlikeye attığını, olası bir deprem veya tanker kazasında yaşanabilecek felaketlere karşı uyarılarda bulunurken, bir yeni değerlendirme de İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe'den geldi.
'İSTANBUL'UN NÜFUSU 25 MİLYON OLACAK'
Sözcü'den Özlem Güvemli ve Başak Kaya'ya konuşan Gökçe, proje ile kanal çevresinde ve kıyılarda yapılacak inşaatlarla yeni bir kent yaratılacağını ve böylelikle İstanbul'un nüfusunun 25 milyon olacağı öngörüsünde bulundu. Trakya ile birlikte bölge nüfusunun 40 milyona ulaşmasını beklediklerini aktaran Gökçe, "Bu proje Trakya havzası ile birlikte İstanbul'un bitmesine neden olacak bir projedir" dedi.
'KANAL PROJESİ TARIM ALANLARINI PARÇALAYACAK'
“45 kilometre uzunluğunda yapılacak olan bu kanal projesi tarım alanlarını parçalayacak, kanal üzerinde 7 ile 9 köprünün yapılması gerekecektir" ifadelerini kullanan Gökçe, "Kanal ile Boğaz arasındaki bölge bir ada haline dönüşeceği için tüm ulaşım sistemleri değişecek ve yeni sorunlar yaşanacaktır" değerlendirmesinde bulundu.
'KÜÇÜKÇEKMECE GÖLÜ, SAZLIDERE VE TERKOS BARAJI ÖZELLİĞİNİ YİTİREREK TUZLANACAK'
Deniz suyu ile tatlı suyun birbirine karışacağını söyleyerek uyarıda bulunan Gökçe şunları kaydetti:
"Deniz ekosistemi ile kara ekosistemi iç içe geçecektir. Ayrıca, Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere ve Terkos Barajı özelliğini yitirerek tuzlanacaktır. Trakya Bölgesinde bulunan tarlalar sulanamayacak bölge çoraklaşacaktır. Ayrıca kanal kazısı yapılırken iş makinaları ve patlayıcı maddeler kullanılacağı için çevrenin ekosistemi ile birlikte fauna ve florası bozulacaktır."
'MARMARA DENİZİ'NİN ALT TARAFINDA BULUNAN SUYUN KİMYASAL YAPISI BOZULACAK'
Gökçe'nin diğer öngörüleri şöyle:
“Kanal Projesi yapılırsa, organik maddeler bakımından oldukça fazla olan Marmara Denizi’nin suyu, 25 metre derinlikte olan Kanal suyu üst akıntısıyla Marmara Denizine girerek, Marmara'nın oksijen bakımından oldukça yetersiz olan alt suyunu daha fazla baskı altına alarak tümüyle oksijensiz bırakacaktır. Bu durum Marmara Denizi'nin alt tarafında bulunan suyun kimyasal yapısını daha da bozacaktır. İstanbul ve Trakya'nın yok oluş projesidir. Ülkemizin bir kenarında duran milyarlarca dolar parası olsa bile bu proje yine yapılmamalıdır.”
Artan sıcaklıklar nedeniyle okyanuslardaki oksijen tükeniyor
İklim değişikliği ve gıda kirliliği nedeniyle okyanuslardaki oksijen seviyeleri düşüyor ve bu çok sayıda balık türünün tehdit altına girmesine yol açıyor.
11-12-2019 15:02

Uluslararası Doğayı Koruma Birliği IUCN'in yürüttüğü ve son dönemde bu alanda yapılan en kapsamlı çalışmalardan birinin vardığı sonuç bu şekilde.
Aslında gıda kirliliğinin etkileri uzun yıllardır bilinen bir konuydu. Buna karşın araştırmacılar iklim değişikliği nedeniyle oksijen yetersizliğinin çok daha vahim duruma geldiğini belirtiyor.
1960'lı yıllarda 45 okyanus sahasında düşük oksijen tespit edilirken, bugün bu sayı 700 civarında.
Araştırmacılar, bu durumun ton balığı, kılıçbalığı ve köpekbalığı gibi birçok türü tehdit ettiğini söylüyor.
Nitrojen ve fosfor gibi çiftliklerden ya da sanayi tesislerinden sızan kimyasalların denizlerdeki oksijen seviyelerine etkisi uzun süredir biliniyor. Özellikle kıyı bölgelerinde bu durum daha da net bir şekilde tespit edilebiliyor.
Ancak son yıllarda iklim değişikliğinin yarattığı tehdit de giderek artıyor.
Daha fazla miktarda karbondioksit salımıyla sera etkisi yükseldikçe, bu ısının büyük bölümü okyanuslar tarafından emiliyor. Bunun sonucunda ısınan sular da daha az miktarda oksijen tutabiliyor.
Bilim insanları 1960 ile 2010 yılları arasında okyanuslarda eriyen gaz miktarının yüzde 2 oranında düştüğü tahmininde bulunuyor.
Bu küresel bazda ortalama bir figür olduğundan ilk bakışta çok görünmeyebilir, ancak bazı tropik bölgelerde bu düşüşün yüzde 40 dolaylarına kadar çıktığı da sanılıyor.
Çok küçük değişiklikler bile deniz altındaki hayatın dramatik bir şekilde etkilenmesine yol açabiliyor.
Dolayısıyla oksijen seviyesi düşük sular deniz anası gibi türler için elverişli olurken ton balığı gibi hızlı yüzen, daha büyük türler için çok ideal koşullar sunmuyor.
IUCN'den Minna Epps, "Oksijensizleşme konusunda bir süredir bilgi sahibiydik, ancak bunun iklim değişikliğiyle bağlantılı olduğunu bilmiyorduk ve bu durum gerçekten çok kaygı verici," diyor.
"Son 50 yılda oksijen seviyeleri dört kat daha fazla düşüş göstermekle kalmadı, salımların en ideal oranlarda gerçekleştiği durumlarda dahi oksijen seviyeleri azalmayı sürdürecek," diye ekliyor.
Ton balığı, kılıçbalığı ve bazı köpekbalığı türleri için oksijen seviyelerindeki yetersizlik çok hassas bir konu.
Zira bu tür büyük balıkların enerji gereksinimleri de fazla oluyor.
Araştırmayı yürüten bilim insanlarına göre, bu balıklar daha fazla gazın eridiği sığ su yüzeylerine doğru hareket etmeye başlıyor. Ancak bu durum da onları kaçak balık avcılarının tehdidine açık hale getiriyor.
Eğer dünya genelinde ülkeler sera gazı salımları konusundaki yaklaşımlarını hiçbir şey olmamış gibi sürdürürse 2100 yılına gelindiğinde okyanuslardaki oksijenin yüzde 3-4'ünün tükenmiş olması bekleniyor.
Bu oranların tropik bölgelerde çok daha yüksek seyretmesi muhtemel.
Oksijenin düşük seviyelerde olması Dünya üzerindeki hayat için elzem olan nitrojen ve fosfor gibi elementlerin dönüşümü gibi temel süreçleri de olumsuz etkiliyor.
Minna Epps, "Eğer oksijen biterse, bu habitatların ve biyoçeşitliliğin de kaybolması anlamına gelecek. Bu da daha çok balçık ve deniz anasına doğru bir gidişat demek," diye konuşuyor.
"Bu, okyanuslardaki enerji ve biyokimyasal döngüyü de değiştirecek ve okyanuslardaki bu gibi biyolojik ve kimyasal değişimlerin neye yol açacağını kestiremiyoruz," diyor.
Okyanusların akıbetini değiştirmek dünya liderlerinin elinde. Zaten bu rapor tam da bu nedenle Madrid'deki BM İklim Değişikliği Konferansı COP25'te açıklandı.
Raporun yazarlarından Dan Laffoley, "Okyanuslardaki oksijen seviyelerinin azalması halihazırda okyanuslardaki ısınma ve asitleşme nedeniyle stres altındaki deniz ekosistemleri için bir tehdit oluşturuyor," diye konuşuyor.
Laffoley, "Oksijenin yetersiz olduğu alanların kaygı veren genişlemesini durdurmak için sera gazları salımlarını kararlı bir şekilde azaltmamız ve tarım ile diğer nedenlerle yaşanan gıda kirliliğinin önüne geçmemiz şart" diyor. (BBC Türkçe)
Kanal İstanbul İtirazları: Nüfus artar, su kirlenir, ekosistem zarar görür
İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe, Kanal İstanbul projesinin ekolojik yıkıma neden olacağını belirterek “İstanbul ve Trakya’nın yok oluş projesidir” dedi.
11-12-2019 13:22

Kanal İstanbul projesinin yeniden gündeme gelmesi üzerine TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, yazılı bir açıklama yaparak projenin olumsuz etkilerine dikkat çekti.
Açıklamada “Yıllardır ilgi alanımız içine sokulan fakat uzun bir süredir uykuda tutulduğu anlaşılan İstanbul Kanal Projesi uykudan uyandırıldı. Bir kez daha ülkemizin gündemine oturdu” denildi.
‘Kanal İstanbul projesi neden yapılmamalıdır’ başlıklı açıklamada dikkat çeken noktalar şu şekilde:
‘SUYUN KİMYASAL YAPISI BOZULACAK
“Kanal Projesi yapılırsa, Marmara Denizi’nin suyunu, 25 metre derinlikteki kanal suyu üst akıntısının Marmara Denizi’ne girmesiyle, oksijensiz bırakacaktır. Denizin alt tarafında bulunan suyun kimyasal yapısı daha da bozulacak.
‘PROJE BÖLGEYİ, İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN ARAZİSİ HALİNE GETİRME PROJESİDİR’
Doğru bir kentleşmeyi ortaya koymak için öncelikle bilimsel ölçüler içinde bir planlamanın yapılması gerekir. Oysa bu proje ilgililer tarafından sadece Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birleştiren bir suyolu projesi olarak sunuluyor. Bölgenin ekosistemi ile birlikte Trakya ve İstanbul’un geleceği açısından konuya bakılmıyor. Sulak alanların içi ve dışı düşünülmemektedir.
Bu proje; 3. Köprü, 3. Havalimanı ve Çanakkale Köprüsü ile birlikte bölgeyi inşaat sektörünün bir arazisi haline getirme projesidir. Bir suyolu projesi değildir? Bölgede oluşturulacak yeni bir kent, İstanbul’un altyapı sorununu daha da büyütecektir.
‘YERALTI SULARINI TAHRİP EDECEK’
Su kanalı deniz seviyesine kadar kazılacağı için bu kanal bir drenaj sistemi gibi çalışacaktır. Kanal çevresinde doğal olarak bulunan yer altı su rezervuarlarını tahrip ederek, çevrenin tuzlanmasına neden olacaktır.
Deniz suyu ile tatlı su birbirine karışacaktır. Deniz ekosistemi ile kara ekosistemi iç içe geçecektir.
‘TARLALAR SULANAMAZ’
Küçükçekmece Gölü, Sazlı Dere ve Terkos Barajı özelliğini yitirerek tuzlanacaktır.
Trakya Bölgesi’nde bulunan tarlalar sulanamayacak bölge çoraklaşacaktır. Ayrıca kanal kazısı yapılırken iş makinaları ve patlayıcı maddeler kullanılacağı için çevrenin ekosistemi ile birlikte fauna ve florası bozulacaktır.
‘PROJE İSTANBULU BİTİRME PROJESİDİR’
Kanal çevresine ve kıyılara yapılacak inşaatlarla yeni bir kent yaratılmış olacaktır.
İstanbul’un nüfusu 25 milyon olacak, Trakya ile birlikte bölgenin nüfusu 40 milyona ulaşacaktır. Bu proje Trakya Havzası ile birlikte İstanbul`un bitmesine neden olacak bir projedir.
Kanalın yer altı su dengesini bozarak tuzlanması, barajların bir kısmının servis dışı kalması nedeniyle var olan su kaynaklarının bugünkü nüfusa bile yetmeyeceği açıkken, 40-45 milyon nüfusa çıkacak olan İstanbul ve Trakya’nın su ihtiyacı nasıl karşılanacaktır?
45 kilometre uzunluğunda yapılacak olan bu kanal projesi tarım alanlarını parçalayacak, kanal üzerinde 7 ile 9 köprünün yapılması gerekecektir. Kanal ile Boğaz arasındaki bölge bir ada haline dönüşeceği için tüm ulaşım sistemleri değişecek ve yeni sorunlar yaşanacaktır.
‘DEPREM RİSKİ’
Kanal kazısından çıkan toprakla Marmara Denizi’nde adalar yapılarak yerleşime açılacağı ifade edilmektedir. Marmara Denizi’nin içinden geçen fay hattının üreteceği 7 ve üzeri büyüklükteki bir deprem, bu adaların denizle buluşmasına ve batmasına neden olacaktır.
Kanal Projesi bir ulaşım projesi değildir. İstanbul Havalimanı, 3. Boğaz Köprüsü ve Çanakkale Köprüsü ile birlikte, İstanbul’un kuzeyinde ve Trakya bölgesinde yapılaşmamış alanları imara açacak olan yeni bir rant ve emlak projesidir. İstanbul ve Trakya’nın yok oluş projesidir."