“Çapa'da resmen insan ticareti yapılıyor”

Çapa Tıp Fakültesi'nde taşeron çalışan temizlik işçisi Zafer Açıkgözlü'nün hayatını kaybetmesinin ardından gözler, tıp fakültelerinde çalışan taşeron işçilere çevrildi. Çapa Tıp Fakültesi'nde çalışan taşeron işçiler çalışma koşullarını İleri'ye anlattı.

Meryem Yıldırım - İleri
 
Sağlık kurumlarında çalışan taşeron işçiler iş akdi dışındaki işleri yapmakla kalmıyor, bağlı oldukları kurumun zararı da ‘iade edeceğiz’ vaadiyle maaşlarından kesiliyor. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan taşeron sağlık işçileri ‘resmen insan ticareti’ yapılıyor diyerek Türkiye’de AKP döneminde bir salgın hastalık gibi sağlık sistemine dahil edilen taşeron virüsünün sonuçlarını anlattı.
 
Birkaç gün önce görev tanımı kapsamında olmayan bir işi yaptığı sırada mikrop kapıp hayatını kaybeden taşeron temizlik işçisi Zafer Açıkgözoğlu’nun ardından taşeron sağlık emekçilerinin çalışma koşulları yeniden tartışma konusu oldu. Esnek çalışma modeli, sağlık sektöründeki taşeron işçilere iş akdi dışındaki alanlar için eğitim verilmeyip iş güvenliği olmayan alanlarda çalıştırılması hayatlarına mal oluyor. İtiraz eden taşeron işçiye kapı gösteriliyor, kurumun zararı işçinin maaşından karşılanıyor. Daha önce de sık sık işçi kıyımı, kötü çalışma koşulları ve hak gasplarıyla gündeme gelen İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan işçiler çalışma koşullarını İleri’ye anlattı.
 
Hastane ameliyathanesinde taşeron işçi olarak ameliyathane teknikerliği yapan ve aynı zamanda Taşeron İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Sosyal Faaliyet sorumlusu olan İsmet Çeçe, hastane de taşeron işçilerinin hamallıktan, kanalizasyon temizliğine, hasta bakıcılıktan tıkanan rögar kapaklarını açmaya kadar her işi yaptığını anlatıyor. Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Zafer Açıkgözoğlu’nun göz göre göre ölüme gönderildiğini belirten Çeçe “arkadaşımız daha önce eline iğne battığını söyleyip durumunu bildirmiş fakat idare amiri zorla yaptırmış, çocuk da ekmeğimden olmayayım diye inip yaptı işi. Göz göre göre ölüme gitti” sözleriyle andı arkadaşını.

İSKİ’nin yapması gereken ve hastane işçisinin iş akdinde tanımlanmayan işi neden hastane işçisinin yaptığını sorduğumuzda ise “Taşeron sistemi köleliktir. Ne derse yapmak zorundasın, yapmazsan hakkında tutanak tutulur, ‘üç tutanak işten attırır’ şeklinde tehdit edilirsin ve ekmeğinden olursun” yanıtını veriyor.
 
‘TAŞERON İNSANLIK SUÇUDUR’
 “Bu yapılanlar, bu taşeron sistemi insanlık suçudur” diyen Çeçe, dertlerini anlatmak için meclise kadar gittiklerini de sözlerine ekledi.  CHP İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Bağımsız İstanbul Milletvekili Levent Tüzel’le görüştüklerini ifade eden Çeçe,  AKP milletvekilleriyle görüşmenin ise mümkün dahi olmadığından yakındı.
 
'BAKAN 800 LİRAYLA GEÇİNSİN BAKALIM'
“Bu çalışma koşulları yüzünden açtığımız birçok davayı kazandık” diyen Çeçe sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Yargı, ‘Sen haklısın’ diyor ama uygulamaya gelince hastane kararı kabul etmiyor, uygulamıyor. Mahkemeyi kazandıktan sonra üniversite bizi üç aylığına buranın daimi elemanı olarak gösterdi. Sonra hepsini işten çıkardı. Bu kararların uygulanması için ille birilerinin ölmesi yaralanması mı lazım. Hani söz verdiler Soma’da, bu şekilde işçi çalıştırılmayacak diye. Geçen oradaydım, açıldı ocak, şuan çalışıyor. İşçiler bana 'hiçbir değişiklik yok” dedi. Ölen öldüğüyle kaldı. Bu iktidar öyle bir sistem yerleştirmiş ki ‘Sesini çıkaranın sesini kesin’ diyor.  Çalışma Bakanı Faruk Çelik, yıllardır aynı yalanlarla sürekli ‘taşeron işçiye müjde’ veriyor ama hani nerede müjde? Ben 2008’den beri çalışıyorum burada. O zaman bin küsur maaş alıyordum. O zaman evimin kirası 270-280 civarındaydı. Şuan 2014 yılındayız, evimin kirası oldu 800 lira. Ben bin 100 lira maaş alıyorum. Soruyorum ben nasıl geçineyim? Bayramda mesaiye kalıyoruz 33 lira veriyorlar. Servis yok, 10 lira yol paramız gidiyor. 5 liraya çay içiyorsun. 15 liraya mesaiye kalıyoruz. Bakanlara söylüyorum 800 liralık maaşla dört kişilik bir aileyi bir ay geçindirsinler. AKP iktidarı geldiğinden beri taşeron denen illet aldı yürüdü. Git bak şu an 2 buçuk milyon civarında taşeron işçi var.”
 
‘HEPİMİZ EK İŞTE ÇALIŞIYORUZ’
Herkesin geçinebilmek için ek iş yaptığını söyleyen Çeçe şöyle devam etti: “Ben geceleri taksi şoförlüğü yapıyorum. Oradaki yorgunlukla gelip burada çalışıyorum. O yorgunluk ve dalgınlıkla bir hata yapabilir, bir hastanın hayatına mal olabilir bu durum. Yine buradaki dayanışmayla arkadaşlar bakıyorlar yorgunum bana hafif işleri veriyorlar. Birbirimizi idare ediyoruz.”
 
‘EĞİTİMİM YOK, AMELİYAT TEKNİKERİYİM ‘
Çeçe, “taşeron sağlık işçisine otomasyon eğitimi veriliyor mu?” sorumuza “Hayır” yanıtını vererek, AKP’nin büyük işçi cinayetlerine imza attığı taşeron sisteminin sağlık sektöründe de insan sağlığıyla nasıl oynadığını ise şöyle aktardı: “Şirketimizin adı Atlas Otomasyon Limited Şirketi. Hizmet alımında ‘hasta bakıcı’ kadrosunda görünüyoruz. Ben ameliyathane teknikerliği yapıyorum. Normalde bu iş, devlet denetimli yapılması gereken bir iş. . Uzmanlık gerektiren bir iş. Benim bu işi yapmaya yetkim yok. Ameliyata hastayı biz hazırlıyoruz, malzemelerini biz açıyoruz steril bir şekilde. Biz bunun için hiç eğitim almadık. Bu kesinlikle insan sağlığıyla oynamaktır. Eğitimlere katılmadığımız halde bize sertifikalar verildi. Sadece bir günlük bir eğitim verildi şirketin çağrıldığı doktor tarafından. Bize işimizle ilgili bir şey anlatmayınca, 'Hocam anladığımız dilden konuşun ve ameliyathanedeki görev tanımımızı yapın' dediğimizde ‘provokatör’ deyip tutanak tuttular. Savunma istediler. Öte yandan aynı işi yaptığımız devlet kadrosundan çalışan biri 2 bin 500 lira alırken ben aynı işi yaptığım ve saat olarak daha fazla çalıştığım halde bin 100 lira maaş alıyorum. ”
 
ÜNİVERSİTENİN ZARARI İŞÇİNİN CEBİNDEN
Çeçe üniversitenin işçileri sömürmekle kalmayıp, verdikleri maaşı da ‘zarar ettikleri’ gerekçesiyle nasıl kestiklerini ise şöyle aktarıyor: “Yılardır aynı şarkıyı söylüyorlar bize. İşte şu havuza 20 trilyon dolması lazım diyorlar. Rektör yardımcısı Kamil Adalet var. Hayatımda bunun kadar yalan söyleyen bir hoca görmedim. Bize 2012’nin altıncı ayında 'Üniversite zarar ediyor, üç aylığına 150’şer lira maaşlarınızı kesip, sonra iade edeceğiz' dedi. Dava açtık kazandık ama bir şey olmadı. Ve hâlâ kesinti devam ediyor. Hukuk diye bir şey yok. Her ay bizim maaşımızdan 400 lira kesiyorlar. Bin 500 lira olan maaşımdan ben 1.100 lira alıyorum. Devletin bize verdiği asgari ücret zamlarını dahi bize vermiyorlar. Gerekçe üniversite zarar ediyor…”

ÜNİVERSİTE OTOPARKI KÂR KAPISI
Çeçe üniversite yönetiminin yeni bina yapılacak diye çocuk psikiyatri binasını yıktığını ama yerine dışarıdan kabul edilen araçlarında kullanımına açık olan otopark yaptıklarına dikkat çekerek “Çok büyük rant dönüyor otoparkta. Hastane fiziki olarak çok kötü durumda. Bir yağmur yağdığında ameliyathane ve poliklinikleri su basıyor. Hastane eksiklikleri karşılamıyorsa zararı nerden yapıyor bilmiyoruz. Bu kazanç nereye gidiyor” diye soruyor.

‘MODERN İNSAN TİCARETİ YAPILIYOR’
Emeklerinin karşılığını almadıkları ve iş tanımları dahilinde olmadığı halde vicdani sorumluluk gereği hastalara ellerinden gelen en iyi hizmeti vermeye çalıştıklarını paylaşan Çeçe, “Eskiden Afrika’dan şurdan buradan kaçırtıp çalıştırıyorlardı ya şimdi bu modernleşmiş bir şekilde devam ediyor. İnsan ticareti yapılıyor, insan sırtından para kazanılıyor” dedi.
 
‘BİZİ GÖZ GÖRE GÖRE ÖLDÜRÜYORLAR’
Hastanede hasta bakıcı olarak çalışan Ergin Gülmez de sağlık sektöründe çalışan taşeron sağlık emekçilerinin sağlık koşullarına dikkat çekiyor. Çeçe gibi ek iş yapan Gülmez de hastanedeki işten çıktıktan hemen sonra sanayiye giderek çıraklık yapıyor. 2010 yılında başladığı hastanedeki sağlık emekçilerinin sağlık durumlarını şöyle paylaşıyor bizimle: “Kapalı ortam. Burada anestezi var. Azot gazlarından tutun da, seberoinlere kadar bir sürü ilaç var, radyasyon var. Tümörlü hastalara plak takıyoruz. Ben buraya işe başladığımda kurşun yelek yoktu. Daha sonra kurşun yelek geldi. Plak takma işlemi için diyelim altı kişi var. Altı kişinin de kurşun yelek giymesi lazım. Giymezsen radyasyon alıyorsun. Fakat burada sadece iki tane kurşun yelek var o da yeni geldi. Onu da cerrahla hemşire giyiyor. Bu dile geldiği zaman radyasyonun az olduğunu öne sürülüyor. Radyasyonun azı çoğu yok. Radyasyonlu alanlarda çalışanlar daha iyi ücretle, izin hakları iyi durumda oluyor, kıdem hakları daha farklı oluyor fakat bizim hiçbir şeyimiz yok. Bu göz göre göre işçiyi öldürmektir.  Çocuk hastalara narkozlu muayeneler yapılıyor. Çocuk uyuduğu süre boyunca azot gazı yayılan ortamda biz başlarında bekliyoruz ve o gazı biz de soluyoruz. Basit maskeler işe yaramıyor, özel maskeler gerekiyor ama alınmıyor. Biz de 15-20 yıl sonra ciğer hastalıklarına yakalanacağız, radyasyon başımıza iş açacak. Greve gittiğimizde ise eylemden fotoğraflarımızı çekip hakkımızda tutanak tutuyorlar. Ben şunu diyeyim. İşçi hakkı yiyen iflah olmaz.”