“Büyük resmi görelim”cilik

Dünün tetikçileri, yarının en hızlı silahşörlerine dönüşecek ve el değiştiren kabadayılık, herkesi haraca kesmek için devleti üzerine kuşanacak.

Her kâbusa, “büyük resmi görelim”ciliğin üstünden “olur” kılınıyor. Son yirmi yılın çilesini, mücadelesini kendilerine alan açmak için kullananlar, açtıkları alanların etrafını hızla çitle çevirip,  dışarı attıklarına “büyük resmi görmüyorsunuz” diye çemkirerek, yirmi yılın artıklarıyla kadrajlara poz veriyorlar.

“Güvenlik soruşturması” adı altında kod 42 denen ucube ile kapı önüne konulan İBB çalışanlarının sesi, “şimdi tadımız bozulmasın” diyenlerin çalımlarıyla kesiliyor.

“Başkanım” pervanesinin yarattığı esinti yetmediğinden, elleriyle esinti yapma yarışına girmiş durumdalar. “Yolunu bulmak” anlayışının, her kesimin içinde tohumladığı gerçeğini biliyoruz elbette ama insan dönüp de yaşananlara, ödenen bedellere baktığında, şüphesiz bir iç öfke yaşıyor.

Öfkeyi fark edenlerin, “arkadaşlar büyük resmi görmüyorsunuz” diyerek, bilmediğimiz şeyler olduğu imasını üzerimize boca etmeleri ile bizleri “ahmak” yerine koymaları arasında devasa bir puşt zulası var.

Her şeyi gören, bilen pozisyonuna geçip, mecburiyetlere teslim olmamız çağrısını yapanlara yakından bakarsanız, içine iktidar kaçmış olanları görürsünüz. Yarının takım elbiseli görücülerinin biraz içini gıdıklasanız “abi biz ekmeğimizin peşindeyiz” diyen lümpenliğin tüm kodlarını bulabilirsiniz.

Evet, herkes onlara çalışsın, onları dinlesin, onları desteklesin, onları parlatsın istiyorlar. Onların gözünde hepimiz, ayakkabılıkta bir kenarda duran ve ayakkabıları tozlandıkça akla gelen ciladan ibaretiz. 

Hepimizin öfkesini okşayacak, duyarlılıklarımızı kaşıyacak tumturaklı cümleler taşıyorlar ceplerinde. Her ortama, duruma uygun ajitasyonları var. Solcu görünce en solcu, Atatürkçü görünce en Atatürkçü, Gezici görünce en Gezici, Kürt görünce en Kürtçü, milliyetçi görünce en milliyetçi olabilmenin nasıl parlak bir fikir olduğunu, masalarda kahkahalarla kutluyorlar.

Haklarını gasp edenlerin karşısına dikilenleri bu yüzden sevmiyorlar. “Oyun bozan”, “nankör”, “siyaset bilmeyen kalın kafalılar” olarak işaretledikleri insanların, grupların, konumlandıkları o yerlere çomak sokmaları asaplarını bozuyor. Ettikleri ezberler ceplerinde kaldıkça, “ama şey” yuvarlamasına girişiyorlar.

“Şey” ne peki?

“Bilmediğiniz şeyler var” …

“Bu iktidar mı kazansın yine” diyen çemkirmelerinin tehdit tonu gözünüzden kaçmamıştır. Öyle ya onlar kazanmanın “kahraman” madalyasını yakalarına takacak olanlar, bizler ise onların öncülüğünde kapıları zorlayacak birer koçbaşı olacağız. Birilerinin kafası kırılacak, onların keyfi çakır olacak.

Bizler “tehlikeli” olarak işaretlenen ve devletin güvenlik soruşturmalarından sınıfta kalanlarız. Haddimizi bilmekle yükümlüyüz veya hiç sesimizi çıkarmadan ortadan kaybolmakla…

Gezi’yi yaratanlara, bu iktidarın baskı ve zor ile işgal ettiği her alanda sesini yükseltenlere, yağmaya, talana karşı gecesini gündüzünü katanlara, ormanını, börtü böceğini korumak için maden şirketlerinin önüne dikilenlere, adalet ve barış için direnip, cezaevlerine sürüklenenlere, ekmeğine, aşına el konduğu için haykıranlara “göz önünden çekilin” diyorlar. Onuruyla çalışan, kazanan insanlarla yan yana görünmek yerine, iktidarın 20 yıldır kaymağını yiyen tetikçilerle yan yana görünmeyi tercih ediyorlar. İnsan onuruna zulmedenler yarın neler yapmaz bir düşünelim demeye gerek bile yok, zaten içinde yaşıyoruz.

Yarattığımız her şeyin üstüne “çökme” yapan akıllarına, ayak oyunlarına, omurgasızlıklarına “eyvallah” dememizi bekleyenler sadece onlar da değil. Onların gözüne girmek için güce el bezi olup, ortalığa ayar vermeye çalışanlar da az değil. Dilleri ortak, sözleri, cümleleri ortak. Hep bir ağızdan “bilmediğiniz şeyler var” diyerek sesleniyorlar.

“O da olanlardan çok üzgün valla” diyen tebliğciler, işinden edilenin üzüntüsünü, umudunun kırılmış olmasını ve açlıkla cezalandırılmasını dert etmiyorlar nedense.

“Onur, haysiyet” denilince “bunlar beylik laflar”, “emek, cesaret, hukuk” denilince “demagoji” diyerek yol alan ve kendi gibileri etrafına toplayarak yürüyen küçük gemi kaptanları onlar.  Gözlerine kestirdikleri büyük gemiler için iç geçiriyorlar. İktidar el değiştirdiğinde neye dönüşeceklerini biliyoruz. “Biraz da biz yiyelim”cilik, gözüne kestirdiği her yeri, kendi malı yapmanın açlığıyla kemirmeye başlıyor. Dünün mücahitlerinin müteahhit olması gibi.

Üç kuruşluk hayatlar vaat ediyorlar bize özetle. Kendileri tiril tiril gezebilsin, iktidar merdivenlerini üçer beşer atlayarak güç paylaşımında payını alabilsin diye görmezden gelmemizi, sallabaş olmamızı talep ediyorlar. “Büyük resim”de bizlere biçtikleri tek rol bu.

“Muhalif”miş gibi yaparak  kurtla kurt, kuzuyla kuzu olup, devlet ezberleri ile geviş getirenlerin “yarını” ile bizim düşlediğimiz ve uğruna yıllardır mücadele edilen yarınlar arasında uçurum var. Eğer biz, “BİZ” olamazsak, hepimizi uçurumdan aşağıya itekleyecekler.

Hem iktidarın tetikçileri ile poz verip,  hem de o tetikçilerin mimarı oldukları şiddetin kurbanlarını aynı koltukta tutabilmeyi bir “müthiş yetenek” olarak pazarlayanlar, bilin ki yarın hepimizin celladı olmak için koşturacaklar.

Mecburiyetlere mahkûm edildiğimiz bir sistemin içinde tutmaya çalışıyorlar hepimizi. Devleti yeniden organize etme siyaseti, vaatleri sopanın “meşru” zemine çekilmesinden başka bir şey yaratmayacak biliyoruz. Hak ve özgürlüklerin sigortası olacak bir güç kendini var edemezse, hepimizi iktidar ve güç ilişkisi içinde öğütecekler. “Beka” denen kullanışlı laneti tepemizde gezdirecek, her ağzını açanın kafasına indirecekler. Başköşeleri ise kod adı Nagehan olan ucubelerle dolduracaklar.

İçine sıkıştırıldığımız “gitsinler de nasıl giderlerse gitsinler” duygusu, adım adım yüklenen ve hepimizi “kullanışlı” hale getiren bir siyasetin becerisi. O duyguyu üzerimizden atıp, gücümüzün farkına varamazsak, kendi ellerimizle kendi boğazımızı sıkacağız ve eğlencesine dönüşeceğiz güç şaklabanlarının.

“Başkanım” diyenlerin sesi bastıracak tüm talepleri.

Dünün tetikçileri, yarının en hızlı silahşörlerine dönüşecek ve el değiştiren kabadayılık, herkesi haraca kesmek için devleti üzerine kuşanacak.