Bizim Rosa
“Yoksulların en yoksulu, güçsüzleştirilenlerin en güçsüzü proleter kadınlar, kadınların ve insanlığın kapitalist egemenliğinin dehşetinden özgürleşmesi için mücadeleye katılmakta acele edin.”
Şilan Geçgel
Siyaset alanı, ataerkinin güçlü olduğu alanlardan sadece biri. Şimdilerde bile kadınların var olmak kaygısını ve kavgasını sürdürmek durumunda kaldığı siyaset alanı, gerçek bir eşitlik zeminini inşa edebilmenin epey uzağında. Bundan yüz yıl önce, bu tablo, kuşkusuz daha kötüydü.
“KADINLAR, MÜCADELE İÇİN ACELE EDİN!”
Rosa Luxemburg, dünyada adı en çok bilinen Marksist kadın kuramcılardan biri. Bu nedenle onun üretimleri, hem kadın hem de sosyalizm mücadelesi açısından büyük önem taşıyor. Teori alanındaki boşluğu çoğunlukla erkeklerin doldurduğu dönemlerde, Rosa’nın bir kadın olarak teorik alana dair üretimler yapması, erkeklere baştan açık olan kimi kapıları zorlaması, onun pozisyonunu, özel olarak kıymetli bir hâle getiriyor. Luxemburg’un kadın mücadelesi üzerine kaleme aldığı yazılarının özellikle Polonya hareketindeki çalışmaları esnasında arttığı biliniyor. Avrupa’yı saran kadınların oy hakkı mücadelesi tartışmalarına, “Proleter Kadınlar” adlı makalesi ile katkı sunan Luxemburg, bu yazısında:
“Yoksulların en yoksulu, güçsüzleştirilenlerin en güçsüzü proleter kadınlar, kadınların ve insanlığın kapitalist egemenliğinin dehşetinden özgürleşmesi için mücadeleye katılmakta acele edin.”(1) diye yazıyor.
PARTİNİN ÖNERİSİNİ REDDEDİYOR!
Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde (SPD) yönetiminin, Rosa’yı kastederek; “Partinin kadın çalışmaları ile ilgilenmesi iyi olur.” yönündeki önerileri; kapitalizm, emperyalizm, sermaye birikimi ve hatta örgütlenme hakkında peş peşe yazılar sıralayan çok yönlü Rosa tarafından reddediliyor. Rosa, çalışkan, örgütçü ve “yazabilen” devrimci kadınların, Parti içerisinde değerlendirileceği en önemli alanın tek başına kadın çalışması olamayacağının altını ta o zamandan çiziyor.
“Nihayet, büyük ölçüde erkek egemen bir nitelik taşıyan sosyalist hareket içinde bir kadın önder ve kuramcı olması toplumsal cinsiyet ile devrim üzerinde bazı yeni düşünceleri özendirmiş midir?” sorusu zihnimizde yankılanırken cevap gecikmiyor: Evet!
CLARA ZETKİN İLE DAYANIŞMA…
Rosa Luxemburg, tüm mücadele hayatı boyunca, doğrudan kadın çalışmasının öznesi olmadan ancak bu konudaki hassasiyetini de hiç yitirmeden faaliyetlerine devam ediyor. Sık sık yakın dostu Clara Zetkin ile dertleşiyor. Kadın mücadelesi hakkında daha yoğun bir meşguliyet içerisinde olan Clara Zetkin ile Rosa’nın kurduğu güçlü dostluk birçok mesele gibi, bu başlıkta da dayanışmalarına vesile oluyor. Kadınların, erkek görünümünün güçlü olduğu
siyaset teorisi alanında var olduklarını kanıtlayabilmek için “erkekleşmek” zorunda bırakıldığı tartışmaları sürerken, Rosa da bu tartışmanın bir öznesi olarak değerlendirilen kimi tarih okumalarının konusu oluyor.
Dönemin tartışmalarının bir nüansı olarak Alman Marksist feminist Frigga Haug’un, Rosa için, “erkeksi kadınlar, yani kadınlığını yadsıyan ve başarıya ulaşabilmek için erkek dünyaya uyum sağlayan kadınlar arasında yer aldığı”nı yazması bu nedenle önem arz ediyor.
ROSA, DEVRİMCİ OLARAK ÖNE ÇIKIYOR…
Rosa Luxemburg’un, 1898 yılında Almanya’ya giderek, dünyadaki en büyük sosyalist örgütlenmelerden biri olan Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde etkin bir devrimci olarak öne çıkması ve çeşitli teorik tartışmalarla adından söz ettirmesi uzun sürmüyor. Teorik tartışmaya girdiği öznelerin tamamına yakınının erkek olması, dahası o dönem Marksist teori alanında önemli üretimler yapan bu kişilerle yapılan çetin tartışmaların, sert bir tartışma zeminini de beraberinde getirmesi sanıyorum Frigga Haug’un esas dayanak noktalarını oluşturuyor.
Örneğin, Engels’in takdirle bahsettiği Eduard Bernstein’ın, Marksizmi “revize” etmeye çalıştığını düşünen Rosa, Bernstein tarafından kaleme alınan bazı yazılarda Marx'ın kapitalizm değerlendirmesine dair eleştirilerini eleştiriyor.
“DEMOKRASİ, KAPİTALİZM İLE MÜMKÜN OLMAZ!”
Bernstein’a göre; Marx’ın tespit ettiğinin aksine kapitalizm mutlak surette yıkılacak bir yapı değildi ve kapitalizm kendi toplumsallaşmış üretimine doğru yol almaktaydı. Bernstein’ın bu tespitlerinde kuşkusuz SPD’nin artan gücü ile parlamento ve yasalar yoluyla bazı kazanımları elde edebileceği varsayımı yatıyor. Rosa ise, bu teze karşı kapitalizm koşullarında siyasal eşitliği sağlamış olmanın, mevcut sömürüyü ortadan kaldırmayacağını, sadece düzene yama vurulacağını savunuyor. Bir yanılgının aksine Rosa, bu tezinde, reform ve devrimi düşman iki kutup olarak nitelemekten ziyade, gerçek bir demokrasinin kapitalizm koşullarında mümkün olamayacağını iddia eder. “Toplumsal Reform ya da Devrim” isimli makalesi, Rosa için İkinci Enternasyonal içindeki reformcu eğilimlere karşı bir itiraz niteliği taşırken bu yazısında esas muhatap, hâliyle, Bernstein oluyor.
KENDİLİĞİNDENLİK VE DEVRİM…
“Kitle Grevi, Parti ve Sendikalar” makalesi ise Luxemburg’un 1905 Rus Devrimi’ne dair gözlem ve tespitlerini kapsıyor. Burada “kendiliğindenlik” kavramının, devrim çerçevesinde ele alınması Luxemburg’un kuramsal ve örgütsel netleşmesi açısından da önem taşıyor. Bu makalesinde, 1905 Devrimi konusunda Engels’in, Bakunincilere dair eleştirisine yer veren Luxemburg, “Sayıları çok az olan bu ‘devrimci’ grup dışında, anarşizmin Rus Devrimi’ndeki gerçek rolü nedir peki?” diye sormaktan geri durmuyor. Luxemburg; bu makalesinde Rus Devrimi, anarşizm ve kitle grevi gibi temel tartışmalara dair tespitlerini sıralarken sonda söyleyeceğini başta yazarak tez canlılığını bir kez daha ortaya koyuyor. Luxemburg’a göre, Rus Devrimi kitle grevi meselesinde Marksizme dair güncel bir tasvire ihtiyaç duysa da sonuçta kazanan yine Marksizm olmuştu. En önemlisi “Mağriplinin sevgilisinin ölümü ancak gene Mağriplinin elinden olur”du.
“Teori ve Pratik” adlı makale ise Luxemburg’un, yoldaşı Karl Kautsky ile teorik kopuşunun kesinleştiği önemli bir metin olma özelliğini taşıyor. “Marksizmin Papası” olarak nitelendirilen Karl Kautsky, Rosa’ya göre; partiyi reformcu bir çizgiye çekerken devrimci Marksizme bağlı olduğunu söylemeye de devam ediyordu. Luxemburg, Kautsky önderliğindeki SPD’yi, Almanya’nın Fas’taki emperyalist girişimlerine karşı çıkmakta başarısız buluyor, Kautsky’i sağa sapmakla itham ediyordu. Bu tartışmalar, Luxemburg’un SPD programı ile uyumlu olmadığı gerekçesi ile reddedilen bir makalesi nedeniyle iyice derinleşti. Karşılıklı sert yazışmaların olduğu Kautsky-Rosa gerilimi, Rosa’nın ifadesiyle kendisine dönük “yıpratma stratejisi” ile artarak devam etti.
Rosa Luxemburg’un birçok konu hakkında araştırmış, düşünmüş, yazmış olması birçok teorik-örgütsel farklı bakışı ve dolayısıyla çatışma zeminini mümkün kılıyor. Partinin en merkezî tutumundan en yerel örgütsel işleyişine… Rosa rahatsız olduğu birçok mesele için doğru bildiğini söylemekten geri durmuyor. Her şey bir yana, Rosa, erkek egemen bir siyasi atmosferde işlerin başka türlü de olabileceğini “yazarak ve yaşayarak” gösteren biricik kadın önderlerden biri olarak bugün hâlâ yolumuza ışık tutuyor.
NOTLAR:
(1)Alıntılar ve yazı boyunca bahsi geçen makaleler künyede belirtilen iki kitapta yer almaktadır.
KÜNYE1: “Toplumsal Reform ya da Devrim”, “Kitle Grevi, Siyasal Parti ve Sendikalar”, “Teori ve Pratik”, Rosa Luxemburg, Çev. Tunç Tayanç, Dipnot Yayınları, 2021, 260 sayfa
KÜNYE2: “Devrimin Güncelliği”, “Lenin’le Tartışmalar” ve “Örgütlenme ve Demokrasi”, Rosa Luxemburg, Çev. Tunç Tayanç, Dipnot Yayınları, 2021, 244 sayfa.